Avrupa'ya sitem Şanghay'a selam

Avrupa'ya sitem Şanghay'a selam
BUDAPEŞTE- Başbakan Tayyip Erdoğan'ın son günlerde Avrupa Birliği'ne yönelik sorgulayıcı tavrı, 'ya tamam ya devam', 'artık bir karar verin' şeklinde...



BUDAPEŞTE- Başbakan Tayyip Erdoğan'ın son günlerde Avrupa Birliği'ne yönelik sorgulayıcı tavrı, 'ya tamam ya devam', 'artık bir karar verin' şeklinde ifadesini bulan tepkileri, anlık bir reaksiyon değil..

Daha derin, Türkiye ve dünyadaki değişimle paralellik arzeden, Türkiye'nin öteden beri eli zayıf olduğu için ifade etmekte güçlük çektiği bir duruşun belki de yeni arayışların açık yüreklilikle yansıtılması anlamı taşıyor.

Bu yüzden önemli? Hem Avrupa Birliği ülkelerine, hem birlik ortak politikalarına hem de Türkiye'ye bıkkınlık veren küçümseyici, küçük düşürücü tavırlarına karşı esaslı bir tepki var ortada.

Avrupa Birliği Türkiye için artık tek adres değil. Aslında hiçbir zaman tek adres olmadı. Olmamalıydı. Merkezinde bulunduğumuz bölge yeniden yapılanıyor ve Türkiye, 20. Yüzyıl'ın başından bu yana ilk kez bu kadar etkin. Türkiye'siz Ortadoğu şekillenmesi artık mümkün olmayacak.

Transatlantik ortaklık hem Türkiye hem de dünya için eski cazibesine sahip değil ve küresel ekonomik ve siyasi eğilimleri belirlemede tek etkili çevre değil.

Bir süredir, Avrupa'nın kendi içinde ayrışmasını, bölgelerarası farklılaşmayı, Alman-Fransız ortaklığının dışında kalanlara mesafeli duruşu, krize yuvarlanan ülkeleri dışlayıcı tutumu, çekirdek Avrupa inşası şeklinde eğilimleri izliyoruz.

Böyle bir dönemde Türkiye ile tam entegrasyon mümkün de görünmüyor. Çelişkili tutumlar Türkiye'yi kendi başına bırakma, kontrol dışı bir güç olarak öne çıkmasını önleme amacı taşıyor.

21. Yüzyıl fırsatlar yüzyılı. Bazı ülkelerin tarih sahnesine çıktığını, tarih yapıcı roller üstlendiğini, 19. Yüzyıl öncesi merkez güçlerden bazılarının yeniden eski misyonunu üstlendiğini göreceğiz.

Coğrafyayı şekillendirmede, ekonomik ve siyasi çevreyi biçimlendirmede yeni aktörlerin tahminlerden çok daha fazla etkili olacağını da? Türkiye bu ülkelerden en şanslısı olarak öne çıkıyor.

Öyleyse Türkiye için yeni adresler, yeni cazibe alanları, yeni oluşumlar var. Türkiye, bölgesinde etkin, dünyada söz sahibi olmak istiyorsa tek yönlü Avrupa bileti yerine çok gidiş gelişli otobanları tercih etmek, yükselen piyasalara ortak olmak, Avrupa'dan Asya Pasifik'e kadar elini uzatmak zorunda.

Böyle de oluyor. En azından böyle bir aklın varlığı somut ve güçlü bir şekilde hissediliyor.

Şanghay Örgütü'ne yönelik açıklamalar da bu çerçevede değerlendirilmeli. AB'ye yönelen sorgulayıcı tavır ile Şanghay Örgütü'ne yönelik istekli cümleler aslında aynı arayışın alt unsurları durumunda. Bu ikisi birbirinin elbette alternatifi değil. Çünkü, alternatif ya da zıtlıklar üzerinden gel-gitler dönemi değil. Bu ikisinin dışında farklı piyasalar, güç oluşumları, yükselen çevreler de var ve bunlar da Türkiye'nin ilgi alanına giriyor.

Çek Cumhuriyeti, Macaristan ve Slovakya ziyaretleri sırasında 'Şanghay ve ASEAN, bilinçli olarak gündeme getirdiğim bir tezdir. Bu konularda gerekenler yapılacak' diyen Başbakan, AB bile Şanghay Örgütü ile işbirliği peşinde iken bu tezin Türkiye'de eleştiri almasını yadırgamış.

'AB bizim için olmazsa olmazlardan değil. Kıyamet kopmuyor, yola devam ederiz' derken aynı zamanda sürecin ilerlemesine yönelik Türkiye'nin bütün adımları attığını, atmaya da devam edeceğini söylemeyi ihmal etmiyor.

Burada asıl tartışma, AB'yi sorgulama ya da Şanghay Örgütü'ne katılma çabası değil. Değişen, genişleyen, çeşitlenen, gücün ve zenginliğin parçalandığı 21. Yüzyıl dünyasında güçlü bir ülke olma yolunda pozisyon belirleme mücadelesini görüyoruz.

'Ben ülkemin her türlü piyasasını geliştirmek için halkıma hizmetle yükümlüyüm' diyor Erdoğan.. Bu mücadeleyi öne çıkarıyor, yeni tartışma alanları açarak Türkiye kamuoyunun dikkatini bu çeşitliliğe çekiyor.

Son zamanlarda dikkatimi çeken şey; Pasifik'ten Orta Afrika'ya kadar her çevrede varolma yönünde azami gayret sarfeden Türkiye, Avrupa Birliği ile kollektif yakınlaşmanın yanısıra, AB ülkeleriyle tek tek özel, güçlü ilişkiler kurmaya yoğunlaşmış. Zaten bunu, uzunca bir süredir Ortadoğu, Asya ve Afrika açılımlarından da izliyorduk.

Sanıyoruz AB üyelerinde de benzer bir arayış söz konusu. Birçok AB ülkesinin, birliğin dışında kendi özel ilişkilerini güçlendirme çabası dikkat çekiyor.

Onlar bizi beğenmediler, biz onlara güvenmedik. Bugüne kadar bu böyleydi. Ama artık şartlar değişti, dünya değişti, Türkiye değişti.

Öyleyse oyunun kuralları da değişti.

Yadırganacak bir şey yok.. Tam tersine, bu tartışmaları daha da alevlendirmeye ihtiyacımız var.

 

İBRAHİM KARAGÜL

Yeni Şafak

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.