Cemil Meriç: Alim, Aydın ve Politikacı

Cemil Meriç: Alim, Aydın ve Politikacı
“hikmet-i nazariye”, “hikmet-i ameliyeyi” nakzetmez. Nitekim, “şarkda İbn Sina ve garbda vezir İbn Bâce ile Kadı Rûşd gibi şeyh ve reis-i hükema ve müellif, İbn Haldun ile muasırı bulunan vezir İbn el-Hatib ve Devlet-i Aliyye’de Kemalpaşazâde ve

İdris Bitlisi ve Ebu’s-Suud gibi” nice büyük âlimler, devletin “müşir ve müsteşarı” olarak reyleriyle sultanları aydınlatmış, hükümet idaresinde onlara yardımcı olmuşlardır.

Eflatun şair, İbn Haldun sosyolog; biri hayal, öteki hakikat. Siteyi filozof yönetmelidir diyen Yunanlı, hükümdarına felsefe aşılamak için gittiği Siraküza’da canını zor kurtarır. Ütopyalara iltifat etmez İbn Haldun. Ona göre ilim başkadır siyaset başka. Cevdet Paşa’nın Türkçesiyle: “Sunuf-u beşer içinde, emr-i siyasetten” en uzak insanlar âlimlerdir. Son Fransız mütercimin (Monteil) ifadesi daha sadakatsiz ama daha zarif: “Aydın, politikaya en az ehliyeti olan kimse”. Tunuslu, bu zâlim hükmün mucip sebeplerini şöyle hülasa eder: “Ulema ve fukaha, mânâ denizinde yüzmeye alışmış. Bir madde ve bir şahıs ve bir asır ve ümmetin ve nâsdan bir sınıfın hususiyetleriyle uğraşmazlar. Onlar için mûhin olan, umumî ve küllidir. Maaniyi (mefhumlar) hissedilir dünyadan ayırır ve onları umur-u kûlliye’yi âmme olarak, zihinde tecrit ve tasavvur ederler. Sonra bu kûlli’yi mevadd-ı hariciyeye tatbik ederler “Velhâsıl, kâffe-i hüküm ve nazarlarında enzar-ı fikriyye ve umur-u zihniyye ile me’luf olup başka şey bilmezler” (Cevdet Paşa tercümesi). Oysa politikacı, bütün dikkatini dış gerçeklere ve bu gerçeklerle ilgili siyasî şartlara teksif etmek zorundadır. Çok girift bir dünyadır politika. Siyasî hadiseler, kıyas yoluyla “umumî fikir”lere irca edilemez.

İbn Haldun, bu vesileyle, Batı sosyolojisinin henüz farkına vardığı bir hakikati ifşa eder: medeniyetler farklıdırlar. Şu veya bu müessese, falan veya filan müesseseye benzeyebilir. Ama bu benzeyiş yalnız bir noktadadır, bütünü kucaklamaz. Âlimler kıyas yoluyla hüküm verirler, kıyas ve genelleme yoluyla. Müşahedelerini zihinlerindeki kalıplara dökerler. Bu alışkanlık, birçok hataların kaynağıdır, İbn Haldun’a göre.

Bu satırları okurken, “bilim” âşıkı medresecilerimizi hatırlamamak kabil mi? Sathî benzerlikleri kanunlaştuan bu keskin zekâlar, Osmanlı İmparatorluğu’nda feodalite tahayyül eder; tarihimizi sınıf kavgasıyla izaha kalkışırlar.

Buna mukabil, “avamdan tab-ı selim ve zekâvet-i mutavassıt olan kimse”, gördüklerinin, duyduklarının dışına çıkmaz, gerçekler dünyasında kalır, sahilden uzaklaşmayan yüzücü gibi. “Siyasî davranışlarında ideolojilerin tesiri kalmaz, çünkü insanları tanır, onlara nasıl muamele edileceğini  bilir” (Monteil tercümesi).

