D. Mehmet Doğan: Ramazana veda...
Ramazan bizim için hayattır. İbadeti hayatın bir parçası yapmak, onu yaşanır kılmak, aynı zamanda edebiyatın, san’atın konusu hâline getirmek...İşte hayatın ramazan renkleri…
Mahyacılık neredeyse öldü...Şehirlerde ışıklı reklamların bolluğu bu sanatın sahasını daralttı. Düşünün bir, yüzyıllar önce ilk mahyanın bir selatin camiin narin minareleri arasında kuruluverdiğini...Karanlığın en koyu zamanında göğe asılı bir şekil veya harf...Sonra yazılar. Ramazanın müstesnalığının böylece ilânı...
Suya yazılmış yazı gibi, göğe yazılmış hatlar...Elektrikten kaç asır önce, kandillerin göğü güzel şekillerle, kelimelerle aydınlatması...Öyle sabaha kadar kalabilen bir ışıklı yazı değil bu...Muhtemelen birkaç saat; o da rüzgâr çıkmazsa...
Ebediyet karşısında faniliğin akıcı bir gösterisi...
1500’lü yıllar...Süleymaniye minareleri arasında Kadir gecesi ile ilgili bir ibare ışıltılarını saçıyor...Batılı ressamların İstanbul resimlerinde o yıllardan itibaren mahyalar görülüyor. O yıllarda göğe yazılan hatlardan, resimlerden bize ulaşanlar bunlardan ibaret. Fakat o yılların edebiyatından bize ulaşan güzel şiirler var, işte Zatî’nin bir ramazaniyesinin ilk beyti:
Bu gece Kadr gecesidir seyre çıktı yâr
Zira ki gizli genc o gice olur âşikâr
Yâr, Kadir gecesinde dolaşmaya çıktı, zira gizli hazineler o gece açığa çıkar...
Zatî ile çağdaş Taşlıcalı Yahya Bey, ay yüzlülerin ramazan ayı gibi kadrini bilmediklerinden şikâyet ediyor:
Mahrular ne cefa kıldı bize kılmadılar
Ramazan ayı gibi kadrimizi bilmediler
Dest-i lütf ile gözümüz yaşını silmediler
Meded eyvay meded hey meded eyvah meded...
Bir padişahın bu şiir meclisine katılmaması beklenir mi? Şiirin sultanları ile sultan şairler bir meclistedir. İşte Sultan 1. Ahmet, yani Bahtî:
Rûzenin her şebi dönse nola Kadr’e Bahtî
Ki olubdur ramazan ayına zîver kandil
Ey Bahtî, orucun her gecesi Kadir gecesi olsa iyi olmaz mı, çünkü kandiller ramazan gecesinin süsüdür...
Menakıp edebiyatında Sultan 1. Ahmet hemen Aziz Mahmud Hüdayî’yi çağrıştırır. Üsküdar’ı mekân tutmuş Aziz Mahmud, Sultan Ahmed Camii’nin açılışına Boğaz’ın dalgalı bir gününde kayığı ile fütursuz gider...Oraya hâlâ “Hüdayî yolu” denilir. Menkıbelerde Aziz Mahmud’un abdest suyunu Cihan Padişahı Sultan Ahmed döker, valide sultan da havlu tutar...
Valide sultanın kalbinden geçen, zamanın velisinin kerametini görmek... İşte dört dörtlük keramet: Zamanın sultanı abdest suyunu dökmekte, valide sultan da havlu tutmaktadır...Kerametin daha âlâsını gören varsa beri gelsin!
Şiir meclisinde cihan sultanları gibi gönül sultanlarına da yer vardır elbette. Hüdayî de Bursa’da üstadı Üftade’den el almıştır:
Erişdi hicranın demi
Ey mahı gufran elveda
Ağlatmasın mı âdemi
Ey mah-ı gufran elveda...
Elveda faslında başka bir gönül sultanını hatırlamamak olmaz. Hüdayî’den hemen sonra gelen ve devrinde fırtınalar estiren, padişahların hışmına uğrayıp sürgünlerde ömür geçiren ve nihayet Limni’de dünyaya veda eden Niyazi Mısrî:
Yine firkat nârına yandı cihan
Hasreta gitti mübarek ramazan
Dünya ayrılık ateşiyle yandı, çünkü hasret kaldığımız ramazan gitti...
Ramazanla ilgili bu kadar şiiri bir araya getirmek kolay değil. Neyse ki, bir himmet erbabı “Dinimizde-Dilimizde Ramazan ve Ramazaniyeler” isimli bir kitap hazırlamış...Mehmet Emin Ertan’ın kitabının sayfaları arasında dolaşırken, Ebül Vefa Ahmed Müslim efendiye rastladım. Gazelinin son beyti:
Halk edüb câ Hacı Bayram-ı Velî kürsisin
Cümlesi dedi nedametle aman ya Râb aman
Halk Hacı Bayram-ı Veli kürsüsünü mekân tuttu, hepsi pişmanlıkla Rabden yardım dilediler...
Emin Ertan bey ilk mısraı “Birçokları Hacı Bayram-ı Veli camiindeki kürsüyü (onun çevresini) kendilerine mekân ettiler” şeklinde açıklıyor. Malûm Hacı Bayram-ı Veli camii Ankara’da...Ebul Vefa Ahmed Müslim, Bosnalı ve ömrü Edirne’de geçmiş, orada vefat etmiş...
Peki şimdi ne olacak?
Efendim! Sultan 2. Murad, Hacı Bayram veliye büyük muhabbet beslerdi. Onun bir Edirne ziyaretinde yeni yaptırdığı camisinde (şimdi adı Eski Cami) ona bir kürsü tahsis etti. Hacı Bayram Edirne’de olduğu sürece o kürsüde irşad faaliyetinde bulundu...Eski Camiye gidenler, o kürsüyü bugün de görebilirler...
(Emin Ertan’ın kitabı için sadece matbaa telefonu var: 0416 216 49 64)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.