Efendimizden insanlığa büyük ders...

Efendimizden insanlığa büyük ders...
 Peygamber Efendimiz (sas) kendisine karşı yapılan kaba haraketlere asla sinirlenmezdi. O hilim sahibiydi.Hilim sahibi olan bir insan, yumuşak huylu, ağır...


 

Peygamber Efendimiz (sas) kendisine karşı yapılan kaba haraketlere asla sinirlenmezdi. O hilim sahibiydi.

Hilim sahibi olan bir insan, yumuşak huylu, ağır başlı, soğukkanlılığını koruyup öfkesine yenik düşmediği için toplum içinde uzlaştırıcı olur. Nitekim kusurları görmeme, insanları bağışlama, iletişim adına herkese açık olma gibi tavırların hemen hepsi bu temel vasıftan kaynaklanır.

Yumuşak huylu ve ağırlı başlı ol

Yumuşak huylu ve bağışlayıcı ol

Hilim; yumuşak huylu, heyecana kapılmayıp öfkeyi yenme, nefsine hâkim olup kızmama ve gücü yettiği halde affetme, tahrik edici sebepler karşısında soğukkanlılığı koruma, ağırbaşlı olma gibi anlamlara gelir.

Hilim sahibi olan bir insan, yumuşak huylu, ağır başlı, soğukkanlılığını koruyup öfkesine yenik düşmediği için toplum içinde uzlaştırıcı olur. Nitekim kusurları görmeme, insanları bağışlama, iletişim adına herkese açık olma gibi tavırların hemen hepsi bu temel vasıftan kaynaklanır. Bu vasfa sahip insanların çok olduğu bir toplumda problemler en aza inmiş olur. O yüzden her şeyden önce hilim sahibi olmaya çalışmalıyız.

Şüphesiz ki, insanların en halimi, en yumuşak huylusu, Hz. Aişe annemize, "Ey Âişe, yumuşak davran. Zira yumuşaklık bir şeyde bulunursa mutlaka onu süsler, bir şeyden çıkarsa onu da çirkinleştirir." (Müslim, Birr, 78) buyuran Peygamber Efendimizdir. Cenab-ı Hak, Kur'an-ı Kerim'de, "Allah'ın bir rahmet eseridir ki, sen onlara karşı yumuşak davrandın. Eğer huysuz ve katı kalpli birisi olsaydın muhakkak onlar senin etrafından dağılıp giderlerdi." (Âl-i İmran, 3/159) buyurarak Efendimizi bu sıfatından dolayı övmüş, bizlere de Efendimizin şahsında nasıl bir karaktere sahip olmamız konusunda mesajlar göndermiştir.

EFENDİMİZ, TAHRİKE KAPILMIYORDU

Bir gün Peygamberimiz, sahabîlerden hasta olan Hz. Sa'd bin Ubade'yi ziyarete gidiyordu. Yolda münafıkların elebaşlarından Abdullah bin Ubey'in de bulunduğu bir topluluğa rast geldi. Orada bir müddet durdu. İbn Ubey, Peygamberimize sataşmaya başladı. Ve küstahça, "Dikkat etsene adam, hayvanın yerden toz kaldırıyor, buradan uzaklaş, hayvanın bizi rahatsız ediyor!" diyerek ileri geri konuşmaya başladı.

Peygamberimiz oradakilere selâm verdikten sonra bazı şeyler anlattı. İbn Ubey, halkın Peygamberimizi dinlediğini görünce iyice çığırdan çıktı ve "Bize Müslümanlıktan bahsedip durma, sana gelen olursa ona istediğini anlatırsın!" diyerek, hakarete varan sözler sarf etmeye başladı. Fakat Peygamberimiz onun âdâb dışı davranışlarına bir karşılık vermiyor, anlatmaya devam ediyordu.

Buna karşılık büyük şair Abdullah bin Revaha ayağa kalkıp: "Ya Resûlallah, buraya her zaman geliniz, bize konuşma yapınız, sizi çok seviyoruz!" diyerek sevincini dile getirdi.

