D. Mehmet Doğan: Millî Mücadele Meclisi’nin sonuna doğru: Ali Şükrü Bey cinayeti ve Hüseyin Ani Ulaş
25 Martta Lozan Konferansı'nın yeniden başlaması kararlaştırmıştır. Ali Şükrü Bey 27 mart salı akşamı ortadan kayboluyor. Ertesi gün de kendisinden haber alınamıyor. 29 Mart öğleden sonra Trabzon mebusu ve Tan gazetesi sahibi Ali Şükrü Bey'in iki gündür kayıp olması üzerine Erzurum mebusu Hüseyin Avni Bey TBMM'de ilk Meclis’in taş yapısını yerinden oynatan bir konuşma yapıyor:
"Efendiler, bu şerefli kürsü bugün elim bir vaziyete sahne oluyor. Bu şerefli milletin mesulleri bugün kalpleri kan bağlamış bir zavallı biçare gibi birbirlerine bakıyorlar. Ey Kâbe-i millet! Sana da mı taarruz? Ey ara-yı millet (milletin oyları) sana da mı taarruz? Ey milletin mukaddesatı! Sana da taarruz? ....Bir millet namusundan bir mebus koparır. O mebusun ağzı, kalemi o milletin namusudur. Bu namusa tecavüz eden eller kırılsın. Böyle namussuzlar yaşamamalı... Allah’tan çok isterim ki, memleketin elim zamanlarında bu hal adi bir suç sonucu zuhur etsin. Ya siyasî ise efendiler? Demek ki bu memlekette herhangi bir fikrin serdarı ölecektir."
Hıfzı Veldet Velidedeoğlu TBMM zabıtlarından "Ali Şükrü'yü öldüren bilekleri kıracağız; o bilekler isterse sırmalı paşa bilekleri olsun" cümlesinin çıkarıldığını yazmaktadır…
Ali Şükrü Bey cinayeti bir dönüm noktası. Artık Millî Mücadele’yi yürüten Birinci Meclis’in sonu gelmiştir. Bu Meclis’e Lozan Andlaşması’nı tasdik ettirmek mümkün değildir. Meclis feshedilir. Mücadele için her türlü meşakkate katlanarak Ankara’ya gelen vekillerin çoğuna yol görünür. Bunlar Arasında Mehmet Âkif’le Hüseyin Avni de vardır. Mustafa Kemal Paşa ikinci seçmenlere sadakat metni imzalatarak kendi adaylarını seçtirir, 2 Meclis böyle teşekkül eder. Bir tek istisna Gümüşhane’den her şeye rağmen seçilen Zeki Kadirbeyoğlu’dur. Bu tek seçicili yapı Cumhuriyet’in siyasi sistemi haline getirilir. Ta ki 1950’ye kadar.
Ali Şükrü Bey’i anarken, onun hatırasını taziz eden Hüseyin Avni Ulaş’ı unutmak olmaz!
Eğer Hüseyin Avni milletin zihninde yaşatılıyorsa, milletimizin ve ülkemizin geleceğinden ümitvar olabiliriz. Fakat öyle zannediyorum ki, bilmesi ve hatırlaması gerekenler bile bugün Hüseyin Avni'yi bilmemektedir veya bilenler de unutmuş olmalıdır.
Onu son defa 28 Şubat’ın karanlık günlerinde hatırladık. İlk Meclis’in yiğit sesinin hatırlanması gereken günlerdi. 28 Şubat geride kalsa da ülkemizin derdi ile dertlenen her ferdimizin Hüseyin Avni’yi bilmesi ve hatırlaması lâzım.
Onu hak ve hürriyetler konusunda hassasiyeti olan herkesin bilmesi ve hatırlaması lâzım.
Onu TBMM üyelerinin, milletvekillerinin mutlaka bilmesi ve hatırlaması lâzım.
Bütün bunlardan ümitvar değilim ama, hiç olmazsa, hemşehrilerinin onu bilmesi ve hatırlaması lâzım…
Benim bildiğim, Erzurum'un yetiştirdiği büyük birkaç şahsiyetten biridir Hüseyin Avni Ulaş.
71 Sene evvel, 22 şubat 1948'de vefat etti. Eğilip bükülmedi. Doğrusunu doğru bildi, istikametini her şartta muhafaza etti.
Bugün hak ve hürriyetler konusunda şikayetlerimiz varsa, Hüseyin Avni gibi şahsiyetlerin kıtlığındandır, olanların da unutulmasındandır.
O “İstikametiniz sizi yaşatacaktır” demişti.
Kendisine sıhhatine dikkat etmesini söyleyenlere, ilerisi için ihtiyat olarak biraz para sahibi olmasını tavsiye edenlere cevabını Nureddin Topçu aktarıyor:
“Ben ne sıhhatimi ne servetimi, hatta ne de hayatımı muhafazaya mecbur değilim. Hilkatin her türlü takdiri dışına bir an bile çıkmaya muktedir olmadığımı bilirim. Ben yalnız faziletimi muhafazaya mecburum.”
Temel hak ve hürriyetler konusunda yayaysak, "sınırlar askerle değil, adaletle korunur" diyen Hüseyin Avni'yi hafızalarımızdan sildiğimiz içindir.
Eğer TBMM millet hakimiyetinin gerçek tecelli merkezi olamıyorsa, Hüseyin Avni gibi gerçek bir milletvekilini unuttuğu içindir. Bu ülkede, milletvekilleri gereken itibarı görmüyorsa, içlerinde Hüseyin Avni olmak ruhunun eksikliğindendir.
Kimdir Hüseyin Avni? Türkiye'de millet hakimiyeti, hukuk devleti mücadelesinin gerçek bayraktarı olan şahsiyettir. Zorbaya boyun eğmeyen, zorbalığa yalakalık etmeyen şahsiyettir. Hürriyetsiz cumhuriyet olmayacağını/olamayacağını söyleyen kişidir. Eğer, milletin seçtiği bir temsilciye bir kol kalkarsa, bu kolun paşa üniformalı da olsa kırılması gerektiğini söyleyen kahramandır.
İşte Hüseyin Avni, TBMM'de Lozan görüşmelerinde konuşuyor:
"Efendiler, karşımızda yegâne düşmanımız İngilizdir. Bugün de yarın da, öbür gün de İngiliz dostluğuna inananlar aldanırlar. Memlekete bilmeyerek hıyanet ederler. İngilizler bu millete ebediyen dost olmaz…Ben Paşa hazretlerinden âciz bir asker olarak, bir mülazim (teğmen) olarak soruyorum. Buyurdular ki, Musul bugün için ihraç edilmiştir (dışarıda bırakılmıştır)...Cemiyet-i Akvam kelimesini işitir işitmez hayret ettim. Efendim Cemiyet-i Akvam İngiliz şûrasından başka bir şey değildir. Cihanı aldatmak için sahte meşruiyetlere müşabih (benzer) olan şu makamı tanıyalım. Eğer aczimiz varsa resmen veririz. Kendi kendimizi aldatmayız efendiler. Musul bir sene hali intizarda (beklemede) bulunacak. Bu ne demektir efendiler? Bu milletle istihzadır (alaydır). İngilizlerden Mısır'ı aldınız, Kıbrıs'ı aldınız mı efendiler? Musul’u bugün sana vermeyen ne için yarın versin? Gayesi orada bir Kürt hükümeti teşkil edip, senin memleketini parçalayıp neticede bir Ermenistan teşkil etmek değil midir..."
Bu konuşmada İngiliz'in yerine ABD, Cemiyet-i Akvam'ın yerine Birleşmiş Milletler koyarsanız hiçbir şeyin değişmediğini görürsünüz. Bir de "Ermenistan"ın yanına "İsrail" eklenirse bugünü okumak daha da kolaylaşır!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.