Alevi açılımı yeniden gündemde
Alevi açılımı, 2009'da başlatılan Alevi çalıştaylarının ardından yeniden gündeme geldi.
ANKARA (AA) - Alevi açılımı, 2009'da başlatılan Alevi çalıştaylarının ardından yeniden gündeme geldi.
Alevilerin belli sorun ve taleplerinin demokrasi ile insan hakları temelinde ele alınıp değerlendirmesini amaçlayan ve 7 etaptan oluşan çalıştayların ilki, 3-4 Haziran 2009'da, sonuncusu ise 28-30 Ocak 2010'da gerçekleştirildi.
Alevi sivil toplumu kuruluşları, temsilcileri, bilim adamları, sendika, meslek odası, üniversite, medya, siyasi parti temsilcileri, ilahiyatçılar ve Diyanet İşleri Başkanlığı görevlilerinin fikir ve önerilerini dile getirdiği çalıştaylara 304 kişi katıldı.
Tamamı Alevilerden oluşan yüksek katılımın sağlandığı Ankara'daki ilk çalıştayda, o gün itibarıyla yaşanan sıkıntılar ve kökenlerine odaklanıldı. Ana teması "Aleviliğe içeriden bakış" olan çalıştayda, söylem çeşitliliğindeki tüm Alevi gruplarının mevcut durumlarının tespiti, sorunlu devam eden ilişkilerinin belli başlı boyutlarının açığa çıkarılması ve çözüm için yol haritası oluşturulması amaçlandı.
İkinci çalıştay, 8 Temmuz 2009'da İstanbul'da gerçekleştirilen çalıştayın ana teması "Alevilere akademik bakış" oldu. Alevilere ilişkin algıların bilimsel kamuoyunda nasıl şekillendiğini sorgulamayı amaçlayan çalıştayda, "Mevcut akademik literatürde Aleviler nasıl değerlendirilmektedir", "Alevi sorununun belli başlı yönleri hakkında akademik ilgi topluma ne tür imkanlar sunabilir" gibi sorulara yanıt arandı.
Üçüncü çalıştay, ilahiyat çevrelerinden akademisyenlerin katılımıyla 19 Ağustos 2009'da Ankara'da düzenlendi. Bu çalıştayda, Aleviler arasında görece ilgi gören bazı temel kaygıların ilahiyatçılar nezdinde nasıl değerlendirildiği sorularına özellikle ağırlık verildi.
Dördüncü çalıştay, sivil toplum kuruluşu temsilcileriyle 30 Eylül 2009'da Ankara'da gerçekleştirildi. Bütün çeşitlilik ve temsilleriyle STK'lar, insan hakları ve demokrasi söylemi etrafında Alevilerin karşı karşıya bulunduğu sorunları gündelik hayatın gerçekleri içinde ele aldı.
İstanbul'da medya mensuplarının katılımıyla 11 Kasım 2009'da yapılan beşinci çalıştayda, Alevilerin medyadaki temsili ele alındı. Çalıştaydaki tartışmalar, mevcut sunumların Aleviliği ne ölçüde yansıttığı problematiği etrafında gelişti.
Altıncı çalıştay, 17 Aralık 2009'da Ankara'da geçmişte ya da siyasette aktif rol alan politikacılarla gerçekleştirildi. Çalıştayda, Alevi sorununun siyasetin katkıları olmadan çözüme kavuşturulamayacağı açıklık kazandı.
Açılım sürecinin çalıştaylarla sürdürülen bölümü 28-30 Ocak 2010'da Ankara Kızılcahamam'da düzenlenen yedinci çalıştayla tamamlandı. Önceki toplantılarda yer alan belli sayıda katılımcıyla yapılan toplantıda, tüm çalıştayların sonuçları yeniden ele alındı. Mevcut durum, katılımcıların çeşitliliği içinde bir kez daha müzakere edildi.
Alevi çalıştayları nihai raporu
Çalıştay sonunda alınan kararlar, hazırlanan raporla kamuoyuna duyuruldu. Alevi Çalıştayları Nihai Raporu, "bağlam ve konsept", "referans ve sabiteler", "kimlik sorunları" ile "değerlendirme ve öneriler" olmak üzere 4 bölümden oluştu.
