Bakan Akar: S-400 tercihin ötesinde zorunluluk
Bakan Akar: S-400 tercihin ötesinde zorunluluk
Milli Savunma Bakanı Akar, S-400'lerin ekimden itibaren kurulmaya başlanacağını belirterek, "Bizim S-400 almamız bir tercih olmanın ötesinde zorunluluk. 82 milyon vatandaşımızı korumak ve kollamak zorundayız." dedi.
Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, "konuk olduğu Anadolu Ajansı (AA) Editör Masası'nda 8 Mart Dünya Kadınlar Günü kapsamında kadın gazetecilerin sorularını yanıtladı, gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
"Türk Silahlı Kuvvetleri'nde kadınlar fırsat eşitliğinden faydalanabiliyorlar mı?" sorusuna Akar, "Gayet tabii, bizim silahlı kuvvetlerimiz gerçekten milli, manevi ve mesleki değerlerine çok önem veren bir kurum ve bu kurumsal bütünlük içinde kadınlarımızla olan münasebetlerimiz de son derece ilkeli bir şekilde gerçekleşmekte. Bu konuda ben, hanım kardeşlerimin herhangi bir sorun yaşadıklarını zannetmiyorum." yanıtını verdi.
Pozitif ayrımcılıkla kadınların daima el üstünde tutulduğunu, tutulmaya da devam edeceğini belirten Akar, "Silahlı Kuvvetlerimizin mensupları olan subay, astsubay, sivil memur ve işçilerimize, tüm ülkemizdeki analarımız, bacılarımız, kardeşlerimize, özellikle ve öncelikle şehitlerimizin eşlerine ve annelerine saygılarımı sunuyorum. Kendilerine şükranlarımı sunuyorum. Hepsine sağlık ve esenlikler diliyorum." ifadelerini kullandı.
"Soçi mutabakatıyla İdlib'deki silahtan arındırılmış bölgede ağır silahlar çıkarılmıştı. Son olarak 14 Şubat'ta Soçi Zirvesi'nde TSK'nın devriyesinin ardından İdlib'de Rusya ile ortak devriye yapılması karar altına alınmıştı. Bu kapsamda ortak devriyeler ne zaman başlayacak? İdlib'de ateşkese rağmen rejimin saldırıları devam ediyor. Bölgedeki son durum nedir?" sorusunun yöneltildiği Akar, İdlib'in şu anda hem Türkiye Cumhuriyeti Devleti hem de TSK olarak çalıştıkları önemli konulardan biri olduğunu söyledi.
"Burada memnuniyetle belirtmek isterim ki hem Rusya Federasyonu hem de İran'la bu konuda gerekli koordinasyonu sağlıyoruz." diyen Akar, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın bu konuda önemli katkılar sağladığını, özellikle 17 Eylül'deki Soçi Mutabakatının imzalanması konusunda Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile mutabık kalarak büyük bir felaketin önüne geçtiklerini vurguladı.
Bakan Akar, bölgede 3,5-4 milyon kişinin bulunduğunu, bunların sulh ve sükun içinde yaşamalarında 17 Eylül Mutabakatı'nın çok önemli bir rol oynadığının altını çizerek, şöyle konuştu:
"Oradaki mutabakat çerçevesinde, silahtan arındırılmış bölge var 15-20 kilometrelik. Bu çevrede bizim 12 gözlem noktamız var. Rusların da 10 gözlem noktası var. Bu bölge içindeki aşırı grupların çıkarılması, ağır silahların buradan çıkarılması söz konusuydu. Bu konuda gerçekten Türkiye olarak biz, Türk Silahlı Kuvvetleri, Milli İstihbarat Teşkilatı elemanları, hep birlikte çok yoğun, ciddi bir çalışma yaptık. Oradaki ılımlı gruplarla radikal grupların birbirinden ayrıştırılması gerçekten çok zor bir iş. Bunu hala azimle, kararlılıkla yapmaktayız ve büyük ölçüde bu gerçekleşti. Zaman zaman farklı görüşler de çıksa biz burada yapmamız gerekenlerin büyük ölçüde gerçekleştiğini değerlendiriyoruz."
"Çok ciddi provokasyonlar olmakta"
14 Şubat'taki zirve sırasında yaptıkları temaslara bağlı olarak, 3-4 Mart tarihlerinde yeni bir metin imzaladıklarını belirten Akar, "Bugün İdlib'in dışındaki sınır bölgesinde Rusya'nın, silahtan arındırılmış bölgede de TSK'nin devriyesi başlayacak. Aynı zamanda bazı İdlib ve Afrin hava sahasının kullanılmasıyla ilgili bazı tahditler vardı. Bugün itibariyle bu da kalkmış bulunuyor. Burada gerçekten Rusya ile olan iş birliğimiz de bu anlamda son derece gelişmiş vaziyette. Bölgedeki ateşkesin devamı, istikrarın sağlanması açısından bunu önemli bir adım olarak görüyoruz." dedi.
Burada Türkiye'nin dikkatli olması gereken hususların bulunduğunun altını çizen Akar, şunları kaydetti:
"Çok ciddi provokasyonlar olmakta. Rejim bu konuda çok saldırgan bir şekilde. Siviller, masum insanlar dahil, onlara karşı çok acımasız bir şekilde bombardıman faaliyetlerini sürdürmekte. Biz de bunların durması ve durdurulması için Rusya ile sürekli temas halindeyiz. Önümüzdeki günlerde inşallah bunu da başarmak suretiyle oradaki insanların daha rahat ve huzur içinde yaşamalarını gerçekleştireceğiz. Çünkü burada herhangi bir şekilde bu saldırılar devam eder, göç başlarsa 3,5 milyon nüfusun göçünün sadece Türkiye'ye, Avrupa'ya değil Amerika'ya ulaşabileceğini değerlendiriyoruz. Bunun önlenmesi de bir insanlık görevi."
Milli Savunma Bakanı Akar, insani yardımların ulaşması, can güvenliğinin sağlanması için çalıştıklarını belirterek, "Buradaki bizim iş birliğimiz devam ediyor. Radikal unsurların ayrıştırılması için de gayretlerimizi aralıksız sürdürüyoruz. Biz, Rus dostlarımıza da söylüyoruz, bu kolay, basit bir iş değil. Bütün arazide yayılmış vaziyette olan radikal gruplardan bahsediliyor. Mücadelemiz devam ediyor." diye konuştu.
