Eğitim fakültesi kontenjanları azaltılıyor?

Eğitim fakültesi kontenjanları azaltılıyor?
Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, 2011 yılı değerlendirme toplantısında eğitimcilerin merak ettiği soruları yanıtladı. Dinçer, MEB'in yeniden yapılandırılacağını...



Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, 2011 yılı değerlendirme toplantısında eğitimcilerin merak ettiği soruları yanıtladı. Dinçer, MEB'in yeniden yapılandırılacağını da söyledi.

Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, önümüzdeki haftadan itibaren Van merkez ile Erciş'te sağlam okullarla tamiratı biten okullarda peyderpey eğitime başlanacağını bildirdi.

Bakan Dinçer, 2011 yılında bakanlığının yaptığı çalışmalara ve 2012 yılında eğitim alanında yapılacak projelere ilişkin AA muhabirlerinin sorularını yanıtladı.

Soru: 2011 yılında ülkemiz Van'daki depremle acı bir olay yaşadı. Van'daki eğitimin durumu nedir? Yapılan çalışmalar hakkında bilgi verebilir misiniz?

Bakan Dinçer: Van'da iki kez deprem oldu. İlk depremden sonra milli eğitim camiası olarak, özellikle okullar ve fiziki altyapı olarak çok büyük hasar görmedik. Dolayısıyla eğitime ciddi şekilde mani olacak sonuçlar ortaya çıkmamıştı.

İkinci depremden sonra ise iki türlü tahribatın olduğunu fark ettik. Onlardan birincisi, bu kez fiziki olarak da oldukça hasar gördük. Çünkü ilkinde, yaklaşık 40 civarında okul kullanılamayacak durumdayken ikincisinde yaklaşık 160'a yakın okulumuz kullanılamaz hale geldi. Belki biz de biraz daha hassas davrandık. Çünkü artçı depremler de devam ediyordu. Depremlerin devam ettiği bir süre içerisinde çocuklarımızın hayatını riske edebilecek herhangi bir kararı verme konusunda çok titiz davrandık. Bu açıdan belki okul sayısının bu sebeple de artmış olacağı düşünülebilir. İkinci tahribatsa daha çok sosyo-psikolojik alanda oldu. Özellikle ikinci depremle birlikte o bölgedeki insanlarımızın morallerinde müthiş bir düşme ortaya çıktı ve artık kapalı binalara girme konusunda büyük tereddütler, tedirginlikler yaşanır hale geldi. Biz her iki durumu da göz önüne alarak bildiğiniz gibi eğitim sürecine başlamayı biraz geciktirerek yaygınlaştırdık. Doğrusu artçı depremlerin devam ettiği sürede çocuklarımızı okullara koymayı istemedik.

Tedbir olsun diye kendi okullarımızla ilgili yine kendi mühendislerimizin yaptığı hasar tespit çalışmalarını, değişik üniversitelerin uzmanlarının yapacağı hasar tespitleriyle de teyit etmek istedik. Bu teyitlerin tamamı şu anda bitmiş durumda. Böylece biz bugün hangi okulumuzda eğitim yapabiliriz, hangilerinde yapamayız çok net bir şekilde ortaya konuldu.

Öğretmenlerimizi de bu süreç içerisinde eğitime aldık. Önce Van'a atadığımız yeni 800 öğretmenimizi, arkasından da orada öğretmenlik yapanları Van'a davet ettik. Eğitimleri bu hafta bitiyor.

Önümüzdeki haftadan itibaren de hasarsız ve sağlam diye gördüğümüz okullarımızda peyderpey çocuklarımız eğitime başlayacak. Çok büyük bir gecikme olmadan, deprem sonrasında çok yoğun çabayla biz günlük hayatın normalleşmesi konusunda eğitimi de bir yöntem olarak kullanmış olacağız. Van merkez ve Erciş'te önümüzdeki haftadan itibaren sağlam olan okullarımızda ve tamiratı biten okullarda peyderpey eğitime başlayacağız.

Soru: Eğitimde yaşanan aksamadan dolayı telafi eğitime düşünülüyor mu?

