Bahçeli: Başbakan, Kabataş yalanını vicdansızca kullanmıştır
MHP Lideri DEVLET Bahçeli çok sert konuştu.Başbakan Erdoğan'ı vicdansızlıkla suçladı. İşte Bahçeli'nin gurup konuşması.
EKONOMİK SIKINTI
Türkiye?nin gittikçe kökleşen, günden güne dallanıp budaklanan bir yolsuzluk dalgası ve rüşvet sarmalıyla yüz yüze kaldığını içimiz acıyarak görüyor ve tanık oluyoruz. İnsanımızın gerçek gündemi, somut ve belirgin ihtiyacı ekonomi odaklıdır. Fakat AKP hükümeti bambaşka telden çalmakta, abuk sabuk işlerle oyalanmaktadır. Türk milleti ekonomik zulmün pençesindedir. Milyonlarca vatandaşımız deyim yerindeyse, kazanda pişirip kapağında yemektedir.
Çünkü isimleri Bilal ve Sümeyye değildir
AKP hükümeti küresel ekonomik lobileri, çıkar gruplarını memnun ve tatmin etme üzerine sanal bir saadet zinciri kurmuş, vatandaşımızdan almış yabancılara ikram etmiştir. Türkiye?de herkes borçlu, herkes sorunludur. Bu çerçevede 2012?de 698 bin kişi borcunu ödeyemezken, 2013 yılında bu sayı 1 milyon 82 bine ulaşmıştır. Eğer TÜİK hesaplamalarda bir hata yapmamışsa veya yeni bir düzeltmeye gerek duymayacaksa, açıklanan en son işsizlik verileri felaketin habercisidir. Askerliğini yapmış Muğlalı Hasan işsizdir. Okulunu bitirmiş Kayserili Mustafa işsiz ve parasızdır. Eli ekmek tutma çağına gelmiş Manisalı Mehmet iş diye kıvranmakta, iş diye yanıp tutuşmaktadır. Yuva kurma telaşında olan Balıkesirli Oğuz zor durumda olup babasından harçlık almaktan başka şansı yoktur. Şırnaklı Kemal, Hataylı Rıza, Iğdırlı Ali, Diyarbakırlı Hüseyin, Trabzonlu Ayşe, Sinoplu Filiz, Mersinli Osman çalışacak ve hayatını idame ettirecek bir işten mahrumdur. Çünkü bunların ismi Bilal veya Sümeyye değildir.
Önemli olan bakan çocuklarıdır
Çünkü bunların bırakınız para saklayacak kutularını ve kasalarını giyecek ayakkabıları dahi yoktur. Çünkü bunların Usame Kutub gibi dostları, Yasin El Kadı gibi tanıdıkları, Muaz Kadı gibi arkadaşları, Tayyip Erdoğan gibi babaları bulunmamaktadır. Haram okyanuslarında yüzen ve yakıtı rüşvet, dümeni alavere dalavere, pusulası sahtekârlık, yükü kaçak mallardan ve tayfası hırsızlardan oluşan gemi filoları da olmamıştır. Türk gençliği aç ve açıktayken, işsiz ve güçsüzken; Başbakan?ın çocukları kamu arazilerine çöreklenmekte, yetimlerin hakkını bol bol cebe indirmektedir. Gençlerimizin özeline karışan, nasıl giyinip, nasıl yiyip, ne içtiklerine müdahale eden, ?her üniversiteyi bitiren iş bulacak diye bir kaide yok? diyerek gelecek nesilleri tersleyen Başbakan, konu Bilal?i olunca neredeyse göğe merdiven dayayacak kadar iştahlı ve heyecanlı olmaktadır. Evlatlarımız başlarını sokacak bir göz evi ancak hayallerinde görürken, Başbakan?ın kızı-oğlu villa siparişi vermekte, nasıl bir saray istediklerini detaylı olarak yandaş işadamlarına bildirmektedir. Bu zihniyete göre önemli olan bakan çocuklarının çalıntı paralarla geleceklerinin garantiye alınmasıdır.
