Esed'in cezaevlerinde tecavüze uğrayan kadınlar konuştu
İDLİB - Burak Karacaoğlu/Said İbicioğlu/Eşref Musa/Mohamad Misto
Suriye'de kadınlar, ülkede 7 yıldır süren iç savaşın en büyük mağdurları arasında yer alıyor. Suriye İnsan Hakları Ağı'nın (SNHR) kayıt altına alınan tutuklamalardan derlediği bilgilere göre, çatışan taraflara ait gözaltı merkezlerinde en az 8 bin 633 kadın tutuluyor.
- Kadınlar için ‘Vicdan Konvoyu’
- Bosna Hersekli kadınlardan 'Vicdan Konvoyu'na destek
- WEB TV ADANAPOST - Kadınlar için ‘Vicdan Konvoyu’
- Mahmut Eraslan: 'Çöldeki Çocuk ve Vicdan Konvoyu..'
- Esed'in cezaevlerinde tecavüze uğrayan kadınlar konuştu
- WEB TV ADANAPOST - Vicdan Konvoyu 'Kadını Koru İnsanı Koru!'
- Vicdan Konvoyu yola çıktı
Bunlardan en az 7 bin 9'u Esed rejimine ait cezaevlerinde yargılanmaksızın alıkonuluyor.
SNHR verileri, rejim güçlerinin gözaltı merkezlerindeki en az 864 kadına ve 18 yaş altındaki en az 432 kız çocuğuna yönelik 7 bin 699 tecavüz vakasına karıştığını bildiriyor.
Ancak gerçekte tutuklu ve tecavüz edilen kadın sayısının, bu rakamların çok üzerinde olduğu biliniyor.
Bunun nedeni tutuklamaların çoğunun kayıt altına alınmadan gerçekleştirilmesi ve tecavüz mağduru kadınların sessiz kalmak zorunda bırakılması.
"9. sınıfta bir kıza 6 kişi tecavüz etti"
Şam'ın Doğu Guta bölgesinde yaşayan Um Muhammed, yüzünü başörtüsü ile kapatarak, 2012 yılında sabah saatlerinde işe gittiği sırada rejim güçlerince bir arabaya bindirilerek gözaltı merkezine götürüldüğü ve darp edildiğini anlattı.
3 kez sorgulandıktan sonra 7 kadın tutuklu ile aynı odaya konduğunu ve bu sırada başörtüsünün zorla çıkartıldığını ifade eden Um Muhammed, "İçerideki herkesin maruz kaldığı işkenceler yüzlerinden okunuyordu. 9. sınıfta bir kız çocuğu vardı. Ona odadaki herkesin gözü önünde 6 kişi tecavüz etti. Çocuk çok dindar bir aileye mensuptu. Daha sonra onu başka bir yere götürdüler ama geri dönmedi. Eğer hayatta olsa dönerdi." diye konuştu.
"55 yaşındaki kadına dahi tecavüz edildi"
Başörtüsünün çıkarılmasına itiraz ettiğini belirten Um Muhammed, "Bu nedenle ilk etapta işkence gördüm. Herkesin gözü önünde tecavüze maruz kaldım. 55 yaşındaki bir kadına dahi tecavüz edildi." dedi.
Gözaltına alındıktan 5 ya da 6 gün sonra tek kişilik hücreye konulduğunu, yaklaşık 2,5 ay boyunca, 10 günde bir ekmek ve biraz peynirle yaşadığını, hastalandığını ve sinir sisteminin çöktüğünü anlattı.
Um Muhammed "İri yarı biri gelip beni bayıltana kadar döverdi. Benim durumumda birisi daha vardı. 30'lu yaşlarda bir öğretmendi. O benden daha ağır muamelelere maruz kaldı." ifadesini kullandı.
"Onurunuzla girer ama onurunuzla çıkamazsınız"
Esed rejiminin cezaevlerine giren her kadının tecavüz ve tacize maruz kaldığını anlatan Um Muhammed, "Oraya onurunuzla girersiniz ama onurunuzla çıkamazsınız. Kadınlara defalarca tecavüz ve işkence ediliyordu. Ben hücrede kalıyordum ama işkence ve eziyet seslerini duyuyordum. O sesler kulağımda, beynimde. Unutulmaz." dedi.
Um Muhammed, cezaevinden çıktıktan sonra da mağduriyetinin sürdüğünü, ailesinin kendisini reddettiğini, amcasının oğlu ile evlendiğini ancak, tecavüze uğradığı öğrenildikten sonra boşandığını söyledi.
"Her vurduklarında yere düşüyordum"
Rejim hapishanelerinde işkence gören Hamalı iki çocuk annesi Sayha El Barudayi de, eşiyle birlikte Lübnan'ın başkenti Beyrut'a giderken yoldaki bir kontrol noktasında gözaltına alındığını dile getirdi.
