'Eski' ile 'yeni' şiir arasındaki köprü: Muallim Naci
'Eski' ile 'yeni' şiir arasındaki köprü: Muallim Naci
Kendi devrinde "eski" olarak tanımlanan edebiyatı en iyi bilen ve yeni tarzda da oldukça başarılı manzumeler yazan Muallim Naci, vefatının 126. yılında anılıyor.
Türk edebiyatına önemli eserler kazandıran, yazar, şair, öğretmen ve eleştirmen Muallim Naci, vefatının 126. yılında yad ediliyor.
Döneminin şairleri gibi "yeni şiir" yazmak yerine, daha çok Divan şiirini kaleme alan, bu sebeple "eski Türk edebiyatı"nın son temsilcisi olarak görülen Muallim Naci, 1850'de İstanbul'da Saraçhanebaşı'nda dünyaya geldi.
Asıl adı Ömer olan Naci, bir süre Fevziye Mektebi'nde eğitim gördü. Kur'an-ı Kerim'i ezberleyen şair, babasının vefatı üzerine annesiyle gittiği Varna'da medrese eğitimine başladı. Muallim Naci, medresedeki hocası, Müftüzade Abdülhalim Efendi'nin verdiği "Hulusi" mahlasıyla sülüs levhalarla bir Kur'an-ı Kerim yazdı.
Muallim Naci, Giritli Aziz Ali Efendi'nin "Muhayyelat" adlı eserindeki bir hikayenin kahramanı olan "Naci"ye duyduğu sevgi dolayısıyla bu ismi kendisine mahlas olarak seçti.
Varna'da Rüştiye Mektebi'nde 1867'de ikinci öğretmen olarak göreve başlayan Muallim Naci, Farsça ve Arapçanın yanı sıra Fransızca öğrenmeye başladı, telhis ve aruz dersleri aldı. Naci'nin şiir ve makaleleri Tuna gazetesinde yayımlandı.
Mutasarrıf Süleymaniyeli Mehmet Sait Paşa ile tanıştıktan sonra 10 yıldır sürdürdüğü öğretmenlikten ayrılan Muallim Naci, paşanın özel katibi olarak 1876'da Rumeli ve Anadolu'nun birçok kentini dolaştı.
Muallim Naci, 1881'de Akdeniz adalarına vali olan Said Paşa'nın özel kalem görevlisi olarak Sakız'a gitti. Üç sene kaldığı Sakız'da şiirler yazan ve ilk görev gezisinden edindiği izlenimleri anlatan Naci'nin kaleme aldığı "Kuzu", "Nusaybin Civarında Bir Vadi" ve "Şam-ı Gariban" adlı şiirleri Tercüman-ı Hakikat'te yayımlandı.
Tercüman-ı Hakikat'in edebiyat sütununu yönetti
Said Paşa ile 1883'te İstanbul'a dönen ve Hariciye Nezareti’nde çalışan Naci, Almanya'ya elçi olarak tayin edilen paşayla gitmeyerek İstanbul'da kaldı. Kısa bir süre sonra memuriyetten istifa ederek gazeteciliğe başladı. Başarılı edebiyatçı, Ahmet Mithat Efendi'nin teklifi üzerine Tercüman-ı Hakikat gazetesinde edebiyat sayfasını yönetti. Aynı yıl ilk şiir kitabı Ateşpare İstanbul'da yayımlandı.
Muallim Naci, 1884'te Ahmet Mithat Efendi'nin besteci kızı Mediha Hanım ile evlendi.
Tercüman-i Hakikat'te yayımlanan şiirleri ve Fransızcadan yaptığı çevirilerle kısa sürede şöhrete kavuşan Naci'nin şiirlerine dönemin şairleri tarafından yazılan nazireler şöhretinin belli bir çevrede yayılmasını sağladı.
Naci'nin gazel, şarkı, kıt'a, rubai ve benzeri divan tarzındaki şiirlerini topladığı "Şerrare" adlı kitabı, 1884'te okuyucuyla buluştu.
Tercüman-ı Hakikat'ten ayrılan Naci'nin yazıları 1885'ten itibaren "Saadet" ve "Mürüvvet" gazetelerinde çıkmaya başladı.
