Alevîlik Bildirgesi İmzaya Açıldı..

Alevîlik Bildirgesi İmzaya Açıldı..
75 Alevi Dedesi ve 20 Alevi Şanaat Önderinin İmzaladığı Alevîlik Bildirgesi İmzaya Açıldı.

1. Biz Alevîler, Alevîliği tartışmasız şekilde İslâm dairesi içinde görüyoruz. Hatta gelene-ğimizde Alevîliğin, İslâm’ın özü ve ruhu olduğuna dair genel bir kabul vardır. Atalarımızdan nesilden nesile aktarıldığına göre, biz kılıç zoru ile değil Ali evlatları eliyle gönülden bağlana-rak Müslüman olmuş bir zümreyiz. 

2. Bugünün Alevîliğini anlamak için bilmemiz gereken iki ana kavram vardır ki bunlar, “yol” ile “ocak” kavramlarıdır. Zira Alevîlik; Bektaşîlik ve Safevîlik tarikatları ile birçok “ocak” etrafında oluşan “sürek”lerin, “yol” çatısı altında toplanması ile hayat bulmuş bir inanç sistemidir.

3. Biz kendi inancımıza “Yol” adını veririz. “Yol” adı altında birçok “sürek” bulunur. Sürekler, “ocak” adını verdiğimiz ve Hz. Muhammed’in soyundan geldiklerine inandığımız kutsal ailelerin ulu ataları etrafında oluşan ritüelleri kapsar. Sürekler, şekil ve öz itibarıyla aynı kökenden gelen tarikatlardır. Esasen sürekler arasındaki farklar çok azdır ve hepsi “yol”un genel ilkelerine uyarlar.

4. Türklerin Müslüman olması ile Horasan’da oluşmaya başlayan ve büyük Türkmen göçleri ile geldiği Anadolu’da nihai yapılanmasını tamamlayan Alevîliğin omurgası, iki temel üzerine oturur. Bunlardan birincisi İslâm imanı, ikincisi ise Türk kültürüdür.

5. İslâm’ın tarihî genel olarak Hz. Muhammed’in doğumu ile başlatılsa da, biz Alevîler, bu tarihî Hz. Âdem (a) ile başlatırız. Çünkü inancımıza göre “din” tektir ve onun adı İslâm’dır. Hz. Âdem ile başlayıp Hz. Muhammed ile sona eren peygamberlerin tamamının dini olan İslâm, son şekliyle Hz. Muhammed tarafından insanlığa tanıtılmıştır.

6. İnancımıza göre Hz. Muhammed, henüz hayatta iken üstelik defalarca, Hz. Ali’yi ken-disinden sonra, kendi yerine ümmeti üzerine halife tayin etmiştir. Üstelik bu onun bir takdiri olarak değil, Allah’ın emriyle gerçekleşmiştir. 

7. Muaviye ve onun kurduğu Emevî hanedanı döneminde merkezî iktidarın zulmünden uzak kalmak isteyen Ali evlatları, Emevî İmparatorluğu’nun uzak bölgelerine yerleştiler ve Hz. Ali’nin Hz. Muhammed’den devraldığı İslâm’ın tertemiz özünü yeni Müslüman olan kit-lelere anlatmaya başladılar. Ali evlatlarının yerleştiği bu uzak bölgelerden biri de Horasan’dır ki, bizim hikâyemiz işte tam da burada başlamaktadır.

8. İster Türkçe, ister Zazaki, ister Kırdaşi konuşsun biz büyüklerimizden sürekli iki şey duyduk. Birincisi kökenimize, ikincisi dinî tercihimize yönelikti. “Horasan’dan gelen Türkle-riz. Asıl Türk biziz” şeklinde ifade edilen soy vurgusu, hâlâ yaşı yetmişi geçen büyüklerimi-zin dilinde ortak bir bildirge gibi yaşamaktadır. İkincisi, dinî tercihimize vurgu yapan, “Biz kılıç zoru ile olmadık. Ali evlatları eliyle gönülden Müslüman olduk” cümlesidir. 

