Ergün: Biz dokunmasaydık TÜBA yoktu..

Ergün: Biz dokunmasaydık TÜBA yoktu..
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Nihat Ergün, Hükümetin amacının TÜBA'yı idare etmek olmadığını belirterek, ''Eğer biz dokunmasaydık, TÜBA'dan haberi...



Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Nihat Ergün, Hükümetin amacının TÜBA'yı idare etmek olmadığını belirterek, ''Eğer biz dokunmasaydık, TÜBA'dan haberi olan bile yoktu'' dedi.

TBMM Genel Kurulunda, bakanlığının ve bağlı kuruluşlarının 2012 yılı bütçesi üzerindeki eleştirileri yanıtlayan Ergün, TÜBİTAK ve TÜBA ile ilgili eleştirilere değindi.

TÜBİTAK'ın, kendi kendine politikalar geliştiren, bunun için bilimsel, teknolojik araştırmalar yapan kurum olmadığını, Hükümetin bilim, teknoloji ve inovasyon politikalarının en etkili vasıtası olduğunu kaydeden Ergün, bilimsel araştırmaların artık teknolojiye, teknolojik ürüne dönüşmesi ve ticarileşmesi konseptine uygun yeniden yapılanma ihtiyacının ortaya çıktığını ifade etti. Ergün, bu nedenle, TÜBİTAK'da bilimsel araştırmaların ticarileşmeye ve teknolojik ürünlere dönüşmesini sağlayan bir yönetim anlayışıyla hareket eden, bu konuda son derece birikimli ve tecrübeli bir yönetimle yeni dönemin konseptine uygun yapılanmaya gidildiğini söyledi.

''TÜBİTAK bilim kurulunun zaten değişik kurumlardan gelen bilim adamları, bürokrat ve teknokratlardan oluştuğunu biliyor olmanız lazımdı'' diyen Ergün, bunda bir değişiklik olmadığın vurguladı. Atanan kişilerle ilgili aranan niteliklerde bir değişiklik yapılmadığını hatırlatan Ergün, eldeki bilginin doğru, temiz ve tam bilgi olması halinde istifade edilebileceğine işaret etti.

TÜBA'nın, 1993 yılında bir KHK ile kurulduğunu hatırlatan Ergün, ''Yine Hükümet kurdu TÜBA'yı. Burada sembol isim Erdal İnönü'dür. Kendisini, bilime, siyasete yaptığı katkılarla rahmetle anıyorum. Eminim, TÜBA'nın kurulmasında da öncülüğü kendisi yapmıştır. İyi de yapmış'' dedi.

TÜBA'nın, ''Başbakan'a bağlı, tüzel kişiliğe, bilimsel, idari ve mali özerkliğe sahip'' olarak kurulduğunu anlatan Ergün, ''Başbakana bağlı olmak, bilimsel, idari ve mali özerkliğe aykırı değilse; o gün de olmadığı gibi bugün de değildir. Bugün Başbakanlığa bağlı olması, bilimsel, mali ve idari özerkliğini ortadan kaldırmadı. Bu özellikleri yeni KHK'da da durmaktadır'' diye konuştu.

-''Büyük beklenti ve serzeniş içinde olduklarını gördük''-

Ergün, TÜBA'nın 18 yıl önce KHK ile başarılı, buluş, patent, ödül sahibi bilim adamlarının asli üye ve şeref üyesi olarak onore edilmesi amacıyla yetki verildiğini belirterek, şöyle konuştu:

''Bu sayın Türkiye'deki profesör sayısının yüzde 2'si kadar olacaktı. 15 bin profesör kadrosu var bugün Türkiye'de, yüzde 2'si 300 eder. 18 yıl boyunca sadece bugün 82 asli üyesi vardır. Halbuki akademi üyeliğine ulusal ve uluslararası saygın kuruluşlardan ödül ve madalya almak, kendi adıyla anılan keşif, icat, teori ve modellere sahip olmak, klasik kitaplarda, dergilerde ve makalelerde adı geçmek, uluslararası bilim atıfları kataloğunda genel kabul görmüş olmak ve çok sayıda atıf olmuş olmak gibi özelikler sayılıyor. Bunlar bugünkü KHK'da yine var. Ama bu özelliklere sahip, TÜBA üyesi olmayı hak eden çok sayıda akademisyenimizin olduğunu, onların da büyük beklenti ve serzeniş içinde olduğunu biz görerek hareket ettik.''

