Demirtaş: Anayasaya giden yolda öncelikli olarak temizlik yapmalıyız
HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, "Anayasa, mevcut bir yolu yürüyerek ulaşmamız gerektiği bir noktada duruyorsa o yürümemiz gereken yolun mayınlı olmaması lazım, yolun temiz olması lazım. Yani biz anayasaya giden yolda öncelikli olarak temizlik yapmalıyız" dedi.
Ankara Ahmet Taner Kışlalı Spor Salonu'nda düzenlenen HDP 2. Olağan Büyük Kongresi'nde konuşan HDP Eş Genel Başkanı Demirtaş, "Çok zorlu, zahmetli, sıkıntılı bir atmosferde gerek Türkiye, gerek Ortadoğu gerçeğinde her gün, her saniye, her dakika kanın aktığı, acıların yaşandığı bir ortamda kongremizi topladık" diye konuştu.
Siyasetçilerin akan kanı durduracak politikayı üretemediğini, Türkiye'de siyasetin bittiğini savunan Demirtaş "Dolayısıyla biz diğer siyasi partiler gibi bir tarafta kan akarken sahte öncelikleri gündemimizin birinci maddesi yapamayız. Eğer bir yerde silahlar konuşuyorsa, çözüm adına silahlar devreye girmişse orada silahların üstünlüğünden değil siyasetin eksikliğinden söz etmek lazım. Siyaset başarılı olabilse, siyaset üzerine düşen rolü oynayabilse silahlar devre dışı kalır. Yoksa naif bir temenni olarak, bir barış söylemi olarak silahların susmasını istemek hepimizin en doğal hakkıdır ama bunu istemek siyasetçinin tek görevi değildir. Barış inşa edemiyorsa siyaset, orada siyasetsizlik vardır. Biz, HDP olarak barış konusunda Türkiye'de en fazla çaba sarf eden partiyiz. Bu konu bütün kamuoyunun takdirine sunulduğunda eminim ki hakkımız teslim edilecektir. Fakat yetmediği, yeterli olmadığı anlaşılıyor. Yaşamın doğal akışı içerisinde savaş, çatışma ve silah olağanüstüdür. Olmaması gerekendir. Olağan yol ve yöntem siyasetle konuşarak sorunlarımızı çözmektir. Bu HDP'nin misyonudur. Bunu başarabileceğimizi yakın geçmişte ortaya koyduk" ifadelerini kullandı.
"NAZİ ALMANYASI DA DENEDİ, FATURASI ÇOK AĞIR OLDU"
"Israrla siz bölücüsünüz diyenlerin tuzağına düşmeden biz ülkede yeni bir birlik kurmaya çalıştığımızı anlatmak zorundayız" diyen Demirtaş, şöyle devam etti:
"Hep şu şekilde ifade ettik; birliği iki şekilde sağlayabilirsiniz. Birinci yol faşizan bir yöntemdir. Tekliği dayatarak, toplumu tekleştirerek birlik sağlayabilirsiniz. Çok tehlikelidir. Nazi Almanyası da denedi, faturası çok ağır oldu. Geçmişte Fransa dahil diğer ülkelerde de denendi, faturası ağır oldu. Ya toplumu tekleştirmeye çalışırsınız, tek bir kimlik, tek bir inanç etrafında herkesi buluşmaya zorlarsınız, oradan faşizm çıkar ama toplum baskıyla, korkuyla, tehditle bir arada tutulmaya çalışılır. Türkiye'de de bu yapılıyor, yöntem bu. Ya da bizim önerdiğimiz gibi bir çoğulcu demokrasi içinde birliği sağlarsınız. Herkesin kimliğiyle, inancıyla korkmadan, baskı görmeden, kendinden farklı olandan tehdit görmeden bir arada yaşayabileceği anayasal eşitlik temelinde ortak vatanı, ortak cennete dönüştürebilmiş bir demokrasi anlayışıyla birlik sağlayabilirsiniz. Şimdi biz bunu söylediğimiz için bizi 'bölücü' olarak tanımlıyorlar. Biz neyi bölmüş oluyoruz? Faşizmin yarattığı bu tekçiliği bölmüş oluyoruz. Bu kadar. Faşizmin yarattığı bu tekçi anlayışı bölünmezse ülke birleşemiyor ki. Asıl bölücü anlayış, toplumu paramparça eden anlayış bu tekçi anlayıştır. HDP bütün zorluklara rağmen çoğulcu demokrasi anlayışından vazgeçmemeli. 'Kürt partisi' diyorlar. Kürt partisi var Türkiye'de, olmalı da, bunu bir zararı yok. Hangi parti ve inanç kendini bir parti çerçevesinde örgütlemek istiyorsa örgütlenme hakkı olmalıdır. Ama biz sadece Kürtlerin partisi değiliz, Türklerin de, Ermenilerin, Arapların, Çerkezlerin, Gürcülerin de partisiyiz. Biz bir din partisi de değiliz ama bütün dinlerin ve inançların partisiyiz. Biz erkek partisi değiliz, kadınların da partisiyiz. İşte gerçek Türkiye fotoğrafı budur, Türkiye böyle bir coğrafyadır. 30'a yakın medeniyetin izlerini miras bırakarak bu coğrafyada oluşturduğu bu çok kültürlü yapının gerçek fotoğrafı budur. Buna aykırı siyaset, Türkiye'nin gerçeğine aykırı siyaset yapmaktır."
