Başbakan Davutoğlu: Başkanlık sistemi seçim beyannamemizde olacak

Başbakan Davutoğlu: Başkanlık sistemi seçim beyannamemizde olacak
 Başbakan Ahmet Davutoğlu 'Başkanlık sistemi seçim beyannamemizde olacak, bizzat ben yazdım' dedi.Başbakan Ahmet Davutoğlu, "Bütün şehirlerimizin...

 

Başbakan Ahmet Davutoğlu 'Başkanlık sistemi seçim beyannamemizde olacak, bizzat ben yazdım' dedi.

Başbakan Ahmet Davutoğlu, "Bütün şehirlerimizin tek tek nabzını tutarak, tek tek brifingler alarak, seçimler öncesinde neler yapılması gerektiğini de gördüm. Gittiğim her yerde sadece kongre yapıp dönmedim. Kongre yaptım, valilikte, belediyede brifing aldım, akşam STK'larla toplandım. Şu anda zihnimde Türkiye'nin haritası, neredeyse ilçe bazına kadar var. Nerede ne yapılacağı konusunda zihnimde bir resim ortaya çıktı" dedi.

Başbakan Davutoğlu, Habertürk televizyonunun canlı yayınında soruları yanıtladı, gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu.

Başbakan seçilmesinden bu yana yaptığı çalışmalara ait görüntülerin izletilmesinin ardından, "Bu enerjiyi nereden buluyorsunuz, motive olduğunuz şey nedir?" diye sorulması üzerine Davutoğlu, bu soruyla birçok kez, Dışişleri Bakanıyken de akademik hayattayken de karşılaştığını, bir kitap çalışması esnasında da üç gün hiç uyumadığını söyledi.

Burada enerjinin, insanın içinden gelmesiyle ilgili bir durum olduğunu ifade eden Davutoğlu, "Bir başka gazeteci arkadaşımız bunu sorduğunda şunu söylemiştim, bir insana hiçbir kudret, kendisinin içinden gelen güçten daha önemli değildir. O da bir insanın kendisiyle barışık olması. Kendisiyle barışık olmayanın, tabiatla, başka insanlarla ve etrafındaki dünyayla barışık olması çok zor. Onun için hep kendimi ölçerek, biçerek ve iç dünyama döndüğümde yaptığım işe anlam katarak o enerjiyi bulmaya çalıştım" diye konuştu.

Dışarıdan gelen enerjiyle bu sorumlulukların ağır yükünü taşımanın çok mümkün olmadığını dile getiren Davutoğlu, kendisiyle barışık bir insanın aşamayacağı engelin bulunmadığını vurguladı.

Bunun önemli bir husus olduğuna işaret eden Davutoğlu, şunları kaydetti: "O zaman kendi içinizden enerji üretirsiniz, tabiri caizse bir jeneratör gibi. Ama eğer size birisi enerji veriyorsa, o enerji kaynağı bittiğinde sizin de enerjiniz biter. Ben hep kendi iç dünyama, kalbimle beynim arasındaki irtibata bakarım. Eğer yüreğimin sesini beynim dinleyip ve o yüreğimin sesiyle beynim harekete geçmişse, o anlamda bir vicdan ve deruni bir aşkla bir misyonu üstlenmişseniz, sonra o beynin ürettiği her şey sizi harekete geçirir ve beyin size sürekli çalışmanız gerektiğini söyler. Ama eğer kalbinizle beyniniz arasında bir çelişki varsa, bir uyumsuzluk varsa, kalbiniz bir şey söylüyor ama aklınız hesabi bir şekilde başka bir yere çekiyorsa, bedeniniz parçalanmaya başlar, kimliğiniz, şahsiyetiniz parçalanmaya başlar ve çift kişilik ortaya çıkmaya başlar. O insanı yorar. Eğer çevre şartları sizi kalbinizle beyniniz arasında bir tercihe zorlarsa, yine bu durumla karşılaşılır. Bunu aşacak olan şey, kendi iç barışınız, kendinizle barışık olmak ve çevreyle ilgili bir iddia sahibi olmanız."

Olağanüstü Kongre'deki "Selam olsun insana, zamana ve mekana" sözleriyle bunu kastettiğini anlatan Davutoğlu, "Sonra altını açtım, sırf bu selam üzerine bir kitap yazabilirim. 'İnsana selam olsun' derken kendisiyle barışık olan birinin başkan insanlarla olan ilişkisini tanımlamaya, 'zamana selam olsun' derken yaşadığı zaman dilimine tarihi bir anlam vermeye, 'mekana selam olsun' derken de bütün o çevre ve doğal şartlar da dahil olmak üzere bulunduğunuz coğrafyaya. Bu bazen jeopolitiktir dış politikaysa, bazen çevre problemleridir eğer çevreyle ilgili bir meseleyse" değerlendirmesinde bulundu.

Başbakan Davutoğlu, "İçinizdeki barışık olma haliyle, dış dünyaya o barışı taşıma aşkı, sevdası varsa yorulsanız bile hissetmiyorsunuz. Yorulmuyorum diyemem. İnsanız, faniyiz, hepimiz yorgunlukla müptelayız ama nihayet o yorgunluğu aşabiliyorsunuz" dedi.

"Sayın Cumhurbaşkanına camianızda 'reis' diyorlar, size 'hoca' diyorlardı" şeklindeki hatırlatma üzerine de Davutoğlu, "Hocalık baki, bütün diğer makamlar geçici" ifadelerini kullandı.

HEPİMİZ HER AN ÖĞRENCİYİZ

Davutoğlu, "Sizin liderliğinizde AK Parti'de nasıl bir seçim kampanyası göreceğiz" sorusunu yanıtlarken, Başbakanlık ve Genel Başkanlık görevini aldıktan sonra, önlerindeki dönemle ilgili birkaç hedef belirlediğini söyledi.

Bunlardan birisinin, hükümet çalışmalarının aksamadan yürümesi olduğunu dile getiren Davutoğlu, "Hamd olsun, birçok zorlu şartlara ki rehinelerimizin kurtarılmasından, Şah Fırat Operasyonu'na, ekonomik paketlere kadar üzerimizdeki ağır sorumluluğun gereğini yapmaya çalıştık" diye konuştu.

