Bu Ülke

Bu Ülke
 Cemil Meriç?in Bu Ülke kitabını okumak için geç kalmışım diyebilirim. Cemil Meriç hakkında fazla bir bilgim yoktu. Çoğu insanın bildiği gibi...


 

Cemil Meriç?in Bu Ülke kitabını okumak için geç kalmışım diyebilirim. Cemil Meriç hakkında fazla bir bilgim yoktu. Çoğu insanın bildiği gibi bir zaman sonra gözlerini kaybettiğini biliyordum. Ve bir de herkesin bahsettiği şekildeki ?Batı ile Doğu?nun harika analizini yapıyor.? yorumunu biliyordum kulaktan doğma. Tavsiyeler üzerine okumaya başladım.

Kitabı diğer kitaplardan farklı kılan ilk şey yazar hakkında klasikleşmiş ve kronolojik bir biyografi yerine yazmış olduğu yazılardan alıntılar yapılarak ?Entelektüel Bir Otobiyografi? oluşturulması. Bunun oluşmasını sağlayana Mahmut Ali Meriç?e göre biyografiler, otobiyografiler ve kronoloji bir düşünürü anlayabilmek için başvurulması gereken ikincil malzemelerdir. Asıl çaba ise yazarı eserlerinden tanımaya çalışmaktır. Bu sebepten dolayı yaklaşık 60 sayfalık bir otobiyografi ortaya çıkmış. Bu otobiyografiden sonra deneme yazıları başlıyor.


Cemil Meriç?in Batı ile Doğu arasında bu denli analizler yapmasını içinde bulunmuş olduğu kimlik arayışlarına bağlamak gerekir. ?Hakikati arama? çabası var. Ve bu arayış nitelikli eserler çıkarmasına sebep olmuştur. Batı dünyasından yazarları okuyup eserlerinin tercüme etmekte, Balzac?ı rehberi olarak görmekte, Eflatun?dan Karl Marx?a kadar her düşünürü okuyan ve bunları analiz etmeye çalışan biri. Kendisinin bu denli eserler çıkartması, birçok kitap okuması hep arayışlarının sonucudur. Hatta şu sözü bu arayışları destekler niteliktedir; ?Düşünce şüpheyle başlar. Düşünce, tezatlarıyla bütündür. Zıt fikirlere kulaklarımızı tıkamak kendimizi hataya mahkûm etmek değil midir??


Bizim ülkemizde sıklıkla yapılan bir durumdur yaftalamak. Bir kitabı aldığımızda ilk baktığımız yer arka kapağı ve sonraki aşama yazarın siyasi veya dünya görüşünün nasıl olduğu? Acaba bizimle aynı görüşte midir diye düşünmeden edemeyiz. Birkaç izlenimden sonra karara varırız; sağcı, solcu, komünist, Marksist vs vs. Cemil Meriç belki de bu sağ sol mevzusundan çok çekmiş olsa gerek -ki Doğu Batı arasında gidip gelen ve arayışta olan bir insan için bu çok normal- birçok yerde kendisinin sağ sol hakkındaki durumunu açıklama gereği duyuyor. Mesela; ?Sağcı ve solcu sınıflandırmaları hiçbir zaman benimsemedim. Bunlar hakikati kapamaya yarayan uydurma mefhumlardır. Bilhassa sosyal sınıflara ayrılmamış bir ülkede sağcı solcu ne demek?? diyor ve ekliyor; ?Ömrünü düşünceye adayan, her düşünce adamını sevgi ve saygıyla selamlayan, bütün dinlere, bütün mezheplere, saygılı bir kimsenin herhangi bir kilisede barınabileceği nasıl düşünülebilir??


Sağ ve sol mevzusunda yapmış olduğu eleştirilerden biri de sağın okumadığı ve solun diyalogtan kaçtığı. 1974 yılında yapılan bu eleştiri günümüz içinde geçerli bir eleştiridir. Sol dediğimiz kesimin -en azından kendini sol olarak iddia eden bir takım kişi, grup ve partilerin- diyalog ve empati yoksunu olduğu aşikardır. Muhafazakâr ve İslamcı kesimlerin veya daha genel tabirle sağın okuma konusunda daha yeni yeni piyasaya çıkıyor olduğu da yadsınamaz bir gerçektir. Bunun mühim bir sebebi var. Lakin bu mevzu yazının içeriğine uygun değil. Bir başka yazıda dile getirebilirim.


