Birlikte yaşama kültürü
Anadolu'yu mayalayan tasavvuf büyüklerinin geçmişte aşk ateşinde pişirdikleri ve bugün dahi ihtiyacı, isteği olan gönülleri sevgi, saygı, maneviyat ve irfanla doldurabilecek nitelikte olan kutlu nefes ve nutuklar aynı coşku ve heyecanla sese dökülmeyi beklemektedir.
"Aşk olmayınca meşk olmaz" sözü, gönüller mimarı arif, aşık ve sadıkların bu aşk mayası ile unu hamura dönüştürmelerini, ruh ve gönülleri marifet ve muhabbet fırınında pişirmelerini, bakırı altına, kömürü elmasa çevirmelerini anlatmaktadır. Gönüllere saraylar kuran, dünya sarayındakileri ilahi nağmelerin, ilhamların zevkiyle buluşturarak iksir ilminin dönüştürücü etkisiyle toprak gönüllü hale getiren kalp doktorları, kendi zamanlarında dünyevileşmeyi önleyen, insan ve mekanları uhrevileştiren sevgi elçileridir.
Hünkar Hacı Bektaş Veli'nin ifadesiyle; "sevgi esas olunca", saygı da insanı kuşatan bir arkadaş haline gelivermektedir. "Seni, beni, bizi, sizi ve onları" terkederek, baki kalacak olanın sadece "O" olduğunu akıl ve gönüllere öğreten tevhid haykırıcıları, bir gönlü yaralamayı cellatlıkla özdeşleştirmişlerdir.
Mevlana Celalettin Rumi'ler, Hünkar Hacı Bektaş Veli'ler, Yunus Emre, Şeyh Şaban-ı Veli ve Ahi Evran Veli'ler yaşadıkları devirde "diyar-ı Rum" olarak isimlendirilen ve Ermeni ve Rumların vatanı olan Anadolu topraklarını gönülleri fetheden nefes ve nutuklarıyla bizlere vatan yapmışlardır. Bu kutlu mirasa sahip çıkamayan, onların emanet bıraktığı "sevgi kalbin (ve vatanın) hayatıdır" prensibine sırt çeviren bizler Anadolu'yu Ermeni ve Rum'lardan arındırdık. Onların Anadolu coğrafyasındaki varlığı bizlerin "yetmiş iki millete bir gözle baktığımızı" bütün aleme gösteriyordu. Maneviyat büyüklerimizin bizi "insan" yapan düsturlarını terk edince, Peygamber müjdesi, ecdad yadigarı vatan bırakın Ermeni ve Rumu Kürt, Türk, Alevi ve Sünni'ler olarak bir türlü sığışamadığımız dört duvara dönüşüverdi. Sanki miraslarına sahip çıkamadığımız Allah dostları; "biz size Anadolu'yu böyle bırakmamıştık. Siz onun çeşitli renk ve desenlerden oluşan zenginliğini yok ettiniz. Şimdide hazineler üzerinde oturan dilencilere döndünüz. Burnunuzu havadan, tevazunun sembolü olan toprağa döndürmediğiniz, kazma ile bel ile kazarak, size gül verecek toprağı Veysel misali "sadık yariniz" haline getirmediğiniz sürece de kendi aranızdaki çekişme ve kavgalara son veremeyeceksiniz" diyorlar.
Ayette ifade edildiği gibi; galiba niza etmenin ve himmetlerimizi dağıtmanın beraberinde getirdiği encamla "birlik ruhumuzu" kaybettik.
Gelin Aralık ayının "Şeb-i Arus" atmosferli şu günlerinde pişman tövbekarlar olarak, Mevlana Haretlerinin dergahına uğrayalım: sinelerimizi dağlayalım. Döktüğümüz gözyaşlarıyla, kalplerimizdeki sevgi, saygı tohumlarını sulayarak, birlik ve baraberliği tomurcuklandıralım. Coşalım seller gibi milletimizi güzel yarınlara taşıyalım. Birbirimizi yeniden keşfetmenin coşkusuyle, yeniden bir kere daha kucaklaşalım. Kan ve gözyaşından bıkmış yaşlı dünyaya güzel bir örnek olalım...
Prof. Dr. Osman Eğri - Haber 7
osmanegri@yahoo.com
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.