Diğerinin de partinin seçime hazırlanması olduğunu bildiren Davutoğlu, "AK Parti 14 yıllık, iktidarı 12 yıllık bir parti ama çok köklü, çok güzel gelenekleri Sayın Cumhurbaşkanımızın önderliğinde en başında kurmuş, oturtmuş bir parti" görüşünü paylaştı.

"İlk soru şuydu, partiyle ilgili seçim hazırlıkları bağlamında, acaba kongreleri seçimden önce mi yapsak sonra mı yapsak. Çünkü olağan kongre vakti gelmişti, 2015 içinde. İl kongrelerini seçimlerden sonraya aktarabilirdik" diyen Davutoğlu, bir grubun bunu erteleme, diğer bir grubun da yapma taraftarı olduğunu belirtti.

Kendisinin kongrelerin yapılmasını istediğini kaydeden Davutoğlu, şöyle devam etti: "Çünkü kan tazelenmesi, kongreler bir hareket getiriyor. Ve nihayet kongreleri yaptık. Kasım ayından şubat ayının sonuna kadar 50'yi aşkın vilayetimizde kongreye gittik, bazen iki vilayet. Bununla şunu yapmaya çalıştım, tabanımızın nabzını tutmak. Demin söylediğim o yürek var ya, o sizin yüreğiniz tabanın yüreğiyle birlikte attığı zaman siyasetin aşkı oluyor, heyecanı oluyor. O koptuğu zaman artık yorulmaya başlarsınız ve kitle de yorulur. Bizim kitlemiz eğer yorulmadıysa kaç seçimden sonra, o yüreği tutan Cumhurbaşkanımız vardı, şimdi o yüreğe hitap etmek zorunda olan ben varım."

Yoğun bir tempoyla çalıştıklarını ifade eden Davutoğlu, "Ama benim akademik hayatta da gördüğüm, hayatımda da gördüğüm bir şey var. Aslında hepimiz her an öğrenciyiz, her an yeni şeyler öğreniyoruz. Tekebbürle 'Ben bunları zaten biliyorum, dolayısıyla halka bunu anlatacağım' diye yola çıktığınızda halk, size bir çok şey öğretir" diye konuştu.

Başbakan Davutoğlu, şunları kaydetti: "Onun için bütün şehirlerimizin tek tek nabzını tutarak, tek tek brifingler alarak, seçimler öncesinde neler yapılması gerektiğini de gördüm. Gittiğim her yerde sadece kongre yapıp dönmedim. Kongre yaptım, valilikte, belediyede brifing aldım, akşam STK'larla toplandım. Şu anda zihnimde Türkiye'nin haritası, neredeyse ilçe bazına kadar var. Nerede ne yapılacağı konusunda zihnimde bir resim ortaya çıktı. Bunu Dışişleri Bakanıyken dünya sathında yaparsınız, Başbakanken hem dışarıyı hem içeriyi tutacaksınız. Ezbere konuşmak doğru değil. Tanımadan, bilmeden hükmetmek doğru değil. Ve tepeden bakmak, 'Ben zaten her şeyi zaten biliyorum, halktan öğrenecek bir şey yok' demek doğru değil. Gideceksiniz halkın nabzını, halkın taleplerini tutacaksınız."

Kasımdan marta kadar çok öğretici bir dönem geçirdiğini aktaran Davutoğlu, her kongrede, her mitingde halka o şehirle ilgili kendi siyasetlerini anlatmaya çalıştığını söyledi.

"Şunu göstermeye çalıştım, ben sizin bir parçanızım, ben bu tarihin bir parçasıyım, bu şehrin, bu tarihin parçası olan bir siyaset getiriyoruz" şeklinde konuşan Davutoğlu, il kongrelerinden sonra da gençlik ve kadın kongrelerine katıldığını, o nabzı tutmaya devam ettiklerini anımsattı.

Bugün Merkez Yönetim Kurulu toplantısında da aynı tutumu tekrar ettiğini belirten Davutoğlu, şöyle konuştu: "Bizim demokratik kurullarımız, kurallarımız var. Yerleşik düzenimiz var. Aslında Sayın Cumhurbaşkanımıza söylediğim husus burada da geçerli. Herkes bu kurumlarda, bu komisyonlarda gelip bana şahsen görüş beyan edebilir. Ve hep ifade ediyorum, dikkat ederseniz bazı toplantıların çok uzun sürdüğü oluyor. Ben daha söz almış biri sözünü bitirmeden kestiğimi bilmem. Herkesi dinlerim, herkese bu anlamda kapımız da açık çünkü dava arkadaşıyız. Bana aktarılmamış bir konu. Kurullarda konuşulmamış bir mesele. Twitter üzerinden aktarılmışsa kim yaparsa yapsın bunu disiplinsizlik olarak telakki ederim ve bunu kesinlikle hani göz ardı edelim, zamana bırakalım diye düşünmem. Onun için Sayın Gökçek'le konuştum. Yine kim olursa olsun kendisine şöyle davranırsa daha iyi olur dediğim halde başka türlü davranmışsa, üslup bakımından söylüyorum, ona da gereğini söylerim. Sayın Arınç'a dediğim gibi. Başbaşa da görüştük, gerekirse yine çok açık da söyledim. Kurullarımızda bunu dile getirdim ve bir daha böyle bir tavır görmek istemiyorum dedim. Onlar da yine geleneğimizin, yani siyasi geleneğin içindeki güzel bir tavırla bunu kamuoyuna açıkladılar ve Sayın Başbakan haklıydı, biz hata ettik dediler ve o mesele kapandı."

Davutoğlu, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'la farklı görüşlere sahip olabildiklerini ifade ederek, şunları söyledi: "Ben başdanışmanken de farklı kanaatler vardı. Niye insan başdanışman olur? Her gün bir cumhurbaşkanının başbakanın duymak istediği şeyleri söylüyorsa birisi danışmanlık yapabilir mi? 'Yani efendim çok güzel buyurdunuz' diye her gün söylese. Benim vazifem başdanışmanken açık yüreklilikle düşündüğümü söylemekti. O zaman ben danışman arkadaşlarıma da aynı şeyi söylüyorum. Sayın başbakanımıza o zaman, bakan olduğumda ilgili olduğum alanlarla ilgili kanaatlerimi söylemekti. Ve bu konuda da biz hep çok dinamik bir ilişki içinde olduk. Yani birbirine güvenen çok özel halleri, bilgileri birbirleriyle paylaştık ve bunu mahrem bir şekilde paylaştık. Bazen Filistin meselesi olduğunda mübalağa etmeksizin söylüyorum, bir odada gözyaşları içinde karar almış, hissetmiş, başbaşayken hissetmiş insanlarız. Ben bu hatıraların üzerinde herhangi bir ihtilaf tohumu üretilebileceğini düşünemem."

