Banka reklamlarına kısa bir ara EYLEMDEYİZ!
Demokrasi yolunda çok zorlu dönemlerden geçmiş bir ülkede yaşıyoruz.
En genç olanlarımızın bile darbe görmüşlüğü var. Azınlığın çoğunluğa hükmetmesi geleneğinin yerini demokrasiye bırakmaya başladığı, etnik köken, anadil meselelerinin ?sorun? olmaktan çıktığı, bu yolda önemli adımlar atıldığı, ?öteki?ne kulak verme konusunda gelişme kaydettiğimiz özellikle sivil toplum cephesinde hak ihlalleri sözkonusu olduğunda ayrım gözetmeden bir araya gelinebildiği bir döneme gelmiştik. Otuz yıldır devam eden savaşın bitmesi için ?Barış? sürecinin hız kazandığı bir zamanda patlak veren olaylar filmi geriye sarmaktan başka işe yaramıyor. Taksim Gezi Parkı?nda bir grup İstanbullu?nun yaşam alanına sahip çıkmak amacıyla başlattığı eylem kısa sürede bambaşka bir mecraya taşındı. Herkes için ciddi bir demokrasi sınavına dönüşen Taksim olaylarında karşılıklı atılan yanlış adımlar bir masa etrafında çok kolay çözülebilecek kentsel tasarım sorununu neredeyse toplumsal kutuplaşmaya dönüştürdü. Eylemin ilk günlerinde güvenlik güçlerinin tutumu bu kadar sert olmasaydı tepkiler bu kadar büyümeyecekti. Ancak güvenlik güçlerinin Taksim?den çekilmesinin ardından Beşiktaş?a sıçrayan olayların eylemden devrim devşirmeye çalışanların kışkırtmaları sonucu meydana geldiğini görmemek için de kör olmak lazım. Tam bu noktada sosyal medyada etkin bir biçimde eylem çağrısı yapan pek çok sanatçı, aydın ve gazetecinin tutumu da dikkat çekici. Başlangıçta takipçilerini sokağa çağıran isimler eylemcilerin saldırgan tutumları önü alınamaz hale geldiğinde ?Şiddeti durdurun? şeklinde cümleler kurmaya başladılar. Ne yazık ki bu süreçte sağduyu mesajı veren sanatçıların sayısı çok azdı.
Sinema ve tiyatro oyuncularından asosyal olmalarını, toplumsal sorunlara duyarsız kalmalarını beklemiyoruz elbette. Tam aksine sanatın doğası gereği muhalif olmaları, toplumu değiştirecek ve dönüştürecek yapımlarla dertlerini dillendirmeleri gerekir. Ne ki sosyal medyada ve meydanlarda sistem karşıtlığı yapan sinemacı ve oyuncuların ?iş?lerine baktığımızda kimin hangi meseleyi ne kadar dert edindiğini, sahneye ve beyazperdeye taşıdığını görmekte hiç de zorlanmıyoruz. Kapitalizme, AVM?ye karşı duran, en hızlı devrimci ?sanatçı?ların set işçileri üç kuruşa talim ederken bölüm başı kaçar milyar aldığını, banka reklamlarıyla kapitalizm değirmenine ne çok su taşıdıklarını hatırlatmaya bilmem gerek var mı?
Bu derdi neden beyaz perdede görmedik
Binlerce insanı attıkları twitlerle sokağa döken ünlü isimlerin yıllardır dizi setlerindeki gayri insanî çalışma koşullarını değiştirmek ve uzun dizi sürelerinin kısaltılması, sinema yasasının yürürlüğe girmesi gibi konularda neden bu kadar etkin olamadığı da ayrı bir merak konusu. Oyuncular Sendikasının kuruluş amacı tüm bu sorunlara çare bulmaktı ama sendika toplumsal konularda mücadele vermekten kendi meselelerine eğilmeye fırsat bulamaz oldu. Devlet tiyatrolarındaki yeniden yapılanma süreci, Emek sineması gibi konularda Hükümet?in tavrından rahatsızlık duyan oyuncuların büyük bir dayanışma içerisinde eylemin ?devrim?e evrilmesinde rol oynamaları bu açıdan çok da şaşırtıcı değil aslında. Çünkü mesele Mehmet Ali Alabora?nın en başında söylediği gibi ağaç meselesi değil! Bu o kadar böyle ki Hatay Reyhanlı?da onlarca vatandaşımız hayatını kaybettiğinde programlarında milim değişiklik yapmayanlar Taksim?deki olaylar yüzünden birbiri ardına konserlerini, etkinliklerini, açılışlarını, basın toplantılarını iptal ederek tablonun vehametine katkıda bulunmaya çalışıyor adeta. Dünya yıkılsa durmayan setlerine ara verip set ekibini eyleme destek için meydana yollayabiliyorlar. Dedik ya mesele ağaç meselesi olmaktan çıktı çoktan?
Gülcan Tezcan/İstanbul , Star
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.