CHP Lideri Kılıçdaroğlu: Kadrolarımızla var olan sorunları çözme konusunda azimli bir duruş sergilemek zorundayız

CHP Lideri Kılıçdaroğlu: Kadrolarımızla var olan sorunları çözme konusunda azimli bir duruş sergilemek zorundayız
CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, CHP'nin Türkiye'ye karşı en ağır sorumluluğu üstlenmesi gereken bir parti olduğunu belirterek, "Çünkü biz kadrolarımızla var olan sorunları çözme konusunda azimli bir duruş sergilemek zorundayız." dedi.
İstanbul

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, CHP'nin Türkiye'ye karşı en ağır sorumluluğu üstlenmesi gereken bir parti olduğunu belirterek, "Çünkü biz kadrolarımızla var olan sorunları çözme konusunda azimli, kararlı ve özgüveni yüksek bir duruş sergilemek zorundayız." dedi.

Yenikapı Avrasya Gösteri ve Sanat Merkezinde gerçekleştirilen "Adım Adım İktidara Projesi Tanıtım ve İlk Eğitim Toplantısı"nda konuşan Kılıçdaroğlu, 6 bin 800 yol arkadaşlarının 961 mahalleyi gezeceğini söyledi.

Kılıçdaroğlu, "Amacımız ne, hedefimiz ne? Önce şunları ifade edeyim, şöyle bir soruyla karşılaşırsanız nerede olursa olsun, ülkenin iyi gitmediği belli, sorun yaşadığımız da belli, genelde şu soru söylenir ya da şöyle bir eleştiri yapılır, 'Efendim şu CHP var ya CHP', ne olmuş CHP'ye 'CHP hep eleştiriyor, hiç öneri getirmiyor.' Ona şu soruyu sorun, 'Hangi soruna çözüm getirmedi? Bana sorunu anlatın, çözümü size hemen söyleyeyim." ifadelerini kullandı.

Siyaset tarihinde son 10 yılda en büyük değişimi yaşayan partilerden birisinin CHP olduğunu dile getiren Kılıçdaroğlu, eleştiri kültürünün tamamen ötesinde, her soruna yetkin kadrolarıyla çözüm üreten Türkiye'deki tek parti olduklarını söyledi.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, bu çözümleri tarihsel birikimleri, evrensel değerleri, dünyada böyle bir sorunla karşılaşıldığında o ülkelerin geliştirdikleri çözümleri özümseyerek yeni bir yol haritası belirlediklerini aktararak, şunları kaydetti:

"Biz Türkiye'ye karşı en ağır sorumluluğu üstlenmesi gereken bir partiyiz. Yani Cumhuriyet Halk Partililer, Türkiye'ye karşı en ağır sorumluluğu üstlenmesi gereken partiyiz. Çünkü biz kadrolarımızla var olan sorunları çözme konusunda azimli, kararlı ve özgüveni yüksek bir duruş sergilemek zorundayız. Hangi sorun oldu da CHP sorunun çözümü konusunda düşüncesini ifade etmedi? Dolayısıyla benim sizlerden ilk isteğim eleştiri kütürünü 'Efendim iktidar şunu yaptı, bunu yaptı'. Doğru yaptı, zaten 83 milyon bunun tanığı, bunları söyleyeceğiz doğru ama siz ne yapacaksınız, öyle ya biz ne yapacağız? Asıl anlatmamız gereken bu, 2'nci Yüzyıla Çağrı Beyannamesi. 2'nci Yüzyıla Çağrı Beyannamesi'nin önce felsefesini çok iyi bilmek gerekiyor. Eğer bu felsefeyi bilirsek 2'nci Yüzyıla Çağrı Beyannamesi'ni gayet güzel anlatırız."

"Geçmişten ders çıkaracağız ki sağlıklı bir geleceği inşa edelim"

CHP'nin 37'inci Olağan Kurultayı'nda kabul edilen 2'nci Yüzyıla Çağrı Beyannamesi'ne ilişkin bilgi veren Kılıçdaroğlu, şöyle devam etti:

"2'nci Yüzyıla Çağrı Beyannamesi'nin birinci özelliği şudur, bir yüz yılı geride bıraktık. Bugünü yaşayan kuşaklar bir yüzyılı geride bıraktılar. Geçen yüzyılda ne yaptık biz? Milli Kurtuluş Savaşı verdik, Cumhuriyeti kurduk, çok partili hayata geçtik, yeri geldi ekonomik olarak iflas ettik, moratoryumlar ilan ettik, darbeler oldu, siyasi idamlar oldu, gencecik filiz gibi çocuklarımız ülkenin bağımsızlığı için hayatlarını verdiler. Bir yüzyılın etkilerinin hafızalarımızda korunması gerekiyor. Bizim böyle bir sorumlululuğumuz da var. Acıları var, sevinçli günlerimiz var, başarılarımız var, üzüntülerimiz var, bütün bunları 83 milyon olarak belleklerimizde tutmak zorundayız. 2'nci Yüzyıla Çağrı Beyannamesi hazırlanırken birinci yüzyılın unutulmaması gerektiği özellikle belirtildi."

Birinci yüzyılın bıraktığı 5 temel sorunu da Türkiye'nin gündemine getirdiklerini aktaran Kılıçdaroğlu, "Birinci yüzyılın bize bıraktığı 5 temel sorun neydi? Eğitimde, dış politikada, demokraside, toplumsal barışta ve ekonomide sorunumuz vardı. Bitirdiğimiz bir yüzyıl, ikinci yüzyılın başlangıcında 5 temel sorunla 83 milyonu karşı karşıya bıraktı. Demek ki 2'nci Yüzyıla Çağrı Beyannamesi'nin öznesi geçmişin bize bıraktığı mirası bir sefer iyi kavramamız lazım. Bunu iyi kavrayamazsak, yani geçmişten ders çıkaramazsanız sağlıklı bir gelecek inşa edemezsiniz. Geçmişten ders çıkaracağız ki sağlıklı bir geleceği inşa edelim." diye konuştu.

"Herkesin yaşam tarzına saygı duymak, her siyasetçinin temel görevidir"

Bu çağrı beyannamesinin temel bir başka özelliğinin daha bulunduğunu ifade eden CHP Lideri Kılıçdaroğlu, bu çağrı beyannamesinin Türkiye'de hiçbir toplumsal sınıfı dışlamayan bir beyanname olduğunu vurgulayarak, "Hiçbir toplumsal sınıfı, kişiyi, aileyi, kimliği, yaşam tarzını, inancı dışlamayan bir beyannamedir bu beyanname. Beyannamenin temel özelliği bir Cumhuriyet Halk Partisi beyannamesinin ötesinde Türkiye'yi ikinci yüzyıla güçlü bir şekilde sokacak, sorunlarını çözecek, bölgesinde ve dünyada güçlü bir Türkiye inşa edecek ve birlikteliği koruyacak bir beyanname, bir söylemdir." şeklinde koruştu.

Etnik kimlik, yaşam tarzı, inanç üzerinden siyasetin, tarihin tozlu raflarında kalmak zorunda olduğunu dile getiren Kılıçdaroğlu, konuşmasını şöyle sürdürdü:

"Kısır çekişmelerle iktidarda kalmak için, iktidarını sürdürmek için insanların inancıyla, kültürüyle, yaşam tarzıyla, kimliğiyle oynarsanız Türkiye'yi geriye götürürsünüz. Kutuplaşan bir Türkiye bize göz diken egemen güçlerin arzu ettikleri bir Türkiye'dir. Biz bütün farklılıklarımızı zenginlik olarak kabul eden ve kendimize yol haritası çizen bir beyannameyle, yani 2'nci Yüzyıla Çağrı Beyannamesi ile toplumun karşısına çıktık 97. yılımızda. Herkesin etnik kimliği kendi şerefidir, herkesin inancı kendi inancıdır, Allah ile kul arasına kimsenin girme hakkı ve yetkisi yoktur. Öyle bir yetki hiç kimseye verilmemiştir. Herkesin yaşam tarzına saygı duymak, her siyasetçinin temel görevidir. Biz bunları, bu değerleri zenginlik olarak kabul ettiğimizde kendimize yol haritasını çağdaş uygarlık olarak görüp, o çizgi üzerinde götürmek zorundayız."

Kılıçdaroğlu, İkinci Yüzyıla Çağrı Beyannamesi'nin, birlikte yaşama iradesini en güçlü şekilde ortaya koyan, farklılıkları zenginlik görüp bu zenginliği büyüten, ayrışma aracı değil birleşme aracı olarak görme iradesini ortaya koyan bir metin olduğunu söyledi.

CHP'nin "hep eleştirdiği ve çözüm üretmediği" yönündeki eleştirileri hatırlatan Kılıçdaroğlu, bu eleştirileri yapanlara bu beyannamenin verilmesi gerektiğini söyledi. 

Şimdi bu hedefleri hayata geçirmek için çaba harcamak zorunda olduklarının altını çizen Kılıçdaroğlu, "CHP, Türkiye Cumhuriyeti'nde değişimin ve dönüşümün en büyük adresidir. Bunu büyük bir özgüvenle söyleyeceksiniz çünkü bir gerçeği ifade ediyorsunuz." diye konuştu.

Parti içinde "Akıl akıldan üstündür" anlayışıyla her kararı tartıştıklarını anlatan Kılıçdaroğlu, sorunları da yaşayanlara sorarak çözüm ürettiklerini dile getirdi.

Gençlere yönelik anket çalışmaları

CHP Lideri Kılıçdaroğlu, nüfusun yarısından fazlasının genç olduğunu belirterek, "Taşı sıksa suyunu çıkaracak gençler ordumuz var." dedi.

Gençlerin, İkinci Yüzyıla nasıl baktığının anlaşılabilmesi için yapılan bazı anket çalışmalarını örnek gösteren Kılıçdaroğlu, Mayıs 2020'de gençlere, "İmkanınız olsa yurt dışına yerleşip orada yaşamak ister misiniz?" sorusunun sorulduğunu hatırlattı.

Bu soruya, gençlerin yüzde 62,5'inin "Evet" yanıtını verdiğini aktaran Kılıçdaroğlu, şöyle devam etti:

"AK Partili gençlerin de yüzde 47,3'ü, 'Evet imkanım olsa ben Türkiye'den ayrılır yurt dışına giderim.' diyor. Önümüzdeki ciddi tehlikeyi görüyor musunuz? Bizleri televizyonları başında, radyolarında, sosyal medya hesaplarından dinleyen vatandaşlarım acaba bu gerçeği görüyor mu? Bir ülkenin gençliği, bir yüzyılı yaşamış bir gençlik, ikinci yüzyıla girerken, 'Ben bu ülkede değil de başka bir ülkede yaşamak istiyorum.' diyor. Hani sayıları yüzde 10-20 olsa tamam da eğer yüzde 62,5 ise oturup düşünmemiz gerekiyor. Bu dediğim mayıs anketi. 

Eylül anketi, şu soru soruluyor: 'Size kalıcı olarak başka bir ülke vatandaşlığı verilirse Türkiye'yi terkedip, o ülkeye yerleşmeyi düşünür müsünüz?' 'Evet terk ederim, giderim.' diyenlerin oranı yüzde 64. Gençlerin yüzde 64'ü 'Ben vatandaşlık verilirse Türkiye'yi terk ederim gider o ülkede yaşarım.' diyor. Gençlerin sadece yüzde 14'ü 'Hayır ben kendi ülkemde kalırım.' diyor. Yüzde 22'si ise kararsız ya da cevap vermiyor. Soru şu: Türkiye'nin gerçek anlamda beka sorunu ne? Bir ülke kendi gençliğini kaybederse, bir ülkenin gençlerinin yüzde 60-70'i 'Ben Türkiye'de değil başka bir ülkede yaşamak istiyorum.' derse Türkiye'nin beka sorunu nedir o zaman? Kaç siyasetçi bunu düşünüyor acaba? Kaç yurtsever, vatansever bunu düşünüyor acaba? Bayrak için, vatan için mangalda kül bırakmayanlar bu gerçeği görüyorlar mı acaba? İkinci Yüzyıla, gençlere nasıl bir tablo bıraktıklarının farkındalar mı acaba? Emin olun farkında bile değiller. İşte beka sorunu budur."

İkinci Yüzyıla Çağrı Beyannamesi'nin "gençleri Türkiye'de tutma beyannamesi" olduğunu ifade eden Kılıçdaroğlu, bu gençlere "Sizin arzuladığınız her demokratik kuralı Türkiye'ye getireceğiz." sözünü verdiklerini dile getirdi.

Bu beyannamenin gençlere çok iyi anlatılması gerektiğini vurgulayan Kılıçdaroğlu, şöyle konuştu:

"Bir genç düşüncesini özgürce ifade edemiyorsa bir genç baskı altındaysa 'Şöyle konuşursam beni hapse atarlar, düşüncemi ifade edersem kamuda göreve almazlar, düşüncemi açıklarsam beni derhal sürgün ederler.' anlayışı gençleri 'Ben Türkiye'den ayrılmak istiyorum.' noktasına taşıyor. Ülkeyi yönetenler bunun farkında değil. Ülkeyi yönetenlerin büyük bir aymazlık içinde olduğunu da belirtmemiz gerekiyor. Hayattan kopuk, gençlerden kopuk, yaşamdan kopuk, sorunlardan kopuk, kendisini saraya hapsedip bütün dünyası saray olanların Türkiye'nin sorunlarını çözme kapasitesi yoktur. Olamaz da zaten. Eşyanın tabiatına aykırıdır."

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, beyannamenin birinci maddesinin "Yeni bir anayasa ve güçlü bir demokratik parlamenter sistem." dediğini aktardı.

Darbe hukukundan arınan bir anayasa ve hukuk sistemi istediklerini dile getiren Kılıçdaroğlu, "Eğer siz hem darbelerden şikayet edip hem darbe hukukunu tahkim ediyorsanız sizin darbeciden bir farkınız yok, aksine darbecilerden daha ağır bir suç işliyorsunuz. Parlamentonun, anayasanın askıya alındığı bir süreçten geçiyoruz. Bir ülkede yasama, yargı ve yürütme bir kişinin kontrolüne girerse o ülkede felaket olur." dedi.

Bunun bütün kitlelere soğuk kanlı, yüksek bir özgüvenle anlatılmasını isteyen Kılıçdaroğlu, "Düşünceyi ifade özgürlüğü... Genç twit atacak korkuyor, 'Başıma bir bela gelir mi?' diye. Biz 'Delikanlı' deriz gençlere. Gençler hata yapabilirler, yanlışlık da yapabilirler. Adı üstünde delikanlı. Onun gençliğini gözardı edip de yaptığı bir hata veya eksiklik yüzünden kafasına sopayı vurursanız o devlet iflah olmaz. Bir genci yok ediyorsunuz demektir, bir düşünceyi, bir insanı yok ediyorsunuz demektir. Hatası varsa çağıracaksınız, konuşacaksınız zaten farkedecektir bir süre sonra." ifadelerini kullandı.

CHP Lideri Kılıçdaroğlu, yargı sistemiyle ilgili de şu değerlendirmede bulundu: 

"İflas eden bir yargı sistemiyle karşı karşıyayız. Her şey aklıma gelirdi de yargı sisteminin bu kadar köreleceği hiç aklıma gelmezdi. Çünkü yargıçlar en azından hukuk fakültesi mezunudur, hukuk kitapları okumuşlardır, hukukun temel kurallarını bilirler, dolayısıyla bu kadar körelmez, bu kadar çürümez diyordum. Her şey çürüyebilir ama yargı çürümez. Çürüme olursa da süratle telafi edilir ve gereği yapılır. Yargının kendi içinde bir iç dinamiği, bir öz denetimi de var. Alt mahkeme, üst mahkeme, vesaire diye Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine kadar uzanan bir zincirimiz var. Ama alt mahkeme en üst mahkemenin, 'Anayasa Mahkemesinin verdiği karar beni bağlamaz.' diyorsa 'Ne demek Anayasa Mahkemesi?' diyorsa işte çürüme oradan başlıyor, adaletsizlik oradan başlıyor, hukuksuzluk oradan başlıyor. Nasıl bir felaketle karşı karşıya olduğumuzun bilinmesi lazım."

Kılıçdaroğlu, şöyle devam etti:

"İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi topluma şu mesajı veriyor: Bir 'Biz hukukun üstünlüğüne ve vicdani kanaatine göre karar veren bir mahkeme değiliz.' diyor. 'Hukukun üstünlüğü ve vicdani karar bizde yok, böyle bir şey beklemeyin bizden.' diyor. Topluma verdiği birinci mesaj bu. İkinci mesaj şu: 'Böyle olmadığımız için de anayasa ve yasalar bizi bağlamaz, biz gücümüzü anayasadan değil, saraydan alıyoruz.' Doğru mu? Doğru. Anayasanın ilgili maddeleri çok açık. 'Anayasa Mahkemesinin kararları yürütme, yasama, yargı, idare, herkesi bağlar.' diyor. Açık. 'Bağlayabilir.' demiyor, 'Bağlar.' Bitti."

İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesinin, "Milletvekilinin yeniden dokunulmazlık kazanması da bizi bağlamaz. Biz yasama organının üyesini Anayasa Mahkemesinin kararına rağmen yargılayıp mahkum ederiz." dediğini savunan Kılıçdaroğlu, şunları ifade etti: 

"Ne demek dokunulmazlık? Ben zaten anayasaya uymuyorum. Milletvekili yeniden dokunulmazlık kazanmış, ben buna uymam. Saraydan talimatı aldım, gereğini yapacağım, Türkiye Büyük Millet Meclisi ne derse desin milletvekilini yargılayacağım ve mahkum edeceğim' diyor. Şöyle bir mesajı daha var örtülü: 'Bizi Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı dahi eleştiremez.' Yasama dokunulmazlığı olan bir milletvekilinin yasalara aykırı olarak yargılanmasına itiraz etmesi gereken ilk kişi Meclis Başkanı'dır. Meclis Başkanı'nın sesi çıkıyor mu? Çıkamaz. Çıkmaz da zaten. Talimatı nereden alır? Tıpkı 14. Ağır Ceza Mahkemesi gibi o da talimatı saraydan alır. 'Bizim anayasayı ihlal etmemiz, Anayasa Mahkemesinin kararlarına uymamamız Hakimler ve Savcılar Kurulunca sorgulanamaz.' Çünkü Hakimler ve Savcılar Kurulu da talimatı saraydan alıyor. Doğru mu? Doğru. 'Anayasa Mahkemesinin verdiği karara ben uymuyorum.' diyor. Hakimler ve Savcılar Kurulundan bir tepki gördünüz mü? Hayır. Niçin? Onlar da talimatı saraydan alıyor."

Bazı olaylarda Hakimler ve Savcılar Kurulu'nun çok hızlı harekete geçtiğini hatırlatan Kılıçdaroğlu, "Bir saat içinde toplanıp, karar aldıklarını da biliyorsunuz herhalde. Anayasanın askıya alındığı bir kararı görmezlikten gelen bir Hakimler ve Savcılar Kurulu var. 'Biz hukuk devletinin değil, şahsın devletinin hakimleriyiz. Saraya yaptığımız hizmetler dolayısıyla üst makamlara atanmayı bekliyoruz.' Büyük bir hizmet. Anayasayı gözardı ediyorsunuz, Türkiye Büyük Millet Meclisini gözardı ediyorsunuz. Hepsini bir tarafa itiyorsunuz, saraydan aldığınız talimatın gereğini yapıyorsunuz ve şimdi diyorsunuz ki 'Ben artık üst makamlara, Anayasa Mahkemesi üyeliğine, Yargıtay üyeliğine atanmayı hak ediyorum.' diyorsunuz ve böyle bir beklenti içinde karar veriyorsunuz. Adaletin olmadığı yerde devlet yoktur. Devletin dini adalettir. Adaleti yok ederseniz devleti yok edersiniz, insanlığı, kainatı, ekosistemi yok edersiniz. Çünkü doğanın da ağacın da ormanın da kurdun, kuşun da adalet hakkı vardır. Siz adaleti yok ediyorsunuz." şeklinde konuştu. 

Kılıçdaroğlu, Anayasanın ve seçim yasasının darbe hukukundan ayrılması gerektiğini ifade etti.

Toplantıya katılanlara, vatandaşlara "Milletvekillerini sen mi seçiyorsun, listeyi sen mi hazırladın, listede kimlerin olacağına sen mi karar verdin?" diye sormalarını isteyen Kılıçdaroğlu, vatandaşların hazırlanan listenin altına mührü bastığını, milletvekili seçmediğini anlattı.

Kılıçdaroğlu, milletvekili seçilmediği için parlamentonun vesayet altında kaldığını, milletvekillerinin vesayetin kurtulması için de milletin vekilinin millet tarafından seçilmesi gerektiğini vurgulayarak, bu kuralın siyasi partiler yasasına açık ve net konulması gerektiğini kaydetti.

Siyasetin erkek egemen bir alan olmaktan çıkarılması gerektiğini belirten Kılıçdaroğlu, şöyle devam etti:

"Ülkenin nüfusunun yarısı kadın. Niye parlamentonun yarısı kadın değil? Bunu siyasi partilerin tüzüğüne konmasının bir anlamı yoktur. Siyasi partiler yasasına girdikten sonra ve bütün siyasi partiler bu zorunlulukla karşı karşıya kaldıklarında bir anlamı vardır. Bütün kadın örgütlerinden istirhamım yüzde 50 cinsiyet kotasının olmadığı bir seçim kanuna oy vermeyin, bunu savunmayan bir partiye oy vermeyin. Siz de hakkınızı arayın, sizin hakkınız yok mu? Bir erkek olarak hakkınızı savunuyorum, siz de kadın olarak kendi haklarınıza sahip çıkın. Bunu kim yaptı? Darbeciler yaptı. Kim değiştirmek istiyor? Darbe hukukuna ve darbecilere karşı olan değiştirmek istiyor, yani biz değiştirmek istiyoruz, yani Cumhuriyet Halk Partililer değiştirmek istiyor, gençlik kolları, kadın kolları, hep beraber değiştirmek istiyoruz. Neden? Darbe hukukunun bize biçtiği elbise bize dar geliyor. Nefes alamıyoruz, toplum da nefes alamıyor. Bunun değişmesi lazım."

"Siyaset için ahlak yasası çıkarılması gerekir"

Kılıçdaroğlu, her mesleğin bir ahlakı olduğunu belirterek, şöyle konuştu:

"Eğer siz, siyaset için bir siyasi ahlak yasası çıkaramazsanız, rüşvet alanın büyükelçi atandığı bir gerçekle karşılaşırsınız. Hırsızlık yapanın büyükelçi olduğu bir ülkeye hangi devlet saygı duyar? Hırsızlık yapan birisi bindiği arabada da Türk bayrağı taşıyor. O bayrağa yapılan en büyük saygısızlık, çikolata kutusunda rüşvet alanların büyükelçi olarak atanmalarıdır. Kendisini milliyetçi, ülkücü olarak tanımlayan arkadaşlarla karşılaştığınızda şunu söyleyin, 'Siz misiniz milliyetçi, biz miyiz milliyetçi.' Biz rüşvet alanların bindiği arabada Türk bayrağının taşınmasını doğru bulmuyoruz. Peki siz, alkışlıyorsunuz. Kim bayrağa, kim ülkesine, kim ahlaka, kim adalete saygı duyuyor, bunu anlatmalısınız." ifadelerini kullandı.

Kemal Kılıçdaroğlu, toplumun önemli bir kesiminin yoksulluk çektiğini, bir yüzyılın sonunda gelinen tablonun insanlık açısından büyük bir dram olduğunu dile getirerek, bir yüzyılın sonunda on binlerce çocuk yatağa aç giriyorsa, insanlar çöp konteynerinden besleniyorsa herkesin oturup düşünmesi gerektiğini söyledi.

Sosyal devletten yardım alanların bunu devletin bir lütfu olarak görmesi ve bu anlayışın onlara nakşedilmesinin de bir insanlık ayıbıyla karşı karşıya olunduğunu gösterdiğini belirten Kılıçdaroğlu, Adım Adım İktidara Çalışmasının 2. Yüzyıla Çağrı Beyannamesi'nde aile destekleri sigortasını öngördüklerini, bunun amacının hiçbir çocuğun yatağa aç girmemesi, hiçbir ailenin çöp konteynerlerinden beslenmemesi, herkesin güvencesinin sosyal devlet olması, hakkın lütuf değil hak olarak verilmesi olduğunu kaydetti.

Kılıçdaroğlu, Cumhuriyetin kuruluşunun ilk yıllarında bütün komşularla barış içinde olunduğunu, İslam dünyasının, mazlum milletlerin Türkiye'yi örnek aldığını, bir yüzyılın sonunda bütün komşularla düşman olunduğunu söyledi.

"Orta Doğu'yu bir barış havzasına döndürebiliriz"

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, en büyük tehlikenin dış politikanın iç politika malzemesi olarak kullanılması olduğunu belirterek, şunları kaydetti: 

"2. Yüzyıla Çağrı Beyannamesi'nde, ilk kez bir siyasal parti, bir uluslararası kuruluş bir proje öneriyor. Orta Doğu Barış ve İş Birliği Teşkilatını kuracağız diyerek. Türkiye, İran, Irak ve Suriye. Sonra buna İsrail, Mısır, Lübnan ve Filistin de katılabilir. Gözlemci olarak büyük ülkeler de katılabilirler. Orta Doğu'yu bir kavga alanı, kan dökülen bir alan olmaktan çıkarıp, bir barış havzasına döndürebiliriz. Kim söylüyor bunu? Cumhuriyetin ikinci yüzyılına giderken biz söylüyoruz. Çünkü biz Orta Doğu'daki bütün farklılıkları zenginlik kabul edip hiçbir halkın aç, yoksul kalmasına, mağdur edilmesine, katledilmesine izin vermeyecek bir projeyi hayata geçirmek istiyoruz. Bu projenin hayata geçmesinin zorluklarını biliyoruz. Egemen güçlerin orada yer altındaki petrolleri doğalgazları ele geçirmek ve onları kullanmak istediklerini de biliyoruz ama biz bunu gerçekleştirebiliriz. Bu bize yakışır. Bölge halkına yakışır. Uygar bir dünya inşa edeceğiz."

Proje hayata geçtiğinde bu ülkelerde yaşayan insanların da gidip Avrupa'nın kapılarını çalmayacağını, mülteci olarak oralara sığınmayacağını, kendi ülkelerinde özgürce yaşayacağını söyleyen Kılıçdaroğlu, demokrasinin bütün dünyaya taşınmak zorunda olduğunun altını çizdi. 

Kılıçdaroğlu, Avrupa Parlamentosunda, "Dünyanın bütün demokratları birleşin." dediğini hatırlatarak, sözlerini şöyle sürdürdü: 

"21. yüzyılda dünyanın bütün demokratlarının diktatörlere karşı birleşmesi lazım. Önümüzdeki seçimler bir siyasi parti seçimi değildir. Hala bunu anlayamayan ve anlamak istemeyen belli çevreler var. Önümüzdeki seçimler demokratlarla diktatörler arasındaki bir seçimdir. Önümüzdeki seçimler sağ sol seçimi de değil. Kendi ülkesinde düşüncesini özgürce ifade eden, etmeyi isteyen demokratlarla ister sağcı, ister solcu, ister ortacı, 'Hayır hiç kimse düşüncesini özgürce ifade etmesin. Bir kişi konuşsun herkes ona uysun.' diyen otoriter rejim yanlılarıyla demokratlar arasındaki bir seçimdir bu seçim. Bu çerçeveden olaya bakamazsanız, o zaman otoriter rejimlerin tutsağı haline gelirsiniz. Bizim verdiğimiz bütün çabalar, bütün emekler demokratların kazanmasıdır. Kimliği, yaşam tarzı, inancı ne olursa olsun demokrasiden yana olanların bir araya gelmesi lazım. Düşünceyi ifadeden korkan bir yönetim kendi ülkesini büyütemez, geliştiremez. Bir ülkenin büyümesi, kalkınması farklı düşüncelerden kaynaklanır. Bizim düşünmediğimizi bir başkaları düşünebilir. Belki o doğru düşünüyor. 'Hayır efendim. Düşünmeyeceksin. Konuşmayacaksın. Bana itaat edeceksin.' Sen kimsin? Sen kimsin ki sana itaat edeyim? Ülkeyi ateşe atanların ülkeye yararı olmaz. 21. yüzyılın Türkiye'sinde hepimize düşen görevler vardır."

"Bu bir kucaklaşma beyannamesidir"

2. Yüzyıla Çağrı Beyannamesi'ni "bir umut ve demokrasi beyannamesi," olarak tanımlayan Kılıçdaroğlu, konuşmasını şu sözlerle tamamladı: 

"Bu bir kucaklaşma beyannamesidir. Bu, kutuplaşma değil, birlikte hareket etme beyannamesidir. Bu bir diktatörlere övgü değil, demokrasiyi savunanların beyannamesidir. Bu beyanname 21. yüzyılın Türkiye'sini aydınlığa çıkaracak beyannamedir. O nedenle hepimize düşen görevler var. Bunları yaparken, sakın yarım ağızla değil. Sizden isteğim; inançlı, kararlı, biz bunu yapacağız. Niye seçimden korkuyorlar? Gideceklerini biliyorlar. Diyorlar ki, 'Bu seçim acaba Kılıçdaroğlu'nun talebi mi? Hayır efendim. Bu talep, esnafın, işçinin, emeklinin, sanayicinin, bütün demokratların talebidir. Cesursan, ülkenin sorunlarını çözemedin. 18 yılda Türkiye'yi büyük bir batağın içine soktular. Devasa bir Türkiye Cumhuriyeti devleti, Londra'daki bir avuç tefeciye hizmet eder hale geldi. Faize karşıyız diyenlerin, tefecilere hizmet eder noktaya gelmesi gerçekten ibret verici bir olaydır. Emir alıyorlar. Dilencilik yapıyorlar. Medyanın önüne çıkınca da kahramancılık yapıyorlar. Şunu da her gittiğiniz yerde anlatmanızı isterim; kahraman olarak kendilerini tanıtanlar, bir telefonla papazı serbest bıraktılar. 'Bu can bu tende kaldığı sürece asla vermeyeceğim.' diyenler bir telefonla... Allah bilir telefonu aldığı zaman da ayağa kalkıp önünü iliklemiştir. Bu nedir? Türkiye'nin onurunu ayaklar altına almaktır. Türkiye'nin onurunu, gururunu, tarihi ayaklar altına alan bir kişiden bu memlekete hayır gelmez. Bunu her yerde anlatmamız lazım. Birbirimize kırılabiliriz, eleştirebiliriz, her şey olabilir ama ülkenin bir onuru vardır. Buna sahip çıkacağız."

Toplantıda, CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu da "Adım Adım İktidara" projesini tanıtan kısa bir konuşma yaptı.

Programa İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu ile partililer de katıldı.

 

Kaynak:

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.