Erdoğan: Yeni Zelanda'daki terör saldırısına Avrupa'nın sesi çıkmadı

Erdoğan: Yeni Zelanda'daki terör saldırısına Avrupa'nın sesi çıkmadı
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Yeni Zelanda'daki terör saldırısına ilişkin, "Bu olayda Avrupa'nın sesi çıktı mı? Hayır. Batı medyası işi tamamen sinsice götürüyor." dedi.

Erdoğan: Yeni Zelanda'daki terör saldırısına Avrupa'nın sesi çıkmadı

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Yeni Zelanda'daki terör saldırısına ilişkin, "Bu olayda Avrupa'nın sesi çıktı mı? Hayır. Batı medyası işi tamamen sinsice götürüyor." dedi.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Kanal 7 ve Ülke TV ortak yayınında katıldığı "Cumhurbaşkanı ile Seçim Özel" programında gündeme ilişkin soruları yanıtladı.

"Bugün için Çanakkale ruhu ne anlama geliyor?" sorusu üzerine Erdoğan, "Bir terörist çıktı, bir serseri çıktı. Benim ülkemi kendine göre ikiye böldü. 'Anadolu yakasında yaşarsanız ne ala ama Avrupa yakasına geçmeye kalkarsanız şöyle yaparız, böyle yaparız.' Tabii bu, oradaki zihniyetin acaba bir ifadesi miydi? Çünkü bu olay, bireysel bir olay değildir. Bu olay, tamamen örgütlü bir olaydır. Zira burada 50 Müslüman şehit edilmiştir. Bunların içinde yavrular var 3-4 yaşında. Acımasızca bunlar orada şehit edilmiştir." diye konuştu.

Charlie Hebdo olayında bütün dünyanın Avrupa'da bir araya geldiğini ama Yeni Zelanda'daki olayda Avrupa'nın sesinin çıkmadığını dile getiren Erdoğan, şöyle devam etti:

"Avrupa'dan henüz daha bir şey duymuş değiliz. Batı medyası işi tamamen sinsice götürüyor. İslam dünyasından da ses yok sadece Türkiye olarak biz yorumlarımızı, değerlendirmelerimizi yapıyoruz. Yardımcımı, Dışişleri Bakanımı, geniş bir heyet ile gazeteci arkadaşlarla beraber Yeni Zelanda'ya gönderdim. Orada görüşmeleri yaptılar. Genel Vali, Belediye Başkanı, Başbakan ile görüşmelerini yaptılar. Benim de oradaki İslami cemaat liderleriyle, arkadaşlarımız toplantıdayken sabah telefon bağlantısıyla görüşmem oldu. Bizi üzen şey şu; bir taraftan barıştan, özgürlüklerden bahsedeceksiniz ama bütün bunlardan bahsederken bir terörist ortaya çıkacak, ondan sonra da onunla ilgili çok farklı bir yaklaşım olacak."

Daha önce de aldığı bilgilere göre, olayın zanlılarına 11 yıl gibi bir mahkumiyetin verildiğini anlatan Erdoğan, "Bu sabah yaptığım görüşmede oradaki Müslüman cemaatlerin liderleri de 15 gibi bir şeyden bahsediyorlar. Yani 50 Müslüman orada şehit ediliyor, bunların cezası azami 15 yıl olacak. Böyle bir şey olabilir mi? Bu, kabul edilebilir mi? İdam bugün Amerika'nın bile belli eyaletlerinde hala devam ediyor, dünyanın değişik yerlerinde hala devam ediyor. Bu çocuk oyuncağı mı? 50 insan, ibadet esnasındayken şehit ediliyor. Kiliselerde, şurada, burada bunların hiçbirini kabul etmiyoruz. Böyle bir şeyin olmaması lazım. Bizim ülkemizde böyle şeylere asla müsaade etmedik, her türlü tedbiri aldık. Ama bunlar, bu tür şeylerde çok rahatlar. Böyle bir şeyi kabullenmek mümkün değil." ifadelerini kullandı.

"Her şey teknoloji değildi"

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:

"Yeni Zelanda'dan, 16 bin 500 kilometreden bunlar Çanakkale'ye niye geldi? Avustralya niye geldi? Kanadası, Amerikası buraya niye geldiler? Biz o zamanın şartları içinde, bunlar dünyanın en güçlü ordularına sahip oldukları halde, biz Seyit Onbaşı'nın o topuyla, o mermisiyle orada onları Çanakkale'nin sularına gömdük. Bu tabii bir şeyi gösteriyordu, her şey teknoloji değildi. Her şey imkanlarla olmuyordu. Ama bir de nusret-i ilahi vardı. Meşhur 15'liler hikayesi. 15 yaşındaki çocuklar, Çanakkale'de bu savaşa katılıyor. O kadar askerden yoksun bir dönemdeyiz. Rabb'im orada nusreti veriyor ve Çanakkale'den bizler zaferle çıkıyoruz. 

Her yıl bunlar anma törenlerine gelirler biz her türlü kolaylığı gösteririz. Gazi Mustafa Kemal'in 'Burada koyun koyuna yatıyorlar, yatacaklar, endişe etmeyin.' gibi gayet güzel bir ifadesi de var. Ama demek ki bunlar bu tür şeylerden anlamıyorlar. Nasıl o zaman tabutlarıyla dönenler olduysa, bugün de böyle bir şeye tevessül edecek olurlarsa, bu millet aynı cevabı vermekten geri değildir."

Yeni Zelanda'daki saldırıyı gerçekleştiren teröristin Ayasofya'ya minareyi yakıştıramadığını ifade eden Erdoğan, "Senin dedelerin bu işi ne kadar kudretle yapabildiyseler, sen onların seviyesine bile çıkamazsın. Terbiyesiz, önce haddini bileceksin. Sen daha bu milleti tanımamışsın. Geldi bu adam burada 3 gün tur attı. Çevreyi dolaştı." dedi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, teröristin Konstantinapol meselesiyle ifadelerinin sıradan ifadeler olmadığını, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun oğlunun ifadelerine benzediğini anlatarak, şunları kaydetti: 

"Demek ki bunların ruh kökünde, düşünce dünyasında hala bunlar yaşıyor. Ama şunu bilmeleri lazım ki burası İslambol. Konstantinapol olma diye artık bizim ne bir düşüncemiz ne bir hayalimiz... Böyle bir şeyi yaşatmayız. Bu ülkenin içinde yok mu? Var. Ana muhalefetin başındaki adam gibi. Gezi olaylarında 'Zulüm 1453'te başladı.' diye yazanlar. 'Terör İslam dünyasından kaynaklı.' ifadesini kullanıyor bu ülkenin ana muhalefetinin başı. Lafı geldiği zaman bu ülkenin yüzde 99'u Müslümandır diyeceksin ondan sonra da faturayı geleceksin, 'Terör İslam dünyasından kaynaklı.' bunu kullanacaksın. Bunları anlamakta ben zorlanmıyorum ama zorlananlar var. Niye? Hala bu adamın peşine takılıp gidenler var. Avustralya'daki o alçak bir senatörün kullandığı ifadelerden bunun bir farkı var mı? Aynı ifadeleri kullanıyor. Demek ki aynı merkezden yönetiliyorlar. Bu da tabii hassasiyetimizi çekiyor. Bu ifadelerimin altında bunlar yatıyordu."

"Bu millet daha çok zaferler yazacaktır"

Erdoğan, "Geçtiğimiz yıl 18 Mart 2018'de sabah saatlerinde 08.30'da 'Afrin'in kontrol altına alındığı müjdesini vermek istiyorum.' cümlelerini kullanmıştınız bir mitingde. Bugün 18 Mart 2019, acaba Afrinlilere mesajınız neler?" sorusu üzerine, şunları söyledi:

"Afrin'e verdiğimiz sözü, programımızı, planımızı, belirlediğimiz gibi Afrin'de tahakkuk ettirdiğimizden dolayı mutluyuz. Her şeyden önce şehitlerimize Allah'tan rahmet diliyorum. Gazilerimize şifalar diliyorum. Afrin'de gerçekten Mehmetçiğimiz, Özgür Suriye Ordusu çok büyük bir mücadele verdi. Afrin'deki o azmi, o kararlılığı, o imani noktadan teşviki görünce dedim ki bu iş biter. Buradan geri dönüş olmaz. Çünkü mevsim koşullarının çok sert olduğu bir dönem oldu. Ama buna rağmen bizim askerimiz içeriden bazı düşmanların da olmasına rağmen, güya bizim askerimizin giyeceği, şuyu, buyu yokmuş. Bu tür şeyleri de söylediler. Bizim bir defa teknolojik olarak imkanlarımız vardı. Her ne kadar bize stratejik ortak olarak gözükenler, karşımızdakilere her türlü desteği veriyorsa da bu desteklere rağmen biz, bütün silah, mühimmat ile birlikte Mehmetçiğimizle, Özgür Suriye Ordusu ile beraber kararlıydık.

