Dünya evini vermiş, ahiret evini almıştı

Dünya evini vermiş, ahiret evini almıştı
Evi de gitmişti, evi karşılığında aldığı hurma bahçesi de. Ama o sevinçten uçuyordu. Neden mi?Çünkü o, çok kazançlı bir alış-veriş yapmış...


Evi de gitmişti, evi karşılığında aldığı hurma bahçesi de. Ama o sevinçten uçuyordu. Neden mi?

Çünkü o, çok kazançlı bir alış-veriş yapmış ve dünyadaki evi karşılığında ahiret yurdunu satın almıştı.

?Ebu Dahdah?ın Cennetteki evi ne kadar büyük!?

Evsiz barksızdı. Ne başını sokacak bir evi, ne de sğınacak bir yuvası vardı. Kara kara düşünüyor, çaresizliğin kıskacında kıvranıp duruyordu. Derdini kime açabilirdi? Kimden gidip de bir şey isteyebilirdi?

İstemek çok zordu. İlk gittiği kimse, ya ?Hayır? derse, ne yapacaktı? İkinci bir kişiye gidebilecek yapıya sahip değildi. İyice cesareti kırılacak, ümitleri suya düşecekti.

Düşündü, taşındı, ?En kötü karar kararsızlıktan iyidir? diyerek kararını verdi. Oturduğu yerden kalktı, doğru Mescid?in yolunu tuttu.

Başını kapıdan şöyle bir uzattı. İçeride Peygamber Efendimiz sahabileri ile sohbet halindeydi. Zaten kendisini onlardan ayrı görmüyordu. Düşündüğünü, aklından geçeni onlardan gizlemesine gerek yoktu. Hele Resulullah?tan gizli tutmasının hiç mânâsı yoktu. Zira Resulullah, sahabilerinin şahsî meseleleri ile de bizzat ilgilenirdi.

Kapıdan adımını attı. Fakat ayağının biri gidiyor, biri geri çekiliyordu. Halbuki normalde gayet rahat girerdi bu kapıdan. Hiç de böyle bir tereddüde kapılmazdı. Aklına gelen meseleyi de hiç çekinmeden Resulullah?a sorardı, cevabını alırdı. Fakat bu seferki mesele doğrudan şahsını ilgilendiriyordu.

Çekildi, bir köşeye oturdu. Nurlu sohbet tatlı tatlı devam ediyordu. Sohbetin sonuna gelinmişti. Artık derdini açabilirdi. Günlerdir kafasında tasarladığı, düşündüğü şeyi açtı.

?Yâ Resulallah,? dedi, ?müsaade buyurursanız bir meselemi arz etmek istiyorum. Benim evim yok, bir ev yapmak istiyorum, fakat arsam da yoktur. Falan zâtın bir hurma bahçesi var. Onun bir kenarına bir ev yapmak istiyorum. Acaba razı olur mu??

Sözünü ettiği zât orada hazır bulunuyordu. Peygamberimiz, ihtiyaç sahibi bu sahabisinin dileğini bahçe sahibine sordu: ?Cennette bir hurmalık karşılığında bu adama arsayı verir misin??
Ancak adam ihtiyacının olduğunu söyleyerek rıza göstermedi. Aklına gelen başına gelmişti. İlk müracaat ettiğinden red cevabı almıştı. Fakat Cenâb-ı Hak bir kapıyı kapatırsa öbürünü açardı.

EBU DAHDAH SEVİNÇTEN UÇUYORDU

Cömertliğiyle tanınan Ebu Dahdah orada hazırdı. Resulullah?ın müjdesini kaçırmak istemiyordu. Varı yoğu oturduğu eviydi. Hemen ileri atıldı, bahçe sahibine şu teklifte bulundu: ?Evimin karşılığında hurma bahçeni bana verir misin??

Bu teklif adama cazip geldi ve ?Evet, kabul? dedi.

