Edebiyatımızda kadın ve cinsellik!

Edebiyatımızda kadın ve cinsellik!
Kadınlarını neye benzetmezler ki. Onlar melektir, asalet timsalidir, dünya güzelidir, ulaşılmazdır, sıra dışıdır, en fazla karaduttur, çatalkara veya...



Kadınlarını neye benzetmezler ki. Onlar melektir, asalet timsalidir, dünya güzelidir, ulaşılmazdır, sıra dışıdır, en fazla karaduttur, çatalkara veya çingenedir!


Kadın doğanın en güzel varlığıdır. Güzelliğine iyi huy, aşk ve sanat ilave olursa kapısını çaldığı erkeğin bulabileceği en büyük nimet olur.

(Kaufman)

Türk Edebiyatında kadın hem önemli bir figürdür, hem de vazgeçilmez bir konudur.  Geleneksel şiirimizde olsun, efsane ve halk hikayelerimizde olsun, batılı anlamda edebiyatımıza giren roman ve öyküde olsun kadın olmazsa olmazlardandır.

Divan Edebiyatının bütün imge ve mazmunlarına baktığımızda kadına ait yüzlerce unsura rastlarız. Kadın hilal kaşlıdır, gül-i ruhsar( gül yanaklı) leb-i gonca ve serv-i revandır.  Yani kadının fiziksel güzelliği  onu sevilesi kılan en önemli sebeptir. Zira kadının huyunu ise çoğu zaman insafsız, kafir, merhametsiz olarak değerlendirir divan şairi. Nitekim kadın pek tanınmaz ve bilinmez!

O halde kadın cinsel güzelliğiyle ?Divan Şiirine? konu olmaktadır! Zaten çoğu kadın şairin muhayyilesinde canlandırdığı kadındır, yani soyuttur ve somut anlamda  yoktur! Şair hayalindeki kadını nasıl görüyor ve inanıyorsa kadın O?dur.

Divan şiirinde kadın her şeyden çok muhayyile ve tahayyüldür.

Ortak mazmun ve imgelerle anlatıldığı için de şiire malzeme olan sözkonusu kadınlar birbirine benzerler!

Divan edebiyatından Tanzimat Edebiyatının sığ romancılığına geldiğimizde bu kez kadın asil ve hafif meşrep temaları arasında sıkışıp kalır.Kadın kişiliği sadece dişiliği üzerinden değerlendirilir ve yorumlanır. Şuh ve serbest kadın diye tarif olunan bu kadınlar Tanzimat romanında bir çok romancı tarafından kadın ruhu incitilerek anlatılır adeta.

Namık Kemal ? İntibah? adlı romanında Ali Beyi baştan çıkaran aşk kadını Mahpeyker?i  kötü kadın, sevdasını içinde yaşayan masum Dilaşup?u ise iyi kadın olarak değerlendirir. Üstelik Ali Bey Mahpeyker?i istediği halde bu iyi kadın ve kötü kadın imajı üzerinde Namık Kemal?in bir romancı olarak sık sık araya girerek Ali Beyi etkilemeye çalışması ve kendisine Dilaşup?u tavsiye etmesi edebiyatımızda kadın kimliğinin erkekler tarafından oluşturulmasının ilk adımıdır aynı zamanda. Nitekim daha sonraları yazılacak romanlarda da kadın daha çok  bu düzlemde değerlendirmelere tabi olacaktır.

Mesela Yakup Kadri?nin ?Kiralık Konak? adlı romanında da aykırı kadın Seniha, yazarı bayağı sıkıntıya sokar. Çünkü bu bir anlamda batılı, bir anlamda güzel ve çekici olan bu kadın hakkında nasıl bir hüküm vermesi  gerektiğini hesaplayamaz yazar.

Berna Moran, Yakup Kadri?nin  bu çelişkisini şu sözleriyle değerlendirir:

?Bakıyoruz yozlaşmış Seniha?ya karşı, okurun duygularına  ve tepkilerine yön vermek için, Seniha?yı hesaplar kurarak erkeğini avlayan, ve sonra da adi bir fahişe gibi kıkırdayan yüzeysel ve bencil bir kız olarak sunuyor. Ama ilginç bir birey olarak düşündüğü zaman, aynı olaydaki Seniha, gözünde tanrılaştırdığı adama kendini kurban eden, ve sonra da yüce bir aşk yaşamak için bir ideale doğru soluk soluğa koşan,özverili, duygusal, romantik bir kadın oluyor.?

Bu bakış açısı Peyami Safa?nın ? Sözde Kızlar? adlı romanında da söz konusudur. Sami Paşazade Sezai?nin ?sergüzeşt? adlı romanında da evin oğlu Celal?i baştan çıkaran ?Dilber? evden gizlice çok uzaklara gönderilir. Yani seven ve aşık olan kadın, -hele bir de erkeği baştan çıkarmışsa- bir çok  erkek yazar tarafından bir şekilde cezalandırılırlar. Ya ölürler, ya bedhaht olurlar, ya terk edilirler, ya da intihar ederler! Kadının bu tercihi elinden alınmıştır her nedense!