Buna, eğitime başladıktan sonra karar vereceğiz. Evet, öyle bir şey düşünüyoruz. Eğitimi belirli bir süre uzatmak ya da hafta sonlarını göz önüne almak gibi birtakım programları tartışıyoruz aramızda. Daha sonra onları belki sizlerle paylaşırız. Ama şunun belki altını çizerek söylemekte yarar var. Eğitimin gecikmesi özellikle Anadolu lisesi veya üniversiteye giriş sınavına hazırlanan öğrencilerimizi çok olumsuz etkileyecekti. Onlar için özel bir tedbir aldık. Onları, eğitimin gecikeceğini hissettiğimiz andan itibaren farklı illerde, gönüllü olarak gitmeleri halinde yatılı eğitime aldık. Yaklaşık 61 bin civarında öğrencimiz ki bu toplam Van'daki depremden etkilenen öğrencilerimizin üçte birine tekabül ediyor. Ayrıca o öğrencilerin gittikleri illerdeki dershanelerde ücretsiz hazırlık kurslarına devam etmeleri için fırsat tanındı. Böylece telafi edecek bir mekanizma ürettiğimizi düşünüyorum.

''MEB'in yeniden yapılandırılması önemli bir değişiklik''-

Soru: Milli Eğitim Bakanlığının 2011 yılı politikalarını, projelerini değerlendirdiğinizde neler söyleyebilirsiniz?

Bakan Dinçer: 2011 yılında, Bakan olmamdan sonra hemen yaptığımız çok önemli bir değişiklik bakanlığın yeniden yapılandırılması oldu. Bu süreç Milli Eğitim Bakanlığının çok uzun yıllardan beri arzu ettiği ve gerçekleştirmeyi düşündüğü bir meseleydi. Geriye giderek bakacak olursak 1994 yılından beri yeniden yapılanması için çaba sarf ediliyordu. Bunun için pek çok bakan niyetlenmişti, yine bu doğrultuda Dünya Bankası, Avrupa Birliği ile birçok proje uygulanmıştı, ama bu zamana kadar hep gecikmişti. 2011 yılındaki en temel değişikliklerden birisi bu oldu. Milli Eğitim Bakanlığı normal, mekanik bir bürokrasi özelliğinden hızla sıyrılıp, daha profesyonel bir bürokrasi niteliğini taşımaya yönelik adımları attı.

Yeniden yapılanmanın ortaya koyduğu temel değişikliklerden birisi daha çok idari ve günlük problemleri takip eden bakanlık olmaktan, daha çok gelecek yönelimli ve eğitimin niteliğine vurgu yapan bir içerik kazanmaya başlıyor. Bakanlık bünyesinde ortaya koyduğumuz yeni birimlerle birlikte doğrudan doğruya eğitimin kendisiyle, eğitim sisteminin politikalarıyla, eğitim öğretimin materyalleriyle öğrencilerin sosyal etkinlikleriyle ve öğrenci işleriyle, eğitim ortamlarının geliştirilmesiyle ilgili doğrudan birimler kurduk. Aslında bu tip konularla daha önceden Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığı ilgileniyor, diğer bakanlık birimleri idari işleri takip ediyordu. Şimdi ise farklı bir perspektifle şu uygulamayı yapacağız. Bakanlık kendisi doğrudan doğruya eğitimin niteliğiyle ilgili konular üzerinde duracak. Talim ve Terbiye Kurulu ise eğitim sistemi, politikaları ve müfredatın geliştirilmesi konusunda daha çok odaklanacak. Böylece görev ve fonksiyonlarda tam yerine oturan bir ayrışım sağlanabildi.

2011 yılı için üzerinde duracağımız değişikliklerden birisi kız öğrencilerimizin okullaşması ile ilgili programlardır. Daha önceki yıllarda, 2000'li yılların öncesine gidildiğinde ilköğretimde okuyan 100 erkek öğrenciye karşın 80 civarında bir okullaşma oranından bahsediyorken, geçtiğimiz yıl itibariyle okuyan 100 öğrenciye karşın, 100.4 kız öğrencimiz okumaya başladı. Bununla ilgili çok güzel kampanyalar düzenlenmişti. Ayrıca tüm eğitim camiası olarak, okul yöneticisi, öğretmenler, il ve ilçe müdürleri olarak çok özel programlar ve projelerle, adrese dayalı kayıt sisteminde çağ yaşında olup okula devam etmeyen her çocuk için tek tek takip etmeye başladık. Bunlar olumlu sonuçlar veriyordu. Bu bakımdan çok önemli gelişme sağlandı.

