Erbakan'a göre "devlet adamı"

Erbakan'a göre "devlet adamı"
 Siyasi parti liderlerinin, 28 Şubat kararlarını imzalamama noktasında kendisine destek vermediklerini, dahası darbecilerden yana tavır aldıklarını,...


 

Siyasi parti liderlerinin, 28 Şubat kararlarını imzalamama noktasında kendisine destek vermediklerini, dahası darbecilerden yana tavır aldıklarını, bir defacık olsun hiç bir yerde anlatmadı.. Onun defterinde "devlet adamı olma", böyle bir şeydi..

Kalk Erbakan Hoca kalk..

Kalk da tükür şunların suratına!

 

Erbakan Hoca hayatta iken defalarca çağrı yapıp, 28 Şubat sürecini, özellikle MGK toplantısındaki konuşulanları anlatmasını istemiştik..

 

Hep karşı taraf anlatıyordu:

 

"Dosyayı önüne koyunca, boncuk boncuk terledi.. Bir şey diyemedi.. Sustu kaldı.. Hiç itiraz edemedi. Saatlerce tek kelime edemeden dinledi.."

 

Hepsi palavra idi..

 

Palavra olduğu, hemen ertesi günü, Erbakan Hoca'nın tüm siyasi liderleri ziyareti ile ortaya çıkmıştı..

 

Askerler konuşurken itiraz edemeyen, onları susup dinleyen bir Başbakan, ertesi günü, muhalefet partisi liderlerini niye ziyaret etsindi ki?

 

TBMM'de en fazla milletvekiline sahip olan siyasi partinin başkanı olan, hükümetin de başı olan bir siyasi liderin, üçüncü, dördüncü partilerin genel başkanlarından isteyeceği ne olabilirdi ki?

 

O partilerin genel başkanları, Erbakan Hoca'ya destek verse ne olacaktı ki?

 

Biz olanları, satır aralarından çıkartabiliyorduk ama..

 

Bir de Erbakan Hoca'nın ağzından dinleseydik, ne olurdu?

 

Anlatmadı..

 

"Tüm siyasi liderlerle görüşüp, darbeler dönemini kapatacaktım. Haksız taleplerde bulunuluyordu. TBMM'ye, hükümete antidemokratik baskı uygulanmak isteniyordu. Suçüstü yapacaktım... Siyasi liderlerden tek isteğim, benim mücadeleme dışardan destek vermeleri idi. Hatta askere destek vermeyip sessiz kalmaları bile benim için yeterdi.. Onun için Bülent Ecevit'e gittim. Onun için Mesut Yılmaz'a gittim. Onun için Alparslan Türkeş'e gittim" demedi..

 

Siyasi parti liderlerinin, 28 Şubat kararlarını imzalamama noktasında kendisine destek vermediklerini, dahası darbecilerden yana tavır aldıklarını, bir defacık olsun hiç bir yerde anlatmadı..

 

Onun defterinde "devlet adamı olma", böyle bir şeydi..

 

Ama bakın, onun karşısındakilerin defterinde, neler yazıyor.

 

Zoru görünce, bakın nasıl yan çiziyorlar: "Erbakan'ın talimatını uyguladım!"

 

Kim diyor bunu?

 

Sincan'da yürütülen tanklar için, Türkiye'ye gelmeyi bile beklemeden, ABD'den açıklama yapıp, "Demokrasiye balans ayarı yaptık" diyen Çevik Bir!

 

"28 Şubat MGK'sından sonra Bakanlar Kurulu kararı aldı. Batı Çalışma Grubu, Erbakan'ın talimatıyla kuruldu" diyor anlı şanlı Çevik Paşa...

 

İftiranın bu kadarına da pes doğrusu..

 

Soruyorum bunlara, "Hiç mi utanma yok sizde?"

 

"Hiç mi, işlediğiniz suçu itiraf edip, cezasına katlanma yüreği yok sizde?"

 

Sanki inkar edince, "Erbakan'ın talimatını uyguladık" deyince, hakim de "Aferin Çevik Paşa. Çok güzel yapmışsın. Haydi git evine, dinlen sen" diyecek.

 

Geçti o dönemler Çevik Paşa.

 

Medyanın çarpıtması ile gerçekleri tersyüz etme dönemi geçti artık..

 

O günlerde olsaydık, "Erbakan Hoca'nın talimatı ile yaptım" demeyi bırakın, "Tüm suç Erbakan Hoca'dadır. Biz o kadar Hoca'ya söyledik. 'Dindar insanlardan ne istiyorsun' dedik. 'Başörtülülerden ne istiyorsun Hocam' dedik. 'Sarıklılardan ne istiyorsun' dedik.. Ama Hoca'ya anlatamadık. Biz masumuz hakim bey. Tüm suç Hoca'da" bile diyebilirlerdi..

 

Derler ve buna halkı da inandırabilirlerdi.

 

Ama dedik ya.

 

Geçti artık o dönemler..

 

Çarpıtma.. Gerçeği tersyüz etme dönemi bitti..

 

Çevik Paşa ile birlikte, medyadaki sivil paşalar da işin farkında..

 

Onlar da "Biz ne yapalım? Bakın Abdullah Gül'ün de orda imzası var" şaklabanlığı peşindeler..

 

Abdullah Gül'ün orada imzası olsa ne olur, olmasa ne olur?

 

Abdullah Gül'ün hayatını, nerde durduğunu, ne hakaretlere rağmen dik duruşunu bozmadığını, sizin şimdi yapacağınız hokkabazlıklardan mı öğreneceğiz biz?..

 

Eşinin, başörtü ile ilgili AİHM'de açtığı dava için bile, ne şarlatanlıklar yapmıştınız.

 

Şimdi o Abdullah Gül'ü, başörtü yasağını başlatan imzanın sahibi göstereceksiniz, öyle mi?

 

Biz de bunu yiyeceğiz öyle mi?

 

Savunma sadedinde serdedilen son iftiralar da gösteriyor ki, darbe soruşturmasının medya ayağı olmadan, bu temizlik sonuca ulaşmaz..

 

Bu hokkabazlar, Erbakan Hoca'yı, Abdullah Gül'ü, Tayyip Erdoğan'ı 28 Şubat'ın failleri gibi gösterip, kendilerini temize çıkarmaya bile kalkışırlar..

 

Onun için, "medya uzantısı"na dokunulmadan, 28 Şubat'tan hesap sorulamaz.

 

28 Şubat'tan gerçekten hesap sorulacaksa, bunun yolu, generallerle birlikte işbirlikçilerinin de sorgulanmasından geçer!

Ali Karahasanoğlu / Yeni Akit

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.