DIŞ POLİTİKA DİKİŞ TUTMADI
Bölgemizdeki tüm olaylar aleyhimize gelişmektedir. Hiçbir planı işlememiş, hiçbir projesi dikiş tutmamıştır. Türkiye artık yanıbaşındaki hadiselere dahi yön vermekten, tesir etmekten uzak bir ülke haline gelmiştir. Mısır?daki olaylar ortadadır. Libya?daki çalkantılar malumumuzdur. Irak ve Suriye?deki kontrolsüz ve milli güvenliğimizi sarsıcı hadiseler yumağı örtülemeyecek kadar alenidir. Şu hazin tabloya bakınız ki, Esad rejimi ölüm ve işkencelerine süratle devam etmektedir. Masum siviller katledilmektedir. Patlayıcı yüklü araçlar ülkenin her yanında kol gezmekte, insan avına çıkan cellatlar dur durak bilmeksizin kan dökmektedir. Bilindiği gibi, 2?nci Cenevre Konferansı da sonuç vermemiştir. PKK sınırlarımızın hemen dibinde üç kantondan oluşan özerk bölge ilan etmiştir. El Kaide ise etki alanını artan bir şekilde yaygınlaştırma çabasına girmiştir.
BÖLÜCÜ TERÖR ÖRGÜTÜ
Yıllardır büyük can ve mal kayıplarına neden olmuş bölücü terör ve siyasal bölücülüğün ihmal ve iradesizlikle mesafe aldığı da ortadadır. 30 yıllık PKK terörünün ana amacı Türkiye?nin toprak bütünlüğünü, bin yıllık kardeşliğini bozarak bağımsız Kürdistan?ı kurmaktır. Bundan en küçük bir tereddüdümüz yoktur. Irak?ın kuzeyinde kurulan peşmerge yönetimi Kürdistan?a giden yolda ilk etap olmuştur. Suriye?nin kuzeyindeki özerk yapılanma ikinci etap olarak ortaya çıkmıştır.
Fotoğraflar bilbordlarda...
İmralı canisinin kanlı fotoğrafları özgürlük kampanyası altında cilalanarak bilbordlarda sergilenmiştir. Başbakan can dostunu, müzakere ortağını podyuma çıkarır gibi çıkarmış, Diyarbakır?ın birçok noktasında caninin fotoğrafıyla birlikte sözde ?özgür önderlikle özgür yaşama? yazılı afişin asılmasına göz yummuştur. Başbakan rüşvet ve yolsuzluk sürecinde kendisini yalnız bırakmayan, verdiği destek ve gösterdiği yakınlıktan dolayı çok duygulandığı terörist Öcalan?a şükran ve minneti karınca kararınca göstermiştir. Anlaşıldığı kadarıyla Başbakan Erdoğan İmralı canisiyle pazarlıkları var gücüyle devam ettirmekte, siyasi geleceğinin ana hatlarını buna göre belirlemektedir.
Başbakan'ın çıtı bile çıkmıyor
Buna karşılık Başbakan?ın çıtı bile çıkmamıştır. AKP hükümeti ise bu PKK taleplerini ?önümüzde seçim var, bunu halka anlatamayız? diyerek zamana yaymıştır. BDP?liler peş peşe özerklik konusundan bahsetmeye, 30 Mart?tan sonra bunun gerçekleşeceğine atıf yapmaya başlamışlardır. Terörist Karayılan ise yönlerinin zafere dönük olduğunu arsızca açıklamıştır. İhanetin dozu öyle artmış, kontrolü öyle kaçmıştır ki, AKP?nin hazırladığı seçim bildirgesinde yerel yönetimler için özerlik vaadi bile yer bulmuştur. Anlayacağınız şerefsizlik diz boyudur. Rezalette tüm eşikler aşılmıştır. Hain istiyorsan Türkiye?yi satmaya ve üzerinde ameliyat ruhsatı vermeye hazırlandığın mihraklara odaklan. İmralı canisinin; ?bugüne kadar 50 bin kişi öldü, 500 bin kişi daha mı ölsün?? şeklindeki tehditvari sözleri yapılan kanlı hesapların varlığına işarettir.
