Bir kalkınma aracı olarak kültür
Maddi refah seviyemiz her yıl yükselirken bu refaha ilişkin taleplerimiz de giderek artıyor. Şimdi sıra kültürel değerlerimizle ve faaliyetlerimizle de......yeni bir yükseliş ivmesi yakalamaya geldi. Siyasilere ve STK’lara bu konuda birçok iş düşüyor. 2023 hedeflerinden biri de bu olmalı.
Doç. Dr. Mehmet Akif Kirecci / Ankara Siyasal ve Ekonomik Araştırmalar Merkezi (ASEM) Başkanı
Kültür hem maddi hem de manevi kalkınmayı zorunlu kılar. Kültürden bahsettiğimiz zaman tarihimizden, bizi biz yapan değerlerimizden bahsediyoruz; bunları bugün hayatımıza nasıl aktarabilir nasıl canli tutabiliriz diye kaygılanıyoruz. Kültürden bahsediyorsak eğer başka bir çok millete örnek olabileceğimiz derin ve onur verici bir mirastan bahsediyoruz. Türkiye üzerinde yükseldiği tarihi ve kültürel miras açısından tam bir süper güçtür. Lütfen biraz kültür konuşalım. Kendimizi yeniden keşfedelim.
Kültürel kalkınmamız görünen o ki ülkemizin son yıllarda eriştiği maddî refah seviyesini biraz geriden takip ediyor. Aslında bunda şaşıracak bir durum yok çünkü maddi refah belli bir düzeye gelmeden kültürden bahsetmek bazan lüks bazan da detay bir konudan bahsetmek gibi algılanıyor. Bir ülkede yollar yetersizken, insanlar doktor görebilmek-tedavi olabilmek için günlerce sıra beklerken, insanların evlerinde temiz su bile akmazken, çöpler zamanında toplanmazken, asgari ücret geçim sağlamaya yetmiyorken, toplumun ancak belli bir kesimi eğitime erişebiliyorken kültürden bahsetmek herkesin aklına gelmeyebiliyor. Öncelikleri ihtiyaçlar belirliyor ister istemez.
Çok şükür ülkemizde bu tür temel sorunlar son 13 yılda halledildi ve halledilmeye devam ediyor. Maddi refah seviyemiz her yıl yükselirken bu refaha ilişkin taleplerimiz de giderek artıyor. Artık Türiye fakir bir ülke değil, bundan sonra da hiç olmaz inşallah.
Şimdi sıra kültürel değerlerimizle ve faaliyetlerimizle de yeni bir yükseliş ivmesi yakalamaya geldi. Artık Türkiye’de kültür ve kültürel değerlerle ilgili konular da maddî yükseliş çizgisine paralel bir çıkış yakalamalı. Gelişme, büyüme ve refaha erme konusunda sahip olduğumuz heyecanın bizi yorduğu yerlerde kültürel değerlerimize yeniden bakmanın bize çok derin bir nefes aldıracağı, sürdürmekte olduğumuz siyasetin de önünde çok geniş alanlar açacağını keşfetmeliyiz. Yeni Türkiye, bu anlamda, kültürel değerlerle ve yeni kültür politikalarıyla harmanlanarak yoğrulmalı.
Kültür doğal olarak maddî refahın var olduğu ve devamlılık gösterdiği bir ortamda yeşerir ve palazlanır. Politika yapıcılara ve sivil toplum kuruluşlarına düşen şey; ülkenin gelişmişlik düzeyine paralel olarak toplumun kültürel seviyesini de kalkındırmak için gerekli adımları gerekli yerlerde el birliği ile atmak, birbirlerinin eksiğini tamamlamak, birbirlerine destek olmaktır. Çeşitli din ve kültürleri bir arada yaşatmayı başarmış tarihî mirasımız ve medeniyetimiz bizlere büyük bir kültürel zenginlik sunmaktadır. Bu zenginliğin son yüzyılda Avrupa medeniyeti ile doğrudan ve yoğun angajmanı da kültür birikimimize hem ayrı bir boyut hem de büyük bir zenginlik kazandırmaktadır.
Anadolu’nun köklü mirası hem batıdan hem doğudan
Türkiye’nin üzerinde yer aldığı coğrafya birçok köklü medeniyetin ve imparatorluğun yaşadığı, izler bıraktığı muhtemelen dünyanın en yoğun yerleşiminin olduğu toprak parçasıdır.