"Taahhütlerimizin arkasındayız"
Bakan Akar, gelecek günlerde bu bölgedeki şartların daha iyi olması için ellerinden gelen gayreti gösterdiklerini vurgulayarak, şöyle devam etti:
"Burada, Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve Türk Silahlı Kuvvetleri milli, manevi ve mesleki değerlerine bağlı olarak, ilkeli olarak faaliyetlerini sürdürmekte. Biz, verdiğimiz taahhütlerin tamamen arkasındayız ve burada hem bölgenin barış ve istikrarı hem bölgede yaşayan insanların rahat, huzur ve güvenliği için hem de ülkemizin hak ve menfaatleri için yapılması gereken neyse, neleri taahhüt etmişsek bunların arkasındayız ve bunların gerçekleşmesi için de gece gündüz var gücümüzle çalışıyoruz."
"Türkiye, Rusya veya İran ile hava sahası ve devriye konusunda konuşurken, rejimle dolaylı olarak mı haberleşmiş oluyor?" sorusuna Akar, "Bizim rejimle herhangi bir temasımız söz konusu değil. Görüşmemiz tamamen Ruslarla ve gerektiği zamanlarda İran'la. Dolayısıyla rejime tekabül eden birtakım işler, şunlar vesaire varsa bu Ruslar vasıtasıyla gerçekleşmektedir. Bizim, rejimden en büyük şikayetimiz, ateşkesin bozulması. Ateşkese uymalarını bekliyoruz. Ruslardan rejimi durdurmalarını istiyoruz." yanıtını verdi.
Rejimin bir bombardımanında 54 bin, bir başka bombardımanında ise 100 bin kişinin bölgede hareket ettiğini belirten Akar, Türkiye'nin gözlem noktaları etrafına çaresizlik içinde gelen insanların yardım istediğini aktardı.
Akar, buradaki insani durumun normalleşmesi, ateşkesin gerçekleşmesi, istikrarın sağlanması bakımından Ruslarla rejime gerekli ikazı, baskıyı yapmaları, gerekli önlemleri aldırmaları için temaslarını sürdürdüklerini kaydetti.
"Suriyeli kardeşlerimizin güven içinde evlerine dönmesini istiyoruz"
ABD'nin çekilme kararı sonrasında Türkiye ve ABD'nin gerçekleştirdiği ortak devriye ve eğitimlerin durumunun ne olacağı konusunda Akar, Mayıs 2018'de Münbiç ile alakalı güvenlik prensiplerinin, haziranda ise Münbiç yol haritasının belirlendiğini hatırlattı.
Akar, 4 Eylül 2018 itibarıyla, bu çalışmanın tamamlanması gerektiğine, Türkiye'nin bu konudaki sorumluluklarını eksiksiz ve aksaksız yerine getirmesine rağmen takvimin çok gerisinde olunduğuna işaret ederek, defalarca bu konuyu muhataplarına ilettiklerini belirtti.
Bakan Akar, "Bu konuda, bize düşecek her türlü görevi de yapmaya hazır olduğumuzu yine muhataplarımızla asker, sivil kim varsa onları konuştuk, konuşuyoruz." dedi.
Münbiç'te PKK'dan hiçbir farkı olmayan YPG'lilerin bulunduğunu belirten Akar, sözlerini şöyle sürdürdü:
"PKK eşittir YPG, PYD...Bunlar çeşitli isimler altında Kandil'de, sözde karargahlarında sevk ve idare edilen terörist gruplardır. Bunu açık ve net herkese söyledik, söylemeye de devam edeceğiz. Gerçek bu. Bu gerçek çerçevesinde, bunlara da silahlar verildi. Biz diyoruz ki bunların elindeki silahları, söz verdiğiniz üzere bunları alın. Bunları Fırat'ın doğusuna geçirin. Buradaki yüzde 90'a yakını Arap olan, yerleşim birimi Münbiç. Burada da lokal idarenin, Münbiçlilere devrini sağlayalım. Asli unsurlar, yönetime el koysunlar. Yönetimi devralsınlar. Belki hepsinden daha önemlisi de şu anda büyük bir bölümü ile Türkiye'de misafir ettiğimiz, Suriyeli kardeşlerimizin, YPG'nin ve rejimin baskısıyla, burayı terk etmek zorunda kalan ve Türkiye'de yaşayan Suriyeli kardeşlerimizin de bu sağlanan güvenli ortam içinde evlerine dönmelerinin sağlanmasıdır. Talebimiz bu."
Münbiç'te bugüne kadar 68 bağımsız ve koordineli devriye görevi icra edildiğini, dört grup halinde değişik zamanlarda Gaziantep'te eğitim, 13 de müşterek, birleşik devriye yapıldığını anlatan Bakan Akar, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Yeterli ve istenilen faydanın sağlamadığı hususunu, gelen Amerikalı muhataplarımıza söyledik. Bir an önce bu planın uygulanması için muhataplarımızı yönlendiriyoruz, onlara taleplerimizi iletiyoruz. Burada, eğer Münbiç'te söylediğimiz plan uygulanmazsa, herhangi bir şekilde rejim girerse, herhangi bir şekilde YPG kalmaya devam ederse, Amerikalılar çekildikten sonra, buraya herhangi bir şekilde Suriyeli kardeşlerimizin dönmeyeceğini, açık ve net bu bilgileri alıyoruz, Türkiye'nin, Türk Silahlı Kuvvetleri unsurlarının, Özgür Suriye Ordusu unsurlarının burada olmasıyla ancak gerçekten bir barış ve istikrarın olabileceğini, bu çerçevede de Suriyeli kardeşlerimizin gönül rahatlığı içinde bu bölgeye dönebileceklerini muhataplarımıza söyledik."
'314 bin 590 kişinin evlerine döndü'
Akar, Türk Silahlı Kuvvetlerinin Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı Harekatları'yla yaptığı operasyonlar sonucunda, bölgenin teröristlerden temizlenmesine bağlı olarak, 314 bin 590 kişinin evlerine döndüğünü bildirdi.