''Okullaşma oranı 5 yaş grubunda yüzde 67'ye çıktı''-

Diğer üzerinde durulacak bir husus da okullaşma oranlarının hızla artmaya başlamasıdır. Sadece derslik sayılarımızda bir artıştan bahsetmek yeterli değil, gerçekten de derslik sayılarında bir artış oldu, ama daha önemlisi okullaşma oranlarında daha büyük bir artıştan bahsedilebilir. Örneğin, 2002 yılından önce okullaşma oranlarında okul öncesi eğitimden bahsetmek hiç mümkün değil, yüzde 5'lerde. Özellikle 3-5 yaş grubuna bakıldığında yüzde 5-7'lerde bir okullaşmadan bahsediyorken, bugün 3-5 yaş grubunda yüzde 43'e, 5 yaş grubunda ise yüzde 67'ye çıktı. Önümüzdeki yıl için yüzde 100'e ulaşmak için çaba sarf ediyoruz. Çok ciddi bir gelişme, okul öncesi eğitim Türkiye için önemli bir sorun olmaktan çıkacak görünüyor.

İlköğretimde yüzde 99'a varan bir okullaşma oranına ulaşıldı. Ortaöğretimde ise yüzde 69,18 oranında bir okullaşmaya sahibiz. Önümüzdeki birkaç yıllık süre içerisinde de bunu yüzde 90'ının üzerine çıkarmayı planlıyoruz. Mesleki eğitimde ise 28 Şubat sürecinde bu katsayı uygulamalarındaki farklılık nedeniyle oldukça düşen okullaşma oranlarının artmaya başladığını söylemek mümkün. Neredeyse yüzde 40'lara kadar inen bu oranlar, bu yıl itibariyle yüzde 49-50'ye yaklaştı. Büyük ihtimalle bu oranlarda ciddi bir gelişme olacağını tahmin ediyorum.

''Yeniden yapılanma konusunda çok ciddi destek gördük''-

Soru: Özellikle Milli Eğitim Bakanlığının teşkilat yapısına ilişkin düzenlemeyi vurguladınız. Gelen tepkileri, değerlendirmeleri nasıl buluyorsunuz? Bu konu toplumdan, siyasetten yeterince ilgi, destek gördü mü?

Bakan Dinçer: Özellikle yeniden yapılanma ilgili kanun çıktıktan sonraki süreci takip etmişseniz çok net bir şey görülecek, hakikaten biz o konuda çok ciddi destek gördük. Hem öğretmen sendikalarımızdan hem eğitim camiasından hem de bakanlık çalışanlarından bu konuda destek gördüğümüzü ifade etmem mümkün. Kamuoyu zaten bu konuda çok yoğun bir beklenti içerisinde olduğu için biz o beklentiyi de cevap vermiş olduk. Değişim süreci sadece bir kere kanun çıkararak, ya da bir değişiklikle ilgili karar vererek tamamlanan bir süreç değil. Değişim uzun süreli ve sürekli yapılması gereken bir süreç. Hele hele böyle çok temelden bir değişikliği esas almışsanız, bunun arkasından bir dizi değişikliğin geleceğini de hesap etmek lazım.

Başlangıçta çok olumlu gelişmeler olmasına karşın bizlerin değişik safhalarda yaptığı değişiklikler farklı etkiler yaratabiliyor. Bazen verdiğimiz kararlarla yönetici değişikliği yaptığımızda, o yönetici değişikliğiyle alakalı bireysel ya da sendikaya dayalı bazı eleştiriler bize yöneltilebiliyor. Bunları da anlayışla karşılamak ve bu tip eleştirileri de belki 'hakikaten acaba bir hata mı yapılıyor' diye görüp değerlendirmeye almak mümkün. Nitekim öyle yapıyoruz, ancak temelde şunu söylemek lazım bu tip değişiklikler biraz sabır gerektiren, bir sonraki hamlede de ne olacağını tahmin etmeyi, ona dair bir öngörü oluşturmayı gerektiren durumlardır. Bugün biz istemesek de bazen yöneticilerimizi görevden alabiliyor, değiştirebiliyoruz. İstesek de herkese kendi kabiliyetine uygun görev vermekte sıkıntı yaşayabiliyoruz. Ama zaman içerisinde bütün bunların aşılacağını, uluslararası düzeyde rekabet edebilir, çocuklarımızın eğitim kalitesi için mücadele eden farklı bir yapı kurma imkanımız olur diye düşünüyorum.