RÜŞVET VE YOLSUZLUK OPERASYONLARI
İktidarda kirlenmiş ve yolsuzluğun dibine çakılmış bir zihniyet bulunmaktadır. Başbakan Erdoğan ve hükümetinin temiz, masum ve meşru hiçbir yanı kalmamıştır. Rüşvet AKP?yi karartmıştır. Yolsuzluk AKP?yi kaplamış ve her tarafını kapatmıştır. Esasında Başbakan?ın insan içine çıkacak yüzü kalmamıştır. Ancak yüzündeki deri öylesine kalındır ki, utanmak şöyle dursun, hala kendisi ve hükümeti hakkındaki iddiaları komplo, paralel devlet, darbe laflarıyla bastırmaya uğraşmaktadır. Başbakan Erdoğan yolsuzlukları, ayyuka çıkmış hırsızlıkları red ve inkar siyasetiyle öteleme çabasındadır. Bunu yaparken aklı ve mantığı tanınmaz hale getirmektedir. Başbakan Erdoğan?ın rüşvet tanımından sonra, gündeme getirdiği yolsuzluk izahı da tam bir kara mizah örneğidir.
Başbakan şakacı adam oldu çıktı
Kendisi yabancı bir gazeteye verdiği beyanatta şöyle demiştir: ?Ben yolsuzluk dendiğinde şunu anlarım; devletin kasası soyuluyor mu, soyulmuyor mu?? Başbakan devletin kasasından alınan ve çalınan herhangi bir şeyin olmadığına kesin inancını dile getirmektedir. Ayakkabı kutusundan çıkan 4,5 milyon doların ise Halk Bankası?ndan alınan ya da soyulan para olmadığını iddia etmektedir. Hakikaten de bu Başbakan şakacı bir adam olup çıkmıştır. Yalan, dolan, inkar, iftira, asılsız haber yayma, uydurma bilgi verme, tezvirat, gıybet, dedikodu, akla hayale sığmayacak yorumlarda bulunma Başbakan?ın karakteristik özellikleri arasına girmiştir. Başbakan Erdoğan devletin kasasının soyulmasını yolsuzluk olarak tanımlıyorsa, meseleyi iyi anlamış demektir.
Kimin nerede yattığı belli
Devlet soyan, devlet arazilerini parselleyen, devlet ihalelerinden yüzde alan, irtikap ve nüfus ticaretiyle servetine servet katan birisine dünyanın her tarafında hırsız, vurguncu ve hortumcu denmektedir. Telefonlarda parola parfüm ve maden işi diyen Başbakan yakınları ve kadim dostları soyguncu değil midir? Etiler?deki polis okulu arazisini önce Kiptaş?a devredip, ardından da talan düğmesine basmak yolsuzluk değil midir? Bu arazinin Yasin el Kadı'nın oğlu Muaz Kadı ve işadamı Usame Kutub'un da ortakları arasında bulunduğu bir şirkete ihalesiz olarak verilme hazırlığı ve bu şirketin gizli hissedarları arasında Bilal Erdoğan?ın da yer alması yolsuzluk değil midir? Başbakan?ın Etiler Polis Okulu arazisinin malum şirkete devri için İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı?na emir vermesi yolsuzluk değil midir? İranlı karanlık işadamının, rüşvet kölesi yaptığı dönemin İçişleri Bakanı?na ?bana operasyon var mı?? sorusuna, bu Bakanı?nın ?abicim rahat ol, öyle bir şey varsa senin önüne ben yatarım? demesi yolsuzluk değil midir? Evet kimin nerede yattığı ve daha nasıl uzun yıllar yatacağı bellidir.