Başbakan olduğunda ilişkinin doğasında değişiklik olduğuna dikkati çeken Davutoğlu, Türkiye'deki sistemin "vesayet altında parlamenterimsi görünen bir sistem" olduğunu belirtti.

Davutoğlu, başkanlık sisteminin gerekliliğine değinerek, "Gerek 27 Mayıs Anayasası'nın seçilen hükümetler üzerinde kurduğu vesayet, gerek 12 Eylül Anayasası'nın doğrudan bir askeri müdahaleyle kurduğu vesayet, yani seçilen başbakanın üzerinde bir cumhurbaşkanlığı makamı ama bu cumhurbaşkanının hep Kenan Evren gibi bir general olacağı varsayımı. O günden bugüne cumhurbaşkanı-başbakan ilişkileri bu çarpık yapı sebebiyle hep problemli olagelmiş. Aslında bizim ilişkimizde şu anda Türkiye'de bu anlamda problem olmaması bizden önce de sayın başbakanımızın o zaman cumhurbaşkanı Gül'le ilişkilerinde bir takım belki görüş farklılıkları her zaman olabilecek olmasına rağmen suudetle cereyan etmesinin sebebi bu dava arkadaşlığıdır" diye konuştu.

Turgut Özal'ın Kenan Evren ve Süleyman Demirel'le ilişkisini örnek veren Davutoğlu, şunları kaydetti: "Özal'la Demirel daha ilk günden neler yaşadılar. Ecevit- Sezer ilişkisi. Sezer'i oraya takdir eden Ecevit'ti, rahmetli. Hepsine rahmet diliyorum. Yaşayanlara uzun ömür ama nihayetinde Türkiye'de büyük bir ekonomik krize sebebiyet verdi. Biz Sayın Sezer döneminde ilk yıllarda neler yaşadığımızı, birçok önemli kurum vekaletle idare edildi. Çünkü üçlü kararname, Cumhurbaşkanlığı makamı ile Başbakanlık makamı arasında görüş ayrılığı olursa bu yürümez hale geliyor. Şimdi bunu şunun için zikrediyorum; bu yapısal sorunlar sistemin çarpıklığından geliyor. Sistemin tamamiyle reaktif olarak seçilenleri kontrol etme dayantısından, çabasından geliyor. Bizde ise 27 Nisan e-muhtırasından sonra yaşananlar ve Sayın Gül'ün cumhurbaşkanı seçilmesinden sonra, sayın başbakan liderliğinde tedbir aldık. Bundan sonra halk artık seçsin, kimse de müdahil olmasın. Ne e-muhtıra verilsin, ne şu yapılsın ne bu yapılsın. Bu sefer cumhurbaşkanlığı makamı da halk tarafından seçilmiş bir makam. Başbakanlık makamı da halk tarafından seçilmiş bir makam. Dolayısıyla o Evren-Özal o senaryo bitti. Yeni bir senaryonun yeni bir hikayenin yazılması lazım. Bu sistemin yapısının doğasında olan çarpıklığı aşmak için de yeni bir anayasa yeni bir siyasal sistem demek gerekiyor." Seçim hazırlığı sürecini anlatan Davutoğlu, "Adaylık süreçleri başladı, aday adayı olarak rekor bir talep oldu. 6 bin 232 kişi AK Parti'den müracaat etti" diye konuştu.

Yerleşik, güzel bir sistemleri bulunduğunu dile getiren Davutoğlu, "Bunları mülakatlara aldık alt komisyonlarda, ara komisyonlara aldık. Ben geçen haftadan itibaren o ara komisyonları, bir taraftan arkadaşlardan raporlar aldım, bir taraftan da 81 ilin başkanını tek tek kabul ettim, son 4 gün içinde, gece 02.00'lere, 03.00'lere kadar" bilgisini verdi.

"81 ili tek tek dinledim" diyen Davutoğlu, şöyle devam etti: "Yani alt komisyonda arkadaşlarımız mülakat yapıp aday adaylarını dinlerken, ara komisyon da bunları değerlendirirken, ben de yeni görev devrettiğimiz, dolayısıyla da kedilerine güvendiğimiz bu anlamda bütün geçmiş il başkanları, ama nihayet o kampanyayı onlar yürütecek. Hepsini dinledim. Nasıl bir aday profili, meseleler nedir. Her bir vilayette ayrıca bölgeler de var. Birçok yerde, tek tek o ilçelerin problemleri. Ve bir bakan arkadaşımızı, eski Ulaştırma Bakanımızı bir başka odaya, yakınımdaki bir odaya onu aldım, Efkan Ala da bir başka odada. Benden çıkan il başkanı, seçimle ilgili şeyleri, o şehrin yatırımları, sıkıntıları varsa onları not ettik. Bunları son Bakanlar Kurulumuzda bakan arkadaşlarımıza dağıttık."

"İlk defa Türk siyasetinde, bir temayül yapıyoruz yani kendi teşkilatımıza soruyoruz, oradan bir bilgi alıyoruz. Nasıl? Bizim teşkilat kimleri istiyor" ifadelerini kullanan Davutoğlu, bu yapılarda esasın teşkilat olduğunu vurguladı.Teşkilatı ihmal edenin siyasette başarılı olamayacağına işaret eden Davutoğlu, şunları kaydetti:

"Onları temayülle aldık. Bu sefer bir başka ek bir süreç daha kattık, o da sivil toplum kuruluşlarını, adaylarımızı tayin konusunda bize yardımcı olmaya çağırdık. 81 vilayette geçtiğimiz pazartesi günü sandıkları koyduk, hiçbir ayrım yapmadan AK Parti'ye oy vermiş olabilir, vermemiş olabilir, vermeyi düşünüyor olabilir, düşünmüyor olabilir, hiç önemli değil. O şehrin sivil toplum kuruluşlarının tümüne davetiye gönderdik. Dedik ki 'Gelin, bizde kimi aday görmek istiyorsanız onu yazın.' Bugün rakamı aldım. Çok çarpıcı, 113 bin 750 kişi bizim anketimize katılmış. Bir kısım mesajlar da aldım şahsen, çok teşekkür ediyor, 'Ben CHP'liyim, MHP'liyim, HDP'liyim. Ama ilk defa bir parti, benim kendisine oy verip vermeyeceğimi bilmeksizin geldi, benden görüş beyan etti' diye."