Bunun devam etmesini istediklerini vurgulayan Akar, şöyle konuştu:
"YPG'nin özellikle buradaki insanlara zulüm ettiği, zarar ziyan verdiği Birleşmiş Milletler raporunda da kendini göstermektedir. Münbiç'te bize tehdit oluşturan, PKK'dan hiçbir farkı olmayan YPG'nin sürekli kalmasına müsaade etmeyeceğimizi, biz bu işlerin barışçıl yollarla görüşmelerle konuşarak diyalogla çözülmesinden ve taşların bu şekilde yerine oturmasından yanayız. Bunun dışında herhangi bir şey düşünülüyor ve planlar varsa bunların geçerli olmadığını, bunların yaşama şansının olmadığını, bizim burada sınırlarımıza bu kadar yakın bir bölgede bir PKK, YPG terörist grubunun yaşamasını biz kendi ülkemiz ve halkımız için bir tehdit ve tehlike olarak görüyoruz."
"Burada başka niyetler aramak lazım"
Bakan Akar, DEAŞ'la göğüs göğüse mücadele eden ve onların da en radikallerinde 3 binini etkisiz hale getiren tek devletin Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve Türk Silahlı Kuvvetleri olduğunu vurguladı.
Türkiye'nin Kürtlere zarar vereceği şeklinde propaganda yapıldığının hatırlatılması üzerine Bakan Akar, "Bu konu hem telefon görüşmelerinde hem de yüz yüze görüşmelerde asker, sivil tüm muhataplarımıza, sürekli dile getirdiğimiz bir husus. Bu konu, çok önemli bir konu." dedi.
"Burada bilerek ve bilmeyerek yanlış bir tercüme var. Burada bir farklılaştırma var. Biz başından beri, YPG, PKK, DEAŞ, FETÖ, El-Kaide gibi teröristlere karşıyız." diyen Akar, şöyle konuştu:
"Başta Kürt kardeşlerimiz, hiçbir etnik grupla problemimiz söz konusu değil. Bizim tek hedefimiz, teröristler. YPG dediğimiz zaman sadece ve sadece teröristleri kastediyoruz. YPG'nin ve PKK'nın içinde çok değişik unsurlar var. Avrupa'da, Türkiye'nin çeşitli yerlerinde, yurt dışında, Kafkaslar'dan, Balkanlar'dan değişik unsurlar var. Bizim hedefimiz, Türk Silahlı Kuvvetleri olarak terörle mücadele, teröristle mücadele. Bu YPG başlığı altında Marksist, Leninist, Komünist, teröristlerle bizim mücadelemiz. Onun dışında bizim kesinlikle Arapları, Kürtleri hedef almak gibi böyle bir şey söz konusu değil. Fırat Kalkanı harekat bölgesinde ve Afrin bölgesinde ülkemizde et ve tırnak gibi olduğumuz, aynı coğrafyayı paylaştığımız, aynı kaderi, ekmeği, sevinci paylaştığımız milyonlarca kardeşimizle beraberiz. Bu çok absürt bir şey. Kesinlikle, kabul etmiyoruz. Burada yanlış anlaşılma değilse burada başka niyetler aramak lazım."
"Teröristler yeni birtakım yöntemler peşindeler"
Akar, ABD'nin çekilme kararı sonrası daha önce Türkiye tarafından ortaya konulan güvenli bölge oluşturulması talebinin yeniden gündeme gelmesiyle burada hangi ülkelerin askerlerinin bulunacağı ve kurulması planlanan güvenli bölgenin coğrafyaya ne gibi katkıları olacağına ilişkin soru üzerine, "Bunun cevabı çok kısa, Orada kim olacak? Türk Silahlı Kuvvetleri unsurları olacak. Burası kesin." yanıtını verdi.
Buradaki sınırların Fırat'ın doğusundan Irak sınırına kadar 440 kilometre uzunluğunda olduğuna dikkati çeken Akar, "Bizim talep ettiğimiz derinlik de 30-40 kilometre, bunu çarpıp, böldüğümüzde ortaya 13 bin kilometrekarelik bir alan çıkıyor. Bu 13 bin kilometrekarelik alanın herhangi bir şekilde 300-500 kişiyle kontrolü mümkün değil." ifadelerini kullandı.
Oraya Amerikalılar ve koalisyon adı altında diğer Avrupa ülkelerinden bazı unsurlar geldiği takdirde onlara karşı YPG'nin tavrının önemli olduğuna işaret eden Akar, "YPG oradan çıkarıldığı için YPG onlara hasmane tutum içinde olacak, konvansiyonel olmayan birtakım eylemlere girişecekler. Bombalama vesaire, el yapımı. Bunlar olduğu takdirde oradaki az sayıda koalisyon varlığı adı ne olursa olsun, bunlarla mücadele etmesi mümkün değil, dolayısıyla oranın güvenli olması mümkün değil. Bizim de hudutlarımızın ve halkımızın güvenli hissetmesi mümkün değil." diye konuştu.
Akar, dertlerinin hiçbir şekilde toprak işgali olmadığının altını çizerek, şöyle devam etti:
"Biz başından beri söylüyoruz, başta Suriye ve Irak olmak üzere, tüm komşularımızın politik, siyasi, toprak bütünlüğüne son derece saygılıyız. Bizim amacımız, bizim dedimiz kendi ülkemizin, milletimizin, halkımızın güvenliği. Bunun için çalışıyoruz, bunun için mücadele ediyoruz. Bu manada da güvenli bölge konusunda 30-40 kilometre diyoruz. Niçin söylüyoruz. Çünkü şu anda teröristler yeni birtakım yöntemler peşindeler, bunlardan birisi de drone'ların kullanılması. Drone'lara patlayıcıları koyuyorlar. Bu patlayıcıları göndermek suretiyle karakollarımıza, insanımıza, sivil, asker demeden saldırılarda bulunuyorlar. Bunları def edebilmek için bunların bir şekilde 30-40 kilometre sınırlarımızdan uzaklaştırılması lazım, bizim talebimiz budur. Biz bunu yaptığımız zaman oradan teröristlerden bölgeyi temizlediğimiz zaman Münbiç'te olduğu gibi oraya yine oranın sahipleri olan Kürt ve Türk kardeşlerimiz Türkiye'de misafir ettiklerimiz kendi ülkelerine dönecekler, çalışmamız gayretimiz bundan ibaret."
