Bir daha bana kimse palto vermeyecek
86?nın kışıydı.
Ankara?nın buz kesen soğuğunda Samanpazarı?ndaki bekâr evimden çıkıp Necatibey Caddesi?ne yürürken ciğerime çektiğim o kuru ayazı tınmazdım:
Sırtımda o gri palto vardı.
Fehmi Koru yönetiminde, İhsan Süreyya Sırma, Hasan Hüseyin Ceylan, Zahid Akman, Özkul Eren ve belki 10 arkadaş daha, Aylık İslam Mecmuası?nı hazırlıyorduk.
Türkiye?nin en çok satan dergisini çıkarmamıza rağmen içimdeki coşkun edebiyat ırmağı beni her fırsatta Akay Yokuşu?nda Nuri Pakdil?in, Mavera yönetiminde Erdem Beyazıt?ın, Beşir Ayvazoğlu?nun o dönem yeni kurduğu Yazarlar Birliği?nin kapısına sürükler; Aylık Dergi?den Yaşar Kaplan?la, Ajanspres?ten Ercüment Özkan?la yaptığımız çay sohbetleri uzasa da, dışarının buz kesen soğuğu beni korkutmazdı.
Tüm bu edebiyat odalarının kapı arkasına astığım o gri palto ile kara kışa direnir, üşümez, hastalanmazdım.
Nice sonra askerlik kararı ile Adana?ya geldim. Anadolu?nun yokluk içinde okumaya çalışan akıllı, yetenekli ve girişken gençleriydik. O gri paltoyu Erzurum?da okuyan ağabeyim Mustafa Yürekli?ye verdim.
Ağabeyim?e verirken üstüne basa basa tembihlediğimi hatırlıyorum : ?Abiciğim, bu palto bana Necmettin Erbakan?ın hediyesi, sakın kaybetme? diye. O palto kuru ayaza karşı kim bilir daha kaç Anadolu gencinin korunağı oldu; o gün bu gün bir daha hiç görmedim.
Yine kış ve yine alabildiğine soğuk.
Bu kez İstanbul?dayım;
Hoca?yı bir tabutla getirip önümüze koydular.
Bizi en alır yerimizden vurdular.
İçim yanıyor ama, bu kez üşüyorum.
Üstümdeki titreme dinmiyor, çenem çatırdarcasına üşüyorum.
Üşüyorum, çünkü biliyorum,
bir daha bana kimse palto vermeyecek.
Ahmet Yürekli
01.03.2011, öğle saati, Fatih.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.