Eleştiri zamanı değil, destek zamanı!

Eleştiri zamanı değil, destek zamanı!
Dümdüz söze gireceğim… Bendeniz, hayatı boyunca hiçbir yerden “danışmanlık maaşı” almayan, bundan sonrası için de hiçbir beklentisi bulunmayan, hiçbir belediyenin otomobiline binmeyen, belediyenin tahsis ettiği bir bürosu olmayan bir yazarım…

Eleştiri zamanı değil, destek zamanı!

Dümdüz söze gireceğim…

Bendeniz, hayatı boyunca hiçbir yerden “danışmanlık maaşı” almayan, bundan sonrası için de hiçbir beklentisi bulunmayan, hiçbir belediyenin otomobiline binmeyen, belediyenin tahsis ettiği bir bürosu olmayan bir yazarım…

Yaklaşık elli yıldır yazıyorum. Bugün devleti yönetenler benim kitaplarımla büyüdü. Ama hiç kimseden, hayatım boyunca hiçbir şey istemedim, aklımın köşesinden bile geçmedi.

Ne kimsenin gözüne girmek istedim, ne kimseden takdir/alkış bekledim, ne kimseye boyun eğdim, ne de herhangi bir beklentim oldu. Sadece kendi yağımla kavruldum, emeğimle geçindim, alın terimle çocuklarımı yetiştirdim. 

İnandığım gibi düşünüp, düşündüğüm gibi yaşamaya çalıştım.

Zaman zaman politikacılarla yollarımız kesişti, zaman zaman ayrıldı. Anladım ki, politikacılar değişken politikanın rüzgârına göre yön belirlerler. Ben ise değişmez kurallara tabiyim. 

Söyleyeceğimi de hiç eğip bükmem, kendi doğrularımı dümdüz söylerim…

Ama doğruların da bir söyleme tarzı ve zamanı var. Gerçi Mehmed Âkif, 

“Şudur cihanda benim en beğendiğim meslek

Sözüm odun gibi olsun, hakikat olsun tek” diyor, sözün “doğru” olmasını yeterli sayıyor, ama Bediüzzaman ondan daha mutedil, geçerli ve daha mantıklı bir kuraldan bahsediyor:

“Her dediğin doğru olmalı, fakat her doğruyu demek doğru değildir.”

Nitekim Yunus Emre de bunun üzerinde duruyor:

“Söz ola kese savaşı, söz ola kestire başı

Söz ola ağulu aşı, bal ile yağ ede bir söz.”

Bu yüzden, AK Parti’ye yönelik eleştirilerimi “şimdilik” kaydıyla yutkunup, büyük fotoğrafa bakacağım.

Büyük fotoğrafta iki kare var: Birinci karede AK Parti, ikinci karede CHP. AK Parti karesi “hizmet” dolu, CHP’ninki lâf! Üstelik Ekrem İmamoğlu’nun Beylikdüzü Belediye Başkanlığı döneminde yaptıkları ortada: Makarios heykeli dikmekten AVM ortaklıklarına kadar, henüz doğru düzgün tartışılmamış envai çeşit tereddüt.

Bu tartışmayı Belediye Meclisi Başkan vekilliği döneminde soluksuz yapmış, İmamoğlu’na kök söktürmüş isim ise bu dönem aday gösterilmediği için âtıl. AK Parti’yi sorgusuz-sualsiz destekleyen medya onun videolarını haber yapıyor, ama adını geçirmemek için büyük çaba harcıyor: Çünkü o benim oğlum!

Böyle tür örnekler çokça var. Üstünde durmuyorum.

Asıl üstünde durmak istediğim, “AK Parti’yi beğenmeyen AK Partililer modası!” Bu moda algı operasyonlarıyla desteklenerek yaygınlaştırılıyor. Tedbir alınmazsa yara açacak.

17 sene kesintisiz iktidarda kalmış bir partinin elbette hataları, yanlışları, fireleri olur. Ama bunlar tam da en hayatî seçimin öncesinde mi hatırlanmalı ve gündemin birinci maddesine yerleştirilmeli?

En güçlü zamanında bile AK Parti’yi sert biçimde eleştirmiş, hatta Sayın Cumhurbaşkanı’na hitaben bu sütunda bir de “açık mektup” yayınlamış biri olarak, bu tür eleştirilerin zamanı olmadığını, seçimden sonra düzeltme adımları atılmazsa, ben de dâhil olmak üzere koro halinde eleştirmek üzere, “şimdilik” ertelemek gerektiğini söylüyorum.

Gün tereddütsüz AK Parti adayı Binali Yıldırım’ı destekleme günüdür. Menfaat odakları hariç, AK Parti tabanı da dimdik ayaktadır. 

Dikkat! İstanbul elden çıkarsa, bugünleri mumla ararız.

 

Yavuz Bahadıroğlu

Yeni Akit

Kaynak:

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.