D. Mehmet Doğan: “Sezai Karakoç edebiyat geleneğimizin merkezine klasik edebiyatımızı koydu.”
Kahramanmaraş’ta yapılan Sezai Karakoç Kollokyumu’nda “Sezai Karakoç, şiir ve gelenek” başlıklı bir konuşma yapan D. Mehmet Doğan, 1950 sonrası “İslamcı şairleri”nin geleneksizliği karşısında Sezai Karakoç’un edebiyat geleneğimizin merkezine klasik edebiyatımızı koyduğunu söyledi.
Kahramanmaraş Büyükşehir Belediyesinin düzenlediği "Sezai Karakoç Kolokyumu"nun 26 kasımda yapılan ikinci oturumunda "Şiir Sanatı ve Sezai Karakoç" konusu ele alındı.
Necip Fazıl Kısakürek Kültür Merkezi'nde yapılan oturuma katılan, yazar D. Mehmet Doğan, şair Zafer Acar ve Mesut Koçak, Karakoç'un edebi türlere karşı yaklaşımını, şiiri ve sanatını farklı açılardan ele aldı.
Oturumu yöneten şair Ömer Yalçınova, Sezai Karakoç'u nirengi noktası olarak nitelendirerek, "Nirengi noktasından kastettiğim şey, geçmişin bütün kültürel, şiir ve gelen"Karakoç'un sırtında yumurta küfesi vardı"ek birikimini üzerinde taşımak ve geleceğe yol açmak, geleceği etkilemektir. Yunus Emre, bizim Türk şiirinde bir nirengi noktasıdır. Kendinden önceki bütün Türkçe özelliklerini kendinde toplamış ve sonrası tekke edebiyatı, halk edebiyatı veya modern edebiyatı da etkilemiştir. Aynı şekilde Karacaoğlan'dan, Şeyh Galib'den, Fuzuli'den ve Mehmet Âkif'ten bahsedebiliriz. Sezai Karakoç da bu isimlerden bir tanesi. Hem kendi içinde şiiri çok önemlidir hem de edebiyat tarihinde etki ettiği yönler, konular, taşıdığı, ortaya çıkardığı fikirler yönünden çok önemlidir." dedi.
- "Karakoç'un sırtında yumurta küfesi vardı"
Türkiye Yazarlar Birliği Kurucusu, yazar D. Mehmet Doğan da Sezai Karakoç'un gelenekle kurduğu ilişkinin henüz ilkokul sıralarındayken başladığını belirterek, "Karakoç eski harfleri öğrenmek istiyor, babasından sonra annesinden. İkisi de bunu reddediyor. Bunun üzerine kendisi evde eski bir kıraat kitabına bakarak Osmanlı yazısını öğreniyor ve Seçme yazılar, güzel yazılar gibi bir antolojiden de Namık Kemal'den başlayarak, son devir edebiyatçılarını tanıyor. Yani şuurlu olarak eski edebiyatı öğrenme merakı Karakoç'ta çok erken yaşta başlıyor." diye konuştu.
Karakoç'un ortaokul, lise öğrencisiyken de aruz veznini öğrendiğini aktaran Doğan, şu bilgileri verdi:
"Aruzla şiir yazmayı deniyor, Nefi'ye nazire yazıyor. Hayatının daha sonraki dönemlerinde Karakoç'un İkinci Yeni denen grubun içinde eğer mütalaa edilirse, onlar için de Sezai Karakoç mütefekkir olarak tanındıktan, medeniyet üzerine kurulmuş bir düşünce geliştirdikten ve medeniyet üzerine diriliş kavramını ekledikten sonra ki bu Rönesans'ın Türkçesidir, bu demektir ki eski edebiyatı, geleneksel edebiyatı, Divan edebiyatınının yerini tayin etmesi ve onun üzerine konuşması gerekiyor. Dönemin diğer şairlerinin böyle bir derdi yok.
Modern dönemden Mehmed Âkif’e ve Yahya Kemal’e değer veriyor. Yahya Kemal’in dine ilgisinin sanatla sınırlı olmadığını öyle olsa Süleymaniye’de Bayram sabahı gibi bir şiiri yazamayacağını belirtiyor.
Sezai Karakoç'un bir medeniyet tasavvuru olduğu için, yani sırtında yumurta küfesi olduğu için, bu konularla ciddi olarak ilgileniyor ve bu hususta ona kapıyı açanın da Yahya Kemal olduğunu düşünüyorum. Yahya Kemal, Batılılaşma dönemi edebiyatının bir noktasında aşağı yukarı 50. yılından sonra eski edebiyatla ilgili bütün o kötü imajları bir tarafa bırakıp onunla sağlıklı bir ilişki kuruyor ve onun köklü Türkçenin devam eden çizgisi olduğunu söylüyor. Anadolu’daki edebiyatımızın başlangıç noktasında bulunan Yunus Emre ile ilgili kitabı güzel bir başlangıç. Bu kitapta Anadolu’daki edebiyatımızın temelinde yer alan Mesnevi’ye ve onun Müellifine de özel bir yer ayırıyor. Divan edebiyatının önemli tüm isimleri Sezai Karakoç'un yazılarında geçiyor. Hatta Fuzuli'ye çok önem veriyor. Kendisinin bu şiiri özümsediğini buradan çıkarabiliyoruz. Fakat şöyle diyor, 'Klasik edebiyatı devam ettirmek, onu taklit etmek değildir. Yeni bir yorumla onu şiirleştirmemiz lazım'. Karakoç eski formu kullanıyor ama yeni bir tarz, ifade ve üslupla yapıyor. Döneminin diğer şairlerden farkı da metafizik muhtevaya sahip olması bu şiirlerin. Diğerleri kendi materyalist, pozitivist yapıları içinde divan edebiyatıyla ilgili birtakım şeyler yaptıklarını sanıyor. Sezai Karakoç, klasik edebiyatımızla gerçekten sağlıklı bir ilişki kuruyor."
