Figen Yüksekdağ ’özyönetimi’ savundu
İzmir’de “Sosyalistler Özyönetimi Tartışıyor” adlı panelde konuşan Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eşgenel Başkanı Figen Yüksekdağ, “Özyönetim talebi, bugünün münferit bir hadisesi ve bir terör hareketi değildir. Özyönetim isteyen halkların duruşu ve mücadelesinin, kendisi bir kriz değildir. Devletin siyasi krizinin bir sonucudur” dedi.
HDP Eşgenel Başkanı Figen Yüksekdağ, Halkların Demokratik Kongresi (HDK) Eşsözcüsü Sebahat Tuncel ve HDP İstanbul Milletvekili Erdal Ataş; Demokratik Halklar Platformu (DHF) ve Ezilenlerin Sosyalist Partisi (ESP) tarafından İzmir’de düzenlenen “Sosyalistler Özyönetimi Tartışıyor” adlı panele konuşmacı olarak katıldı. Panelde konuşan Yüksekdağ, “Bugün Cizre’de, Sur’da ve Silopi’de Kürt halkının dile getirdiği özyönetim talebi Türkiye ve Kürdistan halklarının tarihsel mücadele bağlamından koparılmamalıdır. Bugünün münferit bir hadisesi ve bir terör hareketi değildir. Uzun bir tarih boyunca reddedilmeye karşı kendi özünü ayağa kalkışa dönüştürme iradesidir özyönetim iradesi. Özyönetim isteyen halkların duruşu ve mücadelesinin kendisi bir kriz değildir. Devletin siyasi krizinin bir sonucudur. Sorun kendi özünü kimliğini koruyup savunan insanlar değildir, sorun bir halkı hendeklerin, barikatların arkasına iten Türkiye devlet siyasetidir” diye konuştu.
“EGEMEN SİYASETİNİN KRİZİ”
Yüksekdağ, şunları söyledi: “Bugünkü süreç içinde yaşanan şiddetle okunacak bir olay değildir, bunlar sadece sonuçlar ve lokal sözlerdir. Ama işin aslına bakarsanız bütün Türkiye halklarının uzun yıllar boşunca verdikleri, kendi kendini yönetme mücadelesi vardır. Uzun bir tarih boyunca reddedilmeye karşı kendi özünü ayağa kalkışa dönüştürme iradesidir özyönetim iradesi.” Bugün yaşanan olayların egemen siyasetinin krizi olduğunu savunan Yüksekdağ, “Emin olun Cizre, Silopi ve Sur’da buna benzer hareketler gelişmeseydi de Türkiye’deki egemen devlet siyaset anlayışı bu krizi yaşayacaktı. Çünkü 21. yüzyılda böyle bir yönetme anlayışının kendini sürdürebilmesi mümkün değildir. Diktatörlüğün farklı versiyonları üzerine, bir devlet anlayışını sürdürmek mümkün değildir. Özyönetim talebi, özyönetim isteyen halkların duruşu ve mücadelesi, kendisi bir kriz değildir. Devletin siyasi krizinin bir sonucudur. Bu statükocu devlet anlayışının açığa çıkarttığı bir sorundur. Şu anki kriz de esas olarak buna dayanıyor” dedi.
“ÖZYÖNETİMİN GEÇMİŞİ SPARTAKÜS, ŞEYH BEDRETTİN, BÖRKLÜCE’YE KADAR GİDER”
Özyönetim kavramının bir Türkiye ideali olduğunun anlatılmaya çalışıldığını belirten Yüksekdağ, “Özyönetim kavramı çok uzun yıllarca ezilen insanlığın özlemi olmuştur. Bugün Cizre’de, Lice’de, Sur’da Dargeçit ve sayısız Kürt kentinde dile getirilen bu talep aslında, tarih boyunca ezilen halkların yürüttüğü mücadelenin bir bakiyesidir. Elde edilen sonuçlardan yola çıkarak 21. yüzyılda Türkiye ve Kürdistan koşullarında yeni bir demokratik model arayışıdır. Özyönetim ve komünal anlayışın geçmişine giderseniz Spartaküs’e kadar gidersiniz. Var olan yönetim tarzı anlayışına karşı çıkış vardır her şeyden önce. Sadece itiraz etmek, isyan etmek değil, aynı zamanda kendine ait olanı kurma iradesi de vardır. İzmir’in tarihine bakalım, Şeyh Bedrettin’den Börklüce’ye kadar gidersiniz. Özyönetim anlayışı dünya coğrafyasının en uzak yerlerinde de kendi yaşadığınız topraklarda da kendini göstermiştir. Tarihin bütün kritik evrelerinde halkın öz iradesini, kendine ait olanı kuşanması anlamına gelir özyönetim. Kendi özüne ait olmayan egemenlerin siyaseti tarafından yönetilmeye itiraz etmek ve kendi istekleri doğrultusunda yeniyi inşa etmek kavramına dayanır” ifadelerini kullandı.