Akar, terör örgütünün drone'ları nereden temin ettiğine ilişkin sorusuna da "Bunlar tabii bir kısmını kendileri imal ettiklerini söylemekle beraber, yurt dışı destek olmadan bunların idamesi mümkün değil. Sonuçta teknik, teknolojik çalışmalar gerektiren hususlar ve bunları da yapıyorlar. Maalesef bazı ülkeler bu desteklerini halen sürdürüyorlar. Bunları da biz izliyoruz, takip ediyoruz. Bunu da istihbaratımız çok başarılı bir şekilde belgeliyor. İlgili kişilerle kurumlarla birimlerle bunları görüşüyorlar, söylüyorlar." yanıtını verdi.
"Kendi göbeğimizi kendimiz kesmek durumunda kalacağız"
Şu anda burada çelişkili bir durum içerisinde olunduğuna işaret eden Akar, "Sayın Cumhurbaşkanımız, Sayın Trump'la yaptığı görüşme sırasında çok açık ve net bir şekilde Sayın Trump tarafından ifade edildi, takriben 30 kilometrelik mesafenin güvenli bölge olacağı konusu açık ve net tartışma yok. Şimdi bu mesafe de tartışılıyor aramızda. Gelen misafirlerimiz bize bu mesafe 'Şu olsun, bu olsun' diye bazı rakamlardan bahsediyorlar fakat bizim bunları kabul etmemiz mümkün değil. Bu konuda biz yapacağımız işleri planladık, hazırlıklarımızı tamamladık. Planlarımız, hazırlıklarımız var. Bunun barışçıl bir şekilde gerçekleşmesi için çalışıyoruz. Herhangi bir şekilde buna imkan olmazsa o zaman kendi göbeğimizi kendimiz kesmek durumunda kalacağız, daha önce olduğu gibi." diye konuştu.
Fırat Kalkanı Harekatı'nda beraber yapma konusunda muhattaplarla görüşüldüğünü ve bunun mümkün olmadığını hatırlatan Akar, "Bizim güvenlik ihtiyacımız var, bunu zevkten yapmıyoruz, yapmak durumundayız ve bunun için yapıyoruz. Bunu da yine gerekirse yapmaya hazır olduğumuzu her zaman söyledik." dedi.
ABD'li muhattaplarıyla telefonda ve yüz yüze görüştüklerini ve bu konuda bir mutabakat sağlanmasına gayret gösterdiklerini anlatan Akar, burada anlayış birliğine varmaya çalıştıklarını, yaptıkları çalışmanın da evrensel normlara, uluslararası hukuka uygun olduğunu, taleplerinde hiçbir aşırılık olmadığını da görüşmelerde tekrar dile getirdiklerini ifade etti.
Akar, burada barış ve istikrarı sağlama, ülke ve halkın güvenliği anlayışıyla çalıştıklarının altını çizerek, şöyle konuştu:
"Bölgenin güvenli hale gelmesiyle buradan ayrılmak zorunda kalan Kürt, Arap, Suriyeli kardeşlerimizin evlerine dönmeleri için çalışıyoruz. Buradaki işkencenin, ezanın, cefanın, YPG'nin uyguladıklarının bitmesi için çalışıyoruz. İnsanlık noktası nazarında çalışıyoruz. Açlık, susuzluluk, zorla askere alma, eğitim hakkının elinden alınması gibi bir sürü orada uygulamalar var bunların son bulması için çalışıyoruz. Burada hiçbir Kürt kardeşlerimizle hiçbir problemimiz yok. Normal bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak herkesin ne problemi varsa onların da o problemi var. Dolayısıyla bunların hepsi normal hukuk devleti içinde çalışılıyor, çözülüyor, gelişiyor, değişiyor. Bizim bunun dışında bir mücadele şeklinde, TSK'nın hedefi şeklinde Kürtler diye bir şey söz konusu değil. Bu tamamen yalandır, yanlıştır. çelişkidir, böyle bir şey söz konusu değil. Bizim tek hedefimiz var teröristler. Kim bunlar FETÖ, PKK, YPG, DEAŞ ve diğerleri El Kaide vesaire gibi bunların türevleri bunlarla uğraşıyoruz, biz."
'Güvenlik hiçbir şekilde müteahhite verilemez'
Bir başka soru üzerine Akar, "Güvenlik hiçbir şekilde müteahhite verilemez. Dolayısıyla bizim ülkemizin güvenliği söz konusu olduğu zaman elimizden gelen neyse, yapmamız gereken neyse bunları yapmak zorundayız." diye konuştu.
Reyhanlı ve Kilis'te yaşanan olayları hatırlatan Akar, "Bunları görmemezlikten gelip de her şey güllük gülistanlık gibi 'Siz orada ne yapacaksınız?' Güvenliğimizi sağlayacağız. Dolayısıyla bunda çok kararlıyız, her şeyimiz hazır. Yeri ve zamanı geldiğinde Sayın Cumhurbaşkanımızın direktifleri doğrultusunda Türk Silahlı Kuvvetleri 'ölürsem şehit, kalırsam gazi' anlayışı içinde ülkesinin, milletinin güvenliği için yapılması gerekeni yapacak." diye konuştu.
Bir şekilde teröristleri etkisiz hale getireceklerinin altını çizen Akar, "Asıl problem bunların içerideki ve dışarıdaki hamileri. Problem sahası bu. Bunun üzerinde daha çok durmak lazım. Ülkemizin egemenliği, bağımsızlığı, güvenliği, bekası konusunda bu teröristlere yardım ve yataklık yapanlar aslında daha geniş bir alanda yer tutmakta bunlarla mücadelenin de göz ardı edilmemesi gerektiğine inanıyorum." değerlendirmesini yaptı.
Bu alanın güvenliğini Türkiye olarak tek başınıza temin edebilir misiniz? sorusuna ise Akar, "Evet, hazırız, bunu yapacağız. Bunu Fırat Kalkanı'nda, Afrin'de gösterdik, asil milletimizin, bize olan sevgi, güveni ve duasıyla inşallah bunu da görev verildiğinde yapmaya hazırız ve yapacağız." dedi.
'Bizim S-400 almamız bir tercih olmanın ötesinde zorunluluk'
S-400 alımına ilişkin gelinen son durumla ilgili bilgi veren Akar, Türkiye'nin 90'lı yıllardan itibaren ciddi hava ve füze tehdidi altında olduğunu ifade etti. Bunun öngörülmesinin ardından o günlerden başlanarak hava savunma sistemlerinin temini için çalışma yapıldığını dile getiren Akar, 2011'den sonra bu durumun yoğunlaştığını söyledi.
