Enerji Savaşları Ve Muhalefet…
Enerji savaşlarına, soyadı “IŞIK” olan, değerli sanat insanımız Kenan Işık’a hayırlı şifalar dileyerek ve onunla ilgili bir anıyla başlamak istiyorum:
Kenan Işık Beyefendi’nin, Türk televizyonculuk tarihinde fenomen olmuş “Kim Milyoner Olmak İster” programını izliyorum evde. Sorulan sorulara, mantıklı yorumlar getirerek cevap vermeye çalışan bir beyefendi de yarışmacı… Ekrana bir soru geldi; doğru cevaplarsa, hatırı sayılır bir para alacak… Soru şöyleydi: “ Türkiye’de kömür rezervinin en yüksek olduğu yer hangisidir?..”
Seçenekler arasında, memleketimiz Tufanbeyli’yi görünce, iyice meraklandım ve daha bir dikkatle izledim yarışmayı, yarışmacıyı. Kendi kendime, “Tufanbeyli’yi de ne diye katmışlar ki soruya?!..” diye gülümsedim. Yarışmacı, oldukça mantıklı tahliller yaptı ve sonunda emin olduğu, son kararı olan cevabını söyledi: A seçeneği… Bende de merak tavan yapmış vaziyette… Işık yandı; cevap, yanlış!... Peki, doğru cevap neydi?!.. Hayret!.. Doğru cevap “Tufanbeyli” idi. Ben de Kenan Işık da yarışmacı da şaşkın!..
Hemen telefona sarıldım, Tufanbeylili ve Saimbeyli’de Orman Bölge Şefi olan eniştemi aradım. Durumu anlattım ve bir Saimbeylili olarak şaşkınlığımı bildirdim. Aldığım cevap çok ilginçti: İlçenin Ortaköy ile Yamanlı köyleri arasında onlarca sondaj yapılmış; hem maden kalınlığı hem de rezerv açısından, Türkiye’nin diğer yerlerindeki sahalara göre, üç beş kat fazla kömür madeni olduğu tespit edilmiş. Diğer sahalarda maden kalınlığı ortalama otuz beş metre iken, Tufanbeyli’de bu, seksen beş metreye kadar ulaşıyormuş. MTA raporlarına göre de, Tufanbeyli’de 340 milyon ton kömür rezervi mevcutmuş. Hayretim tavan yapmakla birlikte, sevinç ve gururum da o derece tavan yaptı.
Bu hikayeden gündeme dönelim. Şimdi, 2018 Ocak ayı ihracat ve ithalat rakamları açıklandı. Arada 9 milyar dolar AÇIK var... Peki, bu açık nedir ve nereden kaynaklanmaktadır? Ben bir ekonomist değilim; sizin de bir ekonomist olmadığınızı düşünerek bunu hepimizin anlayabileceği basit bir aile ekonomisine dönüştürerek düşünelim: Ocak ayında, 2.000 lira emekli maaşı almışız; ama hanımefendi bize 2.900 liralık harcama yaptırmış. Bizim aile bütçesi 900 lira açık verdi. Bunu ülke olarak düşünürsek, 100 milyar liralık mal üretip satmışız ama buna karşılık 109 milyar liralık mal almışız... Ülke bütçesi 9 milyar açık vermiş oldu.
Öncelikle bu farka neden olan etkenleri belirlemek gerekmektedir. Şüphesiz ki, bu farkı doğuran birçok etken olmakla birlikte, en önemli etken, “ENERJİ” girdileridir. Türkiye bir petrol ülkesi, doğalgaz ülkesi değildir ne yazık ki!.. (Bu konuda yazdığım “Türkiye Petrolleri Ya Da İhanetin Belgesi” yazımızı okumanızı salık veririm) Yıllık 65-70 milyar dolarlık enerji ithalatı yapan bir ülkeyiz. Yani ayda en az 5 - 5.5 milyar dolarlık enerji ithalatımız var...