Yerin altında çok ciddi tüneller açılmıştı. Bu tünelleri açanlar arasında, koalisyon güçlerinin içinde özellikle de Fransa'nın önemli bir yeri vardı. Onların meşhur bir çimento firması var. Onun orada çimento fabrikası vardı. O çimento fabrikasından oranın bütün ihtiyacı karşılanmış ve o tüneller o şekilde açılmıştı. O tünelleri kurmalarına rağmen bizim askerimiz o tünelleri de onların başına geçirdi. Çünkü bu tünellerin içinde ameliyathaneler kurdular. Depolar orada. Askerimiz bunların hepsini yakaladı, başlarına geçirdi."

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Özgür Suriye Ordusu'nun, Mehmetçiğin çok ciddi yükünü aldığını, planlayanın, koordine edenin Mehmetçik olduğunu anlatarak, "Özgür Suriye Ordusu'nun liderler takımı beni ziyarete geldi. Onların gözünde 'biz bu işi bitireceğiz' kararlılığı vardı. Ben bunu tabii Amerikalılara anlatamamıştım. Sayın Trump ile konuştuğumuz zaman 'Benim generaller bana şöyle şöyle şöyle diyor.' diyordu. İnanmıyordu. Benim generaller de bana böyle böyle böyle diyor. Bizim generallerimiz 'Biz Özgür Suriye Ordusu ile Rakka'yı hallederiz.' dedi. Özellikle buradaki YPG, PYD güvenilir takımlar değildir. Bunlar tam manasıyla teröristtir. Bunların hala terörist olduğunu kabul etmediniz ama gün ola harman ola edeceksiniz." diye konuştu.

Kendisini ziyarete gelenlerden birinin özellikle aranan bir mücahit olduğunu belirten Erdoğan, "Vücudunda mermi almadığı yer neredeyse kalmamıştı. Midesini almışlar. Ama hala lider. Ameliyatlar geçirdi. Ondan sonra o haliyle tekrar savaşa gitti. İman bambaşka bir şey. Ölümü bunlar öldürdüler. Ölümü öldürdükten sonra zaten mesele yoktur. Bizim Mehmetçiğimizin de arazideki durumu bu." ifadelerini kullandı.

ABD'nin bu bölgeye 23 bin tır, kamyon silah, mühimmat yığdığını, bunların içinde tanklar, zırhlı taşıyıcılar, mermilerin yer aldığını aktaran Erdoğan, "Biz böyle bir şey yapmadık. Onların maliyeti çok yüksek. Farkımız bu. Afrin'in zaferini yazan Mehmetçiklerimize de şahsım ve milletim adına, en üst takımdan en alta kadar hepsine şükranlarımı ifade ediyorum. Bu millet onlarla beraber çok daha zaferler yazacaktır." dedi.

Beka meselesi

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, seçmenin beka meselesine bakışının ne olduğuna ilişkin soru üzerine Erdoğan, milletin buna nasıl baktığını ifade etmekten öte beka meselesinin ne olduğunun millete anlatılması gerektiğini söyledi.

Ana muhalefet partisi ve diğerlerinin "Beka meselesi yoktur." dediğini hatırlatan Erdoğan, şöyle devam etti:

"YPG'nin, PYD'nin terör koridoru olarak ilan ettiği yer bizim sınırımız değil mi? 911 kilometre sınır var ve buradan Kilis'e, Gaziantep'e, Urfa'ya roketlerle, havanlarla yapılan saldırılar bizim beka meselemiz değil mi? Yüzlerce buraya atılmış bombalar, havanlar var. 100'ün üzerinde buralarda şehidimiz var. Bunları beka meselesi olarak görmeyeceğiz de neyi göreceğiz? Biz bunlara 'İyi yapıyorsunuz, hoş geldiniz mi?' diyeceğiz. Buna hakkımız var mı? Bay Kemal'in keyfi yerinde. Niye? 'Oradan atılsa bu tür bombalar, havanlar falan filan... 'YPG bize saldıracak mı?' diyor. Daha ne yapacak? Bize saldırdı bile. Şu anda eğer biz o terör koridorunu kapatmamış olsaydık, Afrin'den ve Cerablus'tan biz yarma harekatımızı gerçekleştirmemiş olsaydık, bugün bizim güneyimiz tamamen bu teröristler tarafından işgal edilmiş olacaktı. Biz bunu Kobani'de yaşadık. Kobani'de Obama bir gece beni aradı, 'Kobani yarın düşecek.' dedi. 'Ne olacak?' dedim. Bana verdiği cevap, 'İlla burayı açın, bunlara yardımcı olun, bunlar da içeriye girsinler.' 'Biz bunu şu anda yapamayız.' dedik. Ama sizin anlattığınız gibi de bir durum söz konusu değil. Öyle bir noktaya getirdiler ki o gece helikopterlerle Kobani'ye sandıklarla silahları, mühimmatı indirdiler. Ciddi bir çatışma bölgesi de orada oluştu."

Erdoğan, Kürtlerin bazen "Türkiye Cumhuriyeti hükümeti bize sahip çıkmıyor." dediğini dile getirerek, Aynularab'dan (Kobani) gelen 300 bin Kürt'ün Türkiye'de olduğunu anlattı. Bu konuda dürüst ve yaklaşımlarda samimi olunması gerektiğini aktaran Erdoğan, şunları kaydetti: 

"Şu anda bizim oradaki samimi yaklaşımımız, değer taraflardaki Cerablus'ta, Afrin'de takındığımız tavır, eğer onun da önünü açsaydık, bizi çok daha zor duruma düşürebilirdi. Böylece bu işi güneyden kurtarmış olduk, oraları güvence altına almış olduk. Zaten benim güvenli bölge ifadem buradan kaynaklanıyordu. Eğer biz güneyde güvenli bölgeyi ilan edemezsek her an bu sıkıntıyı yaşarız ama bu güvenli bölgeyi ilan eder de burada koalisyon güçleriyle müşterek bir hareket içine girersek, buraları teminat altına almış oluruz." 

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, mitinglerde bazı HDP'li milletvekillerinin söylediklerini dile getirdiğini belirterek, eski HDP Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ'ın "Biz sırtımızı PYD'ye, YPG'ye" dayadık demesinin çok manidar olduğunu söyledi.

"Bunlar beka meselesi olmaz mı?" diyen Erdoğan, yine "1 Temmuz'a kadar terörle mücadele yasasını kaldırmazsanız savaş kapıdadır." denildiğini belirterek, "Yasal olarak kesin suçtur. 1 Temmuz geldi, geçti. Savaş kapıdaysa haydi gelin, topunuz gelin." diye konuştu.

Cudi'de, Gabar'da, Tendürek'de terör örgütü PKK'nın inlerine girildiğini anımsatan Erdoğan, FETÖ'ye de "Nereye kaçarsan kaç kovalayacağız" dediğini kaydetti.

Erdoğan, "10 binler eğer cezaevinde duruyorsa, hukuk noktasında ne yapılıyorsa bunların bir sebebi var. Demek ki böyle yol geçen hanı değil bu memleket. Öbürü kalkıyor, Kandil'den mesaj veriyor. 'Oylar kesinlikle şuraya.' Diyorlar ki bizim onlarla bir ilişkimiz yok." dedi.

HDP Eş Genel Başkanı Sezai Temelli'nin "Kürdistan'da oylar HDP'ye, batıda AK Parti ile MHP'yi yok edeceğiz." dediğini dile getiren Erdoğan, Türkiye'de Kürdistan diye bir bölge olmadığını, Kürdistan'ın Irak'ın kuzeyinde yer aldığını söyledi. Erdoğan, "Çok seviyorsan, defol git oraya, orada yaşa." ifadelerini kullandı.

Bu gerçeklerin millete anlatılması gerektiğini, bunların hepsinin bölücü hareket olduğunu vurgulayan Erdoğan, şunları söyledi:

"Zaten bunlarda bir bölücü örgütün şu anda önde gelenleri değil mi? Arkalarında bunların terör örgütü var. Bunlar da siyaseten önde görünenler. Bunlara 31 Mart'ta sandıkta milletim gereken dersi vermezse bunlar daha da şımaracaklar, azacaklar. Bizim birbirimizle olan sadakatimiz, rabiamız dediğimiz konu bu. 'Bütün olarak birbirimizi çok iyi anlamamız lazım. Bu oyuna gelmememiz gerekir.' diye bu ifadeleri kullanmak zorunda kalıyoruz."

Erdoğan, Kandil'deki terörist başının talimatı verdiğini belirterek, "Ama ne diyorlar, 'Bizim onlarla bir alakamız yok, hiçbir temasımız yok, onlarla ittifakımız yok.' Her şey ortada. Onun için 31 Mart sandığı çok önemli. Şu ifadelere karşı bir beka meselesidir. Bunun cevabı da ancak sandıkta en güzel şekliyle verilecektir." diye konuştu.