Akar, Suriye krizinin başlangıcında NATO'ya yapılan müracaat çerçevesinde Amerikan, Alman ve Hollanda bataryalarının gelmesiyle, Türkiye'nin güvenliğine katkı sağlandığını belirtti. Akar, şu anda Türkiye'nin hava savunmasına katkı sağlayan ülkelerin İspanya ve İtalya olduğunu, bunların samp/t ve patriot bataryasıyla görevlerini yaptığını aktardı.
Akar, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Şunu gördük; biz bu uygulama sonucunda bizim mutlaka bunlardan tedarik etmemiz lazım. Dolayısıyla tedarik çalışmalarını yoğunlaştırdık. Nasıl ve ne yapacağımız konusunda da kriterler belirlendi. Bu belirlenen kriterler konusunda ilgili ülkelerle temasa geçtik. Rusya, Fransa, İtalya iş birliği olan samp/t ile ayrıca Amerikalılarla. Bu konuda gerekli yanıtları maalesef istediğimiz şekilde hem Fransa, İtalya ortaklığından hem de patriot çerçevesinde Amerika'dan alamadık. Hatta bundan önce 2017'de ikinci müracaat yapıldı o talebimize de 17 ay sonra cevap verildi."
Bakan Akar, "Türkiye artık pazar olmaktan bıktı. Ortak üretim yapacağız, teknoloji transferi yapacağız, biz de üretici olacağız. Dolayısıyla biz de artık geldiğimiz noktanın bilincindeyiz." dedi.
Bu konuda Ruslarla mutabık kalındığını, imzaların atıldığını, tedarik sürecinin kesinleştiğini anlatan Akar, "(S-400'ler) Önümüzdeki günlerde bunlar gelmeye başlayacak. Ekimden itibaren kurulmaya başlanacak. Nerelerde olacağı konusunda Hava Kuvvetleri çalışmaları sürdürüyor. Yerleri belirlendiği zaman paylaşacağız. Bizim S-400 almamız bir tercih olmanın ötesinde zorunluluk. 82 milyon vatandaşımızı korumak ve kollamak zorundayız. Neye karşı? Hava ve füze tehdidine karşı. Bu nedenle yaptığımız bir çalışmanın ürünü ve sonucu bu." değerlendirmesinde bulundu.
"'Biz, size F35'i vermeyebiliriz' denilmesi ne hukuka ne de akla uygun"
Patriot alımı konusunda temasların sürdüğünü bildiren Akar, "Burada yaptığımız çalışmanın, diğer taraftan bir ortaklık çerçevesinde tasarlanıp, ortaklık çerçevesinde üretimine başlanılan ve şu anda pilotlarımız eğitim almak için Amerika'da faaliyetlerini sürdürürken, bakım personelimiz, teknik personelimiz, astsubaylarımız orada eğitimlerini sürdürürken, 'Biz, size F35'i vermeyebiliriz' denilmesi de hiçbir şekilde ne hukuka ne de akla uygun." ifadelerini kullandı.
Bunların başka başka konular olduğunu vurgulayan Akar, "Orada birtakım teknik gerekçeler söylenmekle beraber bir ortaklık söz konusu. Bu konuda Türkiye'nin yatırımları söz konusu. Sadece Türkiye'nin değil paydaşlar arasında kimin ne üreteceği belli. Kimin ne yapacağı belli. Dolayısıyla bizim buradaki ihaleler, vesairelerle bu parçalar yapılıyor." diye konuştu.
"S-400'den dolayı böyle bir noktaya gelinmesi üzücü"
Özel sektörün katkılarının olduğuna işaret eden Akar, şöyle devam etti:
"Onlarla birtakım angajmanlar, irtibatlar yapılmış. Hatta geçen Amerika ziyaretim sırasında bir arkadaşımız bana, bugüne kadarki ödemeleri, ortaklığa taahhütleri bakımından ve herhangi bir şekilde ihaleye girildiğinde parça vesaire yapılmasında taahhütleri yerine getirmesi bakımından Türkiye'nin notunun mükemmel olduğunu söyledi. Her seferinde tıkır tıkır taksitlerini ödemiş. Şu anda 1,2 milyar civarında para ödemişiz, ödemeye devam ediyoruz. Hiçbir aksaklık yok. Diğer taraftan da bizim üretmemiz gereken, bizden istenilen ne parça varsa bunların ihalesine girilmiş, bunlar da zamanında yapılmış ve teslim edilmiş. Hiçbir aksaklık yok. Kaydımız böyle temiz. Hal böyleyken S-400'den dolayı böyle bir noktaya gelinmesi üzücü. Bunun anlaşılmasına çalışıyoruz.
Biz 'S-400'ü bağımsız, münferit çalıştıracağız' diyoruz. Bunun bazı örnekleri var. Bazı ülkeler, bunları kullandılar, kullanıyorlar. Dolayısıyla 'F35 ile S-400'ün etkileşemeyeceği bir ortamı beraber gelin bulalım, sağlayalım. Bunu bu şekilde götürelim.' diyoruz. Bunda bir noktaya kadar gelsek dahi hemen bunun akabinde bizim muhataplarımız, 'Biz bunları kabul etsek dahi bunu Kongre'den geçirmek mümkün değildir' cevabını veriyorlar. Bu konudaki çalışmalarımız, temaslarımız sürüyor. Biz, bunu iyi niyetle aşmaya çalışıyoruz. Diğer taraftan da 'Türkiye uzaklaşıyor, yakınlaşıyor' birtakım yorumlar var. Hayır, biz Türkiye olarak ilkeli bir şekilde bizim milli politikalarımız çerçevesinde dün neysek bugün de oyuz. Bunun da tipik göstergesi NATO'ya karşı sorumluluklarımızı, aksaksız yerine getiriyoruz. Sağ olsun NATO Genel Sekreteri de bunu her zaman teyit ediyor."
"Biz, çözümden yanayız"
NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg'in S-400 konusuna ilişkin açıklamalarının hatırlatılması üzerine Akar, "Sayın Stoltenberg çok saygı değer bir devlet adamı. Bu güvenlik, savunma, NATO konusunda son derece bilgili, bilinçli, konulara hakim. Bu konuda yaptığı yorumlar da gerçekten objektif ve son derece geçerli." değerlendirmesini yaptı.