“Günümüz medeniyetinin temeli nedir?!..” diye bir soru yöneltsek, cevap banko “ENERJİ” olurdu. Şöyle gözlerimizi kapatıp bir hayal edelim, düşünelim: Acaba elektrik olmasa hayatımız nasıl olurdu?!.. Günümüzde yaşamımız, neredeyse a’dan z’ye elektrik ve elektrikli aletler, eşyalar üzerine bina edilmiş vaziyettedir. Dolayısıyla günümüzde elektrik olmadan bir yaşam, neredeyse imkansız bir şeydir. Mesela İstanbul genelinde üç beş saat elektrik kesintisi olsa, nasıl bir tablo çıkar karşımıza?!.. Bundan 15 – 20 sene önce, sık sık gördüğümüz bu durum, günümüzde sosyal ve ekonomik pek çok felaket derecesinde sıkıntı doğururdu. A’dan Z’ye herkes elektrik kesintisine isyan eder, küfürün bini bir para olurdu.
Günümüzde her gün binlerce, on binlerce elektrikli alet, otomobil satılmakta, hayatımıza girmektedir. Her satılan elektrikli alet ve otomobil, ekonomimize bir yük olarak binmektedir. Bu arada, Ulaştırma Bakanı, 2018 yılı sonuna kadar Ankara’dan kalkan hızlı trenin Halkalı’ya kadar gideceğini açıkladı. Türkiye’yi dört bir yandan birbirine bağlayacak birçok hızlı tren projesi de halen sürmekte… Hızlı tren demek, elektrik demektir, enerji demektir!..
Ve siz, elektriğim, internetim hiç kesilmesin, petrol istasyonlarında akaryakıt hem çok ucuz olsun hem de hiç eksik olmasın istemektesiniz. Peki, bu nasıl olacaktır?!.. Ya da bu tüketimi veya girdileri azaltabilir miyiz? İşte can alıcı soru budur!.. Bu soruyu cevaplamadan önce, sizinle yaşadığım ilginç bir anıyı paylaşmak istiyorum:
Arabamla Adana’dan, doğup büyüdüğüm ilçeme, Saimbeyli’ye seyahat ediyorum… Yanımda, benden yaşça epey büyük, müzmin bir muhalif akrabam var… İster istemez konu gelip siyasete dayanıyor… Adana – Saimbeyli yolunun eski halini bilenler bilirler… Yol arkadaşım hemen muhalefet sancağını açıyor. Efendim, bu yollar Cumhuriyet’in başlangıcında kazma kürekle açılmışmış, şimdi yeni yapılan bir şey yokmuş; sadece restore ediliyormuş… Bu da yetmiyor, ağaçlar kesiliyor, doğa tahrip ediliyormuş!.. La havle çekiyor ve kolumu ısırıyorum; çünkü hiçbir izahınızın onu fikrinden vazgeçirmesi mümkün değildir!..
Yolumuz Feke barajının üzerinden geçiyor… “İsviçre halt etmiş!..” dedirten mutlaka görülmesi gereken bir manzara… Eskiden pek meşhur bir deyimimiz vardı: “Su akar, Türk bakar!..” Şimdilerde ise, Seyhan ırmağının doğduğu yerden, denize döküldüğü yere kadar, sekiz adet baraj ve HES’lerle, neredeyse bir damla su boşa gitmiyor, elektrik enerjisine dönüşüyor. Konu açılıyor ve bizim müzmin muhalif, yine köpürüyor!.. “Dereleri kuruttular, balığın neslini tükettiler!.. Kesmedik orman, tahrip etmedik doğa bırakmadılar!..” Yine la havle çekip kolumu ısırıyorum!..
Nihayet yolumuz Saimbeyli’ye yaklaştığında, söz dönüp dolaşıp Tufanbeyli’de temeli atılan termik santrale geliyor…Bizimki neredeyse arabadan fırlayacak öfkesinden!.. Yakında Tufanbeyli ve Saimbeyli’de orman ve ziraat kalmayacakmış, insan ölümleri başlayacakmış; her yeri santral külleri kaplayacak ve faydasının yüz katı zarar verecekmiş… Şimdilerde Meral Abla’nın partisinde siyaset yapmaya çalışan bu vatandaş, kollarımda ısırmadık yerimi bıraktırmıyor bana!..