Ebu Dahdah çok sevinmişti. Böylece hem Resulullah?ı memnun edecek, hem de o ihtiyaç sahibi kardeşini sevindirecekti. Az sonra, ?Yâ Resulallah? dedi, ?evimle değiştiğim bu hurma bahçesini size veriyorum. Siz de o kardeşime verin.

Resulullah çok memnundu. Ebu Dahdah?a ebedî müjdeyi verdi: ?Ebu Dahdah?ın Cennetteki evi ne kadar büyük!

Bu sözlerini birkaç defa tekrarladılar. Ebu Dahdah sevinçten uçuyordu. Dünya evini vermiş, âhiret evini satın almıştı. Fakat içine bir kurt düşmüştü. Eve gittiğinde hanımına meseleyi nasıl açacaktı? Acaba o ne diyecekti? Ya karşı çıkar da, ?Biricik evimizi niye verdin?? diye reddederse, ne yapacaktı? Bu düşünce ile evin yolunu tuttu.

Kapıyı vurdu, içeri girdi. Fazla zaman geçirmeden, eğip bükmeden yaptığı işi doğrudan hanımına açtı: ?Ya Ümmü Dahdah,? dedi, ?evi boşalt, çünkü ben onu Cennetteki bir ev karşılığında satıverdim.
Cennetteki ebedî sarayı duyan imân kahramanı yüce kadın, sahabi hanımı olduğunu gösterdi ve sevincini dile getirmekte gecikmedi: ?Ne kadar kârlı bir satış, Allah senden razı olsun. Ebu Dahdah?ı bu fedakârlığa sevk eden unsur şu İlâhî teşvikti:

?Malını Allah rızası için harcayıp da Allah?a güzel bir borç verecek kim var? İşte onun karşılığını Allah kat kat verecektir.?

Ne mutlu Ebu Dahdah?a ve günümüzün Ebu Dahdahlarına?

BİR NÜKTE

Ebedi hüsran mı dedin!


Bir çocuğun vefat haberini duyduğumuzda gözlerimiz doluyor. Aslında, onun bu fani dünyadan bâkî bir âleme taşındığını ve ötede rahmet-i ilahiye tarafından sarılıp sarmalanacağını biliyoruz. Fakat yine de ona yüreğimiz yanıyor. Ya bir insan ebedî hüsrana muhatap olup Cehennem?e gidecekse.. işte, bu noktada bir insanın yüreği ?cızzz? etmiyorsa, o kalbin iman nurlarıyla aydınlandığını söylemek çok zordur.

BİR HATIRLATMA

Her şey bize O?nu anlatıyor


Yüzümüzü semaya çevirip, uzaktan uzağa göz kırpıp, bize tebessüm eden yıldızlarla yaldızlanmış gökyüzüne baktığımızda; yeryüzündeki kumlardan daha çok ve bizim küremizden binlerce defa büyük küreleri, en küçük bir düzensizliğe meydan vermeden gezdirip dolaştıran, ahenkle yörüngelerinde tutan Allah?ın mevcudiyetini ve kudretini müşahede ederiz.

Bu perspektifle baktığımızda, elektronikten kozmolojiye, atom fiziğinden radyolojiye kadar her şeye hükmü geçen Allah?ı görür, yıldızların, güneşlerin, galâksilerin, kozmik bulutların, hâttâ en küçük meteorların kendi dilleri ile ?Allah vardır. Bizi, feza boşluğunda tutup, birbirimize çarptırmadan gezdiren, ahenkle dolaştıran O?dur? dediklerini duyarız.