ABD Başkanı Donald Trump'ın S-400'ler konusundaki tavrına karşın Pentagon'un yaklaşımına ilişkin bir soru üzerine Akar, şunları söyledi:
"Burada farklı anlayışlar, yaklaşımlar var. Onların biz iç politikalarına karışmıyoruz. Sayın Trump, bakan, generaller var. Bizimle konuşup, görüşüp bize bu konularda hak veren büyükelçiler var. Bunlar bir tarafa burada sonuçta bir bütün olarak böyle bir grup varken, diğer taraftan da 'Kongre bunu kabul etmez' diyenler, diye bir yorumları var. Biz, haklı olduğumuza inandığımız bu konuda, gerçekleri, bildiklerimizi, tezlerimizi masaya koymaya devam edeceğiz. Telefonla, yüz yüze, yazışmalarla aksaksız eksiksiz. Bizim ilkelerimizde herhangi bir sapma yok. Bunları tekrar tekrar gündeme getireceğiz. Umuyoruz, diliyoruz anlarlar. Biz, çözümden yanayız. Varsa bir teknik, teknolojik yapılacak bir şey, onu da yapmaya hazır olduğumuzu söyledik, söylemeye devam ediyoruz."
"Biz savaşçıyız, savaşı biliyoruz"
Türk Silahlı Kuvvetler için personel ve silah, harp silah, araç gereç ve mühimmat gibi konu bulunduğunu vurgulayan Akar, "Biz değerleri olan ülke ve milletiz. Bu konularda gerçekten tarihi ve kültürel derinliğimiz var." ifadesini kullandı.
Akar, TSK'nin köklü gelenekleri bulunduğunu ifade ederek, şöyle devam etti:
"Bu istikamette biz savaşçıyız, savaşı biliyoruz. Türk askeri, gerçekten artık bunu söylemeye de gerek yok, bu işi biliyor. Basit gibi görünmekle beraber önemli bir atasözü bana göre 'alet işler el övünür'. Dolayısıyla Silahlı Kuvvetlerimiz, personelimiz ne kadar güçlü, ne kadar eğitimli, ne kadar bilgili ve bilinçli, ne kadar savaşçı ruhuna sahip olsa da tabi alet edevat, harp silah araç ve gereçleri çok etkili bir husus.
Gerçekten Sayın Cumhurbaşkanımızın şahsi gayretleriyle, şahsi liderliği çerçevesinde desteğiyle sürekli bu konuları takip etmesiyle şu anda savunma sanayinde yerlilik ve millilik oranı yüzde 70'lere dayanmış durumda. Bu bizim için son derece övünç ve gurur verici bir şey."
"Yakında tank yapacağız ve ihraç edeceğiz"
Türkiye'nin şu anda İHA, silahlı helikopter ihraç ettiğinin altını çizen Akar, şunları kaydetti:
"Müthiş bir şey. Gemi ihraç ediyoruz, savaş gemisi. Dolayısıyla artık piyade silahları var, tüfekler var, tabanca. Onlara girmiyorum. Mühimmat vesaire var. Yakında tank yapacağız ve ihraç edeceğiz. Bu husus, sadece bir ekonomik ve teknik, teknolojik olay olmaktan ziyade TSK'nin tamamının da moral ve motivasyonunu derinden olumlu etkiliyor.
Çünkü devamlı dışarıdan alınmış araç gereç, silah kullanılmaktan, şimdi kullandığı araç gereç, silahların, mühimmatın dışarıya ihraç edildiğini, dışarıdaki dost, müttefik ve kardeş ülkelerin de aynı silahı, aracı kullandığının bilinmesi bizim personelimiz üzerinde müthiş olumlu etki yapıyor, ben dahil herkes için. İnşallah çok daha iyi olacak."
"15 bin 621 kişi Türk Silahlı Kuvvetlerinden ihraç edildi"
Türk Silahlı Kuvvetlerinde FETÖ ile mücadelede gelinen son durum ve darbe girişiminden bu yana ihraç edilen personel sayısına ilişkin soru üzerine Akar, FETÖ ile mücadelenin aynı samimiyet, ciddiyet ve tempoyla devam ettiğini söyledi.
Akar, bu konuda hiçbir azalma ve eksilmenin söz konusu olmadığını, Silahlı Kuvvetlerin tamamının yargı mensuplarıyla, istihbarat mensuplarıyla bir bütün halinde çalışmalarını sürdürdüğünü belirterek şunları kaydetti:
"Şu ana kadar 15 bin 621 kişi Türk Silahlı Kuvvetlerinden ihraç edilmiş bulunuyor. Bunlardan 358'i çeşitli aşamalardan sonra tekrar Silahlı Kuvvetlere döndü. Burada, tarafsızlık ilkesinin uygulandığı görülüyor. Ankesörlü telefonlar, büfeden aramalar, bunlarla ilgili kurulan bu ardışık telefon konuşmaları, görüşmeleri... İrtibatlar sağlanıyor. Bunların hepsi istihbarat kuruluşlarımız tarafından çalışılıyor, tasnif ediliyor ve bu tasniflere göre yargı kararını veriyor. Bu yargı kararını da aksaksız ve eksizsiz uyguluyoruz."
"Aynı mücadeleyi sürdüreceğiz"
Milli Savunma Bakanı Akar, FETÖ'den temizlendikçe güçlendiklerinin altını çizerek, şöyle konuştu:
"Bizim mensubumuz bir asker, beş askerin işini hiç şikayet etmeden, büyük bir aşkla, büyük bir vect ile gocunmadan yapıyor. Kendisine verilen görevleri yapıyor. Doğu'da, Güneydoğu'da varlığımız, mücadelemiz devam ederken, Irak'ın kuzeyinde, Suriye'nin kuzeyinde mücadelemiz devam ederken, aynı anda üç denizde de varlığımızı gösterebiliyoruz, tüm bu fitne ve fesada rağmen. Bundan dolayı da Allah'a şükrediyoruz ve inşallah bundan sonra da aynı mücadeleyi sürdüreceğiz. Terörle mücadele ile ilgili çalışmalarımız, FETÖ ile mücadelemiz devam edecek."
Akar, hiçbir ayrı gayrı olmaksızın, Milli Savunma Bakanlığı, Genelkurmay Başkanlığı, Kara, Deniz, Hava Kuvvetlerinin FETÖ ile mücadeleyi bir bütün halinde, aynı ilke ve esaslarla devam ettirdiğini dile getirdi.
