Üç aylar bugün başladı..
Üç ayların ilki olan Recep ayına[1] girmiş bulunuyoruz. Allah, bu ayları ve bu aylardaki mübarek geceleri hepimiz hakkında hayırlı ve bereketli eylesin.
Üç aylar... Recep, Şaban ve Ramazan… Bu aylar, maddî ve mânevî kirlerden, günahlardan arınmak için Cenab-ı Hakk’ın bize tanıdığı büyük fırsatlardır. Bizi bu mübarek mevsime kavuşturan Allah’a sonsuz hamd ve senalar, Habib-i Edib’i sevgili Peygamberimize de binlerce salat ve selam olsun.
Her bir iyiliğin sevabı başka vakitlerde on ise,[2] Recep ayında yüzü, Şâban ayında üç yüzü geçer. Bu sevap mübarek Ramazan’da bire bin olur. Cuma gecelerinde binler, Kadir gecesinde de otuz bine çıkar. Üç aylar, özellikle Ramazan ayı, ahiret ticareti için kurulmuş kudsî bir Pazar, hakikat ve ibadet erbabı için açılmış bir fuar, üç ayda seksen senelik bir ömrü kazandıran mübarek bir zaman dilimidir.[3]
Üç ayların önemini artıran özelliklerden biri de mübarek gecelerin bu aylarda olmasıdır. Regaib ve Miraç geceleri Recep ayını, Berat gecesi Şâban ayını, Kadir Gecesi de Ramazan ayını taçlandırmış, bereketlerini ve rahmetlerini zirveye taşımıştır.
Recep ayı Müslümanlar tarafından mübarek bilinen üç ayların birincisidir. Bu aya kavuşan her Müslüman, Rasûlullah Efendimizden geldiği rivayet edilen şu duayı yapmaya başlar: “Allahım! Recep ve Şa’ban aylarını hakkımızda mübarek eyle ve bizi Ramazan ayına kavuştur.”[4]
Recep ayı, hiç şüphesiz hayır ve bereket aylarının anahtarıdır. Ebubekir Verrak da: “Recep, ekim ayı, Şâban sulama ayı, Ramazan da biçim ve ürün toplama ayıdır.” demiştir. [5]
Rivayetlerde Recep Allah’ın, Şâban Peygamberimizin, Ramazan da ümmetin ayı olduğu ifade edilmiştir.[6] Bu tahsiste bir şeref, bir itibar ve bir itina var. Allah Teala, Recep ayında cehennemden kullarını çıkarmaya başlıyor, Peygamberimiz, Şâban ayında nafile oruçlarını, ümmet de Ramazan ayında ibadet yoğunluğunu artırıyor.
ÜÇ AYLAR ALGIMIZ DÜZELTİLMEYE MUHTAÇ
Müslümanlar, üç ayları ve bu ayların içindeki ve dışındaki mübarek geceleri, canla-başla ihya etmeye çalışmaktadırlar. Tebrik ediyoruz, takdir ediyoruz. Bu bir açıdan sevindirici olduğu gibi, bir açıdan da hüzün vericidir.
Sevindiricidir; çünkü birçok insan bu ayları ve bu geceleri fırsat bilerek tevbe etmekte, camilere koşmakta, namaz kılmakta, vaaz ve nasihat dinlemekte ve sadakalar vermektedir.
Hüzün vericidir; çünkü o gece ve o aylarda yaşanan dini hayat ve heyecanın o mübarek zaman dilimlerinden sonra azaldığı veya bazı çevrelerde hiç kalmadığı gözlenmektedir.
Halbuki Hz. Peygamber’in (s.a.v) devrinde böyle bir kutlama tarzı ve anlayışı yoktu. O devirde her Müslüman her ayı üç aylar gibi yaşıyordu. Beş vakit namazı kılmayan Müslüman yoktu. Beş vakit namazın yanında güç yetirebilenler, teheccüd namazına kalkıyor, bütün namazlar mümkün mertebe camide, değilse başka mekânlarda cemaatle kılınıyordu. Onların devrinde her gün ve her gece mübarekti, günümüzde önem verdiğimiz geceler gibi hareketli ve bereketli geçiyordu.