Üzerinde yaşadığımız coğrafya aynı zamanda 11. yüzyıldan itibaren bölgeye yerleşen Türk kavimlerinin anayurdudur. İlk defa Abbasiler döneminde Bağdat üzerinden Anadolu coğrafyası ile temas eden Türkler, Selçuklu İmparatorluğu’nun Bizans İmparatorluğu ile verdiği mücadele sonrası Anadolu’ya yerleşmeye başlamışlardır. Farklı Türk beyliklerinin Anadolu coğrafyasına yerleşmelerini takiben ortaya çıkan ve üç kıtaya yayılarak büyüyen Osmanlı Devleti, bir cihan imparatorluğu olarak hangi dilden ve dinden olurlarsa olsunlar yönetimleri altındaki nüfuslara hami olmuşlardır. Balkan Savaşları ve Birinci Dünya Savaşı ile târumâr olan İmparatorluğun ardından ortaya çıkan Türkiye Cumhuriyeti, Osmanlı coğrafyasından geriye kalan Anadolu’yu imar etmek ve insanını güçlendirmek için büyük bir çaba vermiştir ve bu çaba hâlâ devam etmektedir.
Cumhuriyet döneminde benimsenen kültür anlayışı, bir medeniyet değiştirme projesi olarak insanı ve kurumları ile Türkiye’yi Batılı bir ülke olarak yeniden inşa etmenin en işlevsel aracı olmuştur. Türkiye Batılı bir sistem üzerinden yeniden inşa edilirken, Osmanlı medeniyet ve kültürünün ötelenmesi gerekli görülmüş; ancak Cumhuriyet bütün kurum ve fikirleriyle yerleştikten, kendini konsolide ettikten sonra bile Osmanlı kültür mirası ile barışmak kolay olmamıştır.
Sınırlarımızın dışına doğru örneğin Balkanlara, Ortadoğu’ya veya Kuzey Afrika ülkelerine yapılacak bir ziyarette dikkatli bir gözlemci Osmanlı -ve Ortadoğu için Selçuklu-mirasının izlerini ve bu izlerin temsil ettiği kültürel seviyeyi rahatlıkla farkedecektir.
Bu anlamda ülkemiz hem doğunun hem de batının kültürel mirasları üzerinde oturmaktadır. Bugün her alandaki kültür politikalarına ilham verecek zenginlikteki bu kültür mirasını değerlendirebilmek, Türkiye’yi dünya arenasında da farklı bir noktaya taşıyabilecek kudrette bir araçtır.
2023’e giderken kültür
MÜSİAD tarafından yayınlanan 2023’e Doğru Kültür Politikaları başlıklı rapor ekonomisini büyüterek ilerleyen Türkiye’de önümüzdeki on yılın kültür politikalarına yeni bir vizyon ve perspektif sunmak amacıyla kaleme alındı.(1)
Söz konusu rapor, devlet ve kültür kavramlarıyla devletin kültürü, kültürde devletin rolü, kültür ekonomisi, kültürün üretim ve şekillenmesinde sivil toplumun ve yerel yönetimlerin rolü gibi konuları ele alarak yeni dönemde devlet, STKlar, yerel yönetimler ve diğer aktörlere yönelik bir dizi politikalar önermektedir.
Yeni dönemde kültür politikalarının temel dinamiği kamu ve özel sektörle, sivil toplum kuruluşlarının birbirlerine ilham verecekleri bir platformda hayata geçmelidir. Bu aktörler birbirlerini olumlu anlamda tetikleyerek ülkemizin kültür ve sanat hazinelerine beraberce sahip çıkmalı kültür ortamını, kültürel değerleri beraber zenginleştirmeli ve kültür ekonomisini yeni bir yatırım aracı olarak keşfetmelidirler.
Devletin yeni kültür politikalarındaki rolü, sahayı kapatan ve sahada tek başına hareket eden bir aktör olarak değil STK’ların, yerel yönetimlerin ve özel sektörün önünü açan, onlara ilham ve maddî destek veren bir role dönüşmelidir. Bunun için artık Türkiye’de kamu, özel sektör ve sivil toplum hazırdır.
2023’e Doğru Kültür Politikaları şehirlerimizde modernitenin baskıladığı estetik güzelliğin yeniden keşfedilmesi gerektiğini ileri sürmekte; ülke çapında okuma kültürünün yerleştirilmesi ve kütüphanelerin yaygın kullanımını özendirecek yeni politikalar teklif etmektedir.