ALLAR VARDIR, BİRDİR

Her hücrenin içindeki kimyasal maddeler farklı miktar ve çeşitliliktedir. Kimisinde demir, kimisinde fosfor, kimisinde magnezyum bulunmakla birlikte miktarları da farklıdır. Hücrenin yapısına göre değişiklik gösteren bu miktar ve çeşitlerin değişmesi ihtimali ve imkanı da yoktur. İlmî araştırmalar neticesinde, basit bir misal olarak dikkatinizi çektiğimiz, vücudun en küçük parçası olan hücrenin bu boyutu ile ilgili olarak şu hakikata varılmıştır:

?Zerreleri hareket ettiren, atomlara yol gösteren; bunları şekillendirip, nizama sokarak insanı, hayvanı, bitkiyi ve bütün eşyayı karakteristik hususiyetlerle ayrı ayrı yaratıp yaşatan Allah?tır.?

RAMAZAN KİTAPLIĞI

Kur?an?ın ilk emri ?Oku!? bize ne anlatıyor?


Yaratıcı sizi biraz kalem, biraz defter, biraz da kitap olarak tasarlar. Okuma gayretiniz ve yeteneğiniz üzerinden size göre ve sizin için yeni hakikatler yazıldığını ve bu yazılanların sizin üzerinize de yazıldığını fark ettiğiniz an ?Oku!? hitabını duyduğunuz andır!

Kur?an ?Oku!? emriyle başlarken, emrin kime yapıldığını açıkça söylemez. Sanki okuyan herkes bu emri üzerine alsın ve gereğini yapsın diye kurgulanmıştır ilâhi hendese. Çünkü insan okudukça kendi gerçeğini bulacak ve kendi gerçeği içinde sırlanan kâinat hakikatine vâkıf olacaktır.

Okumak bir değişim ve beraberinde bir dönüşüm demektir. İnsan okuduğu şeye dönüşür veya okuduğunu kendisine dönüştürür. Burada aslolan Kur?an kılavuzluğunda okumak, Peygamberin öğrettiği metotlarla düşünmek ve neticede eşyanın hakikatini kavramaya dayalı bir hayat modeli oluşturabilmektir. Okudukça aslında biraz daha var olur, okudukça var olma sürecine hız katarız.

Bahsi geçen konu, üzerinde dünya kurulalı beri peygamberlerin gönderildiği, kitapların indirildiği, dinlerin tafsilatlandırıldığı ve hepsinde ortak özne olan insanın kendi dışındaki kâinattan kendi içindeki kâinata yol açma gayretinden başka bir şey değil.
Biraz kalem, biraz kitap olalım!

Gürol Akci imzasıyla Işık Yayınları?ndan çıkan ?Kur?ân?ın İlk Emri? adlı çalışma, bu konuda kaleme alınmış benzerlerinden oldukça farklı bir perspektif açıyor. Konuya, ezber bozan bir okuma ufku çizerek girilen ilk bölüm, birkaç defa üzerinden geçmeyi hak eden kavramlar dünyasıyla tanıştırıyor okuyucuyu. ?İlk Emir? başlığı altındaki bu bölümü sarsılmadan geçmek neredeyse imkânsız!

Devam eden bölümlerde İslâmiyet?in geldiği dönemdeki karanlık devre hakkında bir manzara çiziliyor. Araplar ve ümmilik üzerine anlatılanlarla, konunun tarihi seyri içinde kendi iç dinamiklerinin nasıl gelişip olgunlaştığı...

Medine döneminin hem tarihi seyri ve hem de kurumsallaşan bir inanç sisteminin alt başlıklarının birbiriyle ilişkilendirilmesi...

Hicret hadisesinin analizi ve olgunlaşan süreçle birlikte eğitim kurumlarının oluşması, buralardan yetişen talebe portreleri...

?ve nihayet konunun günümüze uzantısı olan Anadolu Himmet Okulları örneğiyle bu meselenin bir tarih okuması değil hâlâ bütün sıcaklığı ve etkisiyle bir hayat okuması olduğu hususu okuyucuda aktif bir katılım etkisi uyandırıyor.

Yazarın dediği gibi: ?Haydi biraz daha okuyalım, biraz daha var olalım! Biraz kalem, biraz kitap olalım...?

ALİ DEMİREL - BUGÜN GAZETESİ

 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.