Davetiyeyi sivil toplum kuruluşlarının tümüne, yönetim kurulu üyelerine de gönderdiklerini bildiren Davutoğlu, "Mesela Ankara'da 8 bin küsur kişi geldi oy kullandı. Bir de pazartesi günü bu, hafta sonu değil. Bulundukları yerden kalkıp, AK Parti binasına veya tutulan bir salona gelip oy kullanıyorlar. Bu en geniş tabanlı, demokratik bir katılım süreci" değerlendirmesinde bulundu.

HEDEFİMİZ TÜRKİYE'NİN BÜTÜN RENGİNİ SİYASETE TAŞIMAK

''AK Parti adayının profilinin nasıl olacağının'' sorulması üzerine Davutoğlu, hayatın çok renkli olduğunu, bir partinin o renklerin tümünü yaşatması gerektiğini söyledi.

Davutoğlu, ''Kadın, genç olduğu gibi, meslek grupları itibariyle de, bölge itibariyle de. Şu anki grubumuza gitseniz, TBMM Genel Kurul salonuna girin, şöyle bir bakın, bizim grupta Türkiye'nin her yerinin rengini göreceksiniz. Kulise girin hafif Karadeniz lehçesiyle konuşan, hafif Güneydoğu lehçesiyle konuşan, İç Anadolu, Ege lehçesiyle konuşan bir rengarenk Türkiye topluluğu bir AK Parti Grubu'nda. Birbirleriyle şakalaşırken, o lehçeleri yansıtan bir topluluk. Ama başka partilerin kulislerine gidin, tek renklidir. Baktığınızda, şimdi zikrederek üzmek istemem kimseyi ama bir kesim bakarsınız aynı, benzer, birbirine benzer argümanlar, benzer sözler, neredeyse ezberletilmiş gibi aynı yaklaşımlar. O diğer üç grupta da.'' ifadelerini kullandı.

Hedeflerinin Türkiye'nin bütün rengini siyasete taşımak olduğunu, bu renkleri taşırken belli şeylere ağırlık vereceklerini belirten Davutoğlu, ''Başta söyledim, kendisiyle barışık olmaktan başka bir insanın iddiasının olması, hesabının değil. Hesap herkeste olur, iyi niyette, kötü niyette olur ama iddia sadece misyon sahiplerinde olur. Hesabi olanlar, işte 'Ben şunu yaparsam milletvekili olurum. Şunları da yaparsam bakan olurum. Şunları da yaparsam şu mevkiye gelirim' diye bir insan hesap etmeye başladı mı siyasetin ekseni kaymaya başlar tabiri caizse'' diye konuştu.

Hesabı değil iddiası olanları aradıklarını belirten Davutoğlu, ''Nepotizmle yakınlarımızı değil, bize sadık olacak olanları değil, millete ve tarihe sadık olacak olanları ve liyakat ile ehliyeti birleştirenleri arıyoruz. Yine o çeşitlilik içinde teşkilatımızı temsil kabiliyetiyle, Türkiye'nin bütününde üstlenebilecek bazı görevleri yapabilmek kabiliyetini biraraya getiriyoruz. Ankara'da hayatı boyunca bürokraside bulunmuş birisinin teşkilat tabanı zayıf olabilir. Teşkilat tabanı çok güçlü olan biri de Ankara'ya belki çok az gelmiş olabilir. Ama ikisinin de siyaset yapma hakkı var'' açıklamalarını yaptı.

Öncelikli olarak teşkilatın sesini dinleyerek hareket edeceklerini belirten Davutoğlu, konuşmasını şöyle sürdürdü: ''Bir de burada en, ahlaki vasıflar, hep bunu göz önüne aldık. Öğrencilere savaş stratejsini anlatırken, Ortaçağların şeyini karşılaştırırım. Bir insanın kıyafeti o savaşa nasıl yaklaştığını. Bir Osmanlı akıncısı, yeniçerisi bir cepken, bir kılıç, çok açıktır yola açıktır. O dönemdeki bir şövalyeyi düşünün, zırhlara bürünmüştür kendine korumaya ayarlı. Zırhlara bürünmekten kastım şu, öylesine ağırlıklar vardır ki üstünde hareket edemez kolay kolay. Hayat insanın üzerine bazı ağır, bagaj diyebileceğimiz yükler getirebilir. O tür kişilerin hareket etmesi zorlaşır. Halbuki böyle yükler yoksa, çok seyyar, hareket edebilen, bu anlamda iddiası yüksek birikim olur. Siyasette, bagajı olanı mümkün olduğunca AK Parti kadrolarına bazı, ola ki dikkatimizden kaçan olur ama bagajı olan, ağır zırhları zaten üzerine almış da onlarla hareket etmeye çalıştığı için hareket edemeyen kişileri bulundurmamaya çalışacağız. Aksine saf, berrak, net ve açık bir şekilde bir siyasi mücadeleye girip o mücadelenin hakkını verme azmi taşıyan bir kadro oluşturmaya çalışıyoruz. Her renk, her bölge, her lehçe ve her dağın eteğinde büyüyen, her ırmağın kenarından Fırat'ından, Sakarya'sına, Menderes'inden Yeşil Irmak'ına, Ağrı'sndan, Süphanı'na, Uludağ'an, Toros'una kadar her bölgeden insanların.''

MİLLETİN HOCASI OLUNMAZ

''Aday olacaklar arasında kamuoyunun yakından tanıdığı, 'A' dedirtecek, süpriz isimler var mı?'' sorusu üzerine Davutoğlu, bazı üzerinde çalıştıkları isimlerin olabileceğini ama bunları burada zikretmenin doğru olmadığını söyledi.

