Bağış: AB, küresel proje haline dönüşebilir

Bağış: AB, küresel proje haline dönüşebilir
Başmüzakereci Bağış 'AB bir ekonomik proje değil, siyasi bir proje bile değil. Aslında AB insanlık tarihinin en büyük barış projelerinden biri' dedi.Avrupa...



Başmüzakereci Bağış 'AB bir ekonomik proje değil, siyasi bir proje bile değil. Aslında AB insanlık tarihinin en büyük barış projelerinden biri' dedi.

Avrupa Birliği Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış, AB'nin, insanlık tarihinin en büyük barış projelerinden biri olduğunu belirterek, ''Türkiye'nin AB üyeliği çok önemlidir. Çünkü bu kıtanın barış projesi Türkiye'nin tam üyeliğiyle küresel bir proje haline dönüşebilir'' dedi.

Aspen Institute İtalia tarafından Four Seasons Otel'de düzenlenen ''İkinci Aspen Boğaziçi Diyaloğu''nun ''Double Transition: Economics and Politics Across Europe and the Mediterranean'' başlıklı toplantısının açılış konuşmasını yapan İsveç Dışişleri Bakanı Carl Bildt, ''Avrupa bundan 20 yıl sonra ne olacak, Türkiye'nin yolu Avrupa'nın içinde mi, dışında mı olacak? Bu, Avrupa ülkeleri için hayli hararetli bir tartışma konusu'' ifadesini kullandı.

Bildt, kendisinden sonra konuşma yapacak Bağış'ı sahneye davet etmeden önce, ''Konuşmacımız hem Türkiye'nin Avrupa'daki, hem de Avrupa'nın Türkiye'deki iyi satış uzmanlarından biri. Bu, zaman zaman çok zor bir görev olabiliyor'' dedi.

AK Parti'nin seçimleri üst üste 3 kez kazandığını anımsatan Bildt, AK Parti'nin Avrupa'da çok ender görülen bir görüntü çizdiğini ve pek çok reforma imza attığını söyledi.

Bağış'tan çok ilginç bir konuşma beklediklerini ifade eden Bildt, ''Umarım kendisi bazı zor konulara da parmak basacaktır. Türkiye'nin yeni bir anayasa gerçekleştirmek konusundaki güçlüklerinden bahsedecektir. Geçmişten gelen bir anayasanın zorluklarından bahsedecektir ve bizim, Türkiye'nin gerçekten tam olarak bir parçası olmasını istediğimiz Avrupa'nın anayasasına, değerlerine yakın bir anayasayı nasıl kurabileceklerini anlatacaktır'' diye konuştu.

Egemen Bağış da Carl Bildt'in Avrupa'nın vizyoner liderlerinden biri olduğunu belirterek, bu tip siyasetçilerin fazla olmadığını ve çok iyi korunması gerektiğini kaydetti.

İstanbul'un benzersiz bir kent olduğunu ifade eden Bağış, ''İstanbul, Roma, Bizans ve Osmanlı imparatorluklarına başkentlik yaptı. 2010 yılında Avrupa Kültür Başkenti oldu. Bu yıl da Avrupa Spor Başkenti oldu. Bütün bunlar, Türkiye'nin AB için ne kadar önemli olduğunu gösteriyor'' diye konuştu.

-''İstanbul kendi başına bir sembol''-

Bağış, İstanbul'un kendi başına bir sembol olduğunu belirterek, ''İstanbul, Türkiye'nin Avrupa karakterinin sembolüdür ve bizim kimliğimizin bir göstergesidir. Bu bölgede dolaştığınızda yan yana yer alan camiler, kiliseler ve havralar görürsünüz. Bu, 800 yıldan beri böyle. Aynı zamanda apartmanlardan birinde bir Müslüman aile, diğerinde bir Yahudi aile, öbüründe de bir Hıristiyan aile yaşıyordur. Bence bu AB'nin amacına da uygun. Çünkü AB bir ekonomik proje değil, siyasi bir proje bile değil. Aslında AB insanlık tarihinin en büyük barış projelerinden biri. Eğer kıtada sürdürülebilir barışı sağlayabilirse ve daha fazla savaş olmasını önleyebiliyorsa bu son derece başarılı bir proje'' ifadelerini kullandı.