“ŞEYH BEDRETTİN’DEN, BÖRKLÜCE’DEN BİR FARKI YOK”
“Komün ve özyönetim mücadelesinde bütün barikatları yıkabilirsiniz ama onun tarihe yön vermesine engel olamazsınız” diyen Yüksekdağ, “Bugün Cizre, Silopi, Lice’de, ’bizler kendi kendimizi yönetecek kadar olgunuz’ diyen halkın mücadelesi, yüzyıllar boyunca verilen insanı mücadelenin bayrağının bugün dalgalandırılmasıdır. Özyönetim talebi, hem Türkiye halklarının demokratik bir süreçle buluşması, Türkiye’deki siyasi rejimin halkçı bir müdahaleyle demokratikleşmesi ve aynı zamanda Kürt ulusal sorununun çözümü bakımından çok tarihsel bir kavşakta duruyor. Özyönetim, halkın yerelden, ilçesinden yönetime katılması yoluyla katı devlet anlayışının halk aracılığıyla aşılmasına dönük bir çaba, arayıştır. İzmir halkı da özyönetim talebini dile getiren Lice’deki Kürt kadınları ve gençlerinin kendi atalarının tarihi olan Şeyh Bedrettin’den, Börklüce’den bir farkı olmadığını görecektir” açıklamasında bulundu.
“MESELE SADECE ÖZYÖNETİM OLSAYDI YARIŞA GİRERLERDİ”
Panelde konuşan HDK Eşsözcüsü Sebahat Tuncel ise olayın sadece özyönetim meselesi olmadığını belirterek “Kapitalist modernite, dünya genelinde bir kriz yaşıyor. Eğer mesele sadece özyönetim meselesi olsaydı, yani demokratik yerel yönetimler olsaydı, AKP de CHP de yarışa girerdi. Derlerdi ki ‘en iyi yerel yönetimleri biz yapıyor’ en iyi deneyimin kendilerinde olduğunu söyleyip yarışa girerlerdi. Türkiye’de mesele hendek meselesi değil, devlet gerçeği gizlemek istiyor. Devlet, Kürt halkının kendi kaderini kendisinin belirlemesine izin vermiyor. Kürtler ‘evet biz Türkiye’nin üniter yapısı içinde yaşayabiliriz’ diyor. Ama mevcut faşizan sistemle yaşamak zorunda değiliz. Biz demokratik özerk bir yapıyı inşa ederek demokratik bir sistem içinde yaşamak istiyoruz bunu da devletten beklemiyoruz. Devlete demiyoruz bize özerk bir yönetim getirin. Biz ‘bize dokunmayın biz kendi kendimizi yönetiriz’ diyoruz. Kürdistan’da devlet neyiyle var. Tankı, topu, askeri, copuyla var. 7 Haziran’dan bu yana Kürdistan katliamdan başka ne gördü?” dedi.
“KÜRTLERLE MÜZAKERE ETMENİZ GEREKİYOR”
Çözüm sürecinin bitmesiyle ilgili de konuşan Tuncel, şunları söyledi: “Niye masayı devirdiler? Kendi iktidarları için. Tayyip Erdoğan tek adam rejimiyle Türkiye’yi yeni bir döneme götürmek istiyor. Diyor ki ‘ister kabul edin ister etmeyin rejim değişmiştir, şimdi bunun anayasasını yapmaktadır sıra.’ Kürt hareketi de diyor ki ‘Bu hareket değişecekse bu defa bizsiz olmaz. Kürtsüz, kadınsız, Alevisiz olmaz. Olacaksa bizimle birlikte olacak. Kürt sorununu yakıp yıkmakla 10 bin askeri Cizre’ye göndermekle bitiremezsiniz. Kürt sorununu artık baskı politikalarıyla çözemezsiniz. İster kabul edin ister etmeyin Ortadoğu’da Kürtler bir güç haline geldi. Artık konuşma süreci geçti, Kürtlerle müzakere etmeniz gerekiyor artık.”
“SADECE DİLDE DURSALAR DEVLET BU KADAR RAHATSIZ OLMAZ”
Bütün dünya ülkeleri için geçerli olan özyönetim tartışmasının artan bir zeminle güçlendiğini kaydeden HDP İstanbul Milletvekili Erdal Ataş ise şöyle konuştu: “Gerçekten Kürtler sadece dilde dursalar devlet bu kadar rahatsız olmaz. Yani onların yönetimine karışılmasa, bunları verebilirler. İki noktayı çökertmek istiyorlar. Ezilenlerin, yarın bir gün yönetim dışı bırakılan, ekonomi dışı bırakılan bütün bu insanların yarın bu küçük kesime itiraz edeceğini biliyor.”
Konuşmaların ardından soru cevap bölümüne geçildi. Panelin ikinci bölümü, basına kapalı olarak devam etti.
İHA
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.