Ekonomik kriz yok, herkes alnının terini silerek kazanıyor, çalışan alnının teri kurumadan ücretini alıyor, her zengin zekâtını veriyordu. Gelir dağılımında adalet öyle gelişti ki, gün geldi, zekât verilecek fakir bulunamadı.
Herkes ahirette hesap vereceğim endişesiyle adımını atıyor, şuna buna zarar vermek, çalıp çırpma, kapıp kaçırma yerine; herkes, herkesin menfaatini kendi çıkarından önce düşünüyordu. Onun için onları Asrına asr-ı Saadet=huzur asrı denmişti.
Çünkü onlar sadece belli geceleri kutlayan Müslümanlar değildi. Her yerde, her zaman Kur’an ve Sünnetin ölçüleriyle oturup kalkan, her geceyi mübarek bilen Müslümanlardı.
Ahlak ve takva onlara hâkim olmuştu. Onlar, hak ve adaletten ibaret bir medeniyeti dünyaya yayma yolunda hep zaferden zafere koşuyorlardı. Onlar dinlerini koruyorlardı, din de onları koruyor ve onlara güç ve moral veriyordu.
MÜSLÜMANLIĞI BELLİ AY VE GECELERE TAHSİS ETMEK
Biz de, tıpkı ilk Müslümanlar gibi, Müslümanlığımızı her zaman ve her yerde yaşamalıyız. İslamiyet’i, sadece üç aylara ve mübarek gecelere tahsis etmemiz, camilerin dört duvarı arasına ve vicdanlara hapsetmemiz yanlıştır. Müslümanlık süreklilik arz eden bir hayat tarzıdır. İnsan kendisini bir gece ibadet ve taate verip, o gece geçtikten sonra bir yıl ibadetin ve dinin semtine yanaşmazsa, gelir gideri karşılayamaz, belki de telafisi mümkün olmayan zarar ve ziyana düşer. Böyle bir din anlayışı İslâmiyet’te yoktur ve makbul da değildir. Allah Resulü Efendimizin “Amellerin Allah’a en sevimlisi az olup devamlı olandır.”[7] Sözü ne kadar güzel ve ne kadar makul bir sözdür. Allah da zaten gücümüzün yettiğini bizden istemiştir. [8] Ama devamlı istemiştir. Gücümüzün yettiğinin istenmesi gücümüzün sınırlı oluşundandır; devamlı istenmesi de amel ve ibadetlerin bizi her zaman kötülerden ve kötülüklerden koruyucu özellikler taşıyıcı olmasındandır.
Buna en güzel misallerden biri namazdır. Allah mutlaka kılmamız gereken namazı belli aylara, belli gecelere tahsis etmemiş, günde beş vakte serpiştirerek her gün istemiştir. Ta ki insan her gün manevi hayatla ve iman esaslarıyla iç içe yaşasın. Kendisini her an görüp gözeten bir Allah’ın olduğunu, yaptıklarını kaydeden meleklerin bulunduğunu ve ahirette hesap vereceğini unutmasın. Unutmasın ki kendisine, ailesine, devletine ve milletine zarar verecek günahlara dalmasın, dadanmasın, zarara, ziyana ve cehenneme düşmesin.
Yine Allah sadece mübarek bir gecede haram ve günahlardan kaçmamızı istemiyor, her gece, her gün, hatta her an haram ve günahlardan uzak durmamızı istiyor. Çünkü haram ve günahlar ya kul hakkına ya da Allah hakkına tecavüzdür. Bu hukuku çiğnemeye, sadece mübarek gecelerde değil, hiçbir zaman hakkımız yoktur. İnsanlara iyilik ve teşekkür; Allah’a sevgi, saygı ve şükür insan olmanın, kul olmanın gereğidir ve bu sürekli olmalıdır.