''Mesleki gelişimini sağlayacak eğitimleri sürekli kılmak istiyoruz''-

Soru: Yeni atanan öğretmenlere yönelik verilen uyum eğitimi önümüzdeki yıl da devam edecek mi? Önümüzdeki süreçte Milli Eğitim Bakanlığının öğretmen yetiştirme politikası nasıl olacak?

Bakan Dinçer: Her şeyden önce eğitim, çok yararlı bir çabadır. O açıdan bakıldığında yaşınıza bakmadan, sahip olduğunuz uzmanlık konusuna bakmadan, hangi konuda olursa olsun yapılacak eğitimin mutlaka o insanın niteliğine katkıda bulunacağını kabul etmemiz lazım. Biz, öğretmenlerimizi göreve başlarken bir oryantasyon eğitimine tabi tutmaya başladık. Çok olumlu tepkiler aldık. Öğretmenlerin gittikleri illerde buna dair ihtiyaç duyduklarını kendilerinin de ifadelerinde görüyoruz. Bu eğitim programında sadece pedagojik formasyonla ilgili eğitimler verilmiyor. Okul yönetimi, kişiler arası ilişkiler ve etkileşim, öğretmen öğrenci arasındaki ilişkiler, çevre yönetimi, gittikleri kentin yerel ve kültürel özellikleriyle ilgili bilgileri de aktarıyoruz. Bu son oryantasyon eğitiminde buna ek olarak tabii afetlerde ne yapılacağına dair, psikolojik tedavi ve rehabilitasyonla ilgili bilgiler de aktarıldı.

Bu sürecin, öğretmenlerin öğretmenlik mesleğine uyum sürecini çok kısaltacağını düşünüyorum. Eğitimleri burada bırakmak niyetinde değiliz. Özellikle öğretmenlerimizin mesleki gelişimini sağlayacak eğitimleri sürekli kılmak istiyoruz. Kariyer planlamasıyla öğretmenlerimizin mesleki gelişimine yönelik eğitim programlarını da birbirine paralel haline getirdiğimizde, artık bir öğretmen için bir okula gitmek, bir ile gitmek ve orada emekli olana kadar tek düze ve rutin bir hayat içerisinde, mesleki bir çaba sarf etmek olmamalı. Bunun yerine aynı yerde bile kalsa hem mesleki kariyerinde değişme ve gelişmelerin olduğu hem de kendi niteliklerini geliştirebildiği bir yapı kurulsun istiyoruz.

Geçtiğimiz aylarda öğretmenlik mesleğiyle ilgili çok önemli bir program ortaya koyduk. Kendi alanında yapılan ilklerden biri olarak ifade edilebilir. Ulusal Öğretmen Stratejisi Çalıştayı diye başlıklandırdığımız bir çabaydı bu. Öğretmenlik mesleğiyle ilgili ne kadar uzman varsa hepsinin bir araya geldiği bir programda, öğretmenlik mesleğini daha ne kadar geliştirebiliriz, sorunlarını nasıl çözeriz üzerinde tartışmalar yapıldı. Sanıyorum ilk taslak raporlar bugünlerde çıkacak. O taslak raporlar üzerinde bir gözden geçirme yaptıktan sonra eğer ihtiyaç duyuyorsak strateji için ikinci bir toplantı yapılabilir. Aksi taktirde stratejileri kararlaştırdıktan sonra kamuoyuyla paylaşacağız.

Soru: 2012 yılında kaç öğretmen ataması yapılması planlanıyor?

Bakan Dinçer: Bu konuda bilgim yok. Ben elimden gelen çabayı ortaya koyacağım. Geçtiğimiz yılda da öğretmenlerin mağdur olduğunu düşünüyoruz. Onu da telafi edebilir miyiz diye yoğun çaba sarf edeceğim. Ama elimizden ne geliyorsa, hükümet bu konuda bizim için neyi uygun görüyorsa onu yapmak için elimizde imkan olacak.

''MEB'de öğretmen planlaması için ilk kez bir birim''

Soru: Eğitim fakültelerinden mezun olan öğretmen adayları var, bir tarafta bakanlığın öğretmen ihtiyacı var. Bunları dengelemek adına genel bir planlama konusunda neler söyleyebilirsiniz?

