Başbakan'ın sorumluluğu

Başbakan'ın sorumluluğu
Yalçın Akdoğan'ın yazısı, kriz sürecinde yazılmış en önemli metinlerden biri.Metin, önemiyle mütenasip alâkayı zaten gördü. Öneminin iki sebebi...



Yalçın Akdoğan'ın yazısı, kriz sürecinde yazılmış en önemli metinlerden biri.

Metin, önemiyle mütenasip alâkayı zaten gördü. Öneminin iki sebebi var: Birincisi Yalçın Akdoğan, hükümet kanadını, üstelik aklını temsil eden bir politikacı-entelektüel. İkincisi, son derece samimi ve dürüst bir anlatımla krizin sebebini ve taraflarını, tabii AK Parti kanadının müdafaası ile birlikte sergiliyor.

Başarılı liderler, yetenekli danışmanlarla çalışırlar. Akdoğan, entelektüel donanımını, devletin zirvelerinde gözlediği ve bir aktör olarak yer aldığı zorlu tecrübelerle geliştirmiş bir politikacı. Akılcı ve sorumlu bir dil kullanıyor. Hem krizin derinlerinde olup bitenleri deşifre eden bilgiler veriyor; hem de hükümetin müdafaa hattını çekiyor. Genel bir tablo halinde bize, erkler savaşını anlatıyor.

Önce, "hükümet-cemaat ikilemi" iddialarını sağlam argümanlarla çürütüyor: "Başbakan Erdoğan'ı gönülden seven cemaat mensupları ile Hocaefendi'ye sevgi besleyen AK Partililer arasında bir çatışma ve çekişme olamaz, bunlar birbirinden ayrılamaz, çünkü bunlar aynı insanlardır." Akdoğan haklı, üstelik açıklığı ve dürüstlüğü en önemli sermaye bellemiş iki tarafın, bu karanlık işlerle karşı karşıya gelmesi nasıl mümkün olabilir?

Akdoğan'ın gösterdiği adres şu cümlede tebellür ediyor: "Yargı ve güvenlik bürokrasisi içinde kimseye güvenmeden gizli kapaklı iş çeviren bir grup, ülkeyi yönlendirmeye ve siyaset mühendisliğine kalkışıyorsa, bunun daha önceki durumdan ne farkı olur?" Bu cümle, krizin taraflarını açıkça gösterdiği için üzerinde dikkatle durmayı gerektiriyor. Krizin bir tarafını yargı erki oluşturuyor. Akdoğan, Yargı'nın siyaset mühendisliğine soyunduğunu, temel sorunlarda hükümeti yönlendirmeye çalıştığını söylüyor. "Güvenlik bürokrasisi" ile kastettiklerinin, İstanbul Emniyeti'nde Ergenekon ve KCK soruşturmasını yürüten ekip olduğu belli. Nitekim hükümetin bu krizde verdiği ilk tepki, bu ekibi görevden almak oldu. Akdoğan, duygusal bir dille başladığı ve somut analizlerle sürdürdüğü yazısında, yaşananların ilk elden derli toplu bir özetini veriyor. Hükümet kanadı, "arkadan hançerlenme" duygusu yaşıyor. "Arkadan hançerlenme" birlikte aynı hedefe yürüyenlerin aralarındaki ortak güvenin kaybına işaret ediyor.

Benim çıkarttığım sonuç şu: Türkiye özellikle son beş yılda, hukuk alanında devrim niteliğinde ilerlemelere sahne oldu. Bu başarı Başbakan'ın dik duruşunun ve yargının ve emniyet mensuplarının işlerini fedakârca ve cesaretle yapmasının eseri. İlker Başbuğ hakkında hazırlanan iddianame bile tek başına nereden nereye geldiğimizin somut delillerinden biri. İktidar zorbaların, vatandaşın hayatına kastederek siyaseti tanzime çalışanların elinden alındı. Şimdi bu işi başaranlar kılıçları çekmiş, birbirlerinin tam karşısında duruyorlar. Meselenin de temel sorunlara yönelik bir yaklaşım farkı olduğu anlaşılıyor. Tartışma yaratan temel sorun ise Kürt sorunu ve onun uzantısı olan terör sorunu.

Hükümet bizim adımıza yönetiyor. Yargı bizim adımıza karar veriyor. Öyleyse bu tartışmada kimin haklı olduğu konusunda asıl önemli olan, bizim vereceğimiz hüküm olmalı. Daha doğrusu bizi gözeten hüküm. Bizim vereceğimiz hüküm ise prensiplere bağlanmalı. En vazgeçilmez prensip, bu tartışmada bulunacak çözümün vatandaş olarak bizim hak ve hukukumuzu gözetme mecburiyeti. Hiçbir çare, bir tek vatandaşın hak ve özgürlüğünün önünde olamaz. İkincisi ise can yakmadan, kan dökmeden Kürt sorununu çözecek bir yolun bulunmasıdır. Elbette bulunacak çözümler de devletin hukuk devleti olarak güçlenmesine katkı sağlamalıdır.

Kavga yargı ile yürütme arasında geçebilir. Ama bu kavgayı çözecek olan Başbakan'dır. Sorumluluk Başbakan'a aittir. Başbakan'ın kavganın tarafı olmaması gerekir. Yargı hukuku uygular. Çözüm yeri siyasettir. Siyaset yargının durduğu yeri bir imkân veya bir sınır olarak değerlendirecek ve çözümü o sınırlar içinde bulacaktır.

Ezcümle: Denizi geçip çayda boğulmanın alemi yok.

 

Mümtaz'er Türköne

m.turkone@zaman.com.tr

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.