9. Atalarımız Horasan’da On İki İmam’ın sekizincisi İmam Ali Rıza’nın (a) manevi gölgesi altında Ehl-i Beyt’e bağlandı ve daha ilk andan itibaren Ehl-i Beyt taraftarı oldular. 

10. Atalarımız yeni dinlerine o kadar gönülden bağlandılar ki, yaşadıkları Horasan bölgesini, İslâm irfanının birkaç merkezinden biri hâline getirdiler. Türk boyları arasında zuhur eden on binlerce dinî lider, büyük bir eğitim faaliyetine girişti. Kalabalık Türkmen boylarına İslâm’ın özünü, hakikatini anlatmaya ve açıklamaya koyuldular.

11. Türkistan’dan Horasan’a, Horasan’dan Anadolu’ya, bir evden bir eve taşınır gibi ailele-rimiz, inancımız ve kültürümüzle birlikte geldik. Anadolu’yu yurt edinmeye karar verince önce heybelerimizi boşalttık. O kadar çoktuk ve heybemizde getirdiklerimiz o kadar faz-laydı ki, bunlarla Anadolu’da önce büyük bir demografik ve daha sonra, en azından aynı büyüklükte, bir kültürel devrim yarattık. Bugün bile Türkiye’de ve etkimiz altında kalan çev-re coğrafyalarda; Horasan isimli yer adları, Horasanî sonadlı erenler, “baba” ve “dede” unvanlı kutsal mekânlar, yarattığımız iki devrimin büyüklüğünü gösterir.

12. İnsan doğası gereği yeni vatanımızda da boş durmadık. Yaşam koşullarımız ve inanç-larımız etrafında yeni kültürel değerler ürettik. Komşularımıza bir şeyler öğrettik ve onlardan yeni şeyler öğrendik. Ama bu bizi başkası yapmadığı gibi, onları da biz yapmadı. Bu kültürel alışverişleri, doğal etkileşim süreçleri olarak kabul ettik ve her zaman saygıyla karşıladık.

13. Yolumuzda dinin ana kaynağı ve serçeşmesi kutsal kitabımız Kur’ân-ı Kerim’dir. Kut-sal kitabın Allah katından vahiy meleği Cebrail vasıtasıyla Hz. Muhammed’e vahye-dildiğine, ilk defa Hz. Ali tarafından yazıya geçirildiğine ve bir kitap hâline getirildiğine inanı-yoruz. Hz. Ali’nin kitap hâlinde topladığı Kur’ân-ı Kerim, surelerin iniş sırasına göre tanzim edilmişti. Böylece dinin özü, ruhu ve hareket seyri daha kolay anlaşılıyordu. 

14. Kur’ân-ı Kerim’in açıklanmasına ihtiyaç vardır. Çünkü yapısı gereği farklı şekillerde yorumlanmaya açıktır. Son veda haccında ilan ettiği üzere Hz. Muhammed, bizlere iki ağır emanet bırakmıştır: Kur’ân-ı Kerim ve Ehl-i Beyt. Bu nedenle Kurân-ı Kerim’in kâmil ma-nada açıklaması Hz. Muhammed ile Ehl-i Beyt’in yetkisindedir.

15. Hz. Muhammed, kızı Hz. Fatıma ve On İki İmam’ın buyrukları bizim için mutlak olarak haktır. Onların buyrukları, Kur’an hükmü gibidir. Hz. Ali’ye “Konuşan Kur’ân” dememizin bir nedeni de budur. Doğal olarak dinin bir diğer kaynağı hadislerdir. Ancak uydurma had-islerin varlığına binaen bunları, Kur’ân ve akıl ölçüsüne göre değerlendirir, kabul eder veya etmeyiz. Hz. Muhammed’den sonra dinin koruyucusu olarak On İki İmam’ı tanıdığımız ve yolumuzun önderleri bildiğimiz için onların sözlerini de kutsal biliriz.