TÜBA'nın asosiye üyelerinin genç akademisyenlerden oluştuğuna dikkati çeken Ergün, ''Teşvik edilmesi gereken gençler... Sayı ne olması gerekiyor. TÜBA asıl üyelerinin 3 katı kadar asosiye üye seçebilir. 300 olması gerekirken asil üyeler, 900'e kadar asosiye üye seçilmesi imkanı varken, 18 yılda sadece TÜBA'nın 17 asosiye üyesi vardır. Taltif, teşvik edilmeyi bekleyen o kadar çok genç akademisyenimiz var ki...'' dedi.

Şeref üyelerin ise asil üye olamayacak, yaşı ilerlemiş, kendisini ispat etmiş bilim adamlarından seçildiğini anlatan Ergün, bunların da 40'a yakın olduğunu söyledi. En önemli konulardan birisinin, yabancı bilim adamlarının TÜBA'ya kazandırılması olduğunu ifade eden Ergün, ancak 18 yılda sadece 2 yabancı bilim adamının TÜBA'ya üye yapıldığını, bunların arasında Bernhard Lewis ve bir Alman Profesörünün bulunduğunu bildirdi.

-''Yeniden yapılanma ihtiyacı otaya çıkmıştır''-

Varolan tablonun ''TÜBA'da yeniden yapılanma ihtiyacını ortaya çıkardığını'' ifade eden Ergün, şöyle konuştu:

''Nasıl TÜBA kurulurken Hükümet bu konuda öncülük etmişse, bugün yeniden yapılandırılırken de Hükümet öncülük etmelidir. Hükümetin amacı, TÜBA'yı idare etmek değildir. Dokunmak ve çekilmektir. Dokunmuştur ve TÜBA'nın kendi mali, idari ve bilimsel özerkliğe göre çalışmaları devam edecektir.

Üye seçiminin tek kanaldan olması bize göre bu tıkanıklığı meydana getrmiştir. Dar bir kadronun oluşmasına, tek bir kanaldan seçilmesi gerçeğinin neden olduğunu tespit ederek bugün böyle bir noktaya geldik. 1993 yılında 10 üye, TÜBİTAK'ın önerisiyle Başbakan tarafından atanmıştır. O 10 üye, bir 10 üye de kendisi atamıştır, 20 üye olmuştur. Ben oluşuma itiraz etmiyorum, önemli olan TÜBA'nın bundan sonraki süreçte çok daha etkin ve verimli çalışmalar yapabilmesidir. Eğer biz TÜBA'ya dokunmasaydık, TÜBA'dan haberi olan bile yoktu. TÜBA diye bir yer var mıydı, yok muydu diye haberi olan bile yoktu da şimdi Allah'tan bir çok insanının TÜBA'dan haberi oldu. Daha çok insanın, çalışmalarla TÜBA'dan haberi olacaktır, eminim.''

-''Otobüs şoförünü getirip TÜBA üyesi yapacak hali yok''-

KHK ile TÜBA üyeliğine seçimi 3 kanala ayırdıklarını belirten Ergün, şunları söyledi:

''Biri mevcut kanal; TÜBA'nın kendisinin seçeceği üyeler, TÜBİTAK Bilim Kurulu ve YÖK Genel Kurulunun seçeceği üyeler... TÜBA da TÜBİTAK da YÖK de aynı nitelikteki üyeler arasından üye seçecekler. Nitelikler değişmeyecek. Biri otobüs şoförünü getirip TÜBA Üyesi yapacak hali yok. İkinci değişiklik, başkan seçimi konusundadır. Başkan; TÜBA Genel Kurulunun bir adayı seçip Başbakan'a göndermesi ve Başbakan'ın onu atamasıyla oluyordu. Biz dedik ki '3 aday belirleyin, Başbakan'ın önünde birini atama inisiyatifi olsun.' Eğer başbakan'ın onayı önemli değilse, niye o zaman Başbakan'ın önüne gidiyor. Önemliyse 3 adayın Başbakan'ın önüne gitmesi daha doğru bir yaklaşım olmaz mı?''