İslâm’da mübarek olmayan, bir zaman dilimi yoktur. Bütün zamanlar, hatta anlar mübarektir. Mübarek gecelere ve mübarek Ramazan’a ulaşıp ta bunlara inanmayan ve isyan içinde öleni ne Ramazan ve ne de Kadir gecesi kurtarır.
Hattâ Ramazan ayında ve Kadir Gecesinde yapılan iyilik ve ibadetlere nasıl bire bin ve otuz bin mükâfat veriliyorsa yine bu ay ve bu gecede işlenen günahlara da bire bin ve otuz bin ceza verileceği kaynaklarımızda ifade edilmektedir.[9]
Kur’an’da adı verilerek anlatılan tek gece Kadir gecesidir, adı verilmeden anlatılan gece de Miraç gecesidir. Duhan suresinde[10] “Mübarek Gece” olarak dikkatlere sunulan gecenin de yine Kadir gecesi olduğu söylenmektedir.[11]
Ramazan ayını ayların sultanı, Kadir gecesini de bin aydan hayırlı yapan ve mübarekleştiren, Kur’an’ın o ayda[12] ve o ayın Kadir Gecesinde [13]inmiş olmasıdır.
Madem Kur’an’ın inişi bir ayı, ayların sultanı, bir geceyi de bin aydan hayırlı bir gece (Kadir Gecesi) haline getirmiştir. Kur’an’ın, senin ağzına girmesi ve kalbine inmesi de seni ve senin evini, geceni, gündüzünü ve aylarını mübarekleştirecektir.
Şu halde üç ayların ve mübarek gecelerin rahmetinden, bereketinden, kurtarıcılığından istifade etmenin yolu; bu mübarek zaman dilimlerini fırsat bilerek, bu mübarek geceler hürmetine kabul edileceğimize yürekten inanarak tevbe etmekten, günahlara veda edip, Allah’a dönmekten, Kur’an’ı okumaktan, anlamaktan ve yaşamaktan, hayır ve hasenat yapmaktan geçmektedir. Üç aylarda, özellikle Ramazan ayında ve mübarek gecelerde bu inancımız, bu niyetimiz, bu hamlelerimiz ve bu ibadetlerimiz yoksa, üç aylar, mübarek gün ve geceler bize yâr değil, bâr, dost değil, düşman olacaktır ve bize bir şey kazandırmayacaktır.
Büyüklerden birine sormuşlar:
-Bayram ne zaman efendim?
-“Rabbimin beni bağışladığı gün”. cevabını vermiştir.
Bağışlandığımız gün, bizim Ramazanımız, kadir gecemiz ve bayramımızdır. Bağışlanmadığımız Ramazan ayı, kadir gecesi ve bayramımız da bizim azabımız ve kara günümüzdür.
Onun için hadis-i şerifde: “Kim Ramazan ayına kavuşur da kendini affettiremezse, ana-babasına kavuşup ta, onlara hizmet ederek cenneti kazanamazsa, benim adım anıldığı zaman bana salat ve selam okumazsa onun burnu sürtülsün, ona yazıklar olsun.”[14] buyurulmuştur.
HER ŞEYE RAĞMEN ÜÇ AYLARI NASIL DEĞERLENDİRELİM?
1-Noksanlarımıza dair bir liste tutalım. Onları tamamlamaya ve düzeltmeye çalışalım.
2-Her zaman ve her yerde dindar yaşamaya karar verelim. Verelim ki dünyada mutsuz, ahirette müflis olmayalım.
3-Üzerimizde kul hakkı varsa ve maddî bir şeyse onları sahiplerine hayatta iseler teslim edelim, hayatta değil iseler, onlar adına üzerimizdeki hakları kadar onlar adına hayır hasenat yapalım. Bu işlemden sonra Allah’tan af ve mağfiret isteyelim.
4-Her gün Kur’an’dan bir bölüm meal ve tefsiriyle birlikte okumayı adet haline getirelim. Müslümana ilim farz, cehalet haramdır.
