Başbakan Yıldırım: 'Terör grupları arasında sınıflandırma yapmak çok yanlıştır'
Başbakan Binali Yıldırım, terörün küresel bir tehdit olduğunu söyleyerek, "Terör grupları arasında sınıflandırma yapmak çok yanlıştır” dedi.
Başbakan Binali Yıldırım, BBC World kanalına mülakat verdi. İstanbul Vahdettin Köşkü’nde gerçekleşen mülakatta Yıldırım, “Türkiye eskiden beri terörle çok yoğun mücadele eden bir ülke, 40 yıldan fazla. Biz diyoruz ki; terörün dini yok, terörün mezhebi yok, teröristin hiçbir kutsalı yok. Dolayısıyla terör grupları arasında sınıflandırma yapmak çok yanlıştır. Bu küresel bir tehdittir. Bütün insanlığın güvenliği için, geleceği için beraberce bütün ülkelerin hareket etmesi lazım” şeklinde konuştu.
Türkiye’nin Suriye’de Esed’e karşı bağımsızlık mücadelesi veren gruplara destek verdiğini kaydeden Yıldırım, “Esed’in öldürdüğü, ülkelerinden kaçmak zorunda kalan insanların bağımsızlık mücadelesi vermek için oluşturduğu gruba Türkiye destek veriyor. Onun dışındaki gruplara, ne DAEŞ’e, ne PYD’ye, ne de Esed’in güçlerine Türkiye asla destek vermez. DAEŞ’in dini falan yok, bunlar İslam’ı falan temsil etmiyor. Bunlar kurulmuş bir devlet de değil. DEAŞ, ne zaman, nasıl ortaya çıktı ona bakmak lazım. El-Kaide’den sonra, Irak’ın işgalinden sonra orada oluşan istikrarsızlık, otorite boşluğundan dolayı DEAŞ diye cani örgüt meydana geldi. Kesinlikle biz DEAŞ örgütüne veya herhangi başka bir terör örgütüne hiçbir sempati göstermedik. Geçmişte de göstermedik, gelecekte de asla göstermeyiz. Terörün ne kadar can yakıcı bir şey olduğunu dünyada bizden daha iyi bilen bir ülke yok. Ama 50 yıldır biz bu mücadeleyi veriyoruz” ifadelerini kullandı.
“Onun yaptığı gazetecilik değil”
“Dündar’ın davası devam ediyor. Şu anda içeride değil dışarıda, mahkemesi devam ediyor” diyen Yıldırım, konuşmasını şöyle sürdürdü: “Mahkeme nasıl sonuçlanacak bilemem. Ama onun yaptığı gazetecilik değil. Burada, şu anda burada, yani gitti geldi. Hiçbir zaman da, içeri girdi geçici süreyle, sonra tekrar üst mahkeme çıkmasına karar verdi, şu anda davası devam ediyor. Ama oradaki faaliyet gazetecilik faaliyeti değil Zeynep Hanım, problem o. İki şeyi birbirine karıştırmamak lazım; bir basın-yayın faaliyeti var, bir de ülkenin sırlarını ifşa etmek, açığa vurmak var.”
“Suriye’de bir şeylerin değişmesinin zamanı çoktan geldi geçti”
Suriye’de acilen bir şeylerin değişmesi gerektiğinin altını çizen Yıldırım, “Bir kere Suriye’de bir şeylerin değişmesinin zamanı çoktan geldi geçti. 500 binin üzerinde insan hayatını kaybetti. Masum, hiçbir günahı olmayan insanlar öldü gitti. 9 milyondan fazla insan yurtlarını terk etti. 3 milyonu Türkiye’de bizim misafirimiz, biz onlara kollarımızı açtık, evimize kabul ettik. Muhakkak Suriye’de bir şey değişmeli, ama her şeyden önce Esed değişmeli. Yani Esed değişmeden Türkiye’de bir şey değişmez. Bu işlerin bu hale gelmesinin ana sebebi Esed’dir. Bir yanda Esed var, bir yanda DAEŞ var. Yani Esed’i mi tercih edelim, DAEŞ’i mi tercih edelim diye soruyorsanız, ikisini de tercih edemeyiz, ikisinin de gitmesi lazım. Suriyelilerin başının belası. Ha diyelim ki DEAŞ’ı defettik, DEAŞ gitti, sorun yine çözülmeyecek, Esed orada olduğu müddetçe sorun çözülmeyecek, başka bir terör grubu ön plana çıkacak. Dolayısıyla DEAŞ’ı yaratan Esed rejiminin tutumudur, Suriye’de ortaya koyduğu yönetim şeklidir ve kendi vatandaşlarını bile bile ölüme göndermesidir” değerlendirmelerinde bulundu.
