Ahmet Yaşar Ocak: Çile su gibi okuyup coştuğumuz kitaptı
Ahmet Yaşar Ocak: Çile su gibi okuyup coştuğumuz kitaptı
Üstad’ın Çile kitabı, hemşehrim, yakın arkadaşım Taha Akyol ile su gibi okuduğumuz bir kitap olmuş ve bizi coşturmuştur. Daha sonra Büyük Doğu’nun en fanatik okuyucularından biri ve abonesi olmuştum.
Bedir Acar
Necip Fazıl Ödülleri Fikir-Araştırma Ödülü bu sene, tarih araştırmacısı Ahmet Yaşar Ocak’a layık görüldü.
Beşir Ayvazoğlu, M. Fatih Andı, Osman Konuk, Turan Karataş ve Necip Tosun’dan oluşan jüri heyeti, ödülle ilgili gerekçeli kararında şu cümlelere yer verdi: “Anadolu coğrafyasının inanç tarihi ve Babailer, kalenderiler, vefailer gibi çok az bilinen heteredoks yapılar üzerine yaptığı yetkin akademik çalışmalar ve yetiştirdiği öğrencilerle kültürümüze ve tarih çalışmalarına önemli katkılar sağlayan Prof. Ahmet Yaşar Ocak, Necip Fazıl Fikir-Araştırma Ödülüne layık görülmüştür.’’
Cumhuriyet tarihinin en önemli edebiyatçı ve fikir adamlarından Necip Fazıl Kısakürek’in manevi ve kültürel mirasını yaşatmak amacıyla Star Gazetesi tarafından düzenlenen ve Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın katkılarıyla verilen Necip Fazıl Ödülleri, kültür sanat dünyasında en çok konuşulan ödüllerden biri haline geldi. Bu yıl beşinci senesine giren Ödüller, 6 ayrı dalda 7 kişiye layık görüldü. Ödül alan sanatçı ve yazarlarla ilgili söyleşi dizimizin ikinci bölümünde Prof. Dr. Ahmet Yaşar Ocak ile konuştuk.
Necip Fazıl ismi sizin dünyanızda nasıl bir yere tekabül ediyor?
Muhafazakâr bir Orta Anadolu kasabasında, muhafazakâr bir esnaf ailesi ortamında doğup büyümüş, gençlik yıllarını muhafazakâr bir eğitim ve kültür ortamında yaşamış her genç gibi benim dünyamda da Necip Fazıl’ın hayranlık uyandıran bir imajı vardı hiç şüphesiz. Taşradan İstanbul’a gelip yüksek tahsile başladığım günlerden itibaren onun değişik yerlerde verdiği konferansların sıkı takipçisi oldum hep. Zaten İmam-Hatip öğrenciliği yıllarından itibaren duyduğum ismi ve okuduğum bazı kitapları ve özellikle 1960’ların başında yayınlanmış o ciltli Çile kitabı bende ve hemşehrim, yakın arkadaşım Taha Akyol ile su gibi okuduğumuz bir kitap olmuş ve bizi coşturmuştur. Daha sonra Büyük Doğu’nun en fanatik okuyucularından biri ve abonesi olmuştum. Dolayısıyla o yılların havasında, hele İstanbul’un o çok renkli kültür dünyasında Necip Fazıl benim ve arkadaşlarımın unutulmaz heyecan ve ideal kaynağımız olmuştu. Fakat bazı arkadaşlarım gibi o heyecan ve ateşli idealist yapı bende fazla devam etmedi ve belki karakterim dolayısıyla olsa gerek, fazla bir zaman geçmeden, özellikle fakülte yıllarımda yerini daha sakin, daha geniş perspektifli ve rasyonel bir düşünce eğilimine bıraktı ve günümüze kadar da böyle devam etti. Ama bugün şuna inanıyorum: O gençlik yıllarında o hamasi ve idealist duyguyu yaşamak, insanın zihniyet dünyasını olgunlaştıran, hatta inşa eden, yaşanması gerekli bir dönem.
Necip Fazıl’ın çilesi ve davası hakkında neler söylersiniz?