Cemil Meriç özellikle Tanzimat Dönemi?ndeki Türk yazarları sıklıkla eleştiriyor. Avrupalılaşmanın ve Batılılaşmanın gaye olduğu o dönemdeki yazarları kendi düşüncelerini ortaya koymamakla, taklitçilik yapmakla ve özlerine yabancılaşmakla eleştiriyordu. Aydın insan kavramı onlar için uygun bir kavram değildi Meriç?e göre. Çünkü Meriç?e göre aydın insan hırslaşmaktansa konuşan, maruz kalmaktansa seçen kişidir. Kendi kafasıyla düşünen ve kendi gönlüyle hisseden kişidir. Ve aydın insanı aydın yapan en mühim şey de uyanık bir şuur, tetikte bir dikkat ve hakikatin bütününü kucaklamaya çalışmaktır. Türk aydınları hakkında yapmış olduğu bir eleştiri var ki günümüzde aydın diye geçinen insanlar içinde geçerli olabilecek, lafı gediğe oturtan cinsten bir eleştiri; ?Tanzimat?tan bu yana Türk aydınının alın yazısı iki kelimede düğümleniyordu: aldanmak ve aldatmak. Senaryoyu başkaları hazırlamıştı, biz sadece birer oyuncuyduk. Nesiller bir ütopyanın kurbanı olmuşlardı. Avrupa?yı tanımamak gaflet? Avrupa?yı tanıyan ülkesinden kopuyor. Bu lanet çemberinden nasıl kurtulacağız??


Tanzimat sonrası Türk aydınları için ?müstağrip? kelimesini kullanıyor Cemil Meriç. Bu kavramı kullanan aslında Ahmet Mithat Efendi. Ahmet Mithat bir yazısında müsteşriklerin (oryantalistlerin) Doğu irfanı ile uğraşan Avrupalılar olduğunu, kendilerinin ise Batı?yı Şark?a ithal etmeye çalışan birer yazar olduklarını ifade eder ve kendileri için müstağrip kelimesini uygun görür. Meriç?te buradan yola çıkarak Türk aydınlarını yani müstağripleri eleştirmeye başlar. Meriç?e göre o dönemdeki üç edebi nevi itibar sağlamaktadır; taklit, tercüme ve intihal (bir başkasının eserini sahiplenme). Zaten eleştirilerin temelinde de bu üç durum yatmaktadır.


Cemil Meriç?in özellikle muhafazakâr kesimler tarafından sevilmesinin en önemli sebeplerinden birisi Batı?nın karşısında Doğu?nun da bir zenginliği olduğu ve bu zenginliğin ?hakikat? olduğunu dile getirmesidir. Osmanlı hakkındaki düşünceleri, gelenekçi ve değerlerine bağlı bir profil çizmesi de -her ne kadar bunu sonradan kendisine kazandırmış olsa da- bu sebeplere eklenebilir.


Kitapta zevkle okuduğum bir bölüm ise kitap, dergi ve gazete hakkındaki görüşlerin olduğu bölümdü. Cemil Meriç bu üç eseri bir bir tasvir etmekte aralarında karşılaştırmalar yapmakta. Bu analizleri paylaşmadan olmaz; ?Kitap istikbale yollanan mektup, smokin giyen heyecan, mumyalanan tefekkür. Kitap ve gazete? Biri zamanın dışındadır, öteki ?an?ın kendisi. Kitap, beraber yaşar sizinle, beraber büyür. Gazete, okununca biter. Kitap fazla ciddi, gazete fazla sorumsuz? Dergi, hür tefekkürün kalesi... Belki serseri ama taze ve sıcak bir tefekkür? Kitap, çok defa tek insanın eseri, tek düşüncenin yankısı; dergi bir zekâlar topluluğunun. Bir neslin vasiyetnamesidir dergi; vasiyetnamesi, daha doğrusu mesajı. Kapanan her dergi, kaybedilen bir savaş, hezimet veya intihar.?


Meriç?in eleştirilerinden biri de günümüz insanının sıklıkla yaptığı bir durum üzerine; başkalarının sözleriyle yetinmek. Meriç?e göre başkalarının sözleriyle yetinmek, her konuda başkasının anlayışına ve fikirlerine başvurmak kötü bir alışkanlıktır. Ona göre ?kitapta okudum, gazetede yazıyor? gibi sözler iradenin ve kişiliğin yokluğunu gösterir. Hepimizin sıklıkla yaptığı bir durum? Kendi fikirlerimizi sunarak yaptığımız eleştiriler, yazdığımız yazılar çok nadir. Savunduğumuz tezler daha önce hep söylenilmiş şeyler. Orijinal fikirlerimiz az sayıdadır. Hatta bunu akademik camiada da görmek mümkündür. Yüksek lisans ve doktora tezlerinin hatta doçentlik tezlerinin de doktrine ne kadar yenilik getirdiği malumdur.