Bu sırada Müslümanlarla münafıklar arasında tartışma başladı. Kavga edecek duruma geldiler. Çok sakin davranan ve hiç öfkelenmeyen Peygamberimiz, onları yatıştırdı ve daha sonra oradan ayrıldı, yoluna devam etti. (Müslim, Cihad, 17)

NEZAKET DERSİ VERİYOR

Efendiler Efendisi'nin hilim ve yumuşak huyluluğunu gösteren bir örnek var ki bunu anlatmadan geçmek istemiyoruz. Hz. Enes bin Mâlik anlatıyor:

- "Peygamberimizle birlikte yürüyordum. Üzerinde Necran kumaşından yapılmış sert yakalı ve kaba bir hırka vardı. Bedevinin biri koşarak geldi, Peygamberimizin arkasından yetişti ve cübbesini şiddetli bir şekilde çekti. Peygamberimizin hırkası yırtıldı ve yakası boynunda kaldı. Adamın kuvvetli çekişinden dolayı elbisenin sertliği Peygamberimizin boynunda iz bırakmıştı. Sonra bedevi:

- "Yâ Muhammed! Develerimi buğdayla yükle. Çünkü sendeki mal ne senindir, ne de babanındır."

Bedevinin yaptığı, çok kaba ve görgüsüzce bir davranıştı. Peygamberimiz üzüldü. Bedeviye döndü ve:

- "Önce beni incittiğin için özür dile" dedi. Bedevi:

- "Hayır, özür dilemiyorum" şeklinde karşılık verdi. Oysa Peygamberimiz bedeviye bir nezaket dersi vermek istiyordu. Fakat adam hiç de oralı değildi. Peygamberimiz, bedevinin kabalığına bakmayarak Sahabîlerine döndü:

- "Bu adamın develerinin birine arpa, diğerine hurma yükleyin" buyurdu. Adam sevinerek gitti. Sahabîler de Peygamberimizin bu güzelliğine hayran kaldılar. (Buhârî, Libas, 18)

Peygamberimiz her konuda olduğu gibi, hilmi ve yumuşaklığı ile de en öndeydi. Bize yakışan da elbette her şeyden önce hilim sahibi bir insan olabilmektir.

BİR SORU-BİR CEVAP

Yeni doğan bir çocuk için kurban kesmek gerekir mi?

Soru: "Geçen gün bir kız evladımız dünyaya geldi. Rabbimize şükürler olsun. Sorum şu: Yeni doğan çocuğa kurban kesmek gerekir mi? Bir de bu kurban etinden biz de yiyebilir miyiz? Teşekkürler." Arif Doğan

Arif Bey öncelikle Cenab-ı Hak evladınızı hayırlı, mübarek eylesin. Sorunuzun cevabına geçelim. Yeni bir evlat ihsan ettiği için Yüce Allah'a şükür olmak üzere kesilen kurbana "akîka" adı verilir.

İbn Abbas (r.anhümâ)'dan rivayet edildiğine göre, Peygamberimiz torunları Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin için akika kurbanı olarak birer koç kesmiş ve ümmetine de yeni doğan erkek ve kız çocukları için akîka kurbanı kesmelerini tavsiye etmiştir. (Ebû Dâvûd, Edâhî, 20)

KIZ İÇİN DE KESİLEBİLİR

Akika kurbanı, çocuğun doğduğu günden ergenlik çağına ulaşıncaya kadar kesilebilirse de, doğumun yedinci günü kesilmesi daha uygun görülmüştür.

Kurban olmaya elverişli olan her hayvan akikaya da elverişli sayılır. Kurban, erkek çocuk için kesileceği gibi kız çocuğu için de kesilir ve her biri için bir koyun kesilmesi yeterli olur.

Kesilen akîka kurbanının etinden kurban sahibi, aile bireyleri ve yakın dostları yiyebileceği gibi, yoksullara da dağıtılabilir.

TEFEKKÜR ATLASI

Filler birbirleriyle nasıl iletişim kuruyorlar?