16. Dinî düşüncemizin en önemli kaynaklarından biri de akıldır. Akılsız dindarlığa bir değer atfetmediğimiz gibi, dini olan kişinin mutlaka akıllı olması gerektiğini vurgularız. 

17. Alevî imanın merkezinde üç inanç bulunur. Bunlar, “Allah-Muhammed-Ali” şeklinde formüle edilen “Tevhid, Nübüvvet ve İmamet” inançlarıdır. 

18. Bizler, evreni ince hesaplanmış bir düzene göre var eden benzersiz bir yaratıcının var-lığına; onun tek ve ortaksız olduğuna; eşi ve benzeri bulunmadığına iman ediyoruz. O, bü-tün noksan sıfatlardan münezzehtir. Kendini bize, elçileri vasıtasıyla ve “Allah” adıyla tanı-tan yaratıcının varlığını aklımızla ve kalbimizle tasdik ediyoruz.

19. Allah’ın cemâl (subutî) sıfatları, erkânımızda “Hakk sıfatlar” diye anılır ve “Ene’l Hakk” diyenler Hakk’ın cemâl (subutî) sıfatlarına büründüğünü ifade etmiş olurlar. Bu ne-denle hiçbir yol büyüğümüz, –hâşâ- “Ene’l Allah” dememiştir. Bunu demek, mutlak şirktir. Çünkü Allah isminde; zatî, fiilî, celâl ve cemâl sıfatlarının tamamı cem etmiştir.

20. Gönlümüzde perdeler kalktıkça ve bilgide derinleştikçe Allah’a olan imanımız artar. Yazılı ve sözlü kaynaklarımızda sayısız kere vurgulandığı üzere; Allah’ın bize en yakın oldu-ğu yer gönlümüzdür. Bu nedenle kalp kırmak, gönül incitmek edebimizde ve erkânımızda büyük günahlar arasında sayılmıştır.

21. Merkezî inançlarımızdan birini de peygamberlere iman teşkil etmektedir. İlk peygam-ber Hz. Âdem’den son peygamber Hz. Muhammed’e kadar bütün peygamberlere iman ederiz. 

22. Üçüncü merkezî inancımız İmamet’tir. Hz. Muhammed dinin tebliğcisi, On İki İmam ise koruyucusudur.

On İki İmam’ın birincisi Hz. Ali’dir. 
İkinci imamımız, Hz. Ali ile Hz. Fatıma’nın büyük oğlu Hz. Hasan (a)’dır. 
Üçüncü imamız, Hz. Ali ile Hz. Fatıma’nın ikinci oğlu olan Hz. Hüseyin’dir. 
Dördüncü imamımız, Zeynel Abidin (a) lakabıyla meşhur Ali ibn Hüseyin’dir. 
Beşinci imamımız, İmam Muhammed Bâkır (a)’dır. 
Altıncı imamımız, İmam Cafer Sâdık (a)’dır. 
Yedinci imamımız, İmam Musa Kâzım (a)’dır. 
Sekizinci imamımız, İmam Ali Rıza (a)’dır. 
Dokuzuncu imamımız, İmam Muhammed Taki (a)’dır. 
Onuncu imamımız, İmam Ali Naki (a)’dır. 
On birinci imamımız, İmam Hasan Askerî (a)’dır. 
On ikinci imamımız, İmam Muhammed Mehdi (a)’dır. 
23. Mehdiyet önemli inançlarımızdan biridir. Buna göre On İki İmam’ın sonuncusu ve İmam Hasan Askerî’nin oğlu adı Muhammed olan İmam Mehdi gaybete çekilmiştir ve Hz. Hızır gibi hâlâ hayattadır. Kıyamet kopmadan zuhur edecek ve dünyayı adaletle doldura-caktır.

24. Alevîlerin, Hz. Ali’yi –hâşâ- Allah bildiğine ve onu tanrılaştırdığına dair bazı kirli bilgiler toplumun değişik katmanları arasında dolaşmaktadır. Bunu kesin olarak reddediyoruz.