Ayasofya'nın ibadete açılması talebi

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Yeni Zelanda'daki saldırıda teröristin 74 sayfalık manifestosu olduğunu belirterek, konuşmasını şöyle sürdürdü: 

"Bunun böyle bir manifesto yazması mümkün değil. Bu özel bir kurul tarafından hazırlanmış bir manifesto. Bunun arkasında çok ciddi bir kurul var. Çünkü Batı'nın niye sesi çıkmıyor? Batı'daki medyanın niye sesi çıkmıyor. Bunu bulmuşlar ve hazırlayıp eline de vermişler. Benim ülkemin adı geçiyor, şahsımın adı geçiyor, Ayasofya'nın da adı geçiyor. Ayasofya adeta sanki emanetmiş de onu geri alacaklar. Sıkıysa geri al. O ayrı mesele. Burada hala ülkemizde birileri bakıyorsunuz 'Ayasofya açılsın.' Kardeşim bir şeyi söylerken duygusallıkla, bu alçağın, teröristin sözlerine karşı böyle bir talepte bulunmanın bir anlamı yok."

Erdoğan, Büyük Çamlıca Camisi'nin kapalı bölümler olarak 30 bin, açık alanıyla da yaklaşık 60 bin kişi aldığını dile getirerek, bunun Cumhuriyet döneminin en büyük camisi olduğunu, yine Sultanahmet ve Süleymaniye camilerinden de daha büyük olduğunu anlattı.

Bu dönemde yapılan camilerin sayısının çok fazla olduğunu vurgulayan Erdoğan, şöyle devam etti: 

"Büyük Çamlıca Camisi'nin ramazan öncesi resmi açılışını da yapacağız. Bu oyunlara gelmeyelim diye. Çünkü bunlar da bir tahriktir. Tahrik unsurlarını bozalım diye açıklamasını yapmak durumunda kaldım. Orada mesela bir sergi yapıldı, orada Kur'an tilaveti de yaptık. Belli bir bölümünde şu anda namaz da kılınıyor. Bunları da aşmak bizim için sorun değil aşarız ama getirisi, götürüsü nedir? Bunu da burada açıklamam doğru olmaz. Bunun bir götürüsü var. O, bizim için faturası çok daha ağırdır. Unutmayalım dünyanın çok çeşit ülkelerinde bizim binlerce camimiz var. Acaba bunu söyleyenler, bu camilerin başına ne gelir, bunu düşünüyor mu? Şu anda kundaklama hareketleri, bir çok şeyler yapılıyor. Bunları düşünmeden, bunların hesabını yapmadan söylüyorlar. Kusura bakmasınlar bunlar dünyayı tanımıyorlar, muhataplarını bilmiyorlar. Ben bir siyasi lider olarak bu oyuna gelecek kadar istikametimi kaybetmedim. İslam dünyasının yükünü çekiyoruz. 'Nerede, ne oluyor, ne olabilir?' Bunların hepsini düşünmek zorundayız. Onun için hassas olacağız, dikkatli olacağız."

"Türkiye'ye bunların da ihtiyacı var"

Yeni Zelanda'daki terör saldırısında, İsrail Başbakanı Netanyahu'nun oğlunun söylemlerinde ve Hollandalı AP üyesi Kati Piri tarafından hazırlanan "2018 Türkiye Raporu"nda Ayasofya ve İstanbul'un sürekli zikredilmesi hususunu değerlendiren Erdoğan, şunları kaydetti:

"İsrail, siyonizmin beşiği. Orada şu anda seçim var. Başbakan şu anda yargılanıyor, hanımı yargılanıyor. Hepsi de aynı şeylerden yargılanıyor. Manidardır. Oğlu da bu olayla aynı derinlikte olan ifadeler kullanıyor. Bir defa 'Konstantinopol' ifadesi durup dururken söylenecek bir şey değil. Babasıyla yatan bu evlat aynı şekilde kalkıyor. AP'deki kadını zaten hiç dile dolamaya gerek yok. Hiç propagandasını yapmayalım. Avrupa Parlamentosu'nun almış olduğu kararların, yaptığı açıklamaların bizi bağlayıcı hiçbir yanı yok. Kıymet-i harbiyesi yok. Kendileri çalıp kendileri oynuyorlar. Bunlar, Avrupa Birliği'nin bizimle müzakereleri durdurması nasihatinde bulunuyorlar ya ah keşke öyle bir şey yapsalar, bizimle müzakereleri durdursalar veyahutta Türkiye'yi Avrupa Birliği'nin dışına çıkarıverseler. Yapmazlar, yapamazlar çünkü Türkiye'ye bunların da ihtiyacı var." 

Cumhurbaşkanı Erdoğan, kendisinin sabırlı olduğunu belirterek, bu alanda bildiği çok şey olduğunu söyledi. Bunların zamanında kullanılınca değeri olacağını ifade eden Erdoğan, zamanlı kullanılmayan bilgilerin değerli olmadığını aktardı.

"Petrolün şımarık çocukları..."

Erdoğan, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu'nun gerekli açıklamaları yaptığını dile getirerek, "Ama bunlar dürüst ve samimi değil. Şunu unutmayacağız. Biz Müslümanız. Bunlarsa İslam düşmanı. Sıkıntının nirengi noktası bu. İslam dünyasına bakın. Ses çıkıyor mu? Çıkmıyor. Biz petrol zengini değiliz ki kardeşim. Biz şu anda teknolojimizle ve sanayimizle ne yapıyorsak onlarla ayaktayız. Onlar da petrolün şımarık çocukları. Maalesef 'Yok şu kadar sipariş verdim, bu kadar sipariş verdim.' Oraya onu buraya şunu filan aktarmak suretiyle ayakta durmanın mücadelesini veriyorlar. Biz öyle yapmayacağız. Biz onurumuzla ayakta duracağız. Elimizden geleni her türlü gayreti göstereceğiz. Siyasetin dilini iyi kullanacağız." diye konuştu.

Ekonomiyi yürütmedeki başarının yanı sıra, beka sorununda da birilerinin oyununa gelmeyeceklerini anlatan Erdoğan, beka sorununu Afrin'de, Cerablus'ta atlattıklarını söyledi.

Erdoğan, Rusya'yla müzakerelerin başarılı bir şekilde yürüdüğünü belirterek, "İdlib bize çok büyük bir fatura olarak dönebilirdi. Ama İdlib'i gayet iyi noktaya getirebildik. Sorun bitmedi. Ama görüşmelerimiz devam ediyor. Temenni ederim ki onu da en ideal şekilde bir yere oturtacağız." dedi.

8,5 milyar dolar yardım

Programa konuk olan gençlerden gelen "Uluslararası camiada, dünyada pek çok mazlum ülkenin sesi oldunuz? Bu sorumluluk size nasıl hissettiriyor?" şeklideki soru üzerine ise Erdoğan şu değerlendirmelerde bulundu:

"İslam dünyasında birçok ülke... Bazıları sıkıntılarını direkt olarak bize yansıtıyorlar. Ayni, nakdi bütün bu ülkelere elimizi uzatıyoruz. 2018 örneği bütün bu en az gelişmiş ülkelere yardım konusunda milli gelire oranla Türkiye'nin onlara verdiği destekte biz 1 numarayız. Amerika bazen diyor ki 'Ben bir numarayım.' Hayır değil. OECD'nin rakamları var. Açıklanan rakamlara göre Türkiye gayri safi milli hasılaya göre dünyada 1 numara. Yaklaşık 8,5 milyar dolar bizim yardımımız var. Bütün bu ülkelere. Bunun içinde bu Müslüman, bu Hristiyan, bu şuymuş bu buymuş gibi bir ayrım yok. Hepsine biz bu desteği veriyoruz. Vermeye de devam edeceğiz. Verdikçe güçlü oluyoruz. Bizim sivil toplum kuruluşlarımız da bu konuda hakikaten çok ciddi çalışmalarımız var. Kızılay, AFAD, bunların yanında diğer birimlerimizle verdiğimiz destekler var."

Erdoğan, Türkiye'nin dünyada üstlendiği bu misyondan ayrı bir güç bulduklarını söyledi.

Seçimlerde gençlere yönelik en önemli vaadi sorulan Cumhurbaşkanı Erdoğan, AK Parti döneminde gençlere seçme ve seçilme konusunda sağlanan kolaylıkları hatırlattı.

Erdoğan, ilk etapta seçilme yaşını 25'e çektiklerini anımsatarak, akabinde bu sınırın da 18'e indirildiğini kaydetti.

