D. Mehmet Doğan: Ramazan: Hatırlama mevsimi!
Oruç ibadeti o kadar çok şeyi hatırlatır ki…
Türkiye, dinî bilgilenmenin dışına düşürüldüğü, dinî hayatı kısıtlandığı zamanlarda kendini oruçla hatırladı. Buna “idrak etti” de diyebiliriz. “Ayakta tuttu” veya “diriltti” de…
Bir uğurda aç kalmak… Nefsinin arzularını gün boyu geri çevirmek. Allah rızası için meşrû olan şeyleri bilerek terk etmek…
Bu öyle bir hatırlatmadır ki, 11 ayın kaymış olan yörüngesi bu ayda yerine oturur.
Ramazan hatırlatır: Varlığımızı, fâniliğimizi, insanlığımızı; velhasıl “ben”in ötesindeki şeyleri.
Tok adam unutur, aç insan hatırlar!
Ramazan’da hissiyatımız gelişir, ruhiyatımız beslenir, gönlümüz serpilir; gövdemiz aç kalsa ne gam!
Elbette ibadetler ferdidir, tek kişiliktir. Cemaat halinde kılınan namazda bile kişi kendi ibadetini yapar. Bütün ibadetler gibi, orucun da kültürel yansımaları ve sosyal sonuçları vardır. Fakat, oruç, namaz gibi kalıcı bir yapı gerektirmez. Cemaatle namaz kılmak için camiler yapılmıştır. Oruç açmak için, toplu da olsa, dinî bir mekâna ihtiyaç duyulmamıştır. Evimiz, yemek yenilen yerler, yani lokanta ve benzeri mekânlar hem kendimiz hem de iftar davetleri için yeterlidir. Elbette, eskiden, iftar davetinin bugünkü gibi herhangi bir yerde icrası düşünülemezdi. Daha doğrusu, iftar pek öyle dâvete de bağlı değildi.
Eski ramazanları anlatanlar, bize bütün ekâbir konaklarının iftara açık olduğunu, kim gelirse gelsin geri çevrilmediklerini belirtiyorlar. Şimdi böyle bir şey düşünebilir misiniz? Yüksek devlet kademesinden bir zatın veya memleketin herhangi bir zengininin evini iftar için gelen herkese açtığını?
Oruç değişmiyor, fakat oruçla ilgili, ramazanla ilgili kültürde bir değişme var. Şimdilerde evlerde ancak eşe dosta veya nadiren fakirlere iftar davetleri veriliyor. Ama bunlar eskisi gibi “açık iftar” değil. Bu dâvetleri lokantalarda, lüks otellerde verenler de var… Böylesi ne kadar ramazanın ruhuyla uyuşur, orası meçhul.
Ya son çeyrek asrın icadı olan iftar çadırları?
1990’larda Refah Partili belediyelerin başlattığı “bu yeni gelenek”, bu parti laiklik iddiasıyla kapatıldıktan sonra da sürdürüldü. Artık neredeyse siyasi eğilimi farklı bütün belediyeler az veya çok iftar programı yapıyor.
Türkiye’de dini hayatın dışında çıkarmak isteyenler, böyle bir sonucu tahmin etmişler miydi? Elbette hayır! Onların zihniyetini sürdürenler, halkın dine yönelişini, bilhassa bunun ramazanda yüksek seviyede tezahür etmesini hiç hoş karşılamadılar. Bildik ramazan haberleri üreterek (oruç tutmayanlara saldırı gibi), dindarları töhmet altında bırakmak, ibadeti tahfif etmek istediler. Son yıllarda bu haberler de seyrekleşir oldu!
Ramazanın kuşatıcılığı gerçekten tartışılmaz. Bunu büyük şehirlerimizde iftar saati sırasında sokakların, caddelerin boşalmasından, trafiğin sükunetinden kolaylıkla çıkarabiliriz. Herkes oruçlu olmasa bile, insanlar iftar vakti evinde olmaya özen gösteriyor.
Taçkıran (kovid) salgınının ramazan alışkanlıklarımıza bir hayli tesiri oldu. Değil kalabalık ve umuma açık iftarlar, evlerde yakınlara, eşe dosta verilen iftarlar dahi imkânsız hale geldi. Yalnız yakınlarımıza, dostlarımıza değil, hiç tanımadığımız insanlara soframızı açmak gönlümüzü açmanın bir cüzü olmalıdır. Ramazanlık hayatımıza iki yıl önce kaldığımız yerden devam etmeliyiz!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.