Necip Fazıl merhumun Tek Parti yönetiminin icraatı karşısında takındığı gözünü budaktan sakınmayan cesur tavrı beni hep etkilemiştir. Dediğim gibi o tıpkı Çile kitabı gibi fikirleri uğruna gözünü budaktan sakınmamacasına savunduğu davasına hep sadık kaldı, hem Tek Parti yönetiminde hem de Demokrat Parti iktidarında yanlış bulduğu fikir ve uygulamaları, defalarca mahkemeye verilmesine, hapse girip çıkmasına rağmen eleştirmekten, yazılarıyla, konferanslarıyla dile getirmekten hiç usanmadı. Bu yüzden fikirlerinin yanlışlığını doğruluğunu bahis konusu etmeksizin –ki bazı düşünce ve yorumlarını gençlik heyecanından kurtuldukça zaman zaman kendimce aşırı, sert ve yanlış bulmuş olmama rağmen- davasını savunuşunu gerçekten takdir edilmeye layık, üstün bir cesaret ve sağlam bir iradenin, kuvvetli bir inancın tezahürü olarak görmüşümdür. Onun inanç değişikliği geçirdiği dönüşüm yılından önceki yıllarını, o yıllardaki yaşantı ve düşüncelerini, özellikle de şiirlerini öne çıkararak onlar üzerinden ona yüklenilmesini dürüst ve doğru bir tavır olarak hiç tasvip etmedim. Ona yüklenenlerin, o eski çizgisini terk etmesine kızdıkları için böyle davrandıklarını düşünüyorum.
PORTRE
Prof. Dr. Ahmet Yaşar Ocak 1945 yılında Yozgat’ta doğdu. Yüksek tahsilini İstanbul İlahiyat Fakültesinde tamamladıktan sonra İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih bölümünü bitirdi. TOBB ETÜ Tarih Bölümünde öğretim üyeliği devam ediyor. Tarih alanında çeşitli enstitü ve vakıflarda yer alan Ocak, The Ottoman Heritage dizisinin ve 1997’den beri Journal of the History of Sufism dergisinin danışma kurulu üyeliğini yapıyor. Ocak, Babailer İsyanı, Bektaşı Menakibnamelerinde İslam Öncesi İnanç Motifleri, Hızır-İlyas Kültü, Türkler, Türkiye ve İslam, Osmanlı Toplumunda Zındıklar ve Mülhidler gibi çok sayıda araştırma inceleme kitabına imza attı.
İdeolojik Yaklaşımlar İçinde Asla Olmadım
Necip Fazıl adına ödül verilmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Hayat tarzlarıyla, görüş ve düşünceleriyle, fikir ve yazılarıyla kitleleri etkilemiş, onlara yön vermiş insanlar bir milletin inanç ve kültür hayatının önemli yapı taşlarıdır. Necip Fazıl’ın da bu milletin önemli bir kesiminin duygu ve düşünce dünyasına kuvvetlice damgasını vuran benzerleri gibi, gelecek nesillerce hatırlanmasını sağlamanın -ödüller de buna dahil- yararlı olduğunu düşünüyorum.
Ödülün size tevdi edilmesi hakkında neler söylersiniz?
Şahsen böyle bir ödülün bana tevdi edileceğini doğrusu hiç aklımdan geçirmezdim. Çünkü ben bir edebiyatçı, bir romancı, bir şair ve hatta günümüzdeki yaygın anlamıyla bir entelektüel değilim, sadece bir tarih araştırmacısıyım. Türkiye muhafazakâr dindar halkının veya entelektüel çevrelerinin alıştığı, içselleştirdiği türden biri olmadığımı da çok iyi biliyorum. Araştırmalarımda ideolojik yaklaşımlardan, hamasi tavırlardan olabildiğince uzak durmaya çalıştım, çalışıyorum.Böyle bir ödüle layık görüldüğüme şaşırmadım desem yalan olur. Ama mademki böyle bir şey bahis konusu, o zaman bana düşen beni bu ödüle layık görenlere, bu teveccühlerinden dolayı teşekkürlerimi sunmayı da bir görev addederim.
Kaynak: Star Gazetesi
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.