Duran: İslam siyaset ilişkisi yeniden okunmalı
SETA İstanbul Koordinatörü, siyaset bilimci Profesör Doktor Burhanettin Duran, İslam, siyaset, cemaat kavramları arasındaki etkileşimi 17 Aralık sürecinin gündemi eşliğinde değerlendirdi.
A Haber'de Zeynep Bayramoğlu'nun sunduğu Kadraj'a konuk olan Duran, Türkiye'de Şia'nın yöntemlerine benzer bir teopolitik dile savrulma tehlikesi bulunduğunu ifade ederek, hizmet hareketinin ana damar Sünni siyasal İslam'ın kodlarından kopuş noktalarına dikkat çekti.
DURAN: İSLAM SİYASET İLİŞKİLERİNİ YENİDEN OKUMAMIZ GEREKECEK
Türkiye'deki İslami hareketin önemli bir parçası olarak Nur hareketi ve bunun içerisinde Gülen Cemaatinin bugün geldiği noktada bir kırılma yaşadığını ve bunun Türkiye'deki İslam siyaset ilişkilerini yeniden okumamızı gerektiren bir aşamaya geldik. Daha önce Kemalizm ile hesaplaşma, mücadele çerçevesinde İslami hareketler kendilerini konumlandırırken bugün İslamcı olduğu iddia edilen İslami hassasiyetleri bilinen iktidarla kendini hizmet hareketi olarak adlandıran İslami hareketin mücadelesi gerçekleşiyor.
HİZMET TÜRKİYE'NİN ANA AKIM SÜNNİ KODLARINDAN SAPMAYA MI BAŞLADI?
Sünni kodlar deyince İslam'ın kendi içindeki bir mezhebi doktriner bir konumdan bahsediyoruz fakat ben Türkiye'deki İslami hareketin Sünni kodlarının biraz kendine has özellikleri olduğunu düşünüyorum; bunun sembolik anlatımı vardır: İsmail Kara'nın Şeyh Efendi'nin Rüyasındaki Türkiye gibi Şeyh Rahmi Babanın tekke ve zaviyelerin kapatıldığı dönemde kahhar iye okumak için diğer şeyhleri ve halifeleri çağırarak beddua etmek ister fakat rüyasında öyle bir şey görür ki Peygamber Efendimiz Mustafa Kemal'e sıcak bakmasa da Türkiye yemyeşildir etrafı siyah duvarlarla çevrilidir. Bunun yorumu; ümmetin maslahatı devletin bekası için kahhariye okumak değil, sabırla fırsat alanları genişlediğinde İslami faaliyetleri yapmak ama çok keskin baskın döneminde de sabretmek . Bu Türkiye'deki Sünni kodların anlatımı olarak görülür. Türkiye'de İslami hareketin farklı unsurları var radikal İslami hareketler farklı olabilir ama ana külteyi oluşturan Nakşibendi Nurculuk Milli Görüş hareketleri hiçbir zaman ülkenin uluslararası düzlemde milli menfaatlerini tehlikeye atmayacak herhangi bir uluslararası ittifak ile bir araya gelmeyecek konumda durduklarını ve ikinci olarak silahlı bir eyleme kalkışmadıklarını görürüz. Hizbullah hadisesi devletin bir takım iç yapılanmaları ile alakalıdır. Onun dışında siyasi bir tedhiş hareketi görmeyiz. İran etkisi ile radikal küçük gruplar vardır ancak ana kitle buna dikkat etmektedir. Siyasal iktidarı etkilemeye çalışır Türkiye'deki Sünni hareket, kamusal alanda görünmeye çalışır, sembollerine de önem verir ancak siyaseti radikal bir şekilde dizayn edecek devleti ele geçirecek formata geçemez. Bu aslında Kemalizm ile etkileşimle de alakalıdır. Kemalizm de buna müsaade etmemiştir. Burada Gülen Cemaatinin başarısı gündeme geliyor. Kemalizm kendileriyle etkin şekilde mücadele etmesine rağmen farklı bir siyaset uygulayarak tedbir siyaseti ile kendilerini gizleyerek devletin çeşitli kuruluşlarında yer almışlardır. Ortak bir siyasi gündemi takip edebildiklerini hatta bunun siyasal iktidarla kapışma noktasına geldiğinin tartışıldığını görüyoruz. Hiçbir devlet bir dini hareketin kendi örgütleri içinde, emniyetinde, adaletinde çok örgütü olma adanmışlığında hareket etmesinden hoşlanmaz.
Sünni hareketlerin kendilerini devletin yerine kendini koyma, devletin içinde önemli yere sahip olma gibi tercihleri yoktur.
GÜLEN CEMAATİNİ İÇTE VE DIŞTA ZORLAYAN YAPISININ BÜYÜKLÜĞÜNÜN BEKASI
Hizmet hareketinin en büyük dilemması başarısı. Çelişkili görülebilir Türkiye'de hiçbir İslami hareketin ulaşamadığı büyüklüğe, başarıya ulaştı. Çeşitli ağlarla okullarla, iş dünyası, medya, uluslararası bağlantılar öyle bir duruma geldi ki ticaret yapacak iseniz Gülen Cemaati ile bir okulla etkileşmelisiniz. Hatta konsolosluklarımızdan daha yaygın hale geldi. Bu uluslararası network ile başarınız sizi zorluyor çünkü o yapıyı korumak meselesi gündeme geliyor Gülen Cemaati yapının bekası için içte ve dışta zorlanmaya başladı. Osmanlı devleti de başka bir devlet de Türkiye'de içinde böyle bir yapılanmayı kabul etmez. Cemaatin bu kadar büyümesi ve başarıya endeksli olarak kendini odaklaması bunu dini söylemle mehdici söylemle sarmalamış olması bence kendilerinin önündeki en büyük engel olarak durmakta. Klasik olarak beklenen Gülen Cemaatinin siyasi iktidarla bu kadar keskin kapışma değildi hele kapıştığının İslami olarak kendisiyle birlikte faaliyet yaptığı düşünülen bir aktör olduğu göz önünde tutulur ise.