Avrupa kıtasında ekonomik bir sıkıntı olduğuna işaret eden Bağış, konuşmasını şöyle sürdürdü:

''Ocak ayındaki Dünya Ekonomik Forumu sırasında dediğim gibi, AB coğrafyası hala fert başına en yüksek refahın düştüğü bir coğrafya. Bütün dünyanın içinde bu böyle. Sadece gelirden bahsetmiyorum; gelir, insan hakları, gıda güvenliği, hava kalitesi, geleceğe dönük umutlar gibi... Onun için birlikte çalışmamız gerekir ki, elde ettiklerimizi buraya bölelim. Bunun için Türkiye önemlidir, bunun için Türkiye'nin üyeliği de çok önemlidir. Çünkü bu kıtanın barış projesi Türkiye'nin tam üyeliğiyle küresel bir proje haline dönüşebilir. Eğer Avrupa gerçekten bir uluslararası güç olmak istiyorsa, eğer Avrupa Balkanlar'da, Hazar Denizi'nde, Ortadoğu'da olmak istiyorsa Türkiye gerçekten son derece hayati bir rol oynayabilir.''

Bağış, Türkiye'nin AB'ye ilk olarak 1959'da başvurduğunu ve o günlerde fert başına düşen gelirin 400 dolar olduğunu, ancak günümüzde bu rakamın 1100 dolara çıktığını, Türkiye'nin geliştiğini anlattı.

Türkiye'nin çok daha müreffeh, demokratik ve şeffaf olduğunu vurgulayan Bağış, Türkiye değişirken başta Avrupa olmak üzere aslında dünyanın değiştiğini kaydetti.

Bağış, tüm bunlara rağmen Avrupa yıldızlarının hala aynı yıldızlar olduğunu dile getirerek, ''Avrupa hiçbir zaman tek bir etnikliğe, tek bir kimliğe, tek bir dile, tek bir dine dayanmadı. Her zaman çok kültürlü, çok etnik, çok dilli bir toplum olmuştur, ama her zaman ortak değerler vardı. İşte o ortak değerlerdir ki, bu büyük barış projesinin temel taşları olmuştur. Bu ortak değerler bizi yeniden birleştirecek ve bizi daha güçlü kılacak'' dedi.

-''Hiç kimsenin piyango kazanmasına gerek yok''-

Londra'dan ayağının tozuyla geldiğini ve orada geçirdiği iki gün boyunca Türkiye'nin AB sürecinin devam etmesinin neden bu kadar önemli olduğunu açıklamaya çalıştıklarını aktaran Bağış, ''Çünkü Türkiye ve AB birbirini tamamlayan iki unsur. Başbakan Yardımcımız Sayın Ali Babacan'ın sizlere bir konuşma yaptığını biliyorum. Sizlere Türkiye ekonomisinin durumunu anlattı. Bundan çok gurur duyuyoruz. Yüzde 9'luk bir ekonomik büyümeyi son 5 yıl içinde peş peşe gerçekleştirdik. Bu yıl yüzde 4 olacağını söylüyor ama ben yine yüzde 5'in üzerinde olacağını tahmin ettiğim için etrafa gidip, 'isterseniz iddialaşalım' diyorum. OECD'ye göre Türkiye 2017'de Çin ve Hindistan'ın arkasından 3. en hızlı büyüyen ekonomi olmaya devam edecek. 2050'ye gelindiğinde Türkiye, Avrupa'nın en büyük 2. ekonomisi olacak'' diye konuştu.