12 kişinin tahliyesine söyleyecek söz kalmadı
Bir Bakan düşününüz ki, rüşvetçiler buyurdu diye Emniyet Müdürlerinin hayatını karartacak kadar nevri ve gözü dönsün. Bir Bakan düşününüz ki, rüşvet alması yetmiyormuş gibi, haramın eseri olan özel uçakla Umre?ye gitsin, kara para ve altın kaçakçılığı işinin ana üssü haline gelsin. Bir Bakan düşününüz ki, çantaların ve elbise kılıflarının içinde getirilen rüşvetlere tamah etsin, haysiyetini iki paralık yapsın. Ve bir Başbakan düşününüz ki, doğru bir işi olmasın, ne kadar uğursuz, hırsız, düzenbaz varsa etrafına toplasın. Başbakan besmeleyle soygun yapacak kadar günahkar olanların, Allah?ın selamıyla yolsuzluk gemisini yürütecek ve cebini dolduracak kadar münafık olanların koruyucusudur. Görüyorsunuz, ?17 Aralık Rüşvet ve yolsuzluk Soruşturması? Başbakan ve hükümetinin karşı ve kural tanımaz saldırılarıyla yıpratılmaktadır. Başbakan?ın adalete yerleştirdiği adamları şüphelileri bir bir serbest bırakmaktadır. Ayakkabı kutularında dolar hesabı açan ve hırsızlığa yepyeni bir ekol getiren Halk Bankası eski Genel Müdürü?nün 57 gün sonra gelen tahliyesi her şeyi gözler önüne sermiştir. İlave olarak 12 kişinin daha serbest kalması fazla söze gerek bırakmamıştır.
Bakan çocukları çıkarsa şaşırmayın
Önümüzdeki yakın vadede, malum bakan çocuklarıyla birlikte İranlı rüşvetçinin dışarıya çıkması kimseyi şaşırtmamalıdır. Mahkemeleri ve savcıları terbiye eden, tehdit ve menfaat vaadiyle adeta kılıçtan geçiren hükümetten başka bir şey beklenmesi mümkün değildir. Başbakan Erdoğan?ın kendi çocuğuyla birlikte bakan evlatlarının da 17 Aralık savcıları hakkında suç duyurusunda bulunacaklarını söylemesi, hırsızlığın ne kadar da pervasız hareket ettiğine en açık karine teşkil etmiştir. Başbakan oğlunu tam korumaya almış, dokunulmazlıkla ödüllendirmiştir. Ardından da rüşveti gizlemek için yandaş ve sözde alimlerden fetvalar almıştır. Allah?tan korkmaz, kuldan utanmazlar yolsuzluğa dini kılıf bulmak için her kılığa girmiş, her değerlerini ayaklar altına almışlardır.
GÖREV DEĞİŞİKLİKLERİ VE HSYK DÜZENLEMESİ
Başbakan Erdoğan ve partisi yargıya operasyon yapmıştır. TBMM?de kabul edilen HSYK düzenlemesi bunun en bariz delilidir. Hukukçuların rejim krizi çıkar diye itiraz ettikleri, Cumhurbaşkanı?nın Anayasaya aykırı göndermeyin dediği, herkesin ağız birliği etmişçesine mahsurlarını dile getirdiği HSYK Kanun Teklifi Meclis?te tekme, tokat ve dökülen kanlar eşliğinde kabul edilmiştir. Bu aşamada şunu vurgulamalıyım ki, Gazi Meclis?teki şiddet ve dehşet sahnelerini kınıyor, kabalıkları ve saldırganlıkları milletimize havale ediyorum.
Cumhurbaşkanı sözünde durmazsa...