“Bize bir lütufta bulunmuyor Avrupa Birliği, biz hakkımız olanı istiyoruz”
Türkiye’nin sınırlardan yasadışı geçişleri önlediğini belirten Yıldırım, şöyle konuştu: “Biz bu anlaşmayı, doğru benden önceki değerli Başbakanımız Ahmet Bey Mart ayında Avrupa Birliği’yle böyle bir anlaşma imzalandı. Bu anlaşmaya göre 1 tane göçmene karşılık 1 tane Avrupa Birliği alacak Suriyeli göçmen ve Türkiye yasadışı düzensiz göçü önleyecek. Biz önledik. Ne yaptık? 7 bin geçiş vardı günde, 40’a düşürdük, tamamen bitti. Biz görevimizi yaptık. Ayrıca 72 tane de şart vardı, o şartları da yerine getirdik. Ama Avrupa Birliği buna karşılık ne yapacaktı? Vize muafiyeti verecekti, ayrıca Türkiye 3 milyon göçmeni misafir ettiği için ciddi bir yük var üzerinde, bu yükü paylaşacaklardı, 3 milyar euro gibi bir para vereceklerdi, 5 yılda 6 milyara çıkaracaklardı. Böyle bir tehdit peşinde değiliz, biz hiçbir zaman dostlarımıza tehdit ederek iş yapmadık. Biz dostlarımıza şöyle yaparsak iyi olur, böyle yapmazsak şu zarar olur diye yol gösteririz. Biz diyoruz ki 50 yıldan fazla biz Avrupa Birliği üyeliği için çalışıyoruz, birçok reformlar yaptık, şu ana kadar 15 tane fasıl açtık, şimdi yeni bir fasıl daha açtık. Şimdi bu yeni dönemde iki tane fasıl var. Bunlardan bir tanesi adalet faslı. Biz hala Avrupa Birliği’nin samimi davranarak Türkiye’nin yaptığı fedakârlıklara karşı üzerine düşeni yapması gerektiğini söylüyoruz. Bize bir lütufta bulunmuyor Avrupa Birliği, biz hakkımız olanı istiyoruz. Biz üzerimize düşeni yaptık, diyoruz ki siz de üzerinize düşeni yapın. Eğer yapmazlarsa ne olacak.”
“Şartlar oluştuğunda vatandaşlık da vereceğiz”
Suriyeli sığınmacılara gerekli şartlar oluştuğunda vatandaşlık verileceğini söyleyen Yıldırım, “Şimdi 3 milyon mülteci var, önce bunlara barınma sağladık, geçici çalışma izni verdik, sağlık hizmeti veriyoruz, eğitim hizmeti veriyoruz, bir adım sonra da şartlar oluştuğunda vatandaşlık da vereceğiz. Ama bu, bugünden yarına olmaz, tabii bunun belirli standartları var, o standartlar karşılandığında. Tabii ki eğer teröre bulaşmışsa, kanunsuz işleri varsa, bunlara asla vatandaşlık söz konusu değil. Bakın bugüne kadar biz bu göçmenler için 11,5 milyar dolar harcama yaptık kendi bütçemizden. Birleşmiş Milletler, bütün uluslararası yardımlar yüzde 5’i bile değil. Şu anda vatandaşımız değiller, ama vatandaşımız gibi muamele görüyorlar, her türlü haktan yararlanıyorlar. Seyahat hakkı, sağlık, eğitim, çalışma, sadece nüfus kâğıtları yok. Ama ileride şartlara bağlı, dediğim gibi yanlış işleri yoksa, efendim teröre bulaşmamışlarsa, bu ülkede kalmak istiyorlarsa, faydalı olacaklarsa tabii ki bunlara vatandaşlık düşünürüz” ifadelerini kaydetti.