Davutoğlu, ''Önemli olan ki o isimlerin hepsine saygım sonsuz, Türkiye çapında, dünya çapında fakat önemli olan 'A' dedirtmek değil, dönem bittiğinde 'Evet, oh' dedirtmek. Başlarken 'A' dedirttiniz, nitekim geçmişte böyle bir iki örnek yaşadık, biliyorsunuz. Şöhretli bir sporcu, en kritik dönemde, hepimize 'A' dedirtti. Şey anlamda söylüyorum bu farklı kanaatlerle siyaseti terk etme anlamında. Önemli olan başlarken 'A' dedirtmek değil, bitirirken topluma 'Oh iyi oldu' dedirtmek. Birbiriyle uyumlu, birbiriyle bir ahenk içinde çalışan bir kadro oluşturmak'' diye konuştu.

Başbakan Davutoğlu, ''Hoca tarafınızla söylersek, karnesinin sağlamlığı'' yorumu üzerine, ''Bu sefer, millet bizim karneye not veriyor. Burada biz hepimiz milletin talebesiyiz. Milletin hocası olunmaz'' değerlendirmesinde bulundu.

''Sayın Cumhurbaşkanı ile Sayın Başbakan'ın arasında bir çatışma veya bir kriz, veya bir sorun mu var ?'' sorusuna karşılık Davutoğlu, şu yanıtı verdi: ''Sayın Cumhurbaşkanımız ve benim aramda herhangi bir çatışma, herhangi bir sorun olmaz. Recep Tayyip Erdoğan ile Ahmet Davutoğlu, Başbakan ve Cumhurbaşkanı olduktan sonra tanışmadılar. Bakan ve Başbakan olduktan sonra da tanışmadılar. Başdanışman ve Başbakan olduktan sonra da tanışmadılar. Çok köklü bir dostluğumuz var. Birbirimizden emniyet içinde olduğumuz, hiç bu vasıflar olmadan da birbirimizle muhabbetle yaklaştığımız, o Sayın Abdullah Gül için de geçerlidir, diğer kadrolarımız için de, böyle bir geçmişimiz var.''

TEK BİR HESAP YOKTU ZİHNİMDE

Birbirinin unvanı olmadan dost olanların dostluklarının kolay yıkılmayacağına dikkat çeken Davutoğlu, ''Unvan sahibi olduktan sonra birine dost olunmuşsa, onlara bir şans, bir dönem tanımak lazım. Ben Sayın Cumhurbaşkanımız 2002'de Başdanışmanlık için davet ettiğinde, bir gece istişare yaptım. Kendime göre bir tefekkür ettim ve madem ki böyle bir çağrı samimiyetle ve büyük bir güvenle çağrılmıştır, 'Gitmek şart' dedim. Tek bir hesap yoktu zihnimde'' diye konuştu.

'Başbakanlık teklifinde de böyle bir istişare yaptınız mı?'' sorusu üzerine Davutoğlu, konuşmasına şöyle devam etti: ''Bakın en güzel tarafı bu. Başbakanlık teklifinde ne Cumhurbaşkanımız bana sordu, ne ben ona sordum. Güzel tarafı niye bu biliyor musunuz, ben hiçbir vazife için bir lobi yapmadım, bir kulis yapmadım, bir talepte bulunmadım. Bundan sonra da bulunmam. Başta söyledim, kendisiyle barışık olan birinin böyle bir hırs ile davranması benim dünyamda yoktur. Ama görevi aldıktan sonra hırs ve azimle çalışma benim dünyamda var. Ama bir yere, bir makama hırsla yönelmek ve o makama hırsla sarılmak benim dünyamda yok. Sayın Cumhurbaşkanımız benim bu özelliğimi bildikleri için muhtemelen, bildikleri kesin de, onu da düşünerek bana hiç bu konuyu açmadı. Ben de bir kez dahi, ima ile dahi 'Ne düşünüyorsunuz? Acaba beni mi düşünüyorsunuz? Hangi arkadaşı düşünüyorsunuz?' diye sormadım. Çünkü bu görev bana tevdi edilene kadar zaten dünya da büyük bir kargaşa içinde, dış politikayla uğraşıyordum.''

Yaptığı işi en iyi şekilde yapmaktan başka zihninde bir düşünce olmadığını belirten Davutoğlu, ''Şuanda da Başbakanım, tip düşüncem yaptığım işi en iyi şekilde yapmak'' ifadesini kullandı.

GÜVENDİĞİM KİŞİYLE İLGİLİ DE HERHANGİ BİR HESAP YAPMAM

''Görev tevdi edildiğinde ne dediniz? Düşündünüz mü, eşinizle, ailenizle?'' sorusu üzerine Davutoğlu, şunları kaydetti:

''Hayır düşünmedim. Çünkü görev tevdi edilmedi bana orada ilan edildi. Birtakım gidişatı hissediyorsunuz ama Sayın Cumhurbaşkanımız beni çağırıp da 'Seni düşünüyorum' diyip de, 'Ben de düşünebilir miyim' diye düşünmedim. İlginçtir Dışişleri Bakanı olduğumda da öyle. Bu, Cumhurbaşkanımızın bana duyduğu güveni gösterir. Bu da benim Cumhurbaşkanımız beni bir şeye çağırdığında iki kere dahi düşünmediğimi gösterir. Güvenirim, güvendiğim kişiyle ilgili de herhangi bir hesap yapmam. Başkalarının hesap yapmasına da izin vermem. Cumhurbaşkanımız için de bu geçerlidir. Şimdi bazılarına şaşırtıcı gelebilir aslında bu bizim siyasi ahlakımızı göstermesi bakımından, hani şimdi 'Acaba aralarında çatışma mı var' falan gibi düşünenleri sükutu hayale uğratmak adına söylüyorum, başka bir partide olsa muhtemelen Başbakanlık sürecine giderken, böyle bir değişim, böylesine hırslı insanlar olurdu ki, bir sürü kulisler olurdu vesaire ve o kulisi en fazla yapan o Başbakan olurdu. Bizde böyle olmadı. Bakın söylüyorum, çok ilginç bir şeydir, tecrübedir.''

