'Devletlerin tehdit algılamasında farklılık terörün ortak tanımına engel'

'Devletlerin tehdit algılamasında farklılık terörün ortak tanımına engel'
Polis Akademisi Başkanlığınca "Radikalleşmenin Önlenmesi ve Terörizm Olgusu" raporu yayımlandı.

'Devletlerin tehdit algılamasında farklılık terörün ortak tanımına engel'

Polis Akademisi Başkanlığınca "Radikalleşmenin Önlenmesi ve Terörizm Olgusu" raporu yayımlandı.

Polis Akademisi Öğretim Görevlisi Ahmet Demirden, "Terörün ortak tanımının olmamasının en büyük etkenlerinden biri, devletlerin tehdit algılamasında farklılıklar olması." dedi.

Polis Akademisi Başkanlığınca "Radikalleşmenin Önlenmesi ve Terörizm Olgusu" raporu yayımlandı.

Polis Akademisi Öğretim Görevlisi Ahmet Demirden ile Avrupa Birliği Kolluk Eğitimi Ajansı (CEPOL) temsilcilerinden Andrew Gunn'ın hazırladığı raporda, 11-13 Aralık 2018 tarihlerinde İstanbul'da düzenlenen AB-Türkiye Terörizmle Mücadele Eğitim Ortaklığı Projesi Bölgesel Çalıştayı kapsamında Türk Polis Teşkilatı ve Adalet Bakanlığı ile Avrupa Birliği üye devletleri, CEPOL temsilcileri ve akademisyenlerin "De-radikalizasyon ve Terörizm Olgusu" alanına ilişkin ifade ettikleri görüşler yer aldı.

Demirden, rapora ilişkin AA muhabirine yaptığı açıklamada, terörün tanımının, insanların algılarını etkilemesi ve terörle mücadele yöntemlerinin geliştirilmesi bakımından önemli bir yere sahip olduğunu söyledi.

Bir sorunun nasıl tanımlandığının, onun çözümü üzerinde etkisi olduğunu belirten Demirden, tüm devletlerin mutabık olduğu bir terör tanımı olmadığını bildirdi.

Motivasyon türlerine göre terörizm

Demirden, terör konusunda 3 farklı motivasyondan bahsedilebileceğini belirterek, "Bunlar, dini doktrinlerin yanlış ve uygunsuz yorumlar ile dinin istismar edilmesi, etnik kimlik üzerine kurulan oluşumlar ve aşırı ideolojileri uygulama arzusu olan terör örgütleri. Araştırmalara göre, dini doktrinlere dayanan terör yapılanmaları söz konusu olduğunda, dini öğretilerin istismar edilerek terör örgütünün amaçlarına hizmet edecek şekilde yorumlanması neticesinde terör olgusundan söz edebiliyoruz. Türkiye en başından bu yana DEAŞ'ın ISIS, sözde Islamic State şeklinde lanse edilmemesi noktasında hassasiyetini ortaya koydu. İlgisi olmayan iki kavramı sıklıkla kullandığınızda iki kavram arasında ilişki, bağlantı olduğu noktasında bir algı ortaya çıkartabilirsiniz." diye konuştu.

Bir Avrupa ülkesinde terörle mücadele kurumlarından birine "İslami Terörle Mücadele" adının verilmesini örnek gösteren Demirden, "DEAŞ'ın amacı bu. Kendilerinin İslam'ın sözde gerçek temsilcisi olduğu noktasında bir iddiaları var. Bu ismin verilmesi, DEAŞ'ın propagandalarının dolaylı olarak desteklenmesidir." ifadelerini kullandı.

Demirden, dünyada gerçekleştirilen terör eylemlerinin üçte birinin etnik terörizme dayandığı bilgisini paylaştı.

Politik sebepler önde

"Terörün ortak tanımının olmamasının en büyük etkenlerinden biri, devletlerin tehdit algılamasında farklılıklar olması." diyen Demirden, devletlerin, terör nedeniyle masum insanların öldürüldüğünün farkında olduğunu ancak bazı devletlerin politik sebeplerden dolayı bu eylemleri gerçekleştirenlerin hepsini terör örgütü olarak değerlendirmediğini kaydetti.

Demirden, Türkiye'nin uzun yıllardır birçok terör örgütüyle mücadele halinde olduğuna işaret ederek, çalıştaya Kuzey İrlanda'dan katılan uzmanların, ülkelerindeki terörle mücadelede askeri, polislik faaliyetlerine dönüş ve toplum temelli modeller uyguladıklarından bahsettiğini söyledi.

"Radikalleşme tanımlarında da farklılık var"

Radikalleşmenin tanımı noktasında da akademisyenler arasında bir uzlaşma olmadığını ifade eden Demirden, 50'den fazla ülkede farklı radikalleşmenin önlenmesine yönelik çalışmaların yapıldığını ve bu çalışmalarda radikalleşme tanımlarının farklılık gösterdiğini kaydetti.