İşin daha vahim bir tarafı, bu ve bunun gibi düşünenler, Saimbeyli ve Tufanbeyli’de eğer halktan yüz bulabilselerdi, “Termik santrale hayır!..”, “HES’lere, doğa tahribatına hayır!..” kampanyaları başlatıp işi isyana götüreceklerdi. Neyse ki, halkın sağduyusu galip geldi de bunlara itibar eden fazla kimse çıkmadı.
Şimdi istiyorlar ki, eskiden olduğu gibi, su aksın, Türk baksın!.. 340 milyon ton kömür, ayaklarımızın altında kuzu kuzu yatarken, biz dışarıdan enerji ithal edelim!.. Ama elektrikler de internet de kesilmesin, istasyonlarda akaryakıt kıtlığı olmasın!.. Şayet olursa, yine en önce biz basarız feryadı, biz çıkartırız isyanı!..
Termik santral yapma; külü doğayı tahrip eder!.. HES yapma, dereleri kurutur, doğayı tahrip eder!.. Dünyada şu anda ABD’de 104, Fransa’da 58, Japonya’da 50, Rusya’da 33… olmak üzere toplamda, 31 ülkede 437 aktif nükleer reaktör bulunurken, 14 ülkede 68 reaktörün de inşaatı devam ediyor. Buna rağmen bizde “Sakın ha, nükleer santralı ağzına bile alma!..” Olur efendim!.. Daha!.. Efendim, rüzgar türbinleri de zararlı; kuşların göç rotasını bozuyor!.. Başka!.. E, efendim, güneş türbinleri çok fazla alan kaplıyor; kapladığı alana göre verimsiz!..
Şimdi insanı çıldırtan bu insanlara, terbiyenizi bozmadan nasıl cevap vereceksiniz?!.. “Yavrum, sen kendi kıçından çıkan doğalgazları biriktir, onunla elektrik üretip kullan!..” Ya da, “Tuvaletinden istifade et!.. Dışkılarından enerji üret!..” desek, ya “Bana küfür ettin!..” diyecek ya da bu “Zihni Sinir porocesi”ne de karşı çıkacaktır!..
Haydi bakalım, şimdi bu cari açığı nasıl gidereceğiz?!.. Her gün artan enerji ihtiyacımızı nasıl karşılayacağız?!.. Bir de önünüzde bu zihniyette insanlar varken!..
Bu arada taze bir haber: Çin’in Şam Büyükelçisi, “Çin, Suriye’de aktif rol alacak!..” demiş. ABD on iki bin kilometre öteden gelmiş, “Ortadoğu benim olacak!..” diyor. Rusya, “Ben bir kere girmişim, çıkmam!..” diyor. İngiliz, “Bu topraklardaki her damla petrolde benim payım var!..” diyor. Ve bunlar yetmiyormuş gibi, şimdi de Çin, “Ben de geliyorum!..” diyor. Hepsinin derdi, ENERJİ… Ortadaoğu’daki tüm sancıların kaynağı da ENERJİ…
Ortadoğu’da sonu belirsiz bir ENERJİ SAVAŞI veriliyor, sınırlarımızda beş bin tır ve iki bin kargo uçağı dolusu silahla bir çete oluşturulup bizimle savaştırılıyor ve bizim müzmin muhalefetimize göre, “Bizim Suriye’de ne işimiz var?!..” Çıldırmamak işten değil!.. El deliye, biz akıllıya hasretiz!..
ALLAH AŞKINA DOSTLAR, BU NASIL BİR AKIL TUTULMASIDIR, BU NASIL BİR MUHALEFET ANLAYIŞIDIR?!..
Bizim, “İktidar, dünyanın en iyi, en doğru işini de yapsa, bizim alkışlayacak halimiz yok; millet bize muhalefet görevi verdi!..” diyen Engin Altay gibi, kinini dini haline getirmiş muhaliflere ihtiyacımız yoktur!..
IŞIĞIMIZ HİÇ SÖNMESİN, ENERJİMİZ HİÇ BİTMESİN, CARİ AÇIĞIMIZ OLMASIN, ÜLKEMİZ KALKINSIN DİYORSANIZ, BU ÜLKENİN ACİLEN AKILLI VE NAMUSLU BİR MUHALEFETE İHTİYACI VARDIR!..
Selami Kaytancı
16.02.2018, Adana
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.