Ahlâk zehirlenmesi

Ahlâk zehirlenmesi
Ermeni meselesi, 1915 senesinde âniden çıkmadı; evveliyatı vardır ve ayrıntısı çoktur, özetleyelim: 1878'de imzalanan Berlin anlaşması, Osmanlı hükümetini,...



Ermeni meselesi, 1915 senesinde âniden çıkmadı; evveliyatı vardır ve ayrıntısı çoktur, özetleyelim: 1878'de imzalanan Berlin anlaşması, Osmanlı hükümetini, yoğun Ermeni nüfus barındıran vilayetlerde (Vilayât-ı Sitte; yani, o günkü vilayet nizamnamesine göre Diyarbekir, Ma'muretülaziz, Van, Bitlis, Erzurum ve Sivas; bu altı vilayet bugün 30 civarında ili kapsar) mahalli reformlar yapmak ve Ermeni ahaliyi muhtemel mahalli saldırılara karşı korumakla yükümlü tutuyor, uygulamayı büyük Batılı devletlerin gözlemci sıfatıyla takib edeceklerini öngörüyordu.


Vaadedilen reformların o günün maddi şartları çerçevesinde Batılı gözlemcileri tatmin edecek seviyede uygulanamadığı açıktır. 1895 yılında, tarihimize "Ermeni Patırtısı" adıyla geçen kalkışma hareketleri başladı; isyancı Ermeniler 6 vilayetin genel valilik haline gelmesini, mali özerklik kazanmasını, Hamidiye alaylarının dağıtılmasını ve silah taşıma serbestîsi istiyorlardı. İsyan, yer yer sivillerin de karıştığı karşı eylemlerle söndürülürken önemli miktarda kan döküldü. ABD'nin Anadolu'da görev yapan konsoloslarından Milo Jewett, hükümetine reform planı uygulanmaya başladığından bu yana üç bin Ermeni'nin öldürüldüğünü yazmış ve şunları ilave etmişti: "Buradaki olaylarla Maraş ve Zeytun'dakiler arasında hiçbir benzerlik yok. Orada, Ermeniler, hükümete ve bölgedeki adaletsizliğe karşı silahlanmıştı. Burada ve yüzlerce Hıristiyan köyünde Türkler çaresiz ve karşı koymayan insanlara saldırdı ve onları öldürdü. Elbette Türk resmi haberleri bunun daha farklı görünmesini sağlıyor."

Fesi, onun için mi yasaklamıştık acaba vaktiyle; hakikat karşısında dosdoğru durmak nefsimize ağır geldiği için mi, bir daha fes giymeye tövbe etmiştik? Olayların bazı görgü şahitleri, kanayan vicdanlarına tütün basmak için mi ortalıkta kalmış Ermeni yetimlerinden birkaçını evlat edinip Müslüman kimliğiyle yetiştirmişlerdi? Tehcir felâketine uğrayan samimi komşu bazı Ermeniler'i evlerinde saklayıp himâye eden dedelerimizin bu davranışı -ki böyle hareket etmeleriyle övünmekte haklıydılar- aslında o günlerde pek fecî, anlatılamayacak kadar fecî şeylere gördüklerinin tersinden ikrârı mıydı?

Daha dün "Dersim Patırtısı"nda kurşuna dizilen köylüleri gözüyle gören 103 yaşındaki emekli Emniyetçi'yi, "Kadın, çoluk-çocuk ölmüştür. Yalan değil. Öyle öldürme de değil, kurşuna dizdiler hem de. Yalan söyleyecek halimiz yok" dedikten sonra aniden frene basarak, "[Gerisini] anlatamam, çünkü çekinirim, korkarım" şeklinde konuşturan o "milli" tedirginlikten bahsediyorum. Millî endişelerle "Hakikat" arasında daha ne kadar bocalayacak, vicdânımızı inkârla daha nereye kadar uyuşturacağız?

Bir kollektif cinayeti gördükten sonra susmak, ahlâkı zehirliyor.

t.alkan@zaman.com.tr
http://twitter.com/ahmetturanalkan

25 Nisan 2012, Çarşamba

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.