Dostlarının kaleminden Fethi Gemuhluoğlu
Necip Fazıl Kısakürek: Bir Ölüm Münasebetiyle
Onu meydan yeri tanımaz. Fakat meydan yerinin tanıdığı politikacılar, muharrirler, fikirciler hususiyle ‘sağ’ yaftasının belirttiği çerçeve içindekiler çok iyi tanır. ‘Babıâli’ kitabımda özleştirmeye çalıştığım gibi Fethi Gemuhluoğlu harb meydanında görünmeyen fakat ateş hattındakilere sakalık eden, nakliye ve levazım kollarına yön veren, hususi çevrelerde mayası hâlis bir gençlik yoğuran, gönlü tasavvuf kokusuyla ıtırlı ve dili en murassa Osmanlıca zarfı içinde İslâmî zevk mazrufiyle nakışlı, son turfanda bir tipti… Kendisine hiçbir tecelli zemini aramayan bir tevekkül zarfına bürülü, sessiz ve sedasız ortada görünenlere su taşıyıcı fikir sakası… Fikir ve çile birliği kökünde yekpâreleştiğimiz büyük ve sevgili dostum.
İsmet Özel: Eyvah!
Madem vuslattır Müslümanın öte dünyaya göçmesi, bize dua etmekten başka bir davranış yakışmaz. Bize kendi kuşağı içinden en sağlam çizgiyi aktarabilenlerden biriydi. Nefs putuna karşı amansız bir mücadele verip bu savaştan galip çıkanlardan biriydi. Kişiliğinin bu yönü beni sarmış, beni ona bağlamıştı. Ufku, tavsiyelerine uygun davranmamı gerektirecek genişlikteydi. Günlük fıkra yazmam konusundaki kırgınlığını giderecek fırsat ortaya çıkmadan göçtü. Eyvah, ama yine de onun hoşnut olacağını umduğum biçimde yürüteceğim işlerimi, Allah’ın yardımıyla.
İrtihal-i dar-ı beka.
Cahit Zarifoğlu: Yaşamak
Fethi Ağabey gitti. Hepimize bir kalbimiz bulunduğunu, gözü yaşlı olmak gerektiğini anlatarak gitti. İki üç saat süren sohbetlerinden sonra bizi, gafletimizin derinliklerinden çıkarıp kalbimizin ve omuzlarımızın üzerine koyduğu sorumluluğumuzun tahammül edilmez ağırlığı ve hüznü içerisinde evlerimize dağılırdık. Bir mahalleye imam olmuşsak kısa süre sona o mahallenin bakkalı, manavı terazi hakkını korumaya başlıyor muydu, başlamıyor muydu? Bir yere memur olmuşsak o memuriyetin ehli miydik, değil miydik, mesai arkadaşlarımız bir süre sonra dillerinden küfürleri bırakıyor, kadın, içki, kumar kelimelerini yanımızda ağızlarına almaya korkuyorlar mıydı, korkmuyorlar mıydı? Bunlardı mesele. Girdikleri her yerde, ahlâksızlığı, çürümeyi, yabancılaşmayı, kalp katılığını zapt altına alabilecek insanları bu şahsiyet noktasına getirebilecek yegâne unsur olan İslâm’ın, bizden uzak, yaşamadığımız, kabuğun altındaki o büyüleyici parıltılarını birbiri ardına önümüze boşaltıyor, içimizin bilmediğimiz o kederli açlığını ayaklandırıyor, bir kaç gün çöllere düşmüş gibi yalnızlık çekiyorduk. Fethi Ağabeyle birlikte zamanımızda ve yaşadığımız düzen içerisinde, zaten havuzuna giremediğimiz dervişliğin, sohbete, birilerinin önünde diz çökmeye bağlı büyük medeniyetin büyük fırsatlarından biri daha gitti.
Nuri Pakdil: Bağlanma
O, insanların ortasında, kesiksiz bir sabırla, insanı araştırıyordu, irdeliyordu: Konusu hep insandı. Nesnelerden söz ederken bile doğayı sevdiğini söylerken bile amacı, hep insana biraz daha yakınlaşabilmekti, insan sıcaklığını biraz daha duyumsayabilmekti. (Bir bakıma, yeryüzüne, yalnızca bu görevle gelmiş gibiydi. Bu konumu, birden evrenselleştiriveriyordu O'nu...
Mehmet Akif İnan: Bir İnsan
Vakit erişip dâvet gelince, varıp huzura yetti. İşbu misafirhanede bir er kişi olarak dolanırdı. Yarım asrı biraz aşan bu müddeti içinde, hep cihad eylemiştir. Binlerce mümin gencin önünde o durdu dağlar gibi; yol gösterdi, erzak taşıdı, savaş öğretti. Hepimizin kursağında ekmeği vardır, hepimizin içinde kök saldırdığı bir ışık ağacı var. Kelamın en zarifini, edebin en kâmilini siyasetin en ferasetlisini, edebiyatın en muhtevalısını, onun aziz varlığında erimiş bulurduk.”
dunyabizim.com/yazının devamı....
Hazırlayan: Hacer Yeğin
Makas dergisi, sayı 11
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.