Gençler gücü ele alıyor bizden de Bill Gates çıkar
Ülkemizin önde gelen holdinglerinden olan Eczacıbaşı Topluluğu'nun kurucusu Nejad Eczacıbaşı vefat edince firması iki oğluna kaldı.
* Eczacıbaşı Topluluğu'nun Başkan Yardımcısı Türkiye Bilişim Vakfı (TBV) Başkanı Faruk Eczacıbaşı, çocukların ve gençlerin bilgi toplumu çağında giderek güçleri ele geçirmeye başladığını söyledi.
* Bizim kuşağın onların önünü açmaktan başka yolu yok. Geleneksel endüstriler giderek baş aşağı iniyor ve gençler gücü eline geçiriyor" diyen Eczacıbaşı beyin göçünden korkmamak gerektiğini kaydetti.
Kamuoyunun daha yakından tanıdığı büyük oğul Bülent Eczacıbaşı babasının koltuğuna geçti. Yardımcılığını ise kardeşi Faruk Eczacıbaşı üstlendi.
Faruk Eczacıbaşı, holdingde "Eczacıbaşı Bilgi İletişim" şirketinin yöneticiliğini yaparken, özellikle grubun "e-dönüşüm" sürecini yönetti. Sadece kendi firmasındaki çalışmalarla yetinmedi.
AB ölçütleri için liderlik yaptı
Başkanlığını üstlendiği Türkiye'nin bir bilgi toplumuna dönüşmesi hedefiyle de 1995'te kurulan Türkiye Bilişim Vakfı (TBV) aracılığıyla da çeşitli araştırma raporlarının hazırlanmasında ve bu konudaki politikaların şekillendirilmesinde çalıştı. E- Dönüşüm Türkiye Eylem Planı'nın oluşturulması sırasında İcra Kurulu'nda görev aldı, TÜSİAD'la birlikte özel sektörün kamuya verdiği tek ödül olan e- Türkiye ödüllerinin kurulması ve devamında etkin rol oynadı.
Yine AB müktesebatının üstlenilmesine ilişkin Türkiye Ulusal Programı'nın uygulanmasına da emek verdi. E-ticaret ve e-devlet uygulanmalarının güvenli hale gelmesi için hazırlanan yasal ve teknik koşulları sağlayan ilk şirketin kurulmasına öncülük etti. İnternet denetimine karşı AB ölçütlerinin benimsenmesi yönünde kamuoyuna liderlik yaptı.
Eczacıbaşı ile bir yol hikayesinde buluştuk. Birlikte Trabzon'a uçtuk. Yatılı bölge ortaokullarının (YBO) fiziksel koşullarını iyileştirmek hedefiyle bugüne kadar 22 okulda çalışmalar yürüten Eczacıbaşı Topluluğu'nun gönüllüleriyle birlikte Trabzon'un Maçka ilçesindeki Esiroğlu 75'inci yıl İMKB YBO okulunun yenilenmesi törenine katıldık.
Eleman aramada şartlar çok değişti
* Bölge yatılı okullarında okuyan çocuklar, büyük kentlerde okuyup doktor, mühendis, öğretmen veya bilgisayar mühendisi olmak istiyorlar. Bu çocukların özlemleri için neler düşünüyorsunuz?
Bu çocuklar henüz çok küçük. İlköğretim döneminden sonra lise ve üniversiteye gidecekler, meslek hayatına girmeleri için en az 6-7 sene var. Bu süre içinde insanların hayatları ve alışkanlıkları çok değişiyor. Tabi ki, doktorluk, avukatlık gibi meslekler her zaman kalıcı meslekler. Onlar kendi içinde değişiyor. Siz eğer 10 seneki gazeteleri açıp bakarsanız 10 sene önceki iş ilanlarının bugünkülerden çok farklı olduğunu görürsünüz.
* Eleman aramada yeni kriterler neler oldu?
Eleman arayanlar, çok farklı yenilikler ve özellikler arıyor. Bu meslekler, aslında bir şeyle de ilgili biraz. Maalesef diyeceğim dünya o kadar hızlı ilerliyor ki, okulu okumak, üniversiteyi, yüksek okulu bitirmek artık yeterli değil. Herkesin kendisini iyi tanıması ve kendisini geliştirme zorunluluğu var.
* Meslek sahibi oldum. Gerisi kolay? demek boş mu?
