Bahçeli-Kılıçdaroğlu yarışı
İki muhalefet partisinin lideri. Birbiriyle yarışıyorlar. Ama ne yazık ki bu, ülkenin sorunlarına çözüm üretme yarışı değil.
Küfür yarışı.
Bahçeli bırakıyor, Kılıçdaroğlu alıyor. Birçok ortamda Başbakan?a, ?Bahçeli ve Kılıçdaroğlu sövse de lütfen siz, uzlaşıcı bir dil kullanın? çağrısı yapıyoruz.Anadolu gezilerimizde de bu yolda mesajlar taşıyoruz.
Ama gelin görün ki, herkesin bir tahammül sınırı var.
Dün ben ?Türk ve İslam düşmanı? suçlamasına cevap vermek zorunda kaldım.
Başbakan ne yapsın?
Eleştiri olsa akıllı-uslu cevap verirsiniz. Sövmeye ne denir?
Bakın işte, o sövgüyü Brüksel?e taşıyorsunuz, grup kürsüsünden ağız dolusu seslendirdiğiniz ?Reyhanlı?da ölen 51 kişinin katili Recep Tayyip Erdoğan?dır?, ?Esed?le Erdoğan arasında diktatörlükte sadece ton farkı var? sözleri Avrupa Parlamentosu Sosyalist Grup Başkanı Swoboda?yı çileden çıkarıyor, elin adamını ?Bunu kabul edemeyiz Erdoğan ile Suriye halkına terör uygulayan Esed?i bir tutamazsınız? demek zorunda bırakıyor.
Swoboda?nın Brüksel?den gördüğünü, Kılıçdaroğlu Ankara?dan göremez mi?
Görür ama bizde muhalefetin çapı böyle belirleniyor.
Bu ruh hali ile olmaz
CHP grup toplantısını bir miktar izledim, Reyhanlı?da, sığınmacılara karşı geliştirilen psikolojinin Kılıçdaroğlu?na ve onu alkışlayan dinleyicilere intikal ettiğini düşündüm.
CHP?li milletvekillerinin görüntüleri geldi zaman zaman ekrana, yüzlerinde müthiş bir sıkıntı görülüyordu. Grup salonundaki amigoluklar işin tadını kaçırmıştı.
Kılıçdaroğlu bir grup toplantısı yapmıyor, adeta herhangi bir salonda İşçi Partililer?e nutuk çekiyordu.
Yazık. Kılıçdaroğlu?nu ve Bahçeli?yi izliyorum. Düşünce kırıntısı yok sözlerinde, derin bir muhakeme yok, ülkenin tüm çıkarlarını dikkate alan bir tahlil yok. İlkel bir öfke ve kin var, bundan da ancak sövgü üretiliyor.
Anladığım şu ki, Başbakan?la ilişkiyi böylesine bir ilkel seviyeye düşürmek ve en kötü kahvehane ve sokak ağzını siyasete hakim kılmak istiyorlar.
Bu ortam, iletişimin bittiği, sadece öfkelerin seslendirildiği ortamdır.
Kılıçdaroğlu ?Git Reyhanlı?ya, Hatay?a, İskenderun?a? diye sesleniyor Başbakan?a.
Acaba orada, belli odakların oluşturduğu ve Suriyeli sığınmacılara karşı yer yer insanlık dışı davranışların sergilendiği linç ortamına düşmesini mi istiyor? Nasıl bir ruh hali bu?
Başbakan?a üslup uyarısı yapmaya devam edeceğiz ama Bahçeli ve Kılıçdarodğlu?na dil terbiyesinden öte bir ruhi sekinet ikazı yapmak kaçınılmaz olmuştur. Lütfen beyler ülkenin ruh sağlığı ile oynamayınız.
Dink davası: Bir eksik adım daha
Türk adalet sistemi için bir sınav, ?Derin devlet sorgulaması?nda önemli bir merhale niteliği kazanan Hrant Dink davasında, Yargıtay?ın geldiği nokta: Örgüt var ama terör örgütü değil. Dink ailesinin avukatı Fethiye Çetin durumu özetlemiş: İlk mahkemenin tavrından ileri, savcıların yaklaşımından geri.
İlk mahkeme hiç örgüt yok diyordu, savcılar ise ?terör örgütü var? diyor. Terör örgütü yok demek cinayet yapısını basit bir çeteye indirgemiş, çetenin devlet içindeki uzantılarını göz ardı etmiş oluyor.
Oysa çok basit bir zihni duyarlılık, bu davanın böylesine çetrefil hale gelmesinin bile, aslında derin yapılarla bağlantısını görmeye imkan sağlayabilir. İş bitmiş değil, bu iş ?basit çete? noktasında kalmaz, anlaşılıyor ki geç de olsa derinlikler ortaya çıkacak.
Ahmet TAŞGETİREN
atasgetiren@bugun.com.tr
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.