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Başbakan olarak ismini ilan edene kadar kendisiyle hiç konuşmadığını belirten Davutoğlu, konuşmasına şöyle devam etti: ''Başdanışmanken de, Sayın Cumhurbaşkanımızla o zaman Başbakanımızla herhangi bir konuyu ele aldığımızda Allah şahittir ki hiçbir zaman zihnimi kapalı tutmadım. Yürekle zihin arasına set vurmadım. Neyi doğru biliyorsam söyledim. En zor şartlarda neler yapılması gerekiyorsa, o çok farklı kanaatlere sahipse, sadece ve sadece doğru söylemek. Şimdi de 'İletişim var mı, yok mu?'... Bu hafta içinde üç kere görüştüm Sayın Cumhurbaşkanımızla İstanbul'da gece 11.30'da, 1.30'a kadar takriben geçen cumartesi. Pazartesi günü yine gece vakit ailecek gitmiştik, başka dostlar da vardı. Sonra biz başbaşa oturduk. Dün de resmi görüşme. Şimdi bu görüşmelerin hiçbirinde ben eğer birgün şöyle çıktığımda 'Acaba bugün Sayın Cumhurbaşkanımıza söylemem gereken bir şey vardı da, şu veya bu hesapla, şu veya bu kaygıyla söylememişimdir, söylememişim' diye düşünsem o gün tövbe istiğfar ederim ahlaki bakımdan ve hemen kendimi sorgularım, Cumhurbaşkanımızı sorgulamam. Bizim görevimiz nerede ve hangi şartta olursa olsun sadece hakkı söylemek. Hakkı her yerde değil, olması gereken yerde söylemek. Benim kendimce doğru olan ve bazen Cumhurbaşkanımızdan da farklı olabilecek olan ki onun için herkesin yapabileceği bir katkı vardır, sadece ben sadece Cumhurbaşkanımıza söylerim. Sadece onunla konuşurum.''

BAŞKANLIK SİSTEMİ

"Başkanlık sistemini, Cumhurbaşkanının istemesine rağmen, Başbakanın istemediği yönündeki açıklamaların" sorulması üzerine Davutoğlu, savunduğu her şeyin zeminin sağlam olmasının kendisi için önem taşıdığını söyledi.

"Türkiye'deki sistem, ne parlamenterdir, ne başkanlıktır, ne de yarı başkanlıktır" diyen Davutoğlu, şöyle devam etti: "Sorumsuz, yani Evren gibi olacağı düşünüldüğü için hiç kimseye hesap vermeyen ama yetki sahibi bir cumhurbaşkanlığı hep veren bir şey, öbür tarafta sorumluluk bütünüyle üstünde olan ama yetkisi kısıtlanmış, rektörlük seçiminden birçok üyeler seçimine kadar. Şimdi Sayın Cumhurbaşkanımızın halktan meşruiyetini alan bir seçimle, cumhurbaşkanı olduktan sonra bu iki otoritede bu iki otoritede milli iradenin meşruiyetine dayandı. Aslında bu yolla bir meşruiyet yani milli iradeden tam meşruiyetini almadığı halde ve sorumsuz bir şekilde güç kullandığı halde cumhurbaşkanlığı makamı, doğrudan milletten şey almış oldu. Bundan önceki Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül döneminde de Meclis, millet iradesini temsilen Meclis'ten aldı. Ama Özal'la birlikte değişti. Ama dikkat ederseniz orada yaşanan çatışmalar bizde minimize oldu, çünkü aynı hedefe odaklanmıştık."

Bu sistemin mutlaka değişmesi gerektiğinin altını çizen Başbakan Davutoğlu, "Ya pür parlamenter sistem olması lazım, ya pür başkanlık sistemi ki hesap veren ile yetki sahibi olanın aynı kişi olması lazım" dedi.

Davtuoğlu, konuşmasını şöyle sürdürdü: "Sayın Cumhurbaşkanımız haklıdır, bu sistem bir yetki çatışmasını beraberinde getiriyor. Ben de bu kanaate katılıyorum. Şu anda en minimize olmuş şekliyle bile olsa tabii ki her yiğidin bir yoğurt yiyişi olduğu gibi her kesinde aynı siyasi perspektife sahip olsa da, üslup vesaire farklar olabilir. Bunu da doğal görmek lazım. Bunun değişmesi lazım. Peki ne yönde değişmesi doğrudur? Bir kere halk tarafından cumhurbaşkanı seçimi gerçekleşmişse ve bu oturuyorsa, başkanlık yönünde değişmesi doğrudur. Eğer 15 sene önce bir tartışma olsaydı, belkide ki 2007'nin AK Parti bildirgelerini okuduğunuzda bakın görürsünüz, cumhurbaşkanlığı yetkilerinin azaltılması vardır. Çünkü biz o zaman cumhurbaşkanlığı makamının bu vesayetçi karakterinin, 12 Eylül anayasalarından beri gelen bir problem olarak görüyorduk. Ama şimdi yeni bir dönemle halk tarafından seçilen bir cumhurbaşkanı söz konusu olduğunda artık parlamenter sisteme doğru gitmektense, nehrin yarısı geçilmiş, karşı tarafa geçmek gerekiyor artık, başkanlık sistemine geçmek gerekiyor."

"Kısmen zaten adı konmuş zaten" denmesi üzerine ise Başbakan Davutoğlu, "Adı konmuş ama hukuk buna uymuyor" dedi.

Davutoğlu, şunları kaydetti: "Şimdi bunu açık yüreklilikle ifade etmek isterim; ben aldığım bir kararın sonuçları itibariyle hesabını veririm ve buna katlanırım. Ama bu şu andaki Başbakanlık bütün sorumlulukları üstlenmiş, nihayetinde hesabı verme makamında. Cumhurbaşkanlığı da halk tarafından seçilmiş haklı olarak Cumhurbaşkanımız 'ben farklı olacağım' derken kastettiği de budur, bu şeyin aşılması lazım. Bizim kişisel hiçbir sorunumuz Cumhurbaşkanımızla olmaz, ideallerimiz aynıdır, yolumuz aynıdır, menzilimiz aynıdır. Eminim hangimize hak vaki olursa, arkada kalan hakkını helal ederek, cenaze namazını kılacaktır. Aynı günde doğduk ama Allah muhafaza bir kaza olmazsa, aynı anda ölecek değiliz. O anlamda, biz birbirimize bu şekliyle bağlıyız. Ama sistemin ürettiği sıkıntılar var, bunu da görmemiz lazım. Biz bu sıkıntıları sık görüşerek aşmaya çalışıyoruz. İstişare ediyoruz. Karşılıklı bir yol buluyoruz. Başka iki olsaydı emin olunuz, Sezer ve Ecevit ikilisinin nasıl bir ekonomik krize yol açtığını herkes gördü. Biz böyle bir şeyi bu millete yaşatmayız, herkesin gönlü rahat olsun, ne Sayın Cumhurbaşkanımız böyle bir şeye izin verir, ne ben veririm. Biz bu ateş çemberi içinde bu milletin istikbalinin derdine düşmüş insanlar olarak, kendi şahsi düşüncelerimizi millet menfaatinin önüne hiçbir zaman geçirmeyiz."