Usta şairin Şeyh Vasfi ve birkaç arkadaşıyla çıkardığı "İmdadü'l Midad" gazetesinde 1885'te yayımlanan "Köylü Kızların Şarkısı" adlı şiiri, Türk edebiyatının köyden bahseden ilk şiiri olarak kabul edildi.
Muallim Naci, 1886'da "Füruzan" adlı şiir kitabını çıkardı, Selanikli Tevfik ile Te'avün-i Aklam'ı çıkardı, "Hamiyet-yahut- Masa Bin Eb'il-Gazan" adlı trajediyi okuyucuyla buluşturdu. Naci'nin 8 yaşına kadar yaşadığı hatıralarını anlattığı "Ömer'in Çocukluğu" adlı eseri 1898'de Almancaya, 1914'te ise Rusçaya çevrildi.
Haftalık dergi "Mecmua-i Muallim"i 1887'de çıkaran Naci, 1890'da ise "Sünbüle" adlı şiir kitabını yayımladı.
Naci, 1889'da Stockholm'de gerçekleşen "8. Müsteşrikler Kongresi"nde Türkçeye hizmetlerinden ötürü ödül aldı. "Ertuğrul Bey Gazi" adlı manzum eserini 1891'de Sultan 2. Abdülhamit'e sunarak padişahın takdirini kazandı ve "Tarih-nüvis-i Selatin-i Al-i Osman" unvanıyla ödüllendirilerek maaşa bağlandı.
2. Abdülhamid'in yönlendirmesi sonucu Osmanlı tarihini yazmaya başlayan Naci, bu arzusunu yerine getiremeden 12 Nisan 1893'de kalp krizi nedeniyle vefat etti.
Cenaze masrafları padişahın emriyle Hazine-i Hassa'dan karşılanan şair, cenaze namazının Ayasofya'da kılınmasının ardından Sultan Mahmut Türbesi'ne defnedildi.
Tanzimat'ın köprüsü
Muallim Naci'nin ilk manzumelerinden itibaren dikkati çeken bir özelliği dil, teknik ve ahenk açısından son derece oturmuş, sağlam metinler çıkarmasıdır. Kendi çağdaşlarının bir kısmı tarafından pek önemsenmeyen imalesiz, zihafsız bir vezin kullanması onun şiirdeki kabiliyetini gözler önüne serdi.
Tanzimat döneminde "eski şiir" ile "yeni şiir" arasında kurduğu köprüyle birçok taraftar toplayan Muallim Naci, döneminin yeni şiir taraftarı şairleri tarafından bu sebeple eleştirildi.
Naci'nin Tercüman-ı Hakikat'te sık sık çıkan eski tarz gazelleri, divan şiirine bağlı kesimi harekete geçirdi. Özellikle genç şairlerin bu gazellere yazdığı nazire ve tahmislerle, gazete sütunları eski edebiyat taraftarlarının merkezi haline geldi.
Kendi devrinde "eski" olarak tanımlanan edebiyatı en iyi bilen kişi olarak tanınan Naci, yeni tarzda da oldukça başarılı manzumeler yazdı. Batı edebiyatından yaptığı çeviriler, eski edebiyatın biçim ve içerik özelliklerinin yanı sıra Batı'dan gelen yeni nazım şekillerini kullanması ve Fransızcayı öğrenmesi onun Batı kültürüne karşı olmadığının göstergesi olarak değerlendirildi.
Değişik alanlarda eser veren Muallim Naci'nin en önemli yönü şairliği. Onun "Kuzu", “Kebuter”, “Dicle”, “Feryad”, “Şam-ı Gariban”, “Nusaybin Civarında Bir Vadi” ve “Avcı” gibi şiirleri şekil bakımından olduğu kadar muhteva bakımından da yeni kabul edildi.
Muallim Naci, Türk edebiyatının Batı edebiyatının seçkin eserlerinden de yararlanması gerektiğini savundu ancak yenilikleri kabul ederken Türkçeden ve Türk kültüründen taviz verilmemesi gerektiğini ifade etti.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.