"DİKTATÖRLÜK İSTEMİYORUZ, PARLAMENTER REJİM DE İYİ İŞLEMİYOR"
Dönemin tartışmalarından birinin hangi yöntemle ülkenin yönetileceği konusu olduğunu savunan Demirtaş, "Biz ülkemizde diktatörlük istemiyoruz, parlamenter rejim de iyi işlemiyor, 'Türkiye büyük bir coğrafya, 75 milyon nüfus, 550 kişi tek başına bütün ülkeyi yönetemez, yetkilerimizi TBMM'ye tanınan yetkilerin bir kısmını yerel parlamentolara verelim' diyoruz. İl genel meclisi olur, bölge meclisi, belediye meclisi olur. Bunu biz icat etmiş değiliz. İnsanlık deneyimi bütün acılardan sonra bu noktalara ulaştı. Bugün yeryüzünde kendini demokrasi olarak tanımlayan hiçbir devlette tekçi yönetim yoktur, merkezi yönetim yoktur, tamamında yerinden yönetim modelleri vardır. Ya özerklik ya federasyon ya eyalet ya kanton sistemi ya da güçlü yerel belediyecilik vardır. Ama ille de bir tür öz yönetim modeli vardır. Nerede öz yönetim modeli yok, diktatörlüklerde, faşizanlıklarda, monarşi ile halen yönetilen tek adam yönetimlerinde yok. Bir de Türkiye'de yok. Biz bunu savunduğumuz için yine bölücü olarak, yine vatan haini olarak yaftalanıyoruz. Oysa Türkiye'nin bölünmesini, toplumun bölünmesini engelleyecek demokratik bir modelden söz ediyoruz" açıklamalarında bulundu.
"ÖZ YÖNETİMİN BARİKATLA, HENDEKLE AKALASI YOK"
Hendek ve barikat operasyonlarına ilişkin konuşan Demirtaş, "Tam da bu noktada şu eleştiriyi bizim dikkatlice dinlememiz ve siyasetçiler olarak buna çözüm bulmamız lazım. Deniyor ya 'Madem özerkliği savunuyorsunuz neden hendek, barikat, neden şehir savaşları var?' Bu eleştiriyi yapanları saygıyla karşılıyoruz, doğru. Öz yönetimin, özerkliğin barikatla, hendekle bir alakası yok. Hendek ve barikat, özerk veya öz yönetim dediğimiz idari modelin bir unsuru falan değil, normal bir şey de değil. Bizim savunduğumuz sistemde öz yönetim işleyişinde her yerde hendek ve barikat olacak diye bir şey yok. Bu olağanüstü bir durum. Biz barikat, hendek veya ona yönelen orantısız devlet şiddetini normal görmüyoruz fakat sorunun çözümü konusunda yaklaşımlarımız taban tabana zıt ve farklıdır" dedi.
"İKİ AYDIR İNSANLAR EVLERİNDEN DIŞARI ÇIKAMIYOR"
Hükümetten gelen açıklamaları eleştiren Demirtaş, şunları söyledi:
"Sen hangi evi, hangi ilçeyi, hangi mahalleyi temizlemekten söz ediyorsun. 120 bin nüfuslu Cizre 59 gündür, iki aydır sokağa çıkma yasağıyla karşı karşıya. İki aydır insanlar evlerinden dışarı çıkamıyor. Herkes bulunduğu evin ya banyosunda ya bodrumunda yaşıyor. Yiyecekleri, suları, haberleşme imkanları sınırlı. Sur'da 40. günü geçti, Silopi 55. günde kısmen kaldırıldı. Nusaybin, Silvan, Varto, Derik, Dargeçit buralarda da aynı şey uygulandı. Peki ben soruyorum, bu kadar sivil insanın tamamının özgürlüklerinin ve haklarının kesintisiz olarak sistematik olarak ihlal edildiği bir rejimin adı ileri demokrasi olabilir mi? Bunun adı Kürt sorununun çözümü olabilir mi? Bunun adı normal bir uygulama olabilir mi? Bütün sivil insanlar şuanda katliam tehdidiyle karşı karşıya. 'Sivil katliamı olmamış' diye Başbakan ısrarla belirtiyor."