Şayet Sayın Cumhurbaşkanı sözünde durmaz ve sil baştan yazılan HSYK Kanunu onaylarsa yargı tamamen hükümete bağlanmış olacaktır. Kuvvetler ayrılığı ilkesi tümden rafa kalkacaktır. Hakimler ve savcıların akıbeti Adalet Bakanı?nın iki dudağı arasında olacaktır. Korkarım ki, Başbakan Erdoğan HSYK?daki yeni yapılanmayla yargının tepesine başyargıç olarak oturacaktır. İyice azacak, tek parti sultasının, tek adam devrinin son rötuşlarıyla birlikte ilamını yapacaktır. Sayın Gül yetkisini kullanmalı, parti çıkarını değil, devletin ve milletin selametini düşünerek hareket etmelidir. HSYK Kanunu Çankaya?dan mutlaka dönmelidir. Aksi taktirde muhtemel tehlikeler çok fazladır. Vicdanının sesini dinleyen ve adaletin sözcülüğünü yapan dürüst ve ahlaklı hukuk insanları da demokratik tepkilerini acilen göstermelidir.
Demokrasi darbeleniyor
Başbakan demokrasiyi darbelemektedir. Başbakan adaleti yok etmektedir. ?Rüşvet ve Yolsuzluk Operasyonu?ndan yakayı kurtarabilmek için hukuku kurşuna dizmektedir. Türk milleti hırsızları görmektedir. Türk milleti rüşvetçilerin farkındadır. Türk milleti siyasi namuslarını kutulara koyanları çok yakında defterden silecek, Allah?ın izniyle siyasi enkaz yığını haline getirecektir.
KABATAŞ OLAYI
1 Haziran 2013 günü, Gezi Parkı olaylarının sürdüğü bir ortamda, Kabataş?ta bir başörtülü kardeşimizin dövülüp tacize uğradığı yandaş basın ve bizzat Başbakan tarafından uzunca bir süre gündemde tutulmuştu. Bu konuda öyle şeyler söylendi, öyle ifrata ve tefrite varan suçlamalar yapıldı ki, insanım diyen hiç kimse iddialar karşısında tarafsız kalamazdı. Başörtülü bir kardeşimiz bebeğiyle birlikte 70 ile 100 kişilik bir kalabalığın hışmına ve ağır hakaretlerine uğramış, sanki işkenceye tabi tutulmuştu. Başbakan konuyu Meclis Grup toplantısına kadar taşımış, günlerce sakız gibi ağzında çiğnemiştir. Sanki bu ülkede başörtülü kardeşlerime sistematik bir saldırı vardır. Bu meselenin ayrıntısına girmeden şu kadarını söylemeliyim ki, geçtiğimiz hafta Kabataş?taki olayın kamera görüntüleri ortaya çıkmıştır. Ve hiç de söylendiği gibi bir saldırının olmadığı anlaşılmıştır.
Başbakan vicdansızca kullandı
Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı sıfatını taşıyan zat, konuyu enine boyuna incelemeden bu yalanın üzerine atlamış ve insanımızı birbirine düşman etmek için vicdansızca kullanmıştır. Her şey netleştiğine ve Kabataş?ta herhangi bir saldırı olmadığı görüntülerle sabitleştiğine göre Başbakan çıkıp Türk milletinden özür dileyecek erdemi gösterebilecek midir? Gezi Parkı?nda Türk gençliğinin tepkisini ?başörtülü hanımlara saldırdılar, camilerde içki içtiler? diyerek püskürtmeye çalışan ve mütedeyyin insanlarımızın duygularını istismar eden bu batılın temsilcisi mertçe yanlış yaptım diyebilecek midir? Yoksa iddia edilen saldırıdan beş gün sonra alınan ve son derece muamma olan Adli Tıp Raporu?na sarılmaya devam edecek kadar küçülecek ve kendisini hiç edecek midir? Başbakan eğer rüşveti başörtüsüyle, yolsuzluğu maneviyat dolandırıcılığıyla saklayacağını hesap ediyorsa yanıldığını çok yakında anlayacaktır." dedi.
KAYNAK: ( PHA)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.