Değişimin hızlanması amacıyla asil üyelerin yaşını 70'den 67'ye indirdiklerini belirten Ergün, ''Bir çok genç akademisyen aşağıdan yetişiyor. TÜBA üyesi olmaya aday bir çok akademisyen araştırmalar yapıyor, dünyanın çeşitli yerlerinde ciddi çalışmalar yapıyor. 67, üniversitede emeklilik yaşıdır. Asil ve asosiye üye sayısını 150'şer olarak belirledik'' dedi.

TÜBA'nın başkan, üyelerine, ne asil ne ososiye ne de şeref üyelerine, konseyine bugüne kadar yaptığı çalışmalardan dolayı herhangi bir laf söylediğini, kendileriyle polemiğe girmediğini anlatan Ergün, ''Bilim adamlarımız hoşumuza gitmeyen eleştiriler de yapabilirler, önemli değil yapsınlar. Onlar bu ülkenin değeridir. Ben onlara değer vermeye devam edeceğim. Onlarla asla bir polemiğe girecek de değilim. Bakan olarak görevim bilim adamlarının önünü açmak, araştırmalarına imkanlar temin etmeye çalışmaktır'' diye konuştu.

Ergün, hem TÜBA hem TÜBİTAK vasıtasıyla bilim adamlarına nihayetsiz imkanlar sunacaklarını belirterek, ''Önümüzdeki süreçte TÜBA bilim adamları göreceklerdir, istifasını verenler de görecektir. Acele etmeyin diyorum bilim adamlarına, bekleyin, sabırlı olun. Göreceksiniz ki sizin içinde olduğunuz bugüne kadar ki TÜBA'dan daha iyi performans gösteren TÜBA ortaya çıkmazsa, o zaman gelin bu KHK'yi hızla yasalaştırarak yeni şekli tartışalım ve o yeni şeklin nasıl olacağına hep birlikte karar verelim'' dedi.

Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Nihat Ergün, Türkiye'nin hedefinin artık sadece daha çok üretmek ve üretim merkezi haline gelmek olmadığını, daha nitelikli üretmeye ve teknoloji üssü olmaya odaklandığını söyledi.

TBMM Genel Kurulunda, bakanlığının ve bağlı kuruluşlarının 2012 yılı bütçesi üzerindeki eleştirileri yanıtlayan Ergün, Türkiye'nin ekonomik ve sosyal kalkınmasını temin etmek için üzerinde en fazla durulması gereken alanın bilim ve teknoloji olduğunu belirtti.

Ergün, ''Bilim ve teknoloji kapasitemizdeki her artış, hayatın diğer tüm alanlarına da olumlu şekilde yansıyacaktır. Genç ve büyük nüfusumuzun bizim için bir avantaja dönüşmesi, bilim ve teknoloji alanında gerçekleştireceğimiz dönüşümle mümkün olacak'' dedi.

Türkiye gibi güçlü bir geleneğe sahip olan bir ülkenin muhakkak surette bilgi üreten bir toplum olması, ikinci aşamada ise ürettiği bilginin insanlığın faydasına olacak şekilde nihai ürünlere dönüşmesi gerektiğini anlatan Ergün, şöyle konuştu.

''Ülkemiz için bilim, sanayi ve teknoloji konularını aynı perspektiften incelemek ve ortak politikalarla yönetmek zorunlu bir ihtiyaç haline gelmiştir. Bu yıl, Bakanlığımızın 'Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı' olarak yeniden yapılanması, bu zorunlu ihtiyaca cevap üretme gayretinden ibarettir. Zira makro ekonomik reformların ağırlıklı olduğu bir dönemden sonra, artık mikro reformların ağırlıklı olacağı bir sürecin eşiğinde bulunuyoruz. Gerçekleştireceğimiz mikro reformlar, yakaladığımız güven ve istikrar ortamının değerini artıracak, sanayimize, sektörlerimize ve işletmelerimize rekabet gücü kazandıracaktır.