Nihai raporda, "Alevilerin kesintili ve içine ancak yoğun bir mağduriyetin yerleştirilebildiği tarih bilgisinin, yaygın Alevi söyleminin belli başlı sınırlarını gösterdiği" görüşüne yer verildi. Raporda, gerek Aleviler gerek Sünnilerin geçmişe nasıl bakılması gerektiği konusunda aklıselimle hareket etmesi gerektiği ifade edildi.
Cumhuriyetin laik değerleri yücelten söylem ve uygulamalarının Alevi toplumunu umutlandırdığı belirtilen raporda, ancak tekke ve zaviyelerin kapatılmasının, dedelerin otoritesinin gayrimeşru ilan edilmesinin, eğitim müfredatında tatminkar düzeyde girememiş olmalarının, mistik-batıni karakterli inanç ve uygulamalara devletin itibar etmemesinin, sorunların çözümü konusunda ümitsizlik yarattığına işaret edildi.
Geleneksel olarak genellikle taşrada yaşamını sürdüren Alevilerin, modernleşme sürecinde toplumdaki diğer inanç gruplarıyla karşılaşma zemini bulduğu kaydedilen raporda, bunun kimi zaman ön yargıların da etkisiyle bastırılması güç gerilim alanları oluşturduğu, kimi zaman da tarihsel ön yargıların gevşeyip aşınmasına fırsat verdiği kaydedildi.
Raporda, Alevilerin 70'li yıllardan sonra yaşadıkları kriminal düzeydeki olayların, Sünni toplumla geliştirebilecekleri muhtemel yakınlaşmaların önünü kestiği vurgulandı.
"Aleviler, inanç alanlarını netlik içinde ortaya koymalı"
Devletin herhangi bir inanç alanının içeriğine müdahale edemeyeceği ve onu düzenleyemeyeceği vurgulanan raporda, ancak bu alanların güvence altına alınması için koruyucu roller üstlenebileceği ifade edildi.
Bu kapsamda Alevilerin de kendi yükümlülüklerini yerine getirerek, inanç alanlarını tam netlik içinde ortaya koymaları gerekliliği üzerinde duruldu.
Devlet ve toplum nezdinde Alevilerin ayrımcılığa uğradıkları yönündeki söylemlerin dikkate alınmasının önemine işaret edilen raporda, ayrımcılığa yol açan uygulamalara son verilmesi, hukuki mevzuatın ayrımcılığı besleyen ve kurumsallaştıran ögelerden bir an önce ayıklanması önerildi.
Toplumsal birlik ve beraberliğin, tüm inanç gruplarının eşitlikçi şekilde yaşadığı hukuk devletinde sağlanabileceği vurgulanan raporda, "Alevi sorunu, hukuk devleti normlarıyla hiçbir şekilde çelişmeyen bir laiklik anlayışıyla ele alınmalı ve çözülmelidir" ifadelerine yer verildi.
Aleviliğin bir kimlik farklılaşması içinde ortaya çıkmasının sakıncalarına dikkat çekilen raporda, sorununun çözümünde, İnkılap Kanunları ve ulus devlet yaklaşımının üzerine oturduğu kültürel ve siyasal zeminin göz ardı edilmemesi gerektiği belirtildi.
Sünni ve Alevilerin birbirine özenli davranmasının, karşılıklı empati ve yakınlaşmanın süreci olumlu etkileyeceği ifade edilen raporda, böylece günlük hayatta var olan ilişki bozukluklarının da aşılabileceği kaydedildi.
Diyanet İşleri Başkanlığının konumu
Anayasal düzenlemeler tartışılırken Tekke ve Zaviyeler Kanunu ile Tevhid-i Tedrisat Kanunu'nun ele alınması gerekliliğinin altı çizilen raporda, bu tartışmaların Aleviliğin referans ve aidiyet sorunlarının giderilmesinde de etkili olacağı ifade edildi.
Alevilerin de Diyanet İşleri Başkanlığının sunduğu hizmetlerden yararlanma hakkına sahip olduğu belirtildi.