Kültür yatırımları açısından Anadolu’daki birçok şehrimizde büyük potansiyellere sahip olduğu aşikardır. Şehirlerimiz kültür yatırımlarını yeni konseptlerle zenginleştirerek cezbetmeli ve küresel yarış ortamında rekabet edebilir hâle gelebilmedirler. Konya’nın, Bursa’nın, Kars, Mardin, Urfa, Diyarbakır ve Gaziantep gibi birçok şehrimizin mevcut kültürel mirasları dünyanın gelişmiş ülkelerindeki standartları aratmayacak formüllerle yeniden keşfedilmelidir.
Altyapı sorunlarının birçoğunu çözmüş yerel yönetimler artık kültürel faaliyetlere daha çok ağırlık vereceklerdir. Bu meyanda hem Türkiye’de mevcut uzmanlıkları değerlendirerek hem de yurtdışından danışmanlıklar alarak yeni müze konseptleri, kültürel cazibe merkezleri oluşturmak birçok şehrimizin tarihi mirasını günümüze taşıyacak alanlardır.
Ülkemizde modernleşme sürecinde yaşanan dönüşüm Türkçe’ye büyük hasarlar vermiş. Dil bir milletin, bir medeniyetin tayıcısı ve kültürel canlılık anlamında en işlevsel aktörüdür. Türkçe’nin öğretimi, aktarımı, görsel ve yazılı medyada diğer dillere karşı kullanımı doğru yapılmazsa dilin kültürel boyutu hızla yok olacaktır. Türkçeyi yeniden bir medeniyet dili olarak görmeli, medeniyet ve kültürümüzü bu dil üzerinden yorumlamak durumunda olduğumuzu unutmamalıyız. Nesiller arasında en güçlü bağı sağlayan dil bu yönüyle üzerine titrenmesi gereken en kritik medeniyet ve kültür varlığıdır.
Arkeoloji’ye yeni yaklaşım geliştirmek zorundayız
Yeni kültür politikaları oluşturulurken üzerinde durulması gereken başka önemli bir konu da arkeolojidir. Türkiye’de İslamî dönem, Beylikler, Selçuklu ve Osmanlı dönemleri arkeolojik araştırmalar anlamında yıllardır ihmal edilmektedir. Bu durumu telafi etmek için hem üniversiteler ve YÖK, hem de Kültür Bakanlığı ve araştırmacılar Türk arkeolojisine yeni bir yaklaşım geliştirmek durumundadır. Mevcut haliyle Türkiye’deki arkeolojik çalışmaların büyük ekseriyeti Yunan, Roma veya daha eski dönemlere yönelmiştir. Türk kültür ve tarihi bu anlamda hem akademisyenlerce hem de devlet kaynaklarını yönlendirme bakımından aşırı bir ihmale maruz bırakılmıştır. Halbuki Anadolu’da, Orta ve Doğu Avrupa’da, Balkanlarda, Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da hem Selçuklu hem de Osmanlı arkeolojisinin muazzam birikiminin açığa çıkarılması, bu coğrafyanın kültürel referanslarının anlaşılması içinvazgeçilemez bir gerekliliktir. Eğer bu başarılabilirse Türkiye üniversiteleri yeni bir arkeolojik dalganın oluşmasına öncülük edebilecek bir başlangıç yapmış olcaklardır.
Bugün geldiğimiz noktada Türkiye bütün kurumlarıyla Avrupa demokratik sisteminin bir parçası olarak Batıya, nüfusunun çoğu Müslüman olan bir ülke olarak da İslam dünyasına hitap edebilen bir ülkedir. Kendi tarihimiz ve kültürel mirasımızın birikimlerini mevcut hikayemize yansıtmanın tam zamanıdır. Ülkemizin tevarüs ettiği düşünce dünyası, medeniyet birikimi ve özellikle Doğu ile Batı arasında kurduğu sentez, ancak etkin ve aktif kültür politikalarıyla Türkiye’yi tekrar Balkanlar, Türkçe konuşan ülkeler ve Ortadoğu’nun örnek alınabilecek entelektüel cazibe merkezi hâline getirecektir.
akifkirecci@yahoo.com
1-Raporun tam metnine ulaşmak için: http: // www. musiad.org.tr / Documents /Musiad/ Assests /Pdf/2023-e-Dogru-Kultur-Politikalari.pdf
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.