Gençlerin kendilerine güvenmeyen siyasilere oy verebildiği hususuna dikkati çeken Erdoğan, "Bizim dedemiz Fatih Sultan Mehmet Han düşünün o 19 yaşında bir çağı kapatıp bir çağı açıyor. Böyle bir kudret. Böyle bir güç onda var. Biz bunu gördüğümüz zaman ne yapacağız. Biz de ecdadımızın bu ulaştığı seviyeye ulaşmamız lazım. Biz 18-19'da yapmayız da 21-22'de yaparız. Ama biz de o yolda olalım. Adımlarımızı o istikamette atalım. Sistemde eksiklerimiz olabilir. Eğitimde öğretimde eksiklerimiz olabilir. Bir taraftan bunları da gidermemiz lazım. Bir taraftan da gençliğimiz 'Ben de bu makama geleceğim.' demesi lazım. Buraya tırmanması lazım. Kendinde kompleks görmemeli. İşte şu anda Avusturya'nın başındaki adam. 27-28 yaşında dışişleri bakanı oldu. Şimdi Türkiye'nin belası. Gerçekler var. Onun için size ihtiyacımız var. Çok iyi çalışacağız. Bu makamlara bir an önce gelmeniz lazım. Kadınıyla erkeğiyle." ifadelerini kullandı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Hollanda'nın Utrecht kentinde meydana gelen silahlı saldırının ayrıntılarına ilişkin gelen soruya ise "Olayın içeriği hakkında henüz... Ailevi mesele olduğunu söyleyenler var. Terör olayı olduğunu söyleyenler de var. İstihbarat Teşkilatımız olayın peşinde. Benim de henüz... İstihbarat başkanımız 'Bilgileri alalım size dönelim.' dediler. Bekliyoruz." yanıtını verdi.

Erdoğan, "Siyasi yaşamınız boyunca birçok görevde bulundunuz bunların içinde en zevk aldığınız hangisiydi?" sorusu üzerine ise şunları kaydetti:

"Gerçekten en mutlu olduğum, zevk aldığım nedir derseniz? İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığıdır. Çünkü İstanbul'u devraldığım zaman bir felaketti. Hep diyorum ya 'CHP 3 Ç'dir.' Çöp, çukur, çamur. Gerçekten böyleydi İstanbul. Siz tabii ki hatırlamıyorsunuz. Anne ve babalarınıza sorun nasıl bir İstanbul olduğunu. 94'teki İstanbul'u bir sorun. Çöp dağları... Hava kirliliği... Teneffüs edemezsiniz. CHP'nin günkü belediye başkanı 50 bin eve doğal gaz götürebilmiştir. Ben cezaevine girerken 1 milyon 250 bin eve doğal gazı götürmüştüm. Hava o zaman temiz hale gelmişti. Gazeteler maske dağıtıyordu. Neden? Kirli havayı teneffüs etmesinler diye. Su yoktu İstanbul'da. Benzin istasyonları gibi su istasyonları kurulmaya başlanmıştı."

İstanbul'a suyun getirilmesi çalışmalarını anlatan Erdoğan, Avrupa ve Anadolu yakalarında bu konuda yapılanlar hakkında bilgi verdi.

Erdoğan, İstanbul'un 2040 yılına kadar su sıkıntısı olmadığını belirterek, bu sorunu kendilerinin çözdüğünü ifade etti.

Kentteki çöp depolama sistemini hatırlatan Erdoğan, Ümraniye'de gerçekleşen patlamada 39 kişinin öldüğünü anlattı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, hava kirliliğinin de doğal gazın yaygınlaşmasıyla çözüldüğünü aktararak, kentin bu konuda sorununun kalmadığına vurgu yaptı. 

Yerel seçimlerin ilçeler ve büyükşehirde çok büyük önemli olduğunu dile getiren Erdoğan, "Başımızı iki elimizin arasına alacağız. Gerek gençliğimizin gerekse de şu anda gençlerin üstünde annelerin babaların oylarını verirken artık bu işi çok basite alan bir havada değil. İstanbul'un kaderini 'Marifet iltifata tabidir.' anlayışıyla ele alması ve buna göre de oyunu kullanması gerekir. Ondan sonra 'Yandık.' demenin hiçbir anlamı olmaz." diye konuştu.

"Çok dikkatli davranmak gerekiyor"

CHP'nin Ankara Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Mansur Yavaş'la ilgili iddiaların Ankara seçimine yansımalarının nasıl olacağına ilişkin bir soru üzerine Erdoğan, şöyle konuştu:

"Bu konuyla ilgili olarak bu belgelerin ortaya çıkması ve yargının Sayın Yavaş'la ilgili verdiği karar, bunlar kenara konulacak bir şey değil ve bu seçime böyle girebilse dahi, seçimden sonra çünkü bunun dokunulmazlığı yok, bunlar milletin önüne geldiği zaman burada çok ciddi bir bedeli kendisi ödeyeceği gibi maalesef tabii Ankaralı hemşehrilerimize de ödetme durumuna düşüyor. Yani burada çok dikkatli olmak gerekiyor." 

Ankara'da iki adayın yarıştığını, bunlardan birinin Mansur Yavaş diğerinin ise Mehmet Özhaseki olduğunu anımsatan Erdoğan, "Şimdi bunları benim partilim olduğu için söylemiyorum. Bir gerçeği söylememiz lazım. futbol takımı tutar gibi siyasi parti tutmamak gerekir. Kaldı ki bu zat, zaten yuvarlanıyor. Kökeni itibarıyla MHPli. Geldi, CHP'den girdi, iki kez girdi ve kaybetti. Mehmet Özhaseki ise 5 kez Kayseri'de Büyükşehir Belediye Başkanlığı yaptı. Yaklaşık 25 yıl Kayseri'yi yönetti ve Kayseri'yi nereden aldı, nereye getirdi. Bu, çok önemli." ifadelerini kullandı.

Özhaseki'nin daha sonra Ankara milletvekili olduğunu ve ilk etapta kendisini Çevre ve Şehircilik Bakanı yaptıklarını aktaran Erdoğan, belediyecilikte ciddi deneyimi olduğunu, bu bakanlığın da belediyelerle ilintili birçok işlevinin bulunduğuna işaret etti.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Özhaseki'nin bu işi çok iyi bildiğini dile getirerek, "Tuttuğunu koparan, koşturan, insanlarla ikili ilişkilerinde çok hassas, pırıl pırıl bir arkadaşımız. Dürüstlükse dürüstlük. Gönülden hizmetse bu var." dedi.

 "Kurşunlu Camisi'ni bunlar kurşuna tabi tuttular"

Bu arada Mehmet Özhaseki'nin üzerine çok önemli yük de yıktıklarına vurgu yapan Erdoğan, şöyle devam etti:

"Her tarafı bu terör örgütü çukurlarla delik deşik etmiş ve bitişik nizam evlerde de apartmanlar aşağıdan tünellerle birbirine bağlanmıştı. Bütün buraları 'Mehmet Bey dedim bunları yıkmamız lazım' ve mağduriyet olmadan, oralarda yaşayan insanlara biz konutlarını yapıp vereceğiz. Bakınız Diyarbakır, o Sur içi, dışı her yer... Ve 3 gidiş, 3 geliş, 4 gidiş, 4 geliş yollar ve aydınlık. Şu andaki adayımız orada Mehmet Bey'in eli ayağı idi. Oraya kayyumdu, şimdi de belediye başkan adayı yaptık. Sur içini gayet güzel bir şekilde ele aldık. Oralarda piknik alanları vesaire Dicle'nin boyunda şu anda muhteşem bir peyzaj çalışması ile birlikte güzellikler var. 

Malum Kurşunlu Camisi'ni bunlar kurşuna tabi tuttular. Kim bu? HDP denilen dinsiz, imansız, ateist olan takım. Bunların böyle bir yapısı var. Cami vesaire bunlar bir şey dinlemediler, okulları yakanlar, yıkanlar bunlar değil mi ? Bunlar için yakmak, yıkmak bunlar kolay şeyler. Tek şeyleri bunların, anında yakmaktır, yıkmaktır ama benim vatandaşım, benim Kürt kardeşim buna dikkat etmesi lazım yani illa bunlar Kürt'tür diye bakmaması lazım. Kürt de olsa yakıyorsa, yıkıyorsa bu memlekete bu millete zarar veriyorsa, öldürüyorsa bunlarla yol yürümemesi lazım, buna çok dikkat etmemiz lazım. 'Bana kim hizmet veriyorsa onun yanında olurum.' demesi lazım."

"Diyarbakır mitingi muhteşemdi"

Cumhurbaşkanı Erdoğan, son Diyarbakır mitinginin muhteşem olduğunu ifade ederek, iyi bir kucaklaşma elde ettiklerini söyledi.

Oraya şu anda devasa bir stat, kapalı bir spor salonu yaptıklarını anlatan Erdoğan, "Diyarbakır'dan bize gerekli olduğu kadar milletvekili çıkmıyor diye biz Diyarbakır'ı bir kenara koymadık. Orası da bizim memleketimiz. Mardin, Hakkari, Şırnak. Bunlar milletvekili verse, vermezse hiç önemli değil. Bizim için önemli olan bu topraklar 780 bin kilometrekare ile bizim. Dolayısıyla biz batıda hangi hizmeti veriyorsak oraya da o hizmeti vereceğiz dedik. Hakkari'de öyle. Orada da miting yaptık. Diğerleri gitmiyor ama ben gittim. Şırnak'a gittim. Çünkü çalışacağız, göz göze bakacağız, bu elektriği vereceğiz, alacağız. Hangi tehdit olursa olsun." ifadelerini kullandı.