5-Dengeli yiyelim, dengeli konuşalım, dengeli uyuyalım, beş vakit namazı vaktinde kılalım, çok okuyalım. Okuyacaklarımızın içinde muhakkak imanımıza kuvvet veren eserler olsun. Evlerimizi iman hakikatlerinin anlatıldığı sohbethaneler ve tefekkürhaneler haline getirelim.
6-Zikrimizi, şükrümüzü, fikir ve tefekkürümüzü artıralım.
7-Teheccüd ve Hacet namazlarının kazandıracağı moral ve ümitten mahrum kalmayalım. Bu hususta nefsimizi ikna için Vehbi Karakaş hocanın Niçin Namaz, Allah ve Namaz Nasıl Anlatılmalı, Namaza Nasıl Başlanır ve Üç Aylar adlı kitaplarından ve benzeri kitaplardan yardım alalım.
8-Kasa ve kesemizin ağzını açalım, zekât, sadaka, hayır ve hasenatla fakir fukaranın yüzünü güldürelim. Bu dünyadan ahrete gitmiş sevdiklerimizin adına hayır-hasenat yapalım.
9-Çocuklarımızla beraber ders ve ilim meclislerine katılalım, alim-ulemayı ihlaslı Kur’an okuyanları dinleyelim, gerekirse evlerimizde böyle meclisler oluşturalım. Böyle şeylere önem verdiğimizi çocuklarımızın da görmesini ve yaşamasını sağlayalım. Tarihî camileri ve muhterem zatların türbelerini çocuklarımızla beraber ziyaret edelim, Fatiha ve dualar okuyalım. Türbelerden ve türbelerde medfun bulunan zatlardan bir şey beklenmeyeceğini hatırlatalım. Yine Alemlerin Rabbine el açıp: “Allahım! Makbul kulların hürmetine, bizi de kabul et, şerlerden uzaklaştır, razı olduğun iyilerle ve iyiliklerle bizi yaşat, haşret ve cennetine koy.” şeklinde dua edebileceğimizi çocuklarımıza söyleyelim.
Zekât ve sadakalarımızı mümkünse çocuklarımızın eliyle gönderelim, camilerde cemaatle namaza katılalım.[15] Verdiklerimizin arkasına düşmeyelim, başa kakmayalım. Sadaka ve zekâtlarımızı verirken mahcup ve mütevazı bir eda ile verelim.
10-Bize yapılan kötülükleri mümkünse unutalım, iyilikleri asla unutmayalım. Bu Peygamberimizin önemli sünnetlerindendir. Kusura bakmayalım, affedici olalım ve gönül kırmayalım.
Yunus der ey hoca, İstersen var bin hacca,
Hepsinden iyice, Bir gönüle girmektir.
11- “Alimler peygamberlerin varisleridir.” Dolayısıyla Peygamber ahlaklı ve peygamber ihlaslı âlimlerimizin üzerimizde çok hakları vardır. Onları unutmayalım ve onlara karşı edepte, hürmette ve muhabbette kusur -etmeyelim.
12-Tehlike anında dua korkudandır, her zaman dua sevdadandır. Her zaman dua Peygamberimizin sünnetidir. Dua bizim zırhımız, kalemiz ve siperimizdir. Hiçbir zaman duadan ayrı kalmayalım. Namazlarımızın arkasından tesbihatı yapalım, cevşenden her gün bir parça okuyalım. Duadan ayrı kalmak, Allah’ın yardımından ve desteğinden mahrum kalmak demektir.
13-Hatalarımızdan dolayı özür dilemesini ve af istemesini bilelim.
14-Recep ayı ve Regaip gecesi cehennemden kurtuluşumuza, Şaban ayı ve Berat gecesi berat fermanımızı almamıza, Ramazan ayı ve Kadir gecesi, cennetten Rabbimizin doyulmaz cemalini seyretmemize vesile olsun, üç aylarımız mübarek olsun. Sevgili kardeşlerim.
Dr. Vehbi Karakaş
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.