25. Önemli inançlarımızdan birini ise ahiret inancı oluşturur. İnsanların öldükten sonra dirileceğine, sevap ve günahlarına göre hak ettikleri mükâfat veya ceza ile muamele göre-ceklerine, cennetin ve cehennemin varlığına, Allah’ın izni ile şefaatçilerin kullara şefaat edeceğine, berzaha ve kıyamet gününe inanırız.

26. İbadetlerimizi anlamak için önce “Dört Kapı Kırk Makam” adı verilen eğitim sistemini bilmemiz gerekir. Çünkü ibadetlerimiz, genel itibarıyla Dört Kapı Kırk Makam esasınca dü-zenlenmiştir. Dört Kapı Kırk Makam, insanı, kemâle götüren yani insan-ı kâmil yapan ana ve ara basamakları ifade eder. Dört kapı; başlangıçtan kemâlâta doğru “şeriat”, “tarikat”, “marifet” ve “hakikât” adlarını alır.

27. Şiî veya Sünnî bütün Müslümanların yerine getirdiği ibadetleri, Şeriat kapısının ibadetle-ri olarak görürüz. Bu kapıdaki ibadetlerimizde Ehl-i Beyt (Caferî) fıkhını esas alırız.

28. Tarikat kapısındaki ibadetimiz, Cem Erkânıdır. Bu ibadet, teknik olarak Sünnî tarikat-lardaki zikir ayinlerine karşılık gelir. Alevîlikte cem erkânı, on iki hizmetin yerine getirilmesi ile tamam olur.

29. Marifet kapısında insan nefsini tezkiyeye devam ederek, olgunlaşma yolunda ileri adımlar atar ve hakikat kapısının son makamında ise kişi, kâmil insan olur. Hakk’a ulaşır.

30. Yukarıda saydığımız ibadetlerin yanında yılda birkaç kere oruç tutarız. Bunlardan biri, Muharrem ayının ilk on iki günü tutulan On İki İmam Orucudur. Tuttuğumuz diğer oruç Şubat ayına denk gelir ve Hızır Orucu adını taşır. İrfan ve nefis tezkiyesi yolunda ilerlemek isteyenler, yılın 48 haftasının Perşembe gününü oruçlu geçirir. Bu oruç, 48 Perşembe Orucu olarak adlandırılır.

31. Bunların yanında biz de bütün Müslümanlar gibi Kurban Bayramı’nı kutlarız. Hıdırel-lez kutladığımız bir başka bayramdır. 21 Mart’ta kutlanan Nevruz bayramının da kültürü-müzde önemli bir yeri vardır. Kutladığımız bir diğer bayram ise Gadir-i Hum Bayramıdır. 

32. Toplumumuz esas itibarıyla iki ana tabakadan oluşur. Bunlardan birincisi, “ocakzâde-ler” yani Hz. Muhammed’in soyundan gelen geniş aileler; ikincisi ise, herhangi bir kutsal soyla bağı bulunmayan “talipler”dir. 

33. Ocaklar, Hz. Muhammed’in soyundan geldiğine inandığımız ve “Seyyid-i Saadet, Evlâd-ı Resûl” veya “Ocakzâde” olarak adlandırdığımız kutsal ailelerdir. Ocaklarımızın temeli, Horasan’da Hz. Muhammed’in soyundan gelen kişilerin çapraz evlilikler yoluyla aramıza karışması sonucunda atılmıştır. Horasan’dan Anadolu’ya gelince de bu çapraz evli-liklerden doğan seyyidlerin etrafında ocak sistemi oluşmaya başlamıştır. 

34. Toplumumuzun geri kalanı “talip” adı verilen daha geniş bir kesimden oluşur. Boylar, kabileler ve aşiretler şeklinde örgütlenen talip toplulukları, bir bütün hâlinde istedikleri her-hangi bir ocağa bağlanırlar ve kendilerine verilen görevleri yerine getirirler. 