“Önemli olan toplum için, millet için hayırlı bir iş yapmak”
“İnsanlar gelip geçici, önemli olan toplum için, millet için hayırlı bir iş yapmak” diyen Yıldırım, şunları kaydetti: “Bizim pozisyonumuz önemli değil, insanlar gelip geçici, önemli olan toplum için, millet için hayırlı bir iş yapmak. Türkiye’nin hayrına olan yönetimde istikrar ve temsilde adalet. Ne demek istiyorum? Başkanlık sistemi olunca koalisyonlar olmayacak, sürekli güçlü bir yönetim olacak ve Türkiye zaman kaybetmeden refah için, kalkınma için daha fazla çalışacak. Yine meclisimiz olacak, ama meclis daha güçlü olacak. Milletvekilleri mecliste icabında bütçeyi onaylayacaklar, başkanı denetleyecekler, yani Başbakan olması şart değil. Tayyip Erdoğan da gelip geçici, Binali Yıldırım da gelip geçici. Dolayısıyla biz gelecek nesilleri düşünerek reform yapmamız lazım, gelecek nesiller ne istiyor? Zayıf yönetimler olmasın, güçlü iktidarlar olsun ki Türkiye hem içeride, hem dışarıda terörle mücadelesini daha etkin yapabilsin, ekonomik kalkınmasını daha hızlı gerçekleştirebilsin. Halkının refahını daha kolay elde etsin. Bunun için çalışıyoruz, yoksa benim olmam-olmamamın önemi yok. Dediğim gibi insanlar gelip geçici, ülkenin geleceği baki. Koalisyonlar ülkeye zaman kaybettiriyor. Bizim 90’lı yıllarımız, 70’li yıllarımız koalisyonlarla geçti ve Türkiye edinimlerini koruyamadığı gibi geriye de gitti. Ne olacak? Yani şimdi AK Parti var, AK Parti.”
“Amerika’da, Fransa’da diktatörlük mü var”
Başkanlık sisteminin otoriter bir sisteme yol açacağı yönündeki iddiaların gerçeği yansıtmadığının altını çizen Yıldırım, “Amerika’da diktatörlük mü var, Fransa’da diktatörlük mü var? Buralarda başkanlık sistemi var. Pekâlâ başkanlık sisteminde demokrasi de daha ileri gidebilir. Ama bunlar check and balances sistemi olacak, bunlar demokrasinin gereği. Bunları değiştirelim diyen kimse yok. Biz istiyoruz ki bu sistemde Türkiye’nin koalisyona gitme ihtimali var, bu ihtimal olunca bu sefer istikrar bozuluyor ve birçok iş kötüye gidiyor” diye konuştu.
“Bizim görevimiz, bu eli kanlı terör örgütünü Kürtlerle aramızdan çıkarmak”
PKK’nın sorununun Kürt vatandaşlar olmadığını ifade eden Yıldırım, şunları söyledi: “Terör örgütünün Kürtler diye bir sorunu yok, Kürtlerin terör örgütü gibi bir sorunu var, biz de bu sorunu ortadan kaldırmaya çalışıyoruz; olay bundan ibaret. PKK terör örgütü Kürtleri de düşünmüyor, Türkleri de düşünmüyor, onlar önüne kim gelirse öldürüyorlar. Dolayısıyla bizim görevimiz, bu eli kanlı terör örgütünü Kürtlerle aramızdan çıkarmak ve Türk-Kürt binlerce yıl biz kardeşçe yaşadık, bundan sonra da kardeş yaşamaya devam edeceğiz. Benim en yakın kabine arkadaşım Kürt, başka bakanlarımız Kürt. Kürt-Türk ayrı muamele yapılmıyor, bu tamamen terör örgütünün kara propagandasıdır.”
Başbakan Yıldırım, Türkiye’nin dostlarının sayılarının arttırmaya çalıştığını söyleyerek, “İsrail’le işlerimizi düzelttik, Rusya’yla işlerimizi düzelttik, sırada başka ülkeler var. Yani dostlarımızı arttırmaya devam edeceğiz, düşmanlıkları azaltacağız. Bizim Kürtlerle bir problemimiz yok. Bizim Kürt-Türk demeden gözünü kırpmadan insanları hunharca öldüren canilerle problemimiz var, bunları aradan çıkarmaya çalışıyoruz” ifadelerini kullandı.
“Bir terör örgütünü başka terör örgütünü yok etmek için kullanırsanız, sonra o terör örgütü de başınıza bela olur”
Bir terör örgününü yok etmek için başka bir terör örgütünü kullanmanın ilerde daha önemli sorunlara yol açabileceğini belirten Yıldırım konuşmasını şöyle sürdürdü: “Bir terör örgütünü başka terör örgütünü yok etmek için kullanırsanız, sonra o terör örgütü de başınıza bela olur. Şimdi PYD’yi bazı dostlarımız DEAŞ’i yok etmek için kullanıyorlar. Daha sonra PYD’yi yok etmek için başka bir örgütü kullanmak zorunda kalacaklar. Biz diyoruz ki; bir terör örgütünü yok etmek için başka terör örgütü kullanılmaz. Ülkeler bir araya gelsin, beraber çalışsın, bütün terör örgütlerini ortadan kaldıralım.”
İHA
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.