Bakan Dinçer: Şunun farkına varılması gerektiği kanaatindeyim. Eğitim sistemi üzerine konuşuyorsanız temelde onun çekirdeğinde öğretmen olur. Bugün siz altyapınızı dünyanın en iyi altyapısına dönüştürebilirsiniz, yeteri kadar dersliğe sahip olabilirsiniz, bilişim teknolojilerini en fazla kullanan ülke de olabilirsiniz, ancak öğretmeniniz nitelikli değilse ve öğretmenlik mesleğine kendini adamamışsa o zaman bütün bunların etkisi çok sınırlı kalacaktır. Eğitimin niteliğini, seviyesini belirleyen ana öge öğretmenin kendisidir. Bu yüzden bizlerin her birisi öğretmen ve öğretmenlik mesleği üzerine konuşurken bunun farkında olarak meseleleri yorumlamak ihtiyacındayız. Bizim genelde meselelere baktığımızda daha çok öğretmenin bizatihi kendisi veya öğretmenlik mesleğinin kendisi üzerinde durmaktan çok, çokça atama, ücret ve maaş meselelerine odaklandığımızı görüyorum. Tabii ki bunlar da çok önemli. Bunlar üzerinden de fikir yürütmeli, tartışma yapmalıyız, ama sadece bunlar üzerinden yapacağımız tartışmalar yetersiz kalacaktır.

Türkiye'de pek çok gencimiz bugün öğretmen olma konusunda sıkıntı yaşıyorsa bunun sorumlusu biziz, tedbirini almak da bize düşer. O yüzden Milli Eğitim Bakanlığında ilk kez öğretmen ihtiyacının planlamasıyla ilgili bir birim kuruyoruz. Bunun, gelir gelmez yaptığımız ilk faaliyetlerden birisi olarak altını çizecek olursak, konuya verdiğimiz önemi de göstermiş oluruz. Biz çok popülist bir şekilde dışarıda atama bekleyen öğretmenlerimize 'Siz hiç merak etmeyin, biz işte şöyle yapacağız, böyle yapacağız' deyip birtakım vaatlerde bulunabilirdik. Ama şimdi ben sizlere soruyorum, bu işin hangisini tercih ederdiniz: Ortada fotoğrafı çok açık ve net belli olan bir probleminiz varken geçici ve insanların gönlünü alacak birkaç söz söyleyip, işi orada bırakmayı mı; yoksa kalıcı, sorunu görüp, o sorunu çözecek tedbirleri almayı ve ona dair stratejileri de zaman içinde uygulamayı mı tercih ederdiniz? Ben doğrusu, belki bir siyasetçinin kolayca tercih etmeyeceği bir yolu tercih ettim, çünkü bana göre o sorun bu ülkenin temel sorunlarından birisidir, çözüleceği zaman da uygun stratejilerle yürütülmelidir. Bu strateji rasyonel bir zemine oturmalıdır, siyasi veya sübjektif bir zeminden çıkarılmalıdır.

''YÖK ile iş birliği yaptık''

Biz öğretmen kaynaklarının planlanması ile ilgili çalışmalar yürütüyoruz, eğitim fakültelerinin eğitiminin niteliğinin geliştirilmesiyle ilgili tedbirler için hazırlık yapıyoruz. Bunun için YÖK ile işbirliği yaptık. Öğretmen Milli Komitesi ile ilgili çalışmaları birlikte yürütüyoruz.

Öğretmenlerimizin çalışma şartları, sosyal imkanları, ücretleri, kariyer planlamaları ve mesleki gelişimleriyle ilgili bir bütünlük içerisinde bir hazırlık yapıyoruz. Bu açıdan bakıldığı zaman öğretmen meselesinin eğitimin odak meselesi olduğunu ve öncelikle çözülmesi gerektiğini ifade etmek gerekir.

''Sadece KPSS'ye dayalı bir öğretmen seçme süreci yetersiz''

Soru: Önümüzdeki yıllarda öğretmen atamaları sadece KPSS sınavı sonuçlarına göre mi yapılacak, yoksa mesleki yeterlilikler de göz önünde bulundurulacak mı?