Bir kelimeyle, siyaset âlimlerin işi değildir; ne âlimlerin ne güzidelerin. İbn Haldun’un bu insafsız gerçekçiliği, fâzıl mütercimi rahatsız ediyor. Filhakika, Cevdet Paşa, ilmiyeden vezarete geçen bir ikbal-peresttir. Baş emeli, makam-ı sadaret. Neden, âlimler ülkelerinin idaresinde söz sahibi olmasınlar. Kendisini dinleyelim:

İbn Haldun’un dediği gibi, fikrin üç mertebesi vardır birincisi “yapacağı şeyin esbab-ı mürettebesini tasavvur etmek”; ikincisi “ebna-yı cinsiyle muaşeretin usul ve rusum-u lâzimesini bellemek”; üçüncüsü ise “malûmat-ı zihniyye-den meçhûlafı istihsal eylemekdir”. Bu üçüncü mertebenin temeli, “hikmet-i nazariye”. Her insan zekâ derecesine göre ilerler bu mertebede. Fakat gerçekler dünyasından da uzaklaşır. Bu itibarla, doğruyu yanlıştan ayırmak için “kanun-u mantığa muhtaç olur”, ikinci mertebe tecrübe ile elde edilir; hissedilir dünyadan uzaklaşılmaz. “Tamik-i enzara, tet-kik-i efkâre” hacet yoktur, örnek ve tecrübe yeter. Güzideler, bakışlarını “meani-yi baide”ye (uzak mânâlara) çevirirler çok defa, ikinci mertebeden uzaklaşırlar. Gerçeği, kendi “kaide-i zihniyetleri”ne uydurmak isterler; tecrübelileri örnek almaz, “eslâfa ittiba” etmez, yükseklerde uçarlar. Oysa, tecrübe edileni tecrübe etmeye kalkışmak, hataya sürükler insanı. Ulemaya gelince, bunlar daima üçüncü mertebeden “enzar-ı fikriyye ve kavaid-i külliye” ile uğraşırlar. Hadiseleri hafızalarındaki “külliyat”a uydurmağa alışmışlardır. “Umur-u siyasîye”, fikrin harice tatbikini yani ikinci mertebesini gerektirir. Âlimlerin politikadaki başarısızlıkları bundandır. Peki ama üçüncü mertebenin elde edilmesi ikinci mertebenin gerçekleşmesine mâni midir? Hayır. Başka bir tabirle, “hikmet-i nazariye”, “hikmet-i ameliyeyi” nakzetmez. Nitekim, “şarkda İbn Sina ve garbda vezir İbn Bâce ile Kadı Rûşd gibi şeyh ve reis-i hükema ve müellif, İbn Haldun ile muasırı bulunan vezir İbn el-Hatib ve Devlet-i Aliyye’de Kemalpaşazâde ve İdris Bitlisi ve Ebu’s-Suud gibi” nice büyük âlimler, devletin “müşir ve müsteşarı” olarak reyleriyle sultanları aydınlatmış, hükümet idaresinde onlara yardımcı olmuşlardır. Elbette ki, nazari ve amelî hikmette maharet sahibi olanların rey ve fikirleri büyük bir değer taşır. Elbette ki, bu çetin tehzibin esas şartlarından biri “muamelat-ı nass”a vukuftur. Paşa, bu geniş ufuklu fikir ve aksiyon adamlarının son derece nâdir olduğunu kabul eder, nâdir ama mevcut. Evet, İbn Haldun haklıdır, dâhiler için kanun yapılmaz. Ve “meşhud olan, müellifin beyan eylediği kaidenin cereyanı”dır. “Bu misillu kavaidde dahi matlub olan ekseriyettir”.

Pareto (1848-1923) da İbn Haldun gibi düşünür bu konuda. Filhakika, İtalya’nın bu tanınmış sosyologuna göre, ilim başkadır aksiyon başka. İlim adamı, şüphecidir, kılı kırka yarar, prensiplere iner. Aksiyon sürat ister, iman işidir. Mit’le gerçek birbirinden ayrıdır. Hümanitarizm, demokrasi, sosyalizm birer mit, yani herhangi bir gerçeğe uymayan birer inanç. Bilgi olarak değerleri yok, ama amelî olarak önemleri büyük. Zira insanları harekete geçiren insiyakları, temayülleri, menfaatleri teorileştirmektedirler. Pareto, imarda ilmi uzlaştırmak isteyenleri yerden yere vurur. “Hakikati tanımak için, yalnız mantık ve deneye dayanan ilmin değeri vardır. Hareket etmek için duyguların kılavuzluğu çok daha hayırlı. Pratik insanlar, âlimlerden daha iyi idare ederler devleti”.[1]

Cemil Meriç, Umrandan Uygarlığa, İletişim Yay., s. 71-72

Ulu Kanal

 

 

Kaynak:

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.