Gelecekte Avrupa'nın Asya kıtasının önemsiz bir uzantısı haline geleceğinin söylendiğini belirten Bağış, ''Hatta Avrupa, Alman etkisi altında bir kıta Avrupa'sı olacak, diğer tarafta İngiliz İmparatorluğu, öbür taraftan da Türkiye İmparatorluğu gelecek. Aslında ben buna inanmıyorum. Birleşirsek güçleniriz, bölünürsek kaybederiz. Hiç kimsenin piyango kazanmasına gerek yok'' dedi.

Bağış, Roma İmparatorluğu'nun İstanbul güven altında değilse güvende olmadığına işaret ederek, ''Ankara güven altında olmadığı sürece Brüksel de güven altında olamaz. Kelebek etkisi bugün geçmişe kıyasla en etkili olduğu dönemi yaşıyor. Aynı şey ekonomi için de geçerli. Evet, yüzde 9'luk bir ekonomik büyümemiz var. Ama düşünün, bizim ticaretimizin yüzde 50'si AB ile. Yılda bu ülkeye 30 milyar dolar getiren turistlerin büyük bir kısmı Avrupa'dan geliyor. Doğrudan yatırımların yüzde 80'i AB'den geliyor. Dolayısıyla bizim, 'Ya, zorluk mu yaşıyormuş onlar?' deme lüksümüz yok. 'Hep beraber zorluk yaşıyoruz' dememiz ve ortak bir çözüm bulmamız gerekiyor. Çünkü o ortak değerler bizi birleştirmiştir'' diye konuştu.

Avrupa'nın geleceği konusunda hala iyimser olduğunu kaydeden Bağış, şöyle devam etti:

''Avrupa ortak normlara ve değerlere dayanmaktadır. Belli bir düşünce, belli bir yaşam tarzını yansıtıyor. Evrensel değerler ve yüksek standartlara dayanır. Bu nedenle bizim korumamız gereken şey işte budur. AB projesi, komşularımıza ve komşuların sorunlarına kayıtsız kalınarak ayakta kalamaz. Onun için Aspen Enstitüsü çok güzel bir iş yapıyor, ortak zorluklarımıza ortak çözümler bulma konusunda bizi bir araya getiriyor. Bu nedenle biz artık bazı dar görüşlü politikacıları kaldıramayız. Çünkü onlar bizim korkularımızı sömürmektedirler. Bir sonraki seçimler için bunu kullanmaktadırlar. Artık Avrupa'nın faşizme, ayrımcılığa, İslam'a karşı fobiye, Yahudi düşmanlığına, yabancı düşmanlığına tahammülü yok. Bütün bunlara karşı birlikte mücadele etmemiz gerekmektedir. Kesin olan bir şey var; birbirimizi değiştiremeyiz. Eğer siz Katolikseniz Katoliksiniz. Ben Müslümansam Müslümanım, siz Yahudiyseniz öyle kalacaksınız. Bu, tarihin başından beri öyle. Ama birbirimize saygı göstermenin, birlikte çalışmanın örneklerini sergileyebiliriz. Bu nedenle ilişkilerimizi din, dil, ırk ve sınırlar gibi ayrımlarla değil, demokrasi, insan hakları, ifade özgürlüğü gibi ortak değerler üzerine kurmalıyız.''

-Sorular-

Hindistan'dan bir katılımcının, ''Avrupa'da çok kültürlülükten bahsettiniz. Hindistan'da da heterojen bir durum var. Türkiye'nin verebileceği dersler var mı ya da toplumlar olarak birbirimizden bir şeyler öğrenebilir miyiz?'' sorusuna bağış, şu yanıtı verdi:

''Çok kültürlülük bizim deneyimimiz. Özellikle tarihin derin bir analizini yapacak olursanız, bizim en güçlü, en zengin olduğumuz dönemler, herkese birey olarak saygı gösterdiğimiz ve hiç ayrım yapmadığımız dönemlerdi. Osmanlı İmparatorluğu'nu kuranların söylediği bir söz vardır; 'Eğer siz bireyleri güçlendirirseniz, güçlü bir devlete sahip olursunuz'. İfade, müteşebbis ve girişim özgürlüğünün olmadığı, siyasi birliklerin güçlü olmadığı bir yerde güçlü bir hükümet sahibi de olamazsınız. Ama gerçek demokrasilerde, gerçek ifade özgürlüğü olan yerlerde bir zenginlik vardır. Gerçek demokrasilerin her biri zenginleşmiştir. Bu nedenle insanoğlunu dil, din, ırk olarak değil, birey olarak ele almamız gerekiyor.''