Bakan Dinçer: Sadece KPSS'ye dayalı bir öğretmen seçme sürecinin hem yetersiz olduğunu hem de öğretmenlerimize haksızlık yaptığını düşünüyoruz. Tabii ki öğretmenlerimizin ülke içerisinde ve eğitimli insanlar arasında genel kültür, toplumsal sorunlara duyarlılık itibariyle daha farklı nitelik taşımaları gerektiği kanaatini ben de taşıyorum. Belki KPSS bunu ölçüyor, ama aynı zamanda mesleki alanda çok başarılı bir öğretmenimizin KPSS'deki puanının düşük olması sebebiyle onun kendi mesleğini icra etmesine dair sorunlar da yaşadığını görüyoruz. Öyleyse biz sadece KPSS'ye dayalı bir seçme süreci yerine alan sınavlarının da yapıldığı bir seçme sürecini uygulama imkanına sahip olmalıyız kanaatindeyim. Bunun için bir altyapı çalışması yürütülüyor. Şayet biz onu bu yıl yetiştirebilir ve öğretmenlerimiz için alan sınavı yapabileceğimiz bir altyapıyı tamamlarsak, doğrusu ilk fırsattan itibaren, ben öğretmenlerin hem KPSS hem de alan sınavlarından sonra atanmaları konusunda birtakım düzenleyici tedbirler almak istiyorum. Bu altyapı çalışmalarının tamamlanmasıyla ancak mümkün olabilecek bir uygulama.

Öğretmenin seçim süreci sadece sınavla da yeterli olmamalı, öğretmenlerimizi seçerken, az önce çerçevesini çizdiğimiz saygınlıkta bir mesleği icra edecek bir öğretmen için de yine aynı saygınlığı temin edecek, tesis edecek bir seçim sürecinin oluşturulması lazım. Ama ülkemizdeki sorunların büyüklüğü, aynı anda binlerce öğretmeni birden almak gibi durumla karşı karşıya kalmamız başka tür seçim süreçlerini uygulama imkanı vermiyor. Başka ülkelerde, Finlandiya'da, Singapur'da, Kanada'da, eğitimde başarılı olan ülkelerde baktığımızda hem öğretmenin yetiştirilmesi hem de öğretmenin seçim süreci oldukça titiz bir çabayla ortaya konuluyor. Doğrusu bizim ülkemiz için de bütün bunlara ihtiyaç olduğu söylenebilir.

''Bu süreç, başlangıçtan itibaren tanzim edilmeli''-

Soru: Eğitim fakültelerinin kontenjanlarıyla ilgili yeni YÖK Başkanı ile görüştünüz mü?

Bakan Dinçer: Hem önceki YÖK Başkanımızla hem de mevcut YÖK Başkanımızla bu konuda prensip kararına vardığımızı söyleyebilirim. Her iki başkanla da bu meseleleri konuştum. Öğretmen ihtiyacıyla öğretmen arzı arasında bir uyumun sağlanması zorunluluğu gözüküyor. Bu zorunluluğun temel sebebi şu; aslında öğretmen okullarından mezun olan çocuklarımızın önemli bir kısmı öğretmenlik hayaliyle mezun oluyorlar. Bir üniversiteyi, bir fakülteyi bitirdiğinizde mutlaka kamuya gireceksiniz ve kamu çalışanı olacaksınız veya mutlaka devlet okullarında öğretmen olacaksınız diye bir kural yok, ama genelde ülkedeki eğitimin yüzde 97, yüzde 97,5'luk bir alanını devletin kaplaması, kapsaması sebebiyle belki öğretmenlerin önemli bir kısmının da devlette istihdam edilme hayali kurduğunu var sayarak söylemek lazım ki bu süreç başlangıçtan itibaren tanzim edilmeli. Bu açıdan çocuklarımızın hem hayallerini yıkmamak, kendi geleceklerine dair tasavvurlarını gerçekleştirebilecekleri bir imkan vermek adına bile buna ihtiyaç var kanaatindeyim. Ben kendileriyle konuştum prensipte mutabakatlarımız var. Bizim buradaki ihtiyaç planlamasına ve talebe göre onlar da kontenjanlarını gözden geçirecekler.

Soru: En çok hangi branşta öğretmen ihtiyacı var?

Bakan Dinçer: Şu anda ihtiyaç duyduğumuz, sınıf öğretmeni, okul öncesi öğretmenine çokça ihtiyacımız var. Değişik alanlardaki öğretmen ihtiyaçlarını zaman zaman kamuoyuyla paylaşıyoruz. Onu yeri geldikçe duyurmakta yarar görüyorum.

 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.