Terör konusunda önemli başlıklardan bir diğerinin de risk analizi olduğuna değinen Demirden, yapılacak risk analizlerinin terörle mücadele yöntemlerinin belirlenmesini etkilediğini bildirdi.

Demirden, son yıllarda dünyanın farklı yerlerindeki terör saldırılarına bakıldığında risk analizi konusunda başarılı olunamadığına dikkati çekti.

Bilimsel ve sahaya uygun risk analizi yapılmadığında istatistiksel olarak zayıf öngörülerde bulunulduğunu aktaran Demirden, çok hassas analiz yapılmadığında kaynakların israfı, toplumda gerginliğin artması, kolluk kuvvetlerine güvenin azalması durumuyla karşılaşılabileceğini, asıl şüphelilerin masum kitlelerin arasında saklanabileceğini ifade etti.

Demirden, birbiriyle ilişkili de olsa farklı risk davranışların aynı değişkenlerle öngörülemeyeceğini anlattı.

"Terörün uluslararası boyutunu göremeyen kimse yoktur"

"Terörün uluslararası boyutunun olduğunu göremeyen kimse yoktur diye düşünüyorum." değerlendirmesinde bulunan Demirden, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Mesela PKK eylemlerinin çoğunu Türkiye'de gerçekleştirmekte ama bakıyorsunuz Avrupa'da da ciddi bir uyuşturucu veya finansal suç boyutunda faaliyetleri var. Terör örgütü, belli bir bölgede terör faaliyetlerini gerçekleştirse de etkilerini uluslararası boyutta görmemek mümkün değil. Bu noktada ortak bir tanım oluşturmak, uluslararası bir strateji geliştirme, anlaşmaları düzenleyebilme, suçluların iadesi, failler veya destekçilerine ceza uygulama, terör örgütlerinin meşruiyet kazanmalarını engellemek için önem arz ediyor."

Terörün global bir boyutunun olduğuna dikkati çeken Demirden, bir terör örgütünün bugün tehdit etmediği bir ülkede yarın daha büyük sorunlar çıkartabileceğine değindi.

Bir süreliğine de olsa Avusturya'da DEAŞ'ın Türkiye'ye saldırmayacağına ilişkin bir algının olduğunu anlatan Demirden, bu algının, DEAŞ'ın Türkiye'ye yönelik saldırılarının ardından kaybolduğunu bildirdi.

"İki ilgisiz değişkenin sıklıkla kullanımı, o tehditi bireylerin algılarında gerçeğe dönüştürüyor"

Demirden, vatandaşların kendilerine yakın olan tehdidi daha rahat algılayabildiğine belirterek "Sözde 'İslami terör', 'Müslümanlar şöyle yaptı, böyle yaptı' şeklinde iki ilgisiz değişkeni bir arada sıklıkla kullandığınız zaman bu tehdit gerçek olarak algılanıyor ve milyarlarca masum Müslüman görmezlikten gelinerek dini inançlar ile terör ilişkilendirilebiliyor. İnsanların algısında 'evet böyle bir tehdit var' olarak yer alıyor ve dolayısıyla dini veya kültürel kodlar terörize edilmesi sonucu ortaya çıkıyor." dedi.

Terör konusunda ortak bir tanımın olmamasının, bazı ülkelerin halen farklı tehdit algılarının olmasından kaynaklandığını kaydeden Demirden, "Terörizm bazı devletler tarafından gizli bir savaş aracı olarak da kullanılıyor. Bu ülkeler doğrudan savaşa girmek yerine destekledikleri terör örgütü aracılığıyla dolaylı olarak savaşıyor." şeklinde konuştu.

"Ortak tanıma ulaşma konusunda metodolojik eksiklikler var"

Demirden, ortak tanıma ulaşma konusunda metodolojik eksiklikler bulunduğuna dikkati çekerek, ortak akademik çalışmaların sıklaştırılmasının önemli olduğunu bildirdi.

Radikalleşmiş insanların ayrımı noktasında kullanılan piramitten bahseden Demirden, tutum ve davranışlar arasındaki farklılıkların klasik sosyal psikoloji çalışmalarında net olarak ortaya konulduğunu dolayısıyla fikirsel boyutta sempatizanlar ile terör saldırıları gerçekleştiren radikallerin aynı şekilde normalleştirilemeyeceğini vurguladı.

Türk adalet sisteminin, terör suçlarıyla ilgili radikalleşmenin farklı seviyeleriyle nasıl mücadele ettiğine ilişkin FETÖ soruşturmasının örnek verilebileceğini anlatan Demirden, söz konusu örnekte Yargıtay'ın, FETÖ hiyerarşisinin en tepe noktasında olanlar ile hiyerarşinin daha alt basamaklarında yer alanlar arasında ayrım yapmak üzere bir piramit modeli geliştirdiğini ve bu modelin literatürdeki bulgularla uygunluk gösterdiğini sözlerine ekledi.

 

Kaynak:

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.