Doğan, daha sonra, Sezai Karakoç’u üstad tanıyan dönemin “İslamcı şairleri”nin gelenek konusundaki duyarsızlıklarının izahının zor olduğunu belirterek konuşmasını tamamladı.
- "Sezai Karakoç ile Cemal Süreya, İkinci Yeni'nin taşıyıcı figürleri, en etkili isimleri"
Şair, yazar Zafer Acar da İkinci Yeni ve Sezai Karakoç üzerine uzun soluklu çalışmalar yaptığını dile getirerek, "Sezai Karakoç gibi bir isim İkinci Yeni gibi bir akımın içinde nasıl var oldu? Müslüman bir kimliğe sahip. Çok erken yaşlarda Necip Fazıl'ın Büyük Doğu'su ile tanışıp ideolojik anlamda da İslam düşüncesine yakınlık duyan birinin çoğunluğu sosyalistlerden oluşan, seküler, laik şairlerin oluşturduğu bir akımda yer alma macerası önemli. Yalnız başına, bir kampın, bir akımın içerisinde yer alıyor. Bunun üzerine düşünmek lazım. Arka planına bakmak lazım." değerlendirmesini yaptı.
Karakoç'un Mülkiyeyi kazanmasıyla, İkinci Yeni'nin önemli şairlerinden Cemal Süreya ile tanıştığına işaret eden Acar, "O birliktelik İkinci Yeni'nin kurulma aşamasında çok etkili oluyor. Bana göre Sezai Karakoç ile Cemal Süreya, İkinci Yeni'nin taşıyıcı figürleri, en etkili isimleri. İlhan Berk var düşünceleriyle besliyor. Turgut Uyar var şiirleriyle daha çok besliyor, düşünceleriyle ise 1960'a kadar İkinci Yeni'nin içerisinde çok da yer almayı yeğlemiyor." dedi.
Acar, Sezai Karakoç'un sanatta hiçbir zaman muhafazakar davranmadığını, yeniliğe, gelişime açık olduğunun altını çizerek, şunları kaydetti:
"Ustalık döneminde de Sartre etkisinden tam kurtulamasa da modern sanatın köklerine, yani birçokları gibi Sartre'ın da beslenme kaynaklarından olan Alman idealist romantiklerine daha ciddi yönelerek şiirini ve poetikasını adeta temize çekmeye çalışmış, yeniden 'Büyük Doğu'ya yani Necip Fazıl'a rücu etmiştir. Bütün bu etkileşim ağına rağmen, en nihayetinde Karakoç'un asıl zirvesini, İslam medeniyetinden ilhamla yazdığı şiirler oluşturacaktır."
Karakoç'u edebiyat tarihçiliği bağlamında değerlendiren Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Öğretim Üyesi Mesut Koçak ise şunları anlattı:
"Sezai Karakoç, edebiyat tarihlerinde İkinci Yeni kadrosu içinde zikredilmesine ve şiirinin ayırt edici yönü olarak mistik, metafizik, İslami, kültürel ve tarihsel imgeler gösterilse de böyle mutlak metinselleştirmelerle dondurulup sabitlenemeyecek bir şahsiyet olarak görünmektedir. 1950'lerden 1960'lara, 1960'lardan 1980'lere uzanan çizgide şiirinde değişim ve dönüşümler izlenebileceği gibi, şairlik portresinin yanına düşünürlük portresini de eklemiş, farklı türlerde eserler kaleme almak ve ideolog olmanın yanı sıra 'Diriliş' dergisiyle bir okul olma hüviyeti de kazanmıştır. Bütün bu hususiyetler onu sabit, lineer, donmuş, tek boyutlu olmaktan çıkarmaktadır. Değişken, hareketli, çok boyutlu ve canlı bir şahsiyetin gerçekliğinde tezahür eden bütün bir etkililiği içinde okunması gereken bir şair, yazar portresi çıkmaktadır ortaya. Bundan sonra yazılacak edebiyat tarihlerinin onu İkinci Yeni kıskacına almadan, zikredilen bütün çok yönlülüğü ve çok sesliliği içinde değerlendirmesi Türk şiirinin gelişimindeki etkisini görmek bakımından önemli görünmektedir. Böylece hem şairin şiirinin çok boyutluluğu çok daha belirgin hâle gelecek hem de Türk şiirine sağladığı katkı ortaya somutlaşacaktır."
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.