Bağış, Almanya'dan bir katılımcının, ''Avro krizi yönetilirken Amerika pek çok şey öğrendi. Almanya'nın, Türkiye'nin AB çerçevesindeki pozisyonunu biliyorsunuz. Sizin beklentileriniz çerçevesinde Almanya'nın pozisyonunu nasıl görüyorsunuz'' sorusunu da şöyle yanıtladı:

''Almanya'nın güçlü ekonomisinin oluşturulmasında son 50 yılda benim ülkem, benim insanım çok katkıda bulundu. Evet, ekonomik olarak çok başarılıyız ama Almanya'nın bugünkü ihracatı bizim 2023 yılındaki hedefimizin 3 katı. Almanya'ya biz çok saygı gösteriyoruz. Şu an Türkiye'de aktif olan 4 bin tane Alman şirketi var. Onlar da ülkemizin potansiyelini görüyorlar. OECD rakamlarına gelince, 2050 yılında bile Avrupa'nın en güçlü ekonomisi Almanya olacak, ama Almanya eğer Avrupa'daki herkesin borcunu ödemeyi üstlenirse, ödemeye kalkarsa, belki biz Almanya'yı geçeriz. Bu şaka, umarım anlaşılmıştır.''

Başka bir katılımcının, ''Sayın Bakan, daha önce Batı'nın ortak değerlerini kucaklamalıyız dediniz. Gazetecilerin cezaevinde olduğu bir dönemde hükümetiniz bu işi nasıl algılıyor, nasıl ele alıyor?'' sorusuna karşılık da Bağış, şunları kaydetti:

''Az önce geldiğim AB üyesi İngiltere'de medya sahibi cezaevine atılmış bir kişi. Gerçek demokrasilerde gazetecilik faaliyetlerinden dolayı tutuklanıp cezaevine atılmış hiçbir gazeteci yok. 68 gazeteci şu an gözaltında. Her birinin iddianamesine baktığınızda savcıların belli suçlardan dolayı bu iddianameleri hazırladıklarını görüyorsunuz. Bir tanesi bir bankayla ilgili suiistimal yapıyordu, diğerinin tecavüzle ilgili bir iddiası var, bir diğerinin terörist faaliyetlere katıldığı iddiası... Şu an Türk parlamentosunda Adalet Bakanlığı ve ekibinin hazırladığı bir yasa teklifi önerisi var. Bütün süreci hızlandırması için. 'Siz neredeyse 10 yıldır baştasınız, niçin bunu daha erken yapmadınız?' diye sorabilirsiniz. Denedik tabii ki. Türkiye'de 12 bin savcı ve yargıç var. Nüfusumuz 75 milyon. Her defasında daha yüksek sayıda hakim ve savcıyı işe almak istesek hep bir sorun çıkmıştır. Dolayısıyla hükümetimizin ilk 9 yılında yeni savcıları işe alamadık. Bir taraftan da biz yargı sürecini hızlandırmaya çalışıyoruz. Ülkenin tarihinde olmadığı kadar daha fazla sayıda mahkeme binaları inşa ettik. Her şeyi bilgisayarlaştırdık. Ama yargıçları işe almak, onları eğitmek, belli bir mevkiye getirmek çok uzun bir süreç alıyor. Medyanın üyesi olmak demek, suç işlemeye karşı dokunulmazlığa sahip olmak demek değildir Türkiye'de. Bilmiyorum diğer ülkelerde nasıl?''

 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.