Camileri yıkan yaklaşımla ruh ikizidir

Camileri yıkan yaklaşımla ruh ikizidir
Başbakan Yardımcısı Akdoğan,"Türbeleri, camileri yıkan bağnaz yaklaşımla Mescid-i Aksa'ya postallarıyla giren zalim anlayış ruh ikizidir" dedi. İSTANBUL...

Başbakan Yardımcısı Akdoğan,"Türbeleri, camileri yıkan bağnaz yaklaşımla Mescid-i Aksa'ya postallarıyla giren zalim anlayış ruh ikizidir" dedi.

 

İSTANBUL (AA) - Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan, "Türbeleri, camileri yıkan bağnaz yaklaşımla Mescid-i Aksa'ya postallarıyla giren zalim anlayış ruh ikizidir" dedi.

 

Akdoğan, Conrad Otel'de düzenlenen "1. Latin Amerika Ülkeleri Müslüman Dini Liderler Zirvesi"nde yaptığı konuşmada, İslam aleminin genel görünümünü ve bazı bölgesel gelişmelerle ilgili görüşlerini aktardı.

 

Müslümanların günde 5 vakit huzurda boyun eğerek teslimiyet sergilediğini belirten Akdoğan, bu teslimiyet ve yakarışın hem bir arınma hem de muhasebe ile nefisle yüzleşmeyi ifade ettiğini söyledi.

 

Akdoğan, Müslümanların tahiyyatta bütün kainatın lisanı haliyle yaptığı zikirleri yüce yaradana sunarken külli bir takdimde bulunduklarını anlatarak, şöyle devam etti:

 

"Bu takdim, bir yönüyle de olup biten her şeyle de ilgili, sorumlu olmayı ifade eder. Sorumlu olmak, idrak oranıyla ilintilidir. Ne kadar bilirseniz o kadar sorumlu olursunuz. Bu yüzden alimlerin sorumluluğu, herkesten daha fazladır. Din adamları ve İslam alimleri, Peygamber'in varisleridir, mirasçılarıdır. Bu miras, büyük bir sorumluluğu sizlerin omuzlarına yüklemektedir. Öncü olmak, örnek olmak, rehber olmak... Sizler İslam dünyasının ortak aklını, ortak vicdanını temsil ediyorsunuz."

 

"İslamın iman, ahlak ve adalet anlayışını çağın idrakine söylettirecek olanlar sizlersiniz" diyen Akdoğan, "Gazze'de zulüm altında inleyen, Halep'te bombalarla vurulan, Somali'de açlıktan kıvranan, Arakan'da baskı altında ezilen çocukların, bebeklerin meselesini öncelikle yüreğinde hissetmesi gerekenler ehli hakikat olan alimlerdir. Yoksullukla, cehaletle, baskı ve zulümle anılan İslam dünyasının ayağa kalkmasının çaresi; öncelikle zihinsel bir inşa ve ihya faaliyetiyle mümkündür. Türkiye'de yetişmiş büyük alim Bediüzzaman hazretleri 'Bizim düşmanımız; cehalet, zaruret ve ihtilaftır. Bu 3 düşmana karşı sanat, marifet ve ittifak silahıyla cihat edeceğiz' der" diye konuştu.

 

Başbakan Yardımcısı Akdoğan, ilim, irfan, hikmet, gelişme için ne kadar gerekliyse ittifak etmek, dayanışmak, iş birliği yapmanın da o kadar gerekli olduğunu belirterek, ilimde geriye gidişin tüm sorunların, her alanda geriye gidişin temel sebebi olduğunu dile getirdi.

 

Moğol istilasında ilk hedef alınan yerlerin başında kütüphanelerin geldiğini ve ilk katledilenlerin alim ve mütefekkirler olduğunu anlatan Akdoğan, "Çünkü ilmi ve ilim adamını yok ettiğinizde, medeniyetin köküne darbe vurmuş olursunuz. Bu yüzden Ortadoğu'da gözlemlediğimiz terör örgütleri ve vahşi gruplarda öncelikle alimlerin, büyük din adamlarının türbelerine savaş açıyor, onları yıkıyorlar. Orada yıkılan binalar değil o alimlerin sevgi ve hoşgörü mesajlarıdır. İhya ve inşanın öncelikli adımı, özgüven kazanmak ve ümit aşılamaktır. Yılgınlığı, korkuyu, ümitsizliği, rehaveti söküp atmadan hiçbir gelişme kaydedemeyiz" değerlendirmesinde bulundu.