Bugün Türkiye yıllık 140 milyar dolara yakın ihracat yapan ve bu ihracatının yüzde 95'i sanayi ürünlerinden oluşan bir ülkedir. Bizim ülke olarak rekabet gücünü ucuz ham madde, ucuz işgücü veya ucuz enerjide aramak gibi bir şansımız yok. Böyle bir tavır, Nasreddin Hoca'nın yaptığı gibi, bodrumda kaybettiği anahtarı, aydınlık diye dışarıda aramasına benzer. Bizim rekabet gücünü bilimde, teknolojide, Ar-Ge ve inovasyonda, marka ve tasarımlarda, üniversite-sanayi işbirliğinde aramamız gerekmektedir. Bakanlığımız yeni isim ve yapılanmasıyla, bu alanlara özel bir motivasyonla yaklaşacak, ülkemizin rekabet gücünün artmasına doğrudan katkı sağlayacaktır. ''

Bu yıl uygulamaya başladıkları Sanayi Strateji, KOBİ Stratejisi ve Sektörel Strateji belgelerini çok önemsediklerini vurgulayan Ergün, bunların Türkiye'nin artık kısa dönem hesaplarla değil, orta ve uzun vadeli plan ve stratejilerle hareket ettiğini gösterdiğini ifade etti.

Bu belgelerde reel sektörün ihtiyaçlarını ve bu ihtiyaçlara çözüm üretecek eylemleri belirlediklerini, eylemlerin hangi kurumlar tarafından ne zaman gerçekleştirileceğini de bir takvime bağladıklarını bildiren Ergün, farklı alanlarda uygulanan bu stratejilerin birbiriyle uyum içinde olması, siyasi istikrarın ne kadar değerli bir unsur olduğunu da gösterdiğine dikkati çekti.

Ergün, ''Bu belgelerin nihai hedefi, ülkemizi Avrasya'nın üretim ve teknoloji üssü haline getirmektir. Türkiye'nin hedefi artık sadece daha çok üretmek ve üretim merkezi haline gelmek değildir. Türkiye artık daha nitelikli üretmeye ve teknoloji üssü olmaya da odaklanmış durumdadır. Sanayi Stratejimizde bulunan 72 eylemden 23 tanesinin firmaların teknolojik gelişimi için kurgulanmış olması da bu gerçeği teyit etmektedir'' dedi.

-''Yurtdışında yaşayan bilim adamları için kurultay...''-

Otomotiv sektörünün bu açıdan çok güzel bir örnek teşkil ettiğini belirten Ergün, şöyle konuştu:

''Yarım asırdan fazla bir süredir faaliyet gösterdiğimiz bu sektörde, üretim ve montaj konusunda çok başarılıyız. Ancak biz bu başarıyla yetinmek istemiyoruz. Türkiye'nin otomotivde tasarım merkezi olması, daha fazla katma değer üretmesi, kendi marka ve modellerini oluşturması ve geleceğin yeni nesil çevre dostu teknolojilerde de bir merkez olması için çalışıyoruz. Bu açıdan baktığımızda, önümüzdeki sürecin iki temel özelliği olacaktır; Türkiye bir yandan geleneksel sektörlerde daha yüksek katma değerli bir üretime geçişi sağlayacak, aynı zamanda, bilişim, yazılım, nanoteknoloji ve biyoteknoloji gibi alanlarda da önemli bir ivme yakalayacaktır.