BAŞKANLIK SİSTEMİ SEÇİM BEYANNAMEMİZDE OLACAK, KENDİM YAZDIM

Davutoğlu, "Madem başkanlığa doğru bir evrilme gereklidir, bizim seçim beyannamesinde de bu husus olacak. Şu anda seçim beyannamesinde başkanlık sisteminin nasıl yer alacağını bizzat ben, bizzat kendim kalemimle yazdım" dedi.

Bu konu üzerinde biraz daha çalışacağını aktaran Başbakan Davutoğlu, bizzat kendisinin yazacağı hususunu ise tekrarladı.

Davutoğlu, sözlerine şöyle devam etti: "Şunun için zikrediyorum; 'Sayın Davutoğlu başbakanlığa çok sarıldı ve başkanlık istemiyor.' Bunu en baştaki, kendimle barışık olma şeyine aykırı kabul ederim. O andan itibaren zaten siyasetin anlamı da kalmaz. Hiçbir koltuğa, hiçbir makama bu şekilde yakışık olmaz. Ama neyi yaparım, bunu da çok açık söyledim; Sayın Cumhurbaşkanımız benim adımı ilan ettiğinde, öncesinde ve sonrasında o da, ben de dedik ki; 'güçlü başbakanlık, güçlü cumhurbaşkanlığı.' Oturduğun makamın gücünün şu veya bu çevre faktörleri tarafından, Sayın Cumhurbaşkanımızı kastetmiyorum zayıflatılmasına izin vermem. Kim olursa olsun. Cumhurbaşkanımızı kastetmiyorum. Ama belli şeyler, eğer sanki Türkiye'de başkanlık sistemine geçilmiş gibi, şu anda işleyen şeyde, benim başbakanlık gücünü ve sorumluğunu taşırken, kullanacağım gücü ki bir iki kere bu yönde şeyle, kanaatlerini başka bir şekilde söyledim. Cumhurbaşkanımızın söylemesi gereken şeyi bir başkası söylerse ona izin vermem. Cumhurbaşkanımızın bana söylemesi gereken şeyi veya kamuoyuna söylemesi gereken şeyi bir başkası söylerse bunu kabul etmem. Ama Cumhurbaşkanımız bana her şeyi söyleyebilir, Cumhurbaşkanımız birlikte düşündüğümüz veya kendi şahsi kanaatlerini açıklayabilir, cumhurbaşkanlığı makamı devletin en üst makamıdır."

Muhalefet partilerinin Cumhurbaşkanı Erdoğan'a yaptığı saygısızlığın bu makama yapılan saygısızlık olduğuna dikkati çeken Başbakan Davutoğlu, buna da hiçbir zaman tolerans göstermediğini bildirdi.

Davutoğlu, HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş'ın yaptığı açıklamaya verdiği cevabın da bu nedenle olduğunu belirtti.

Başbakanlık görevini en iyi şekilde ve kurallarına uygun şekilde yapmaya çalıştığının altını çizen Davutoğlu, "Geleceğe dönük kanaatim sorulduğunda, seçim sonrasıyla ilgili, bizzat kaleme aldığım şekliyle Başkanlık seçim beyannamesinde yer alacak" dedi.

"Başkanlığın sondan başa doğru gidilerek olamayacağını" vurgulayan Davutoğlu, bir sistemin tasavvur edildikten sonra anayasasının yazılamayacağı örneğini verdi.

-MUHALEFET MESELEYİ KİŞİSELLEŞTİRDİ

Muhalefetin meseleyi kişiselleştirdiğini ifade eden Davutoğlu, öğrencilik yıllarında Türk siyaseti üzerine çalışma yaparken merhum Alparslan Türkeş'in bütün eserlerini okuduğunu aktardı.

Türkeş'in açık bir şekilde başkanlığı savunduğunu bildiren Davutoğlu, "Ama bugün Bahçeli karşı. Sayın Demirel'in yaşadığı şeyler dolayısıyla bu yönde düşünceleri olmuştur, Özal'ın olmuştur. Bunların hepsine baktığımızda başkanlık yönünde bu siyasi gelenekler içinde görüşler olmasına rağmen, şimdi karşı çıkışları sistemi bildiklerinden değil" diye konuştu.

Muhalefetin konuyu kişiselleştirdiğini belirten Davutoğlu, Demirtaş'ın "nezaketsiz çıkışında" da bunun etkili olduğunu söyledi.

"İnsanı yaşat ki devlet yaşasın" diyen siyaset felsefesinin otoriter bir yapı üzerine kurulamayacağını bildiren Davutoğlu, "Öyle bir anayasa ki ilk önce insanı esas alacak. Özgürlükleri, insanlık onurunu, hukuku esas alacak. bunları tanımlayacak ve bunları çıpa gibi bu topraklara yerleştirecek, onun üzerinde siyaset yeni yönetim birimini inşa edecek. Benim anladığım budur" dedi.

Davutoğlu, kendisinin hiçbir şekilde insan odaklı, özgürlükçü olmayan, temel hakları korumayan bir anayasal zeminin savunulmasını, AK Parti fikriyatına uygun görmeyeceğini dile getirdi.