 

Farklı mezheplere savaş açtığını söyleyen terör örgütlerinin yaptıkları vahşetin öncelikle İslam'a karşı bir meydan okuma olduğuna işaret eden Akdoğan, şunları kaydetti:

 

"Bu zihniyetin Hazreti Ömer'in Kudüs'e girdiğinde kiliselere karşı takındığı ahlaki tavırdan nasip almadığı çok açıktır. Türbeleri, camileri yıkan bağnaz yaklaşımla Mescid-i Aksa'ya postallarıyla giren zalim anlayış ruh ikizidir. Bunların hangi dille kendisini ifade ettiğinin hiçbir anlamı yoktur, ikisi de bağnazdır, ikisi de gözü dönmüştür, ikisi de barışa ve insanlığa savaş açmıştır. İlmi, hikmeti, adaleti, merhameti tavsiye eden, barışla adlandırılan İslam dininin mensupları olarak savaşlardan, çatışmalardan bizar olmuş durumdayız. İslam dünyasının dört bir yanında yaşanan olumsuz gelişmeler canımızı, yüreğimizi yakıyor."

 

Akdoğan, kimi zaman zalim bir rejimin yağdırdığı bombalar ve kimi zaman fanatik örgütlerin infaz ettiği insan görüntüleri, kimi zaman otoriter ve darbeci yönetimlerin yaptığı işkencelerin Müslüman toplulukların içini sızlattığını vurguladı.

 

- "Zor, çetin ve ağır bir sınavla karşı karşıyayız"

 

Etnik, dini, mezhebi çatışmalar ve despot rejimlerin insanlık dışı uygulamalarının özellikle Ortadoğu'da vicdanları yaraladığına dikkati çeken Akdoğan, "Halep'ten Musul'a kadar birçok şehir inşa etmekle övünen bir medeniyetin güya torunları, bu medeniyeti ayaklar altına alan bir barbarlıkla bu şehirleri yok ediyorlar. Kardeşin kardeşe kırdırıldığı din kisvesi altında dinin kutsal değerlerinin ayaklar altına alındığı bir akıl tutulması yaşanıyor. Müslümanlar olarak zor, çetin ve ağır bir sınavla karşı karşıyayız. Şiddeti, radikalizmi ve fanatizmi bilerek teşvik eden şer odaklarının sinsi oyunları, maalesef hem yüzbinlerce insanın yaşamını alt üst ediyor hem de İslam ve Müslüman algısını bozuyor. Bir taşla beş kuş vuruyorlar. Bizler bu oyunu bozmak durumundayız" ifadelerini kullandı.

 

Akdoğan, bölgedeki otoriter rejimler ve İsrail'in yaşadığı demokrasi korkusunun farklı toplum kesimlerinin yer altına itilmesine ve radikalleşmesine zemin hazırladığının altını çizerek, "Bataklığa dönen coğrafyada ise hastalıklı yapılar, hem bölge insanına hem de yüce dinimize zarar veriyorlar. Cumhurbaşkanımızın da dediği gibi her sözüne, her işine esirgemek ve bağışlamak ile başlayan bir ümmet böyle bir manzarayı nasıl içine sindirebilir" diye konuştu.

 

"Şehirlerin kapısında 'bilgi ve erdem silah ve kılıçtan üstündür' yazan bir medeniyetin mensupları, bugün ölmek ve öldürmekle nasıl gündeme gelebilirler?" diye soran Akdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

 

"Amaca ulaşmak için her yolu mübah gören, kendisini hakikatin merkezine yerleştiren anlayışlar, maalesef hastalıklı yapılar üretiyorlar. Çoğulculuğu, hoşgörü, itidal ve şefkati hiçe sayan bu yapılar, her türlü zulmü meşru gören bir sapkınlığa savruluyorlar. Bunlara karşı hakikati haykırmak, ahlaki ve vicdani olanı öne çıkarmak, kardeşlik ve dostluk mesajları vermek, öncelikle din adamlarının görevidir. Evet batıda medya manipülasyonları, algı operasyonları var. Bunun ürettiği İslamofobya var ama bizler de işte bu hastalıklı anlayışların aramızda ürememesi için çok ciddi bir çaba göstermek durumundayız."