ŞU ANDAKİ KAPIŞMA DAHA ÖNCEKİLERE BENZEMİYOR
Türkiye'deki İslamcılığı anlarken Ortadoğu'daki İslamcı hareketlere bakılarak formüle edilir Türkiye'deki İslami hareketin ana damarını Nur hareketi ve Nakşibendilik ve Milli Görüş üçlüsü oluşturur. Bu üçünün de üzerinde durduğu şey ümmetin maslahatı ve soyut anlamda devletin kendilerine ait olduğu ve yakın gelecekte ümmetin lehine çalışacağını dayanarak hareket ederler. İslamcılığın ana vurgusu bu iki aktörün kapışması ile yeni bir yere gidiyor bu Türkiye'deki İslamcılık için bir kırılma. Nurculuk ile Erbakan arasında Nakşiler ile İskenderpaşa arasında mücadele olmuştur. Bunların hiçbirisi bu kadar güçlü bir iktidarın, 11 yıldır iktidarda olanla kapışma mahiyetinde değildir .
TÜRKİYE'NİN KENDİNE AİT OLMAYAN BİR TEOPOLİTİK DİLE SAVRULMA TEHLİKESİ BULUNUYOR
Bu kapışmada sıkıntılı olan ortaya yeni bir teopolitik bir dil çıkıyor. İnsanların dini söylemlerini siyasi mücadeleleri ile sarmaladıkları bir yere gidiyoruz. firavunlar, telinler, karunlar, beddualar. Bütün bunların hepsinin bir teopolitik dil üretme sıkıntısı var. Bölgemizde kendi siyasi konumunu dini söylemle meşrulaştıran Vahabiler ve Şii hareketi var. Türkiye'nin kendi içinde böyle bir teopolitik dile savrulma sıkıntısı olduğunu düşünüyorum.
Gülen cemaati devletçi pozisyonunu, Osmanlıya sahip çıkmayı özellikle İran'ın Şii politikalarına karşı olmayı bir prensip olarak görmektedir,Kemalizm bu tek parti döneminde dini hareketlerin hepsinin üstünü örterek onları yerin altına itti. Kemalizm'in bu güvenlikleştirme zamanında diğer İslami hareketlerden farklı olarak, Gülen hareketi sembollerini saklamayı tercih etti. 28 Şubat döneminde başörtüsünün teferruat olup olmadığını ortaya koyduğu zaman bunun basit bir fıkıh yorumlama değil, Kemalizm ile yürütülen hesaplaşmanın siyasi uzantısıydı. O zaman şu gündeme geldi, "insanlar bu saklamayı, tedbiri kendileri gibi olan insanlara da mı yapıyorlar". Farklı davranma kendini farlı gösterme gibi bir noktaya gitti. Bunu devlet içinde örgütlenme, merkezi iletişim ve karar verme ağı olduğu zaman ortaya başka bir şey çıktı. Kendini dini hareket ortaya koymanın ötesinde siyaseti radikal şekilde dizayn etme manevra alanına operasyon alanına sahip olma anlamına geldi.
LAİKLİĞİ FARKLI BİR DÜZLEMDE YENİDEN KONUŞACAĞIZ
Türkiye'deki laiklik tartışması çoktan başladı. Gülen hareketi ile Ak parti arasındaki kapışmanın en önemli sonuçlarından biri bu olacak laiklik meselesini farklı bir düzlemde konuşacağız. İslami hareketlerin sürekli rejime muvafık olduğunu söylemiyorum, tabi ki direnç gösterdiler, dini bir literatür kullandılar. Milli Görüş de dini bir dil ile Kemalizm ile eleştiriyordu fakat bu sefer farklı bir şey oluyor Kemalizm ile hesaplaşan iki aktörden birinin diğerini İslami dille eleştirdiği bir duruma giriyoruz. Telin meselesi, firavun nitelemeleri bir takım İslami kavramların tekrar ortaya çıkması aslında bence Türkiye'deki laikleşme tartışmasını normalleştiriyor. Normalde İslami hareketlerin siyaseti etkileyerek kendi İslamiliklerini kamusal alana yaymaları demokraside normaldir. Bu gerçekleşti. Başörtü serbestisi , dini örgütlenmelerin serbestisi Gerçi daha yasal anlamda dini cemaatlerin karşılığı yoktur Şeffaflığa çağrı yapılırı ama yasal değildir. Gülen Cemaatinin kendisini meşrulaştırdığı nokta budur, bu güvenlikleştirme bitmedi, biz yasal konuma gelemiyoruz, neticede "ben tarikatım, dini cemaatim" dediğiniz de yasal olarak ortaya çıkamazsınız, bu olmasa da İslami hareketler kendilerini ifade edebiliyorlar. Ben bu tartışmanın Türkiye'de İslamlaşmayı isteyen aktörlerin İslamlaşmayı tartışacaklarını ve bir tür laiklik anlayışını yeniden üreteceklerini düşünüyorum. İslami rengini de gösteren, bir kamusal alanı paylaşan farklı İslami anlayışı paylaşan yeni bir laiklik pratiği çıkartabilir. Türkiye buradan bu kavganın hayırlı bir sonucu olacaksa bu olacak. Kısa vadede teo -politik bir dil dolaşımda olacak insanlar bunun derde deva olmadığını görecek diye düşünüyorum
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.