35. “Cemevi”, bizim için yeni bir kavramdır. Tarihsel anlamda “cemevi” denilen ibadet-hanelere sahip değildik. Geleneksel olarak Kızılbaş olanlarımız, cemlerini dedelerin veya taliplerin evlerinde “meydan” adı verilen geniş bir odada, Bektaşî olanlarımız ise tekke ve dergâhlarda bulunan ve yine “meydan” adı verilen bölümlerde icra ederlerdi. 

36. En önemli kurumlarımızdan biri “Musahiplik” kurumudur. Yol kardeşliği olarak ifade edebileceğimiz bu kurum, evli eşler (yani iki erkek ile iki kadın) arasında yapılan ve ölünce-ye kadar süren bir kardeşlik akdidir. İnancımıza göre musahiplik kurumu, Muhammed-Ali’den kalmıştır.

37. İnancımızda yer alan önemli kavramlardan biri, “ergin toplum”a karşılık gelen “rıza şehri”dir. Rıza şehrinin kurulmasında en önemli düsturumuz; “eline, beline, diline sahip ol”maktır. 

38. Türkiye dışında, Orta Doğu ve Balkanlar’da geleneksel yaşam alanlarımız vardır. Bun-ların dışında işçi göçleri ile birlikte dünyanın dört tarafına yayılmış bulunuyoruz. Türkiye bi-zim için her zaman birinci plandadır ama doğal olarak vatandaşı olduğumuz diğer devletle-re karşı da sorumluluklarımız vardır. Çıktığı yumurtayı beğenmemek ve yemek yediği kaba tükürmek, Alevî ahlakının, Alevî vicdanının ve Alevî töresinin kabul edebileceği davranışlar değildir.

39. Siyaset bizim için kötü bir uğraş değildir, aksine sorunlara çözüm üretmek ve ahlaki ilkelere uymak kaydıyla yararlı bir uğraştır. Çünkü kötü olan siyaset değil, ahlaksız siyaset-tir. Burada kötülük fiili siyasete değil, ahlaksızlığa yüklenmiştir. Toplumumuza ait fertler, farklı siyasi eğilimlere sahip partilerde siyaset yapmaktadır ve temel ilkelerimize uymak kaydı ile bizce bunda bir beis yoktur. 

40. Özetle Alevilik;
 Allah-Muhammed-Ali inançlarını içselleştiren,
 aklını kullanan,
 haktan ve adaletten ayrılmayan,
 bilimi takip eden,
 ahlaklı ve ilkeli yaşamayı kişilik hâline getiren,
 edebi bilen,
 fıtratını bozmayan, 
 vicdanını karartmayan, 
 başkasının hakkına el uzatmayan ama kendi hakkına el uzatılmasına da müsaade et-meyen...
bir “yol”dur.


ALİ RIZA ÖZDEMİR-İSMAİL BÂKİ
Temmuz 2017-İstanbul

 

İMZALAYANLAR

 

1) ALİ RIZA ÖZDEMİR - BALIKESİR

2) İSMAİL BÂKİ - İSTANBUL

3) KADİR YAVUZ - İSTANBUL

4) KAMER ÖZDEMİR - İSTANBUL

5) HÜLYA YAVUZ - İSTANBUL

6) FIRAT YETİŞ - İSTANBUL

7) TULAY - YURT DIŞI

8) TUNCER CUCENOGLU - İSTANBUL

9) CAFER USLU - BALIKESİR

10) OGÜL KEVEN - ADANA

11) ONUR BEYHAN - İSTANBUL

12) EMİNE GÜNEŞ - ÇANAKKALE

13) YAŞAR KARACALAR - YURT DIŞI

14) CANAN METECOSKUN - İSTANBUL

15) ALİ ÇELİK - ERZİNCAN

16) KEMAL ÖZÇELİK - İSTANBUL

17) MUSA UZ - ESKİŞEHİR

18) KÜBRA - AFYON

Kaynak:

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.