Diyanetin diğer mezheplere nasıl hizmet götüreceği, devletin nasıl bir yapılanmaya gideceği konusunda hukuki çerçevede çalışmalar yapılması gerekliliği vurgulanan raporda, şunlar kaydedildi:
"Sorunun Diyanetten çok devletin bir sorunu olduğu gözardı edilmemelidir. Diyanet ne Mevlevi ne Nakşibendiler gibi tarikatlar ne de Alevilik Nusayrilik gibi farklı inanç grupları için tasarlanmıştır. Bugün birçoğu ilgili yasa ve mevzuatlar gereği yasal statüye sahip olmayan bu yapılanmaların önündeki engellerin anayasal sistemin gereklilikleri içinde kaldırılması toplumda rahatlama sağlayacaktır."
İnanç hizmetleri konusunda Diyanet İşleri Başkanlığıyla hiçbir bağlantı kurmak istemeyen Alevilerin taleplerinin de dikkate alınmasının önemi vurgulanan raporda, bu Alevilerin durumlarına uygun bir yapılanmaya, laik devlet ilkesi korunarak fırsat verilebileceği belirtildi.
"Zorunlu din derslerine anayasal düzenleme"
Zorunlu din dersleriyle ilgili anayasal düzenleme yapılmasının şart olduğu ifade edilen raporda, bu dersin diğer derslerle aynı statüde tanımlanması önerildi.
Anayasanın 24. maddesinin seçmeli din derslerinin isteğe bağlı şekilde verilmesine olanak tanıdığı hatırlatılan raporda, Milli Eğitim Bakanlığının, başta Aleviler olmak üzere tüm inanç gruplarının bu derslerden yararlanmalarını sağlayacak teknik çalışma yapması gerekliliği üzerinde duruldu.
Raporda, isteğe bağlı derslerin kişilerin kimliklerini beyan etmek zorunda kalmayacakları şekilde tasarlanmasının önemi vurgulandı.
Mevcut din derslerinin, tüm inanç alanlarına eşit mesafede olacak şekilde yeniden düzenlenmesi tavsiye edilen raporda, din eğitim ve öğretiminin, inanç gruplarının temel ilkeleriyle uygunluk içinde verilmesinin önemine dikkat çekildi.
Raporda, gerek zorunlu gerek seçmeli din derslerinde Alevilikle ilgili konularda belirleyicilik hakkının Alevi toplumuna verilmesi gerekliliği kaydedildi.
Madımak Oteli
Madımak olayının tüm boyutlarıyla aydınlatılmasının önemi vurgulanan raporda, vatandaşlar arasındaki kin, nefret ve düşmanlığı körükleyen unsurların tasfiye edilmesi gerektiği belirtildi.
Kamulaştırılan Madımak Oteli'nin bir bölümünün, hayatını kaybedenlerin anısını hatırlatacak şekilde düzenlenmesi önerilen raporda, bu düzenlemenin geçiştirmeyi değil yüzleşmeyi öncelemesinin önemine değinildi.
Raporda, otelin girişine, olayı telin eden, kurbanların isimlerinin de sıralandığı, "Ortak acı hatırası, sağduyu ve sevgi yoksunluğunun çok acı verici olaylarından birisi 2 Temmuz 1993'te burada yer alan Madımak Oteli'nde yaşanmıştır. Bu acı olayın kurbanlarının adlarını, diğer bütün sevgisizlik kurbanlarıyla birlikte, ortak ve derin bir acıyla ve rahmetle anıyoruz" ifadelerinin bulunduğu pano asılması tavsiye edildi.
"Kimi Alevi köylerine konulan örseleyici isimler iptal edilmeli"
Alevilerin, dışlanma ve ayrımcılığa maruz kalma yönünde bir inançları olduğuna dikkat çekilen raporda, "Giderek etno-dini bir kimliğe doğru evrilen tasavvur, Alevi olmayı her türden mahrumiyet ve hak ihlaline maruz kalmanın biricik nedeni olarak görmektedir" değerlendirmesine yer verildi.
Devletin toplumsal bütünleşmeyi pekiştirmeye yönelik adımlar atması gerektiğine işaret edilen raporda, "Örneğin Aleviler arasında kutsal olarak bilinen Aşure Günü'nün resmi tatil yapılması, Aleviler için yüksek düzeyde sembolik değere haiz Hacıbektaş ilçesinin misyonuna uygun şekilde ihya edilmesi, burada aynı adla üniversite açılması, kimi Alevi köylerine konan örseleyici isimlerin iptal edilmesi yerinde bir düzenleme olacaktır" ifadeleri kullanıldı.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.