Gerek İçişleri gerekse Milli Savunma Bakanı ile kuvvet komutanlarının araziyi hiçbir zaman boş bırakmadıklarını ve bırakmayacaklarını belirten Erdoğan, er veya geç bu işi çözeceklerini kaydetti.

Mehmet Özhaseki'nin tüm tecrübesini Ankara'ya yansıtacağını vurgulayan Erdoğan, "Ankara'yı yönetmek bir ilçeyi yönetmek demek değildir. Buraya her yönüyle çok geniş bir bakış açısı olabilen bir aday gerekirdi. Onun için de Mehmet Bey'le dedik ki büyükşehire yakışan bir isim olsun ve adayımızı o şekilde belirledik." dedi.

"Güven yoksa istikrar yoktur"

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, ekonomide seçim sonrasına dönük birtakım spekülasyonların yapıldığının hatırlatılması üzerine, şunları söyledi:

"Biz şu anda mahalli idareler seçimi yapıyoruz, genel seçim değil. Aslında benim iki kelimem var. Hep bunu söylerim, bu iki kelime ekonominin anahtarıdır. Birisi istikrar, birisi güvendir. Eğer bir ülkede güven yoksa istikrar yoktur, güven ve istikrar birbirinin mütemmimi iki kavramdır. Bunu yakalarsanız mesele yoktur. Biz yaklaşık 16-17 senedir bunun üzerinden çalıştık. Şu anda bir yerel seçimdeyiz. Ben Cumhurbaşkanı olarak 4,5 sene Allah ölüm vermezse, hayat devam ederse ülkenin başındayım ve kabine olarak zaten mevcut kabinemle yola devam edeceğiz. Yerel yönetimlerle bu konuda herhangi bir sıkıntımız söz konusu değil. Kimler kazanır bilemeyiz, kazanan kendi ilinden, ilçesinden, beldesinden sorumlu olacaktır. Hesabını sonra kendisi verir ama bizler devlet yönetimi olarak gerek Cumhurbaşkanı olarak şahsım, gerek tüm bakanlarım tüm kurumlarımız hepsiyle biz hizmete devam edeceğiz. Bunda bir sıkıntı yok."

Bugün Çanakkale'de olduklarını hatırlatan Erdoğan, orada 18 Mart Köprüsünün keson kuyuları ile alakalı bir adım atarak birinci tüpü orada indirdiklerini söyledi.

Bu rakamın yaklaşık 2,5-3 milyar dolarlık, Korelilerin büyük oranda finansör olduğu bir rakam olduğunu dile getiren Erdoğan, şimdi kendilerine Kanal İstanbul'a ilgili tekliflerin geldiğini, bunun dışında Boğazın altından geçecek 3 katlı tüp geçide şimdiden girmek isteyenlerin olduğunu ve bu konuda görüşmelere başladığını aktardı.

Erdoğan, Türkiye'nin bu noktada bir sıkıntısının olmadığını belirterek, "Ama Türkiye'de birileri muhalefetini yapabilme adına Türkiye'yi kendine göre zora sokma adına bu tür yollara tevessül ediyorlar. Buradan size ekmek çıkmaz. Yapabileceğiniz bir iş var mı, onu söyleyin." şeklinde konuştu.

"Bunlar bizim için hayırlı rüya görmez ki"

Erdoğan, Türkiye'nin enflasyon ve faiz belasıyla mücadelede yavaş yavaş olumlu istikamette geliştiğini vurgulayarak, şunları kaydetti:

"Şu anda benim istediğim yerde henüz değil ama 2019 bunun adeta yavaş yavaş ışığının yandığı ve olumlu istikamette gelişmeleri aldığımız bir yıl olacak. Hele 2020, bu konuda çok daha ideal bir noktaya geleceğiz. S&P şöyle demiş, böyle demiş. S&P filan bunlar bizim için hayırlı rüya görmez ki. Biz ne görüyoruz, bu önemli. Şu anda ihracatta malum geldiğimiz yer ortada. Şu anda 870 filan buraları bulduk ama nereden geldik 36 milyar dolardan geldik. Böyle durup dururken buralara gelmedik. Demek ki iyi bir yoldayız, çok daha iyi noktaya geleceğiz. Turizmde biz 46 milyon turist çektik. Şimdi bu yıl bu rakam 50'yi aşacaktır, iyi bir gidiş var. Şu anda destinasyonlarımız çok hareketli." 

Sanayide ve özellikle savunma sanayisinde önemli noktada olduklarını belirten Erdoğan, savunma sanayide yüzde 20 olan yerlilik oranını yüzde 65-70'e doğru getirdiklerini söyledi.

Erdoğan, şu anda savunma sanayinde 2,5 milyar dolarlık ihracatlarının olduğuna dikkati çekerek, bunları daha yukarı çıkaracaklarını anlattı.

BM'de gençlik komisyonu kurulması ve bu komisyonun İstanbul'da olmasına yönelik bir çağrısının olduğu hatırlatılarak, bu merkezin temellerinin İstanbul'da atıldığı yönündeki haberlerin hatırlatılması üzerine Erdoğan, "Bunun çağrısını yaptım ama o temel attığımız yer zannediyorum onunla ilgili değil." dedi.

Kendisine, BM'nin birçok biriminin kurulması sözünü verdiğini anlatan Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:

"Gerek kadınlar konusunda, çevre konularında düşüncem de benim, daha önce bunu Ban Ki-mun'a da söylemiştim, Harbiye'de TRT binasını buraya tahsis edelim. Orayı da düşünmemin sebebi bölge oteller bölgesi olduğu için burada herhangi bir toplantı yapılacağı zaman hem konferans salonları var hem de gelen misafirlerin rahatlıkla kalabileceği, ağırlanabileceği oteller var. Tabii Harbiye'deki radyoevi orası sadece bu işin koordinasyon merkezi olacaktı. Bunlar binayı görünce bayağı beğendiler. Mutabık da kaldık ama adım atmakla maalesef her işte olduğu gibi Birleşmiş Milletler gene çok ağırdan alıyor. Aslında inşaat yapılması gerekiyorsa bu tür işe girilebilir. Çünkü BM'nin buraya çekilmesi noktasında o birimlerinin önemli bir şey, bir hareketlilik inşallah getirir diye düşünüyoruz takipçiyiz. Dışişleri bunu takip ediyor. Bu arada kendimiz çok önemli adım attık, BM'nin tam karşısında daha önce Türkevi olarak bulunan binamız vardı, o bina ihtiyaca cevap vermiyordu. Sonra onun yanındaki binaları da satın aldık, şimdi orada gerçekten mimarisi ile her şeyi ile muhteşem bir Türkevi yapıyoruz. 32 katlı bir bina ve çevresindekilerden hepsinden çok daha muhteşem, görkemli bir bina olacak ve orada bütün birimlerimizi rahatlıkla inşallah çalıştırabileceğiz. Orada tabii bazen hervele derim. Hacda, umrede Safa Merve arasında hervele yapılır ya. Adeta o da bizim hervelemiz olsun dedik ve böyle güzel bir şeyi orada yapmakta fayda var dedik. Bunların hepsi bir mesajdır. O mesajı vermek için de bütün çalışma mekanlarınız her şeyiniz güçlü olmanın da bir ifadesidir. Mayıs ayında çok daha iyi bir konuma gelecek."

Mardinli bir üniversite öğrencisi, terör sorunu çözüldükten sonra memleketinde turist rekoru kırıldığını belirterek, Erdoğan'a teşekkür etti. Erdoğan, öğrencinin sözlerinden büyük memnuniyet duyduğunu dile getirdi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan; bir öğrencinin "İşsizlik her ülkede sorun. Devlet kurumlarına girme konusunda ne diyeceksiniz bizlere?" sorusu üzerine, "Devlet kurumlarına girme noktasında yol tek: KPSS... Kamu Personel Seçme Sınavı'na gireceksin, bütün maharetini orada ortaya koyacaksın. Kazandığın takdirde zaten devlete girersin." ifadelerini kullandı.

"Devlet kendine güvenmeyenlerin gittiği bir kapı olmamalı"

İş denilince yalnızca devlet kapısının algılanmaması gerektiğini belirten Erdoğan, kendisinin de yıllarca özel sektörde çalıştığını hatırlattı. 

Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle devam etti: 

"Devlette çalışırken çok cüzi bir para alıyordum ama özel sektöre geçtim, 4 katını aldım. Bu noktada bizim toplumumuzda şöyle bir sıkıntı var, 'Devlete girersem, kimse beni atamaz.' havası var. 'Devlete kapağı atma.' diye bir laf var ya, bunun olmaması lazım. Ben kendime güveniyor muyum? Güveniyorum. Niye ben özel sektöre gitmeyeyim? 12 bin 500 lira alıyordum, 50 bin lira maaşla başladım. Kendini ispat. Bunu yapacaksın. Bunu yaptığın zaman kazancının da bir zevki olur. Kendini özel sektörde de ispat et. Dolayısıyla devlet kendine inanmayanların, güvenmeyenlerin gittiği bir kapı olmamalı. Niye ben özel sektöre gitmeyeyim? Eğer hakikaten başarılıysan özel sektörde bugün çok daha iyi paraları veren yerler var, oralara gitmek lazım. Çekinmemek lazım. Devlette de zaten KPSS ile tutturdun mu puanı... Devlet zaten sizden daha iyisini bulacak değil ya, puanı tutturanı devlet rahatlıkla alıyor ve alır. Ben Bay Kemal gibi konuşmam ama açık konuşurum, açık sözlüyüm. Devlet her üniversiteyi bitireni bir işe yerleştirmez. Bu Amerika'sında da böyledir, Batı'sında da böyledir. Onlarda da girersiniz imtihanı kazanabilirseniz sizi yerleştirir. Kazanamıyorsanız o zaman siz kendinize alternatifler meydana getirmeye çalışacaksınız. Bu iş böyledir. Kaliteli olanı da bulduğu zaman özel sektör de devlet de onları peşinden kovalar." 

Erdoğan, kendisine başvuran başarılı gençleri yurt dışına da millet, devlet adına gönderdiğini belirtti. "Devleti şirket gibi yönetme" gibi bir tabiri de kullandığını aktaran Erdoğan, "Devlette bir mantık var, affınıza sığınıyorum, 'Devletin malı deniz, yemeyen domuz.' Yıllarca böyle devletin malına baktılar ama biz böyle bakamayız. Biz, devletin bir defa kuruşunu çok dikkatle harcayan bir iktidar olmaya mecburuz. Bunu yakaladığımız anda da bizi kimse yakalayamaz." diye konuştu.

"Başakşehir şampiyon olursa bu bir devrimdir"

Cumhurbaşkanı Erdoğan, futbol oyuncusu olduğunu belirten Marmara Üniversitesi Spor Bilimleri Fakültesi Öğrencisi Gizem Işık'a hangi mevkide oynadığını sordu. Erdoğan, "Stoper" cevabını alınca, kendisinin de futbolu libero oyuncusu olarak bıraktığını ifade etti. 

Öğrencinin, "Fenerbahçe'nin durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?" sorusuna Erdoğan, şöyle cevap verdi:

"Çok ama çok zor bir soru. Ben rahatım biliyor musun? Niye rahatım. Başakşehir'i ben kurdum. Başakşehir'i ben kurdum, bir taraftan Rize de kurtardı işi, o da yükseldi. Başakşehir'i kurduğum gibi bir de onun altında proje takım var, o proje takımı da mahalle takımı olarak çocukluğumda 14-15 yaşında oynadığım takım. O da Başakşehir'in altyapısını oluşturuyor, Esenler Erok diye. İkisi de bunların başarılı gidiyor. Esenler Erok da ikinci sırada, o da çıkabilir. Dolayısıyla Başakşehir bu sene eğer hakikaten şampiyon olursa, bir Bursaspor gibi o da bir şampiyonluk yakalarsa bu da tabii bir devrimdir. Yani illa on binlerin veya milyonların izlediği takımlar değil, demek ki binlerin izlediği takımlar da şampiyon olabiliyormuş... Tabii iyi bir yönetim kadrosu, teknik direktörüyle, Abdullah Hoca ile. Gerçekten maliyeti düşük bir takım. Öbür taraftan bakıyorsunuz milyonlarca dolarla takımlar kuruluyor netice yok ama çok daha cüzi rakamlarla kuruluyor. Şu anda maliyet yüzdesi çok düşük olmasına rağmen Başakşehir şampiyon oluyor, tesisler noktasında iyi bir konumdalar, temenni ederiz ki Fenerbahçe son anlarda filan bir şeyler yapmaya yelteniyor tabii Allah yaşatmasın."

Bir öğrencinin, gençlik yıllarında kendisine ilham veren kitapları sorması üzerine Erdoğan, "Benim yastık altı kitabım Safahat'tı. İkincisi de 'İdeolocya Örgüsü'ydü." ifadelerini kullandı. 

Belediyelerin borçları

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, yerel yönetimlerde finans yönetiminin büyük önem taşıdığını, bu konuda başarılı olamayanların adeta battığını ifade etti. 

Belediyelerin borç altında olduğunu vurgulayan Erdoğan, "Bizim partimiz de diğerleri de iyi bir konumda değil. Bir defa istihdam politikaları yerel yönetimlerin çok kötü. Bütçesinin yüzde 30'unu istihdama ayırması gerekirken bırakın yüzde 30'unu yüzde 60, yüzde 80, bazen yüzde 100'ü aşanlar bile var. Bunlar da ne yapıyor, finansı çökertiyor. Ondan sonra nereye başvuruyorlar? Hemen bankalara; kredi alma, vesaire. Oralara da başvurdukları zaman, oralardan da bazıları kapıyı kapatıyor. Bazıları verse bile bu faizlerin yükü altından kalkamıyorlar." dedi. 

Belediyelerin öncelikle altyapı sorununu çözmesi gerektiğini dile getiren Erdoğan, "Bakıyorsunuz yağmur suyu kanalları çalışmıyor, atık su kanalları çalışmıyor, kanalizasyonlar çalışmıyor veyahut da bunlar birbirine bağlanmış. Şöyle bir yağmur şiddetli geldiği zaman taşıyor, taştığı zaman da bütün şehir sular altında kalıyor. Bazısında tabii atık su vesaire şehri istila ediyor. Niye? Ciddi manada altyapı ele alınmamış. Bunların yapılması lazım. Buralardan işe girmek lazım. Buna artık önem vermemiz gerekiyor. Artık yıllar yılı geçti hala bu işte çok başarılıyız diyemem." ifadelerini kullandı. 

"İzmir'in içme suyu ihtiyacını biz karşıladık"

Cumhurbaşkanı Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

"İçme suyu noktasında da ciddi sorunlar var. Birçok ilin, içme suyu sorunu hala devam ediyor. Dün İzmir'deydim. İzmir'de aynen Haliç gibi Körfez bölgesinde bir yer var ve burayı belediye hala temizlemiş değil. İzmirli bu kokuyu teneffüs ediyor ama hala CHP belediyesiyle bilmiyorum bu seçimde yola devam eder mi? Koku bizi bile orada vurdu. Ne olacak? Temizleyeceksin. Bu senin görevin, merkezi yönetimin değil. Mesela biz, Gördes Barajı'nı yaptık, merkezi yönetim olarak. Aslında Büyükşehir Belediyesinin görevidir şehrin su ihtiyacını karşılamak. Baktık İzmir'de böyle bir sıkıntı var. İzmir'in içme suyu ihtiyacını da merkezi yönetim olarak biz karşıladık. Şu anda orası Gördes Barajı'ndan içme suyu olarak beslenmektedir. Hatta bazı dört beş ilçenin de bu ihtiyacını karşılamak için adımlar attık." 

Yatay mimari

Kendisinin yatay mimari konusunda hassasiyeti olduğunu dile getiren Erdoğan, bu konunun üzerinde ısrarla durmaları gerektiğini ifade etti. 

Bazı illerde arsa sıkıntısı yaşandığını ve bunun dikey mimariyi zorladığını aktaran Erdoğan, "TOKİ bizim son dönemlerde bunda hassas davranmaya başladı. Benim de tavsiyem şu oldu, yani zemin artı 4, zemin artı 5 bunları yapmak lazım. Arsa sıkıntısı olmadığı yerlerde zemin artı 3, hele hele taşından dış kaplamaları kastediyorum, bu hassasiyetler içinde konutlar yapmak bizi dışa yansıtmada çok çok önem arz ediyor. Herkes diyelim ki Safranbolu evleri diyor. Niye diyor? Yerelden gelen bir zenginlik olarak bakıyor. Biz de öyle bir mimari yapılanma ortaya koyalım ki bunu yurt dışından birileri geldiği zaman da gelsinler buraları özel sadece bunun için gezsinler." 

"Batı'nın sömürgecilik anlayışı hiçbir zaman durmadı"

İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesinde yüksek lisans eğitimini gören Çadlı bir öğrencinin, "Sömürge sistemi Afrika'da nasıl bitecek? Herkes farkında ama bunu değiştiremiyoruz?" şeklindeki soru üzerine Erdoğan, şöyle konuştu:

"Ben Çadlı kardeşime bir şey söyleyeceğim; önce değiştirmekte sen kararlı mısın? Orada şu anda yönetimde olan arkadaşlarımızın değiştirmekte kararlı olması şart. Kısa bir süre önce misafirimdi zaten Başkanları. Afrika'nın sıkıntısı burada. Afrika, bakıyorsunuz, çoğu bunların Fransa sömürgesi oldukları için kalkıp da Fransa'ya karşı dirsek çeviremiyorlar. Fransa'da bunlara bir şey vermiş değil, bol bol nasihat veriyor. Herhangi bir destek filan söz konusu değil. Bu sömürgecilik çok kötü bir şey. Çoğu asimile olmuş zaten. Bir defa diliyle girmiş. Diliyle girmenin yanında her türlü oradaki malı mülküyle o satıyor, onun ürünleri orada satılıyor. Bizim kendileriyle ziyaretinde filan da kendilerine anlattığım gibi onlar da bize geldiğinde anlatıyoruz. Bu tavrı koymak çok başka bir şey ki Çad'dan on binlerce insanı soykırıma tabi tuttular. Ruanda da aynı şeyi yaptılar: Cezayir'de aynı şeyi yaptılar. Batı'nın sömürgecilik anlayışı hiçbir zaman durmadı ama bugün de durmaz, yarın da durmaz. Eğer Çad'da zaman zaman terör eylemleri oluyorsa altında bu olaylar yatıyor."