Bakan Akar, "Hiçbir kuvvetin hiçbir kuvvetten, hiçbir birliğin hiçbir birlikten farkı yok. Türkiye Cumhuriyeti devletinin yasaları neyse, FETÖ ile mücadele konusundaki esaslar neyse, bu esaslar dahilinde Türk Silahlı Kuvvetlerinde bütün unsurlar aynı şekilde, aynı esaslar dahilinde mücadelesini sürdürüyor. Biz bu mücadeleyi de sonuna kadar, nereye kadar giderse, sürdürmeye devam edeceğiz." diye konuştu.
"Ankesörlü telefonlarından 3 bin 703 kişi ihraç oldu"
Ankesörlü telefon soruşturmasına ilişkin de bilgi veren Akar, şunları kaydetti:
"Ankesörlü ve büfe telefonlarından 3 bin 703 kişi şu anda ihraç oldu ve yine bu ankesör ve büfe irtibatlarından dolayı da 6 bin 486 Türk Silahlı Kuvvetleri mensubunun adli ve idari işleri devam ediyor. Dolayısıyla burada mücadelede durmak yok, ara vermek yok, yavaşlamak yok, hiçbir şekilde zafiyet yok. Yapılması gereken her neyse bunlar, bugüne kadar aksaksız bir şekilde yapıldı, bundan sonra da yapılmaya devam edilecek. Bundan kimsenin şüphesi olmasın."
'Milletimizi bu terör belasından kurtaracağız'
Terörle mücadelenin 36 yıldır aralıksız olarak devam ettiğini belirten Bakan Akar, "Geldiğimiz aşamada Sayın Cumhurbaşkanımızın da direktifleri, talimatları da çok açık ve net. Bu sefer bunu bitireceğiz inşallah. En son terörist etkisiz hale getirilinceye kadar mücadelemiz devam edecek ve en son teröristi etkisiz hale getirip, bu mücadeleyi bitireceğiz. Milletimizi bu terör belasından kurtaracağız." diye konuştu.
Akar, herkesin rahat ve huzur içinde, Türkiye'nin dört bir yanında yaşaması, çalışması, günlük, güneşlik havalarda kendi işlerine bakmasını sağlayacak ortamı gerçekleştirmek için gece, gündüz demeden, dağda, bayırda, kışta, kıyamette Türk Silahlı Kuvvetlerinin diğer güvenlik güçleri mensupları ile artan bir şiddet ve artan bir tempoda mücadelesini sürdürdüklerini aktardı.
"Herhangi bir şekilde yavaşlayamayız"
Bakan Akar, Türkiye'de, Irak'ın kuzeyinde ve Suriye'nin kuzeyinde toplam 17 bin civarında terörist bulunduğuna değinerek, "Bunlardan 750'si yurt içinde, geri kalanlarının 3 bini Irak'ın kuzeyinde, 13 binini de Suriye'nin kuzeyinde kabul ediyoruz. YPG'nin PKK'dan farkı yok. Biz onlara bir bütün olarak mütalaa ediyoruz. Burada bizim ülkemizdeki terörle mücadele yoğun bir şekilde devam ediyor. Bunları olabildiğince etkisiz hale getirdik. Bunları Türkiye'yi terk etmesi sonucunu doğurdu." diye konuştu.
Özellikle Irak'ın kuzeyinde PKK ile mücadele devam ederken Türkiye'yi, milleti ve halkı korumak ve terör belasından milleti kurtarmak için burada mücadeleye devam ettiklerini vurgulayan Akar, hiçbir şekilde Irak'ın toprak bütünlüğüne, siyasi bütünlüğüne müdahale ve oraya farklı bir bakış açısının söz konusu olmadığını belirtti.
Türkiye'nin Iraklı komşulara ve Irak'ın toprak bütünlüğüne son derece saygılı olduğuna, ancak şu an içinde bulundukları nedenlerden dolayı bazı tedbirleri alamadıklarını bildiren Akar, bu nedenle Türkiye'nin bu tedbirleri ülkeyi ve Türk milletini korumak için almak mecburiyetinde olduğunu kaydetti.
Hulusi Akar, şunları kaydetti:
"Hem Irak'ın kuzeyinde Sinat-Haftanin'de, Metina'da, Zap'ta, öbür taraftan da Avaşin-Basyan'da ve Hakurk'ta, onun gerisinde Gara'da, onun gerisinde Kandil'de ve Asos'ta yapılması gereken neyse bunları yapacağız, yapmak zorundayız. Niçin? Ülkemizin ve milletimizin güvenliği, egemenliği ve bağımsızlığı için, bekası için. Biz burada herhangi bir şekilde yavaşlayamayız, duramayız ve bunu sonuna kadar götüreceğiz ve bu götürme sırasında Sincar devamlı gözetlediğimiz, devamlı takip ettiğimiz bir yer. Mahmur takip ettiğimiz bir yer. Mahmur sanki Birleşmiş Milletler kampı gibi lanse ediliyor. Böyle bir şey yok. Hemen yanında yanı başında geçenlerde hava harekatı icra ettiğimiz yer, Karacak var. Orada teröristler kamp kuruyorlar. Hepsi açık ve seçik bir şekilde görülüyor.
Şu anki durum itibarıyla Iraklılar tedbir alamadığı için biz kendi güvenliğimizi almak mecburiyetindeyiz. Aldık, alacağız. Bu işte kendimizi görevli görüyoruz, sorumlu görüyoruz. Zaten esasen bu konuda Birleşmiş Milletler'in anlaşmasının 51. maddesi, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin kararları, bu meşru müdafaa çerçevesinde bu hakkı bize veriyor. Almak zorundayız, kendi ülkemizi korumak için, kendi halkımızı korumak için."
Bakan Akar, etkisiz hale getirilen terörist sayısına ilişkin bilgiler aktararak, açıklamalarına şöyle devam etti:
"1984'ten beri şu ana kadar kayıtlara göre, 66 bin 568 terörist etkisiz hale getirildi. Bu dönemdeki şu yapmakta olduğumuz terörle mücadelenin başlangıç tarihi olarak 24 Temmuz 2015'i kullanıyoruz. 24 Temmuz 2015'ten itibaren de 14 bin 800 terörist etkisiz hale getirildi. Günümüze geldiğimiz de 1 Ocak 2018'den bugüne kadar bin 795'i yurt dışı olmak üzere 2 bin 556 terörist etkisiz hale getirildi. Bu rakam anlamlı çünkü 2 bin 556'nın takriben yüzde 70'i yurt dışında etkisiz hale getirilen teröristler. Bunların büyük ölçüde ülkemizi terk etmek zorunda kaldıkları ve bunların Irak'ın kuzeyinde yuvalandıkları, oradaki mücadele sonunda da bin 795'nin etkisiz hale getirildiğini görüyoruz."