Bakın, 6 ay mesleğinden uzak olan bir insanın o süreçteki farkı kapatabilmesi için her zamankinden fazla gayret sarf etmesi lazım. Böyle bir dünyaya gireceğiz ve bunu da hissedeceğiz.
Eski kuşağın değer yargıları olmayacak
* Günümüz çocukları size umut veriyor mu?
Bana umut veriyorlar. Ama bir takım hazırlıkların da yapılması gerektiğini hissediyorum. Bizim kuşakların yaptığı çok önemli hatalar var gibi geliyor. Bugün üretkenlikte biraz deneyim kazanmış kuşak. 40 yaşındaki ve daha üzerindeki kuşak, genç kuşağı her zaman kendi değer yargılarıyla ölçüyor.
Geleneksel endüstriler para kazandırmıyor
* Hükümet, 3 çocuk 5 çocuk diyor. Nasıl baş edilecek bu çocuklarla?
Doğru ama çocuğun yavaş yavaş kendisini de yetiştireceğini öngörmemiz lazım. Onun kendi taleplerine izin verdiğiniz zaman, tabii ki, sokağa çıkıp birinin camını kırmaktan söz etmiyorum. Onun taleplerini yönlendirecek bir şekilde cevaplandırdığınız takdirde o gücün büyük bölümünü çocukların sizin elinizden alacağını düşünüyorum.
* Geleneksel endüstriler tehlikede mi olacak?
Bakın, bizim alıştığımız bir müzik endüstrisi vardı. Müzikle çok ilgili olduğum için bu örneği veriyorum. Bugün o müzik endüstrisi baş aşağı iner bir halde. Müzisyenler para kazanamıyor, değer zinciri iş yapamıyor. Sinema endüstrisinde de öyle. Birçok endüstride farklılıklar olacak. Mesela eğitim endüstrisinde de görmeye başladık. Büyük üniversitelerin ?Acaba neler değişiyor? diye endişelenmeye başladığını izliyoruz. İş alanında da çok şeylerin değişeceğini görebileceğiz.
* Alıştıklarımız ve bildiğimiz şeyler altımızdan kayıyor mu?
Her şeyin ve bizim kaygan bir zeminde hareket ettiğimizi kabul etmemiz lazım.
* Peki, ne yapmalıyız öyleyse?
Gittikçe hızlanan bir yaşama hepimizin uyum sağlaması lazım
Beyin göçü değil beyin gücü
* Yeni döneme gençleri nasıl hazırlamak gerekiyor?
Baba, anne öğretmen eğitimci olarak bu kuşağa düşen en büyük görev, onların taleplerine en iyi şekilde cevap verebilmek. Hem bizlerin hem de onların geleceği için ülkenin ekonomisi ve de küresel rekabet ortamında onları geliştirmek için yapmalıyız bunu.
* Aileler ?beyin göçü?ne karşı neler yapmalılar?
Samimi cevabım şu; Ben olsam korkmam. Beyin göçünü birkaç anlamda konuşmak lazım. Tabi ki anne ve babalar, çocuklarıyla aralarına binlerce kilometrelik mesafeler koymak istemez. İkincisi beyin göçünün ülke ekonomisine zararı var olduğu konusunu pek kabul etmiyorum.
* Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Nihat Ergün, "Beyin göçü, bizim dışarıdaki beyin gücümüz" diyor. Buna katılıyor musunuz?
Aynen öyle. Kesinlikle bu görüşe katılıyorum. Onlar bizim beyin göçümüz değil, beyin gücümüz. Kaldı ki, onların bir ayağının da bu ülkede olduğunu unutmamamız lazım. Ayrıca, ben "beyin göçü"nün 20 sene önceki kavramlar içinde olduğunu da düşünmüyorum. Beyninizi yurtdışında da kullanabilirsiniz, yurtdışında olup da Türkiye için de çalışabilir veya Türkiye'nin ekonomisinde de yer almak için gelebilirsiniz. Ayrıca mekanlar, gittikçe de ortadan kalkabiliyor.
Buzdağının altına bakmalıyız
* Bilişim artık hayatımızın vazgeçilmezi oldu. Türkiye, bu alanda iyi bir yolda mı?
Türkiye'nin iyi yolda olduğunu düşünüyorum. Yalnız, "bilişim" terimini zaman zaman sevmiyorum. Bilgisayar ve bilişim gibi kelimeleri kullandığımız zaman bilgisayardan onla ilgili aygıtlardan, cep telefonundan bahsediyoruz. Bence bunlar, buzdağının görünen yüzü. Bence en önemlisi, buzdağının altında olan her türlü meslek dalının eğilmesi gereken konu, getirdiği davranış değişiklikleridir.