Barudayi, eşine ait avcılık ruhsatını çantasında taşıdığı için tutuklandığını belirterek, gözaltı merkezinde "teröre yardım ve yataklık" suçlaması ile 4 saat boyunca sorgulandığını ve işkenceye maruz kaldığını dile getirdi.
Hamalı Barudayi, "Bana her vurduklarında yere düşüyordum ancak kaldırıp tekrar vuruyorlardı. Bütün bunların ardından askeri birimde tekrar sorgulandım. Akabinde ellerimi arkadan kelepçeleyip gözlerimi bağladıktan sonra beni bir hücreye attılar. 48 saat sonra kapıyı açıp bir dilim ekmekle 3 tane zeytin attılar." dedi.
"Ya suçları 'işledim' diyecek ya da direneceksin"
İşkencelerden sonra şoka girdiğini anlatan Barudayi şöyle devam etti:
"Şokun etkisiyle ya isnat edilen bütün suçları 'işledim' diyeceksin ya da direneceksin. Ben direnmeyi seçtim ve serbest bırakılsam da tutuklu kalsam da direnmeye yemin ettim. Ben Kızılay'da gönüllü çalışan biriydim. Tarafsız bir şekilde her yaralıya ya da muhtaç insana yardım ederdim. Ancak bu zorbalar bizi teröre yardım etmekle suçluyorlardı."
Barudayi, tutulduğu odada 3 kadının daha bulunduğunu ve onların da kendisi gibi suçlarla itham edildiğini belirterek, maruz kaldığı muamelenin ağırlığını "Beni 8 saat gözlerim kapalı, ellerim arkadan kelepçeli ve ayaklarım prangalı şeklide sorgulayan kişi ise neredeyse çocuğum yaşındaydı." sözleriyle ifade etti.
"Hareket eden cesetler gibiydiler"
Sorguda başörtüsünün kaldırılıp vücudunun üst kısmının açıldığını ve darp edildiğini anlatan Barudayi, işlediği iddia edilen suçları kabul etmeyince tabanı su dolu bir odaya götürülüp elleri arkadan kelepçeli şekilde asılmasını şöyle aktardı:
"Bana çeşitli fiziki işkenceler yaptılar. Bayılınca askıdan indirip yerdeki suya elektrik vererek tekrar ayıltıyorlardı. 66 kişi Humus merkez hapishanesine sevk edildik. Bizi uyuşturucu, tecavüz ve cinayet suçlarından yargılanan kişiler ile aynı koğuşa koydular. Anne, baba ve çocuklarla bütün bir aileyi bir arada görmem ve Banyas katliamından kurtulan 18 yaşındaki kızların hapishanelerde suçlu gibi tutulduğuna şahit olmak beni adeta travmaya soktu. Sanki Suriye'deki tüm kadınlar tutukluymuş gibi bir fikre kapıldım."
Humus'tan sonra Banon cezaevine sevk edildiğini ve orada işkence gören insanlara şahit olduğunu anlatan Barudayi "Açlıktan kemikleri çıkmış, dövülmekten yaşlanmış, hareket eden cesetler gibiydiler." dedi.
"Sadece ölüm ve ceset kokusu alıyordum"
Barudayi, "Banon cezaevinde Filistin birimine sevk edildiğimde orada İranlı Şiilerin varlığı dikkatimi çekti. Beni kalacağım koğuşa götürürlerken indiğim merdivenlerde sadece ölüm ve ceset kokusu alıyordum. Odalar hep ölüm kokuyordu." diye konuştu.
Kendisinden başka 43 kadının olduğu bir koğuşa kapatıldığını, enfeksiyon kapmış kadınların bulunduğu koğuşta pencere bulunmadığını ifade eden Barudayi, "Sanki onları kurtaracak semadan inen biriymişim gibi yanıma yaklaştılar ve dışarıda neler olduğunu sordular. Sanki yarın Esed rejimi yıkılacak ve onlar da serbest kalacak gibi heyecanlı ve telaşlıydılar." değerlendirmesini yaptı.
Barudayi, koğuşta 3 gün yemeksiz kaldıktan sonra her dört tutukluya haşlanmış bir patates getirdiklerini söyledi ve şunları kaydetti:
"Listelerde adım olmadığı için bana porsiyon düşmüyordu. Yanımdaki kadınlar paylaştı benimle. O kadar zorluklar içerisinde yaşamamıza rağmen paylaştıkları patatesleri beni ağlatarak rahatlattı. İki hafta kaldım. 3 kez sorgulandım koridorlarda. Özellikle 21.00'den sonra gençlerin inleme seslerinden uyuyamazdık. 09.00 ve 17.00'de 15 dakikalık molaya çıkarılırdık."
"Sürüklenen cesetler gördük"
Barudayi, sorgu koridorlarını temizlemekