CHP bitiyor?

CHP bitiyor?
Türkiye'de laik kesimle ilgili her analiz, bu devlet eksenli cemaatin kendisine ilişkin kimliksel tasavvurunu, inançlı ancak yüzeysel özgüvenini dikkate almak...



Türkiye'de laik kesimle ilgili her analiz, bu devlet eksenli cemaatin kendisine ilişkin kimliksel tasavvurunu, inançlı ancak yüzeysel özgüvenini dikkate almak zorunda. Bu özgüven laiklerin kendi yeteneklerine değil, bir tür kadere dönüşmüş olan 'modernliğe' yönelik.

Öyle ki modernliğin ebedi olmasına duyulan inanç sayesinde, bu medeniyetin taşıyıcı cemaati olan 'laiklerin' de, neredeyse ilahi bir lütfun tecellisi olarak, Türkiye'yi yöneteceği varsayılmakta. Söz konusu beklentinin bizzat demokrasiye aykırı olduğu gerçeği ise, demokrasiye layık olanlarla olmayanlar arasında ayrım yaparak gideriliyor ve beklendiği üzere laiklik bu ayrımın kriteri olarak görülüyor.

Kendini kandırmanın böylesine hazin bir hale gelmesine sıkça rastlanmaz. Ne var ki askerî vesayet sayesinde kırpılmış ve yüzeyselleştirilmiş olan bu sahte demokraside kendini kandırma da mümkün olabildi. Ta ki laik kimliğin dışında kalanlar siyasete girip demokrasiye sahip çıkana kadar... Bu, laik cemaat için beklenmeyen ve korkutucu bir durumdu. Nitekim hâlâ sosyolojik planda başa çıkmakta zorlanılıyor ve bu yenilgi duygusu AKP'yi hedef alan çaresiz bir öfkeye dönüşüyor.

Dolayısıyla CHP ağır bir psikolojik baskı altında. Partiden beklenen, AKP'yi alt ederek, modernist egemenliği yeniden ihya etmek. Oysa iktidarın yıpratılabilmesinin tek yolu daha demokratik bir toplum istemekten geçiyor... Diğer bir deyişle CHP'nin önünde imkânsız bir misyon var. Bu durum iktidarın zaaflarını kendiliğinden 'siyaset dışı' kılıyor. Örneğin hükümetin Sayıştay ve ombudsmanlık yasalarında askere taviz vermesi, onunla anlaşması CHP'nin gündeminde değil, çünkü bu alanda CHP hükümetten daha da tutucu.

Referandumdan bu yana hükümetin neredeyse hiçbir konuda reform adımı atmayıp beklediği; buna karşılık anamuhalefetin AKP'yi bloke etmeye çalıştığı bir süreç yaşıyoruz. Böylece hiçbir şey yapmayan AKP toplum nezdinde oy kaybetmek bir yana oyunu artırırken, CHP'nin oyu yüzde 30'lardan geriye doğru kaymaya başlıyor.

Bu durum laik kesimin CHP üzerindeki psikolojik baskısının daha da yoğunlaşmasına neden olmakta. Son günlerde ortaya çıkan kontrolsüz eylemlerin nedeni herhalde burada aranmalı. Tanrıkulu'nun 'hakikat komisyonu' önerisi bile bu çerçevede ele alınmak durumunda, çünkü arkasında içselleşmiş bir parti politikası veya ilkesel tercih bulunmuyor. Batum'un bazı Ergenekon sanıklarını milletvekili yapma isteği ise, 'yeni' CHP'yi dizayn edenlerin kendilerini hatırlatmaları ve Kılıçdaroğlu'nu uyarmaları bağlamında işlevsel. Bu iki olayın birlikteliği partinin ideolojik açıdan ne denli paralize olduğunu, siyasi çaresizliğini ortaya koyuyor.

Ama şu anın CHP'sini en iyi resmeden olay muhakkak ki Adalet Komisyonu'ndaki CHP üyelerinin halkı isyan etmeye davet eden çıkışları ve sonrasında komisyondan istifa etmeleriydi. Oysa CHP milletvekillerinin bizzat liderleri tarafından da sahiplenilen veya sahiplenilmek zorunda kalınılan bu hamlesi, tek kelimeyle gülünçtü. Nitekim 'baskıya ve faşizme direnmenin meşru şartlarının oluştuğuna' dikkat çeken söz konusu demeç, son on yıla yayılan ve AKP üzerinden hayata geçen demokratik taleplerin meşruiyetini akla getirmekle kaldı. Ancak istifa sonrasında parti grup başkan vekilinin "CHP'nin temsil edilmediği bir komisyon toplantısının... anayasaya ve içtüzüğe aykırı" olduğunu savunabilmesi, olayın mizah boyutunun da aşıldığını gösteriyor. İçtüzük zaten yeterince açık ve CHP sözcüsünün savunması, okuduğunu anlamayan, bunca yıldır kendi çalışma kriterlerini bilmeyen bir partiye mensup olduğunu söylüyor. Anayasa kelimesinin cümleye girmesi ise herhalde CHP'lilerin kendilerini devletin asli sahibi olarak görmeleriyle bağlantılı... Çünkü ortada muhalefeti dışlayan bir komisyon çalışması değil, aksine komisyonu baltalamaya uğraşan, yani Meclis'i çalıştırmak istemeyen bir muhalefetin kendi iradesiyle komisyondan ayrılması var.

Nihayet bu tablonun Menderes'in uygulamaları veya Mısır'da yaşanmakta olanlarla ilişkilendirilmesi, ortada ufak çaplı ama giderek büyümesi muhtemel bir hezeyanın olduğuna işaret ediyor. CHP, tam da 'yelkenlerini rüzgârla doldurma' beklentisi içindeyken, karaya oturmak üzere olduğunu idrak eden bir gemiyi andırıyor. Önümüzdeki dönemde çaresizliğin yol açtığı karmaşanın, tutarsızlıkların ve saçmalamaların daha da artması şaşırtıcı olmaz. Bu durumun magazinel bir sertleşmeyi davet edeceğini de kolayca öngörebiliriz. Ama aslında kader hükmünü icra ediyor... CHP bitiyor... Seçim sonrası laik kesimin iç parçalanmasının derinleştiği, kimliksel yüzleşmenin kaçınılmaz hale geldiği bir dönem olacak.

e.mahcupyan@zaman.com.tr

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.