Hükümet olarak insanımıza her zaman güvendik. Başka ülkelerdeki insanların sahip olduğu imkanları insanımıza da sunabilirsek, bu milletin büyük işler başaracağına inandık. Özellikle de sanayicilerimiz, kendilerine gerekli şartlar hazırlandığında neler başarabileceklerini, 9 yıldır yaptıkları üretim ve ihracatla kanıtladılar. Bu nedenle, insanımızın önündeki engelleri kaldırmaya, özellikle genç nüfusumuza her türlü fırsatı sunmaya büyük önem veriyoruz. Kasım ayının sonlarında yaptığımız ABD ve başka ülkelere ziyaretinde, orada yaşayan Türk genç arkadaşlarımızın gerek üniversitelerde gerekse önemli firmalarda yaptıkları çalışmaları bir kere daha gördük ve gurur duyduk. Önümüzdeki yıldan itibaren, her yıl yurtdışında yaşayan bilim insanlarımızı bir araya getiren bir kurultay düzenleyeceğiz. Oluşturacağımız bir network ile bir yandan ülkemizin bu insanlarımıza daha fazla destek olmasını sağlarken, aynı zamanda bu bilim insanlarımızın bilgi ve tecrübelerinden daha fazla istifade edeceğiz.''

-''Çocuklar bilime dokunacak''-

Ergün, bütün çocuklara okullarda tablet bilgisayar dağıtacaklarını ve sınıflarda akıllı tahta dönemini başlatacaklarını belirterek, bu tablet bilgisayarların ve akıllı tahtaların Türkiye'de üretilmelerini sağlayarak sektörde üretim ve istihdam imkanlarını genişletip, teknolojinin güçlenmesini sağlayacaklarını bildirdi.

''Önümüzdeki dönemde, Bakanlığımızın en fazla önem vereceği konulardan birisi de bütün şehirlerimize 'Bilim Merkezleri' kurmak olacak'' diyen Ergün, çocuk ve gençlerin bu merkezler sayesinde bilimle iç içe olacaklarını, 'bilime dokunacaklarını'' söyledi.

Bakanlık olarak, son yıllarda ülkenin bilim ve teknoloji kapasitesini artırmak için önemli programlar yürüttüklerini belirten Ergün, 2002 yılında sadece 2 teknopark bulunurken, bugün 32 tanesi faal olmak üzere 43 teknoparkın mevcut olduğunu anlattı.

-''Meyvelerini toplamaya başladık''-

Ergün, SAN-TEZ Programı, Ar-Ge merkezlerinin kurulması, Tekno Girişim Sermayesi Desteği gibi çalışmaların yanında, TÜBİTAK ve KOSGEB gibi kurumların sağladığı önemli destekler bulunduğuna işaret ederek, konuşmasını şöyle tamamladı:

''Bütün bu çalışmaların meyvelerini de toplamaya başladığımızı görüyoruz. 2010 yılında Ar-Ge harcamalarımız, 2002 yılına göre yaklaşık 3 kat artarak 9 milyar lirayı geçmiştir. 2011 sonunda 100 binin üzerinde marka başvurusuyla Avrupa'da ilk sıraya yerleşeceğiz. Ancak biz bu başarılarla yetinmiyor, hedeflerimizi yüksek tutmaya devam ediyoruz. Bu nedenle, hem mevcut desteklerimizi iyileştirecek hem de yeni destek modelleri oluşturacağız. Bu yıldan itibaren Tekno Girişim Sermayesinden yararlanan kişi sayısını yılda 100'den 500'e çıkaracağız. Ayrıca, birinci fazda başarılı olan arkadaşlarımız için 500 bin Lira ilave hibe desteği oluşturmayı planlıyoruz. Yapımına devam ettiğimiz Bilişim Vadisini de genç girişimcilerimiz ve küresel markalar için bir cazibe merkezi haline getireceğiz. Bu çalışmalarla, Ar-Ge harcamalarının milli gelir içindeki payını 2017'de yüzde 2'ye, 2023'te ise yüzde 3'e çıkarmayı hedefliyoruz. Böylece üretim ve ihracatımız içinde ileri teknolojili ve yüksek katma değerli ürünlerin payını yüzde 20'lere çıkarmış olacağız. Bu oranlarla ülkemiz, teknoloji ithalatını azaltan bir ülke haline geleceği gibi aynı zamanda teknoloji ihraç eden bir ülke de olacaktır.''

 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.