Yeni yetişen neslin, gençlerin bu noktada büyük oynaması gerektiğini aktaran Erdoğan, "Ülkelerine döndüklerinde siyasette yerlerini almaları lazım. Oralarda yerlerini aldıktan sonra da işte bak, Türkiye'de neler var, neler oldu. Biz göreve geldiğimiz zaman kişi başına milli gelir 3 bin 500 dolardı. Hamdolsun şu anda biz, 11 bin doları yakaladık, bu ara bir düşme var. Bu daha da artacak." diye konuştu. 

Türkiye'nin nüfusunun ortalama her yıl 1 milyon arttığını, bazı kişilerin ise kendilerini nüfusu azaltmayı tavsiye ettiğini vurgulayan Erdoğan, "Ben de diyorum ki rızık Allah'tandır. En az 3; nüfusu artırmamız lazım. Çünkü ekonominin ağırlık merkezi neresidir diye sorarlarsa, kesinlikle insandır. İnsan varsa üretim var. İnsan varsa tüketim var. Tüketim olmazsa üretim olmaz. Geçen gün Bay Kemal diyor ki 'İşsizliği gidermenin tek yolu var, üretim, üretim, üretim.' Ben de bir yerden cevap verdim, 'Bay Kemal, yatırım olmadan üretim olur mu? Yatırım, yatırım yatırım.' Önce yatırımı yapacaksın ki üretim olsun. Yatırım olmadan üretim olur mu? İşi bilmiyor. Alışacak." dedi.

Bir gencin Bayburt'un gelişimiyle ilgili sorusu üzerine Erdoğan, "Biz Bayburt'a üniversiteyi yaptık. Bunun dışında hamdolsun Anadolu lisesine, fen lisesine varıncaya kadar bunları Bayburt'umuza getirdik. Hala Bayburt'ta böyle yatırımlar devam ediyor. Ama hepsinden öte Gümüşhane üzerinden Bayburt'u Zigana Tüneli ile şu anda Karadeniz'e bağlıyoruz. Geçmişte oranın sıkıntıları çok çok daha büyüktü. Aynı şekilde Bayburt'u Erzurum'a yine çok farklı bir şekilde bağladık. Ulaşımı itibarıyla Bayburt'u ciddi manada rahatlattık. Bayburt, Bayburt olalı böyle bir hizmet görmedi." ifadesini kullandı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, başka bir soru üzerine ise AK Parti'ye oy veren gençlerin miktarının da oranının da diğer siyasi partilerle mukayese edilemeyecek şekilde önde olduğunu dile getirdi.

Gençlerin yüzde 40-45'inin AK Parti'ye oy verdiğini gördüklerini aktaran Erdoğan, şöyle devam etti:

"Tüm bunların yanında üyeler açısından da bizde 30 yaş sınırı var. 30 yaşın altında gençlik teşkilatımızın mensuplarıdır. Ve 1 milyon civarında bizim sadece gençlikte üyemiz var. O sınırı aştığı anda onları ana kademeye alıyoruz. Bayanlarda da bizim şu anda üye sayımız yaklaşık 4,5 milyondur. Hiçbir siyasi partinin böyle bir üye sayısı yok. Diğerlerinin topunun üyesini alsanız bu rakama ulaşamazsınız. Bizim toplamda üye sayımız zaten yaklaşık 11 milyon civarında. Bu noktada da gayet iyi bir konumdayız. Birimlerimiz var, araştırma geliştirme merkezimiz, medya tanıtım. Onlar sosyal medyayı en ideal şekilde kullanırlar ve gençliğe ulaşma noktasında Ar-Ge merkezimizle medya tanıtım bölümümüz oralara yönelik çalışırlar ve başarılı olarak da bu çalışmaları sürdürüyorlar."

Erdoğan, "O Tweetleri siz mi atıyorsunuz?" sorusu üzerine ise "Ben ekibimi kurdum Tweetleri onlar atıyor. Çünkü Tweete pek iyi bakmıyorum. Konuları bilirler, ona göre hemen sorarlar. Biz de uygundur deriz ve atarlar. Şimdi ben bir de onlarla uğraşırsam bu çalışmaları kim yürütecek?" dedi.

"Aselsan'da ayrılmalar söz konusu değil"

Gençlerin yurt dışında çalışmak istediği ve Aselsan'daki bazı mühendislerin istifa ederek başka yerlere gittiği yönünde haberlerin olduğu hatırlatılan Erdoğan, şunları kaydetti:

"Bunlar bir defa asparagas haberler. Şimdi yurt dışında iş bulur bulmaz onu pek bilmem ama şimdi tam aksine yurt dışından Türkiye'ye dönüşlerin yoğunlaştığı bir döneme gidiyoruz. Bu sadece inşaat mühendisliği değil, elektrik elektronik, makine mühendisliği vesaire. Bunun yanında tıp, bu konuyla ilgili tam bir geri dönüşümün olduğu bir dönemi yaşıyoruz. Mesela Şu anda Ankara'da kurduğumuz 3 bin 600 -3 bin 700 yataklı şehir hastanesinde çok ciddi bir geri dönüş var. Yurt dışından Türkiye'ye dönenler var, özel sektöre gidip tekrar devlete dönenler var. Bu tür bir süreci yaşamaya başladık ve Aselsan'dan falan bu şeyler filan bunlar da çoğu uydurma. Çünkü Aselsan bir defa ücret politikasıyla vesaireleriyle de uygun bir yer. Zorla kimseyi tutamazsın ama bu anlattıkları gibi de böyle bir ayrılma şeyi falan Aselsan'da söz konusu değil. Aselsan, tam aksine şu anda genç, kabiliyetli olanları seçerek kervanına katıyor ve orada çalıştırıyor ve güçlü bir kuruluş olarak da yoluna devam ediyor."

Erdoğan, gelenekçilik ve modernitenin ortasının bulunmasının en isabetli yol olacağını düşündüğünü anlatarak, tekdüze modernitenin de tekdüze gelenekçiliğin de doğru olmadığını söyledi.

Her ikisinin ortası bulunduğunda isabetli bir karar verilmiş olacağını dile getiren Erdoğan, "Modern mimariden alacaklarımız var ama geleneksel mimariden de alacağımız var. Mesela yaptığımız yatırımlarda her zaman arkadaşlarıma tavsiyem odur. Ankara'daki Cumhurbaşkanlığı Külliyesinde biz her ikisini de kullandık. Hatta üçünü de kullandık. Bizde şimdi Selçuklu mimarisi var, Osmanlı mimarisi var ve bir de modern mimari var. Yani üçünün sentezidir bizim Cumhurbaşkanlığı Külliyesi. Üçünü de orada bulursunuz. Niye? Bize bakan bizim ecdadımızı orada görsün aynı zamanda şu anki yapıyı da görsün ve gelenler de dünyanın en ileri ülkeleri girdikleri zaman görünce diyorlar ki 'Bu çizgilerle siz neyi ifade ediyorsunuz?' Hepsi de takdirleriyle ayrılıyorlar. Bizim orta yolu bulmamız her zaman için en isabetli olandır. Tekdüze bir yere kapılıp gitmenin yanlış olduğuna inanıyoruz." ifadelerini kullandı.

İran'la ortak operasyon 

"İran ile doğu sınırda PKK'ya yönelik ortak operasyon" konusunda değerlendirmelerde bulunan Erdoğan, "Uzun zamandır İran-Türkiye sınırında... Orada biliyorsunuz PKK'nın İran yüzü PJAK'tır. Biz de PKK. PJAK'tan İranlılar rahatsız. Tabii biz de PKK'dan rahatsızız. Zaman zaman bizden o tarafa zaman zaman onlardan bu tarafa... Bunlara karşı ortak operasyon, ortak eylemi konuştuk. Hamdolsun bu gece yapıldı. Daha önce de yapıldı ama bu daha kapsamlı bir şey oldu. Bunu devam ettirecekler. Bizim buradaki kararlılığımız birçok şeyi de orada farklı bir şekilde etkileyecektir. İş burada kalmayacak. Bunun devamı var. İran tarafı da bizim arkadaşlarımız da kararlılıklarını sürdürüyorlar. Ortak operasyonlar. Ne kadar etkisiz hale getirildiği daha açıklanmadı." ifadelerini kullandı. 