Kadının cinsel kimliğini en pervasız bir biçimde eserlerine malzeme yaptıktan sonra kadın üzerinden ahlak dersi vermeye çalışan erkek yazarların bu tutumları ?Yatık Emine? gibi hikayelerle de adeta pekiştirilmiştir.

Kadın edebiyatın baş kahramanıdır ama mağdurdur, düşkündür, terk edilendir, kötü yola düşendir, cinselliği çokça konuşulandır vs. Bu yönleriyle  kadın kimliği gerçek anlamda edebi eserlerde yankı bulamamıştır diyebiliriz rahatlıkla. Pek az eserde pek az yazar tarafından kadın hak ettiği ölçütlerle anlatılmışsa da genellikle alışılagelmiş üslup korunmuştur.

Başka kadınlar romancı ve hikayecilerimiz tarafından böyle anlatılırken sözkonusu kendi kadınları oldu mu  dünyanın en melek kadını karşımıza çıkıverir ansızın. Kendi kadınlarına kıyamaz erkek şair ve yazarlarımız!

Mesela şairlerin kadınları neye benzerler?

Kadınlarını neye benzetmezler ki. Onlar melektir, asalet timsalidir, dünya güzelidir, ulaşılmazdır, sıra dışıdır, en fazla karaduttur, çatalkara veya  çingenedir! Gerçi ?Fahriye Abla? şiiri yine başka kadın olduğu için, başkasının kadını olduğu için bir parça iffetsizdir. Ama sözkonusu kadın şairin kendi kadınıysa durum çok farklıdır. Sözlerini ve bestesini Şükrü Tunar?ın yaptığı aşağıdaki güftede sevgili güller arasında dolaştığı için kıskanılacak ve sitem edilecek kadar yüceleştirilir. Zaten idealize edilmiş kadın ancak güller arasında dolaşabilir! Başka yerde ne işi ola ki?İşte bu kadın, şairin kadınıdır.

?Güller arasında seni bensiz gören olmuş
Gönlüm yüzünün rengine düşmüş de ben olmuş
Duydum ki güzel gözlerini çok seven olmuş
Gönlüm yüzünün rengine düşmüş de ben olmuş ?

Ama başka kadınlar anlatıldığı zaman onların cinselliği vurgulanır, iffetsizlikleri öne çıkarılarak  bir şekilde aşağılanır aşağıdaki gibi:

? Kadın bir gül, aşk bir mevsim

Tez geçer kanmaya gelmez

Bulunca sev kaybolunca

Bir ömür yanmaya değmez.

 

Unut unuttuğu yerde

Adını anmaya değmez

Ya sarhoş kal ya rüyada

Hayat uyanmaya değmez?

Evet bu sözler de bir erkek güftekar?a, Melih Özer?e ait. Kadını yüzlerce şiir ve edebiyat metni içerisinde aradığımızda ne yazık ki bu türden  kadının cinselliğini  ve düşkünlüğünü çağrıştıran talihsizliklerle karşılaşıyoruz. İyi ve seçkin kadınlar ise her nedense erkek yazarın gönül bağı içerisinde olduğu kadınlardır her nedense.

Ancak J.J. Rousseau, kadın ruhunu en iyi anlatan şu veciz sözleriyle kadını çok iyi anlayan erkeklerin de olabileceği hakkında bize fikir veriyor:

?Sıradan bir kadının nazarında her erkek erkektir, ancak çok seven aşık bir kadın nazarında sadece sevdiği kimse yeryüzünün tek erkeğidir.?

Demek ki aşık bir kadın,seven bir kadın aslında en sıra dışı olana talip olmuştur ve ?en asil? olmayı hak etmektedir! Erkek yazarların elinde yerlere düşen aşık kadınlar, duygularıyla var olmaya çalışan kadınlar, kimliğiyle değil ait olduğu dünyanın şartları içinde kendini ifade etmeye çalışan kadınların gerçek kimlikleriyle edebi eserlerde boy vereceği umudunu muhafaza ederken;

A. Dumas bence en güzel sözü söyleyerek bu umuduma destek verircesine şu güzel sözle  edebiyatın bu  biricik figürünü yüceltiyor:

?Kadınların bize verdiği ilhamla şaheserler yaratıyoruz. ?

Bediüzzaman ise kadınlardan  ?Şefkat Kahramanları? diye bahseder.

Bütün ?Şefkat Kahramanlarının ? gününü kutluyorum.

Muhabbetle?

Meryem Aybike Sinan/ Haber7

 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.