Fatih Projesi'nde önemli olan içerik
* Fatih Projesi'nde bahsettiğiniz uygulamalar var mı?
Bu projeyle ilgili bizim eğildiğimiz konular tablet mi olacak, akıllı tahta mı olacak, tabletin internet bağlantısı olacak mı gibi konular var. Biz yine çocukların eğitimi ve talepleri konusunda karar veriyoruz. Halbuki, bu çocuklar eğer anne babalarının tableti varsa, onu 2 yaşında el hareketleriyle öğrenmeye başlıyor. Tuşa basmakla, mause'u (fare) kullanmakla farklı bir şekilde başlıyor. Mesela, bizim verdiğimiz eğitim sisteminin içeriğini gerçekten bu tabletlere göre düzenliyor muyuz? Buna hazırlıklı mıyız? Bunları çok çok detaylı olarak düşünmemiz gerekiyor.
* Peki, bunları kimler düşünmeli?
Bana sorarsanız bunları hepimizin düşünmesine izin verilmesi gerekiyor.
* Ve sonra neler yapmalıyız?
Çocukları bu eğitim süreçlerinde onların anlayabileceği, zevk alacağı bir ortam yaratmamız gerekiyor.
* Herkes, bir yolla tablete ulaşabilirken, Fatih Projesi'ne gerek var mıydı?
Fatih Projesi benim için yeni bir eğitim modelinin sembol ismi. Bu şekilde kalır, adı değişir bunların pek önemli olduğunu düşünmüyorum. Ama bunun arkasının geleceğine inanıyorum.
* Çocukların ve gençlerin taleplerini nasıl alabileceğiz?
Bizler, ?parmak gösterme? döneminde yetiştik. Bu dönemde yetişmiş bir eğitimcinin çocukların eğitimini anlaması için epeyce gayret göstermesi lazım.
Özgür ortamlar olursa bizden de Bill Gates çıkar
* Türkiye'nin geleceği katma değerli ürünleri üretip satmaktan geçiyor diyoruz. Eğer bir Bill Gates veya bir Steve Jobs bizden çıkmazsa bu ürünleri nasıl yapacağız? Yoksa, biz treni kaçırdık mı?
Ben böyle bir tren olduğunu düşünmüyorum. Ben bunun altyapısının Türkiye'de gittikçe fazlalaştığını görüyorum. Bill Gates de, Steve Jobs da bundan 20 sene önce çıktı. Çok yeni bir haber, San Francisco'da 18 yaşındaki bir çocuğun software'i 30 milyon euroya satılmış. Böyle şeyler olacaktır. Bizde de gayet rahat olacaktır. Ama bana göre o çocuğun düşünme sürecini biraz daha özgürleştirmek lazım. Yine 'parmak gösterme'ye geliyorum. Yani o çocuğun özgür düşünmesi ve ona göre hareket etmesi lazım.
* Böyle bir özgürlük ortamı iyi de. Yaratıcı insanların aşırı talepleri de olabiliyor. Biz buna hazır mıyız acaba?
Yaratıcı insanın bütün kaprislerine de hoşgörüyle bakmayı öğrenmemiz lazım tabii ki. Yaratıcı insanların da genelde hoşgörülü toplumlarda çıktığını da bilmeliyiz.
Antenleri açık insanlar lazım
* Türkiye, şu anda çok genç nüfusa sahip. Size göre bu gücümüzü nasıl değerlendirmeliyiz?
Bunu değerlendirmek yerine şunu söyleyebilirim. Ben nasıl bir insan görmek istiyorum karşımda? Antenleri açık, kendisini sürekli geliştirme yeteneğine sahip ve hazır ve özellikle kendi küçük alanında ki, mesela marketingcileri anlattığınızda çok geniş bir alan söylemeye başlıyorsunuz. Öyle özelliklerde insan ararım.
* Antenleri açık insan deyince, hem dünyayı hem Türkiye'yi doğru okuyacak hem de kendisini sürekli geliştirebilecek bir insanı mı anlamak lazım?
Evet öyle. Eczacıbaşı Kurumu'na katılacak arkadaşlarımızın yeteneklerinden karakterlerine kadar geniş bir alanda filtreden geçiyorlar.
PERİHAN ÇAKIROĞLU - BUGÜN GAZETESİ
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.