Cumhurbaşkanı Erdoğan, siyasi tecrübelerini kaleme alıp almayacağı hususunda gelen soru üzerine ise şunları söyledi:

"Siyasette bunları siyasetçinin kendisine sormak siyasetçiyi zor durumda bırakır. Bunları ben yazmaya kalkarsam... Bunlar artık geçmişte kaldı. Yazdırıyorum. Bu görevleri yapan arkadaşlarım var. Yaklaşık 10-15 arkadaşım çalışıyorlar. Bu eserler de çıkmaya başladı. Bunları önümüzdeki yıldan itibaren piyasaya da süreceğiz." 

Eserlerde yapılan konuşmalar ve hizmetlerin yer alacağı bilgisini veren Erdoğan, bu eserlerin yazıldığını ve gelen misafirlere verildiğini söyledi. 

Erdoğan, eserlerin başta devlet başkanları olmak üzere hediye edildiğini yineleyerek, "Bunlar sadece Türkçe değil, İngilizce ve Arapça olarak basılıyor. Gelen ülke lideri hangi dil üzerine ise bunlardan hediye ediyoruz. Sadece devlet başkanları, başbakanlar, dışişleri bakanları veyahutta büyükelçiler değil. Biliyorsunuz büyükelçileri kabullerimiz var. Agreman dediğimi olay var. Onlar geldiklerinde bunlardan birer tane hediye ediyoruz ki onların büyükelçiliklerinde bizim eserlerimiz bulunsun. Bu şekilde bunu devam ettiriyoruz. Ama özellikle son dönemde 'Dünya Beşten Büyüktür' adlı eserim. onu hemen hemen her gelene dışarıdan, uluslararası bir marka konumunda olanlara hediye ediyorum. Dünyanın beşten büyük olduğunun anlaşılması lazım. İlk etapta üç dil. Türkçe, İngilizce ve Arapça." diye konuştu. 

Bütün müzakere ve görüşmelerde mutlaka not tuttuğunu dile getiren Erdoğan, bu notları özel kalemine ilettiğini ve orada tasnif edildiğini anlattı. 

"İstişarede konuya dayalı olarak ekiplerim vardır" 

Erdoğan, siyasette yalnızlık hissedip hissetmediğine ilişkin soruyu ise şöyle yanıtladı: 

"Zaman zaman 'Yalnız adam' rolünü oynadığımı söyleyenler oluyor. Bunları doğru bir yaklaşım olarak görmüyorum. Yalnız olan bir adam herhalde 82 milyon nüfusu olan bir Türkiye'yi böyle bir konuma getiremezdi. Bizim işimiz tamamen bir kolektif aklın bir ortak dayanışmanın ve 'Ve şavirhum fil emr.' hükmünün gereği olarak yani 'Bütün işlerinizde istişare ediniz.' hükmü gereği istişareye dayalı olarak yürür. Benim istişarede konuya dayalı olarak ekiplerim vardır. Bu kabine herhalde boşuna değil. Kabine içerisindeki arkadaşlarımın belli bir alanı var. Diyelim ki terörle ilgili bir karar mı vereceğim, bu konuda kimlerle görüşme yapmam gerektiği bellidir. Savunma alanında bir karar mı vereceğim, bu alanda kimlerle görüşme yapmam gerekir, bunlar bellidir. Bunları bir kenara koymak mümkün değil. Sürekli olarak da bu istişare mekanizmasını, kolektif akla dayalı olarak sürdürürüm. Bundan da taviz vermem asla mümkün değil." 

Enerjik olmasını antrenmanlı olmasına bağlayan Erdoğan, "Eğer antrenmanlarınızı dikkatli yaparsanız bu kadar yoğun mitingler, kapalı salon toplantılar, vesaire... Bunların hepsi birer antrenman. Bugün önce Çanakkale'de stadyumda yaptığımızda o adete miting, ondan sonra geldik hemen abidede yaptığımız toplantımız. Bu arada Troya... Tavsiye ederim. Troya Müzesi'ni muhakkak gezin. Çok çok önemli bir müze. 60 milyonluk bir yatırım." dedi.

KYK borçları 

Erdoğan, "Birçok öğrencinin ortak derdi olan KYK borçlarını affı veya indirimi var mı?" sorusu üzerine, şunları söyledi: 

"Bu soruya iki türlü cevap verilir, bir Bay Kemal gibi, bir Tayyip Erdoğan gibi. Bay Kemal gibi cevap verirsek 'Sildim gittim.' der ama benim Erdoğan gibi cevap vermem lazım. Ben 82 milyonun hakkının olduğu bir parayı korumak uğruna bunu vermem lazım. Bir defa kredide iş bulduğunuz zaman faiz yok, bu borcunuzu ödemeye başlıyorsunuz, taksitleri de çok çok düşük. Biz geldik, harçları kaldırdık mı? Kaldırdık. Bizden önce vardı ama bu burs olduğu zaman ödeme yok ama kredide ödeme var. Bunu da sigortalı bir işe girdiğin andan itibaren taksitli olarak faizsiz olarak ödüyorsun. Bunu da artık devlete çok görmeyelim ve bu da sizi rahatsız edecek bir ödeme planı değil. 'Bana devletim okuma imkanı sağladı, ben de okudum, mezun oldum, onun kredisiyle okudum, sonra da paramı sigortalı olduktan sonra taksit taksit ödedim.' Bunun huzuru içinde hayata atılmak çok da isabetli olur diye düşünüyorum." 

Cumhurbaşkanı Erdoğan, bir öğrencinin, "Gençler sizden 'Yüzümüzü Asya'ya dönmeliyiz.' sözünü duymak istiyor. Bu konuda neler söyleyeceksiniz?" sorusunu şöyle yanıtladı: 

"Diyorum her zaman, rabia. Tek millet. Türk'üyle, Kürt'üyle, Laz'ıyla, Çerkez'iyle, Gürcü'süyle Abhaz'ıyla, Roman'ıyla, bu ülkede 82 milyon biz tek milletiz. Çünkü biz yaratılanı Yaradan'dan ötürü severiz, bizde ayrımcılık yok. İki, tek bayrak. Bizim bayrağımıza eş asla, o paçavraları filan yanına koyuyorlar ya, asla bunları kabullenemeyiz ve bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır, toprak eğer uğrunda ölen varsa vatandır. Oradan da tek vatana geçiyoruz, tek vatan. 780 bin kilometrekare. Biz buraya nereden geldik biliyor musunuz? Biz buraya 22 milyon kilometrekareden tıraşladılar tıraşladılar ve 780 bin kilometrekareye geldik. Ecdadımızın tüm hakim olduğu yerlerin miktarı o dönemde 22 milyon kilometrekare. Şu anda 780 bin kilometrekare. Tek vatan derken, buradan asla taviz vermek yok, burası bizim son kalemizdir. Bunun için Afrin'de de Cerablus'ta da ne gerekiyorsa her şeyi A'dan Z'ye yaptık ve yaparız. Dördüncüsü tek devlet. Devlet içinde devlet asla tanımıyoruz. Devletimiz tektir, Türkiye Cumhuriyeti Devleti, başka yok. Buna da eş bazıları kurmak istediler. İşte bu malum güneydoğudakiler, Kandil'den yönetilenler, sonra inkara başladılar, onu külahıma anlatsınlar. Hepsinin biz gizli dosyalarını biliyoruz. Dert başka ama bunlar bir ülkede böyle bir hayale gerçek olarak ulaşamayacaklar. Bunun için de bir olacağız, iri olacağız, diri olacağız, kardeş olacağız ve hep birlikte Türkiye olacağız. Birbirimizi de makam ve mevki için sevmeyeceğiz. Bu benim hemşehrimdir, bu Laz'dır, bu Türk'tür, bu Kürt'tür, bu Arnavut'tur, bu Çerkez'dir, bu Roman'dır, bu Abhaz'dır. Ben insanım o da insan. Rabb'imiz ne buyuruyor, 'Biz sizi kavimler halinde yarattık.' Üstünlük hangi kavme ait olduğunla değil, üstünlük ittika iledir, takva noktasında, Allah'a yakınlık konusunda kim daha üstünse üstün odur. Onun için kimse afra tafra yapmasın. Ancak müminler kardeştir ve kardeş olarak sadece ve sadece Allah için seveceğiz." 

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 31 Mart seçimlere değinerek, "31 Mart malum ülkemiz için bir beka sorununun halli kararının verileceği bir tarih." dedi. 

Seçimde dörtlü çetenin olduğunu ifade eden Erdoğan, "CHP, sözde İYİ Parti, HDP ve onun yanında Saadet, dördü birleşmişler, bir adımın içindeler. Neyi nereye taşıyacaklar ortada. Söyle bana arkadaşını, söyleyeyim sana kim olduğunu. Bir diğeri de çok önemli sevgililer sevgilisi Peygamberimiz ne buyuruyor, 'Kişi sevdikleriyle beraberdir.' Bunları bir kenara koymak mümkün değil. O zaman hareket tarzımız, ölçümüz bu. Buna göre adımlarımızı da atacağız. 31 Mart gençliğimiz, geleceğimiz, ülkemiz ve milletimiz için hayırlara vesile olsun." diye konuştu.

Kaynak:

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.