"TÜRKİYE BİZİM ORTAK VATANIMIZ"
"Türkiye bizim ortak vatanımız, Türkiye'nin felaketi hepimizin felaketi olur" diyen Demirtaş, "Kürt'ün de felaketi olur, Türk'ün de, diğer halkların da felaketi olur. Türkiye'nin felakete sürüklenmesinin ne Kürt'e ne Türk'e ne de Ortadoğu barışına yararı olur. Fakat bu felakete sürüklenmeyi durduracak biricik şey, demokrasimizi güçlendirmektir. Tankımızı, topumuzu güçlendirmek değildir. Türkiye'yi felakete sürüklemekten kurtaracak şey 'güçlü ordu, güçlü başkanlık sistemi, tek adamlık sistemi' değil, Türkiye'yi felakete sürüklenmekten kurtaracak tek şey demokratikleşmedir. İşte biz ancak bunu savunarak felaketi önleyebiliriz" ifadelerini kullandı.
"YENİ ANAYASA İÇİN YOLUN MAYINLI OLMAMASI LAZIM"
Anayasa Uzlaşma Komisyonu'nda barış adına uzlaşma arayacaklarını dile getiren Demirtaş, "Önyargısız bir şekilde Anayasa yapmak isteyen sivil, demokratik, çoğulcu, emekten, kadından, özgürlükten yana bir anayasa yapmak isteyen gönlümüzü de, kapımızı da, elimizi de açtığımızı göstermek istiyoruz. Türkiye bu felaketin, uçurumun kıyısındayken geri çevirmek isteyen herkesle birlikte hareket etmek istediğimizi göstermek istiyoruz. Samimiyetimizi ortaya koymak istiyoruz. Ancak yeni Anayasa dediğimiz şey toplumsal uzlaşma olarak tariflediğimiz şey, serbest tartışma ortamında mümkündür" ifadelerini kullandı.
Demirtaş, şunları kaydetti:
"Anayasa, mevcut bir yolu yürüyerek ulaşmamız gerektiği bir noktada duruyorsa o yürümemiz gereken yolun mayınlı olmaması lazım, yolun temiz olması lazım. Yani biz anayasaya giden yolda öncelikli olarak temizlik yapmalıyız. Onu nasıl yapacağız? Medyayı özgür bırakacağız, fikirleri özgür bırakacağız, özgür tartışma ortamında herkesin önerisini korkmadan söyleyebileceği siyasi bir atmosfer yaratacağız. Çatışmayı, ölümleri durduracağız. Müzakere masasını kuracağız ve parlamentoda anayasayı daha cesur, daha olgun koşullarda tartışmanın fırsatını yakalayacağız. Bunu yapmadan, yol temizliğini yapmadan attığımız her adımda başımıza nelerin geleceğini bilemeden anayasaya doğru nasıl yürüyebiliriz?"
Meclis Başkanının kendilerine mektup gönderdiğini kaydeden Demirtaş, "'Gelin yeni bir anayasa yapalım' diyor. Sağ olsun, var olsun. Peki biz orada öz yönetimi savunduğumuzda dokunulmazlıklarımızı kaldırmak üzere savcının fezleke göndermeyeceğinin garantisi var mı, yok mu? Başkanlığı savunmak serbest. Sabahtan akşama kadar davul zurnayla 'başkanlık' diye bağırıp dolaşsanız serbest. Ama biz fikirlerimizi savunamıyoruz. Demokratik, siyasi kanallar tıkalı, baskı altında. Bunu düzeltmemiz lazım. İşte hepimizi temsil eden bir anayasaya ancak böyle bir ortamda gidebiliriz. Bunu başarabildiğimiz bir ortamda Türkiye'de bütün sorunların önünü yolunu açmışız demektir. Biz buna hazırız. HDP olarak bu yol temizliğini yapmak isteyen bütün partilerle ortak çalışmaya, 'yeni bir anayasayla Türkiye'yi, cumhuriyeti demokrasi ile taçlandırmaya hazırız' diyenlere, biz de hazırız diyoruz. HDP zaten bu misyonlar kurulmuş bir parti."
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.