Dolayısıyla Türkiye'nin yurt dışındaki varlığının bunun için gerekli ve zorunlu olduğuna işaret eden Akar, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Onun için Irak'ın kuzeyinde bazı kontrol noktalarında teröristlerin gelişini, gidişini onların varlıklarını kontrol etmek zorundayız. Onları etkisiz hale getirmek için çalışmalarımızı sürdürmek zorundayız. Bu konuda gocunacağımız bir durum yok. Uluslararası hukuk konusunda tarafsızların, kurumların, kişilerin hepsi bunu açıkça söylüyor. Bu bizim için gereklidir. Bu bizim için zorunluluktur. Herhangi bir şekilde yapalım mı, yapmayalım mı diye tartışacağımız bir konu değildir. Bu mücadelemizi yurt içinde ve yurt dışında terörle mücadelemizi artan bir azim ve kararlılıkla sürdürmeye devam edeceğiz. Ta ki en son terörist etkisiz hale getirilinceye kadar. Bu teröristler er ya da geç etkisiz hale getirilecek. Bunda kararlıyız, bunda hiçbir sorun yok. Bitireceğiz bu işi inşallah. Mesele bu teröristlerin yurt içi ve yurt dışındaki hamileri. Bunlar içinde mutlaka, gayret sarf edilmesi gerekir. Bunlar da önemli bir problem olarak karşımızda duruyorlar."
Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı Harekatı
Terörle mücadeledeki başarılarda, Fırat Kalkanı Harekatı'nda, Zeytin Dalı Harekatı'nda bütün bu mücadeledeki aslan payının şehitlere ve gazilere ait olduğunu vurgulayan Akar, şehitlere Allah'tan rahmet, gazilere sağlık ve esenlik, hastanede olan gazilere ise acil şifalar diledi.
"Tüm anne, baba, eş, çoluk, çocuk ve Türk Silahlı Kuvvetlerimize de başsağlığı ve sabırlar diliyorum. Şehitlerimizin tek damla kanının dahi yerde kalmadığını, bırakılmadığını, bırakılmayacağını, şehitlerimizin sevdiklerinin gözyaşlarının da hesabının sorulduğunu, sorulmaya devam edileceğini de asil milletimizin bilmesini istiyorum." diyen Akar, şu ifadeleri kullandı:
"Türk Silahlı Kuvvetleri, Atatürk'ün de her zaman dediği gibi aklın ve bilimin ışığında anayasa çerçevesinde, yasalar doğrultusunda, milletinin emrinde ve görevinin başında olduğunu bütün halkımızın bilmesini istiyorum. Şu anda yaptığımız çalışmalarla ülkemizin, egemenliği, bağımsızlığı, huzuru, güvenliği ve bekası için ne yapılması gerekiyorsa gece, gündüz demeden arkadaşlarımız, Türk Silahlı Kuvvetleri mensupları, diğer güvenlik kuvvetleri ile omuz omuza çalışmalarını sürdürüyorlar. Şu anda bile biz bu konuşmaları yaparken, dağda, karda, kışta, çamurda, yağmurda yurt içinde ve yurt dışında arkadaşlarımız mücadelesini gerçekten mesleki ve manevi değerlerine saygılı bir şekilde yaraşır bir şekilde, yedi iklim, üç kıtada at koşturan, adalet için istiklal için, hak, hukuk için atalarına yaraşır bir şekilde aynı mücadeleyi benzer bir şekilde verdiklerini burada ifade etmek istiyorum. Onların da alınlarından öpüyorum."
"Övünülecek şekilde masaya konuluyor"
Son dönemde gerek yurt içi gerekse yurt dışında yoğun temaslarda bulunduğu ve Türkiye'nin tezlerini müttefik ülkelere anlattığına işaret eden Akar'a, "Türkiye'nin bölgeye yönelik tezlerini, güvenlik endişelerini diğer ülkeler de anlamaya başladı mı?" sorusu yöneltildi.
Hulusi Akar, "Bir attan düşme meselesi var. Biz tabii elimizden geldiğince, başta Sayın Cumhurbaşkanımız olmak üzere çok yoğun, açık ve keskin bir şekilde Türkiye'nin tezleri her yerde ikili ilişkilerde ve temaslarda gerçekten bir Türk vatandaşı olarak bakıldığında övünülecek şekilde bunlar masaya konuluyor." yanıtını verdi.
"Fakat bunların tamamının anlaşıldığını da söylemek mümkün değil." diyen Akar, şöyle devam etti:
"Bizim görevimiz, Türk tezlerini açık, uygun ve anlaşılır bir şekilde tekrarlamak. Bütün arkadaşlarımız Bakanlık olarak ben başta olmak üzere, bütün Genelkurmay Başkanımız, Kuvvet Komutanlarımız muhataplarına, bakan yardımcılarımız ve diğer ilgili personelimiz temaslar sırasında, telefon görüşmelerinde ve toplantılarda bunları dile getirdi, anlatmaya çalışıyoruz."
"Karar mercilerine iletmelerinde bazı zorluklar oluyor"
Bu konuda bazı sıkıntıların bulunduğuna değinen Akar, "10 bin kilometreden gelip de bakıldığında gerçekten anlaşılması biraz zor oluyor." dedi.
Milli Savunma Bakanı Akar, "İçinde olanlar anlıyorlar da o anlayanların da bunları kendi karar mercilerine iletmelerinde bazı zorluklar oluyor. Bazıları samimi olarak bazı şeyleri gördükten ve dinledikten sonra resimler, fotoğraflar ve videolarla anlattıktan sonra, 'gerçekten biz bunun böyle olduğunu bilmiyorduk' demek durumunda kaldılar. Bunlara rastladık. Ama biz devam edeceğiz bıkmadan, usanmadan tezlerimizi ülkemiz ve milletimiz için tekrar tekrar her ortamda panellerde, sempozyumlarda, ikili görüşmelerde, çoklu görüşmelerde uluslararası konferanslarda dile getirmeye devam edeceğiz." değerlendirmesini yaptı.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.