Bu kadar çok kitap okumuş ve kitaplarla içli dışlı olmuş bir fikir işçisinden okumaya dair teknikler almak gerekir; ?Okuduğunu tahlil etmeyen, daha önce okuduklarıyla karşılaştırmayan, her an kendi kafasını kullanmayan zekâsını mahveder. Okumak, sayfanın bütününü, cümleleri, kelimeleri, anlamaktır. Dikkat gevşeyince gölge düşünceler kalır kafada. Çabuk okuyan dikkatini teksif edemez (yoğunlaşamaz, toparlayamaz).?


Meriç?in sıklıkla eleştirdiği bir diğer konu ise ideolojiler ve sloganlar. Siyasette önemli yeri olan bu kavramlar Meriç tarafından hayli sert eleştiriliyor. Ona göre ideolojiler siyaset dünyasının haritasıdır. Lakin tek başına harita tehlikeli sularda yeterli olmaz. O haritanın yanına bir de pusula lazımdır ki, o pusula da şuurdur, tarih şuuru, milliyet şuuru, kişilik şuuru. Yani sadece ideoloji peşine takılanlar ve bunu şuur ile desteklemeyenler siyaset gibi tehlikeli sularda boğulmaya mahkûmdur. Şuurdan eksik ideolojiye bağlanmış kişileri de yöneten şey slogandır. Ona göre slogan; karanlık kinlerin birbirine saldırttığı, çılgın sürülerin savaş çığlığıdır. İlkelin, budalanın, papağanın ideolojisidir. Ve düşünce ile çığlık bağdaşmaz. Şuurun sesi çığlık değildir. Yabani bağırır, medeni insan konuşur?


Meriç?in İslamiyet hakkında üzerine önemle durduğu konulardan birisi; eşitlik kavramı... Ona göre genel anlamda İslam?da özelde gerçek Müslüman?da sosyal sınıf diye bir kavram yoktur, olamaz. Servet veya mevkiler insanları sınıflandıramaz. Müslüman Müslüman?a eşittir. İslamiyet Batı?nın gerçekleştirmeye çalıştığı eşitliği çoktan fethemiştir. İslamiyet; fikir hürriyetini, insana insana saldırtan bir tecavüz silahı olarak değil, bir ikaz, bir irşat vasıtası olarak kabul etmiştir ve bu yönüyle demokrasinin ta kendisidir.


Kitapta tek tek anlatılması gereken kayda değer bir çok deneme yazısı ve konu var. Fakat hepsini burada anlatmak mümkün değil. Özellikle kitap içindeki ?Aydınların Dini: İzm?ler? ve ?Din Afyon Mudur?? adlı denemeler iyi anlaşılmalı, analiz edilmeli. Cemil Meriç?in Bu Ülke?si herkesin okuması gereken bir eser. Son olarak derkenar notlarından bazılarını aktararak yazımı sonlandırıyorum.


* Türk düşünce tarihi, ülkesiyle göbek bağını koparan bir intelijansiyanın (aydının) dramı. Bu bahtsız bir kafilenin, bayrağını taşıyacağı, içtimai bir sınıf yok. Vatanında gariptir. Alkışlayıcısı; ekalliyetler (azınlık) ve Avrupa.


* İzm?ler idrakimize giydirilen deli gömlekleri. İtibarları menşe?lerinden geliyor. Hepsi de Avrupa?lı.


* Düşünmek, insan üzerine düşünmek, mutlaka yasak bölgelerden bir kaçına dalıp çıkmakla olur. Zaten demokrasi ve liberalizm yasak bölgeleri kaldırmak manasına gelir.


* Vatanlarını yaşanmaz bulanlar, vatanlarını ?yaşanmaz?laştıranlardır.


* Seçiş hürriyetimizin hudutsuz olduğu tek dünya; kitaplar dünyası.


* Polemik zekâların savaşıymış! Zekâlar birbiriyle savaşmaz. Kinlerin, peşin hükümlerin, gizli çıkarların savaşı polemik.


* Dinsizlik batının yükselen toplumları için ne kadar hayırlıysa, bizim için o kadar meşumdur, onlar için ilerleyiş, bizim için çözülüş ifade eder.


* Nurculuk bir tepkidir. Kısır ve yapma bir üniversiteye karşı imanın, Batı?ya karşı Doğu?nun isyanı. Her risale bir çığlık, şuuraltının çığlığı? Zulmün ahmakça taarruzu olmasa, bu münzevi ses böyle sayhalaşır mıydı?


* Vatandaşlığı yapan kan ve toprak değil, inanç. Ümmetin Avrupa dillerinde karşılığı yok. Siyasi ve dini bir bağ? Kuran hem bir ibadet kitabı, hem bir anayasa, muhatabı bütün insanlık?


Bu Ülke

Cemil Meriç
İletişim Yayınları
342 Sayfa

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.