Bazı hayvanların kendi aralarında kullandıkları özel bir iletişim sistemlerinin olduğunu biliyor muydunuz? Mesela filler. Amerika'da Stanford Üniversitesi tarafından yürütülen bir araştırmaya göre, bir filin ayağını yere indirdiği zaman meydana gelen titreşimler, onun diğer fillerle iletişim kurmasını sağlamaktadır. Bir filin ayağını yere bastığında çıkardığı sesi o çevrede bulunan canlılar duyar. Ama aynı sesi yirmi otuz kilometre uzaktaki bir fil de duyar.

AYAKLARINI YERE VURUYORLAR

Afrika, Mısır ve Teksas'ta çalışmalar yapan araştırmacılar, fillerin yeraltındaki en ufak titreşimleri bile duyabildiklerini, bu nedenle de ayaklarını yere vurarak birbirlerinden haberdar olduklarını ortaya çıkarmışlardır.

Hadi, biz insanların mükemmel bir zekâsı var. Doğumdan ölüme kadar aklımızı geliştiriyor, okula giderek, öğretmenlerden yararlanarak, okuduklarımızı özümseyerek bilgimizi artırıyoruz. Peki filler bu anlaşma sistemini kimden öğrendi? Hangi sesin, hangi anlama geleceğini, ormanda birbirine karışan milyonlarca sesi de ayırt ederek nasıl belirliyorlar ve bundan yararlanarak nasıl haberleşebiliyorlar?

BİR DUA

Merhametini sinelerimize duyur Allah'ım!

Allah'ım! Sen'den, kusur ve günahlarımızdan dolayı bizi cezalandırmamanı diliyoruz. Bizi cismaniyet ve hayvaniyetin kirlerinden arındır ve sâlih kullarını hususi yardım ve koruman altına aldığın gibi bizi de öyle tutup destekle! Bizi şeytanla ve nefsimizle baş başa bırakma! Merhametini sinelerimize duyur, gönüllerimizi doyur Allah'ım!...

ÖRNEK HAYATLAR

Devlet malına el uzatanın Allah er geç belasını verir!

Tarih 29 Mayıs 1453, günlerden Salı. Bu tarih, 21 yaşındaki bir yiğidin, tarihin akışını değiştiriverdiği; Osmanlı toprakları içerisinde kalmış, bir fesat ve ahlâksızlık yuvası olmaya devam eden Bizans'ı ortadan kaldırıp, dünyanın incisi ve şahdamarını milletine hediye ettiği gündür.

Tarihin akışını değiştiren bu kutlu fetih esnasında harp ganimeti olarak, ele geçen milyarlarca lira değerinde mücevherat bir çadırda toplanmış, çadırın kapısına da bir muhafız asker konulmuştur. Vakit gece yarılarına doğru bir yeniçeri gelir ve nöbetçi askere şu teklifte bulunur:

- "Sayısı belli olmayan şu mücevherlerden bir miktar alıp, şu tarlaya gömelim. Sonra gelir, alırız. Bu bizim gaza hakkımızdır."

BEN, ALLAH'TAN KORKARIM!

Mayasında zerre miktarı katkı olmayan ve İslâm'ın kalıbında şekillenmiş olan nöbetçi, bu çirkin teklif karşısında vurulmuşa dönmüştür. Celâllenerek yeniçeriye şu cevabı verir:

- "Devlet malına el uzatanın Allah er, geç belâsını verir. Ben Allah'tan korkarım, emanete ihanet edemem..."

İşte Allah Resûlü'nün medhine mazhar olmuş bir kumandan ve devlet başkanı ve onun kahraman ve katıksız aynı medhe mazhar olmuş askeri.

Aziz milletimiz, sinesinden çıkardığı böyle kumandanlar ve devlet başkanları sayesindedir ki, üç kıtada bayrağını dalgalandırmış, her gittiği yere ilim ve irfanın, ahlâk ve faziletin âbidelerini yükseltmiş, asırlar boyu bütün cihana nizam vermiştir.

HAZIRLAYAN: Ali İhsan ER/BUGÜN

 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.