Ahmet Davutoğlu, "Bu çerçevede o zemini sağlam kuracağız. Şu anda Türkiye'nin ihtiyaç hissettiği şey de açık ve net söylüyorum; kimse de başka yere çekmesin, başkanlık sistemi bunun üzerine oturacak. Güçler ayrılığı prensibi, insan hak ve özgürlükleri bütün bunlar teminat altına alınacak, başkan ki dünyadaki örnekleriyle, demokratik örnekleriyle söylüyorum, herhangi otoriter başkanlığı kastetmiyorum" açıklamasında bulundu.

HİÇBİR ŞEKİLDE VESAYETE İZİN VERMEYECEĞİZ

Bunu tartışmaya daha önce anayasa reformunda açtıkları gibi tartışmaya açabileceklerini belirten Davutoğlu, "Seçim beyannamesinde yer alacak. Seçim meydanlarında çıkacağız ve yeni anayasa diyeceğiz, insan hakları ve özgürlükleri diyeceğiz, insan onuru diyeceğiz. Hiçbir şekilde vesayete izin vermeyeceğiz diyeceğiz. Öyle bir yeni düzen olacak ki bu yeni düzende halk adına halktan yetki almamış kimse otorite kullanamayacak diyeceğiz. Halktan yetki alan herkes de hesabı verecek, sorumsuz bir makam olmayacak diyeceğiz. Bunları diyeceğiz. Bu çerçevede de doğru olanın bu aşamadan sonra artık başkanlık sistemi olduğunu ve Türkiye'nin en kısa zamanda bu çarpık yapıdan çıkması gerektiğini anlatacağız" diye konuştu.

Yurt dışında "paralel çetenin" ve Türkiye'de ise muhalefetin, Başkanlık Sistemiyle, "diktatörlük, otoriterlik, tek başına karar kişi" çizdiklerini anlatan Davutoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü: "Türkiye'de demokrasi öylesine oluştu ki bunu kimse yapamaz, yapmak da istemez. Yaptığı anda çünkü burada ayakta durmak mümkün olmaz. Sayın Cumhurbaşkanımızın sürekli halkla temasında da hissettiği şey budur. Sorduğunuz şeyi ben daha da açık söyleyelim, 'Cumhurbaşkanımız başkanlık üzerine konuşurken siz niye?' Çok açık söylüyorum şu an benim görevim hakkıyla başkanlık yapmaktır. Ve bu sistemde şu an da sorumluluk başbakanın bu zayıf omuzları üzerindedir."

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın bu konuda kendilerine destek verdiğini belirten Davutoğlu, başbakanlık görevinin hakkını vermekle yükümlü olduğunu ifade etti.

Davutoğlu, şunları kaydetti: "Ama bu haftadan itibaren seçim beyannamesinin o kısmını bizzat yazarak nasıl bir şey istediğimizi ortaya koyacağız. Seçim satına çıktığımızda bir taraftan başkanlık görevini yaparken diğer taraftan başkanlık sistemini anlatmamız mümkün olur. Ama ben başbakanlık görevini icra ederken ve bu görevi yaparken bir taraftan da bu çerçevede başka bir sistemin içerisindeymiş gibi davranmam. Bu davranış bulunduğumuz makama ve halka verdiğimizi söze uygun düşmez. Güçlü başbakanlık, güçlü cumhurbaşkanlığı formülüne de uygun düşmez. Bulunduğumuz makamın hakkını vermek konusunda da Cumhurbaşkanımız da biz de bende aynı hassasiyete sahibiz. Meydanlarda çıkar halkımıza bunları açık bir yüreklilikle isteriz. İnşallah halkımız da verir." Seçim sonrasında da Türkiye'nin demokrasi tarihinin en geniş kapsamlı anayasa reformunu yapmak istediklerini dile getiren Davutoğlu, anayasa reformu ile de başkanlık sistemi söz konusu olursa da yine halkın iradesiyle başkanı seçeceklerini belirtti.

Sistemi rayına oturtmanın önemli olduğunun da altını çizen Davutoğlu, "Varsayımlarla, kişiselleştirilerek buna karşı çıkmanın kimseye faydası olmaz. Muhalefete de çağrım getirsinler onlar da farklı bir mesela desinler ki 'bu sistem böyle değil, parlamenter sistem' desinler, onlar da bir anayasa teklifi getirsinler. Ne getireceklerse getirsinler. Ama başkanlık sistemi üzerinden bizim diktatörlük peşinde olduğumuz kanaatini ya da Cumhurbaşkanımızı gündeme getirmesinler" ifadelerini kullandı.

"DEMİRTAŞ SÜRECİ 2 KERE SABOTE ETTİ"

Nevruz'da Dolmabahçe'de açıklanan çerçevede silahsızlanma yönünde yeni bir adım atılacağı konuşulurken Demirtaş açıklamasıyla süreci sabote etti. Bir kere de 6-7 Ekim olaylarında attığı tweetle sabote etti.

Demirtaş, seçim öncesi tutumlarıyla esas niyetinin çözüm süreci değil, başka bir proje olduğunu ortaya koydu.

Kimin başkan olacağına Demirtaş karar verecek değil, Demirtaş şu anda statükocuların yeni projesidir. İki hamlesiyle de süreci sabote etmiştir. Bu tutumuyla eğer 7 Haziran'dan sonra eğer HDP-Demirtaş Meclis'e giremezse şikayet etmeyecekler. Demirtaş çözüm sürecini baltalamışsa, bu ateşle oynamaktır. 8 Haziran'da milletin verdiği iradeye razı olacaklar.

Cumhurbaşkanımızla bu anlamda aramızda iletişim problemi yok. Varsa bu giderilir. Sabote eden Demirtaş'tır. Çözüm süreci kimsenin malı değil, devam edecek. Bizim açımızdan süreç kendi doğasında devam ediyor.

İZLEME HEYETİ KURULACAK MI?

Heyetin görüşmeleri için Bakanlar Kurulu kararına gerek yok. İzleme heyeti çok kullandığımız bir tabir olmadı. Sürecin bütününü değerlendirme ihtiyacı var.

Taahhüt silahsızlanmadır  silahsızlanmayla ilgili sağlam adımlar, perspektif gördüğümüzde, olmayacak şeyler değil her türlü adım silahsızlanma bağlamında atılır. Çözüm süreci akamete uğrarsa neler olabileceğini hepimizin dikkatlice takip etmesi lazım. Kimse ateşle oynamamalı Türkiye'de.

Star

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.