 

- "Dünyanın dört bir yanına elini uzatan bir Türkiye var"

 

Bu durumun bir zihniyet sorunu olduğunu anlatan Akdoğan, zihniyet değişimini başarabilecek olanların da öncelikle alimlerin kendileri olduğunu ifade etti.

 

Türkiye'nin son dönemde bölgede ahlaki, insani ve ilkeli bir duruş sergilemeye çalıştığını belirten Akdoğan, "Çıkar odaklı değil insan ve değer odaklı bir anlayışı savunuyor. Darbeye 'darbe' diyor, zalime 'zalim' diyor, teröriste 'terörist' diyor, katile de 'katil' diyor. Bu kendimize saygının bir gereğidir. İnandırıcılığı koruyabilmemizin bir gereğidir. Suriye'den gelen 1,5 milyon insana etnik kimliğini, dinini, mezhebini sorgulamadan kuçağını açan bir Türkiye var. Bütün dünya seyrederken, sus pus kalırken, taşın altına elini koyan bir Türkiye var. Gazze'deki, Şam, Kahire'deki zulme karşı çıkmak, vicdanlı olmanın bir gereğidir. Biz çifte standartla hareket etmiyoruz, hakikati ketmetmiyoruz, gözümüzü yumamıyoruz, haksızlıklar karşısında susamıyoruz. Böyle bir özelliğimiz var" değerlendirmesinde bulundu.

 

Akdoğan, reel politika, çıkar hesapları ve güç dengeleriyle hareket edemediklerini aktararak, şunları kaydetti:

 

"Bu bir eksiklik midir? Bir fazilet midir? Hesap gününe inanan insanlar, günlük hesaplarla hareket edemezler. Diyanet İşleri Başkanımızın dediği gibi geçmişte büyük mahcubiyetler yaşandı ama bugün mahcup olmamak için insanlığımızdan utanmamak için tarihe hesap veremeyecek bir duruma düşmemek için dünyanın dört bir yanına elini uzatan bir Türkiye var. Ecdadımız işte o gün Latin Amerika kıyılarına çıkmıştı. Belki bilmeden, bilinçli olmadan çıkmıştı ama bilinçli olarak gittiği çok yerler vardı. Millerce kilometre ötedeki Sudan'a, Açe'ye, Maldivler'e gitmişti. Osmanlı donanma göndermişti."

 

Mağdur, mazlum olan kim varsa, "imdat" diye bağıran kim varsa dinini mezhebini sorgulamadan yardım elini gönderen bir Osmanlı'nın varolduğunu söyleyen Akdoğan, "Bugün onun torunları olarak, o ecdadın varisleri olarak bizler de aynı misyonu devam ettirmeye çalışıyoruz. Gazze'deki çocuklar, Somali'deki mağdurlar, Bosna'daki yaşlılar, bugün Türkiye'de bir hükümete dua ediyorlarsa, Türkiye'nin liderliğine dua ediyor 'aman başınıza birşey gelmesin' diyorlarsa işte bu iyi niyetli çabanın bir neticesidir. Çünkü biz Afrika'ya gittiğimizde, devlet, sivil toplum, vakıflar, cemaatler olarak bir karşılık bekleyerek gitmiyoruz. Su kuyusu açtığımızda, hastane binası yaptığımızda, okul açtığımızda karşılık beklemiyoruz. Birileri gibi petrol için altın için gitmiyoruz. Oraları Hristiyanlaştırmak, Müslümanlaştırmak gibi misyoner faaliyetler için de gitmiyoruz" diye konuştu.

 

Akdoğan, Afrika'da Hristiyanlığın yüzde 3'lerden bugün yüzde 50'lere yaklaştığına dikkati çekerek, "Biz sadece samimi bir şekilde Allah rızası için yardım elimizi uzatıyoruz. Bu anlayışla çalışmaya devam edeceğiz çünkü biz tarih önünde zor duruma düşmek istemiyoruz. Utanç içinde yaşamak istemiyoruz. İnsan olmanın gereği bütün bu adımları atıyoruz ve atmak durumundayız. Bizler kardeşler olarak dayanışma ve yardımlaşma halinde aynı amaca hizmet etmek durumundayız" şeklinde konuştu.

 

Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan, salondakilere Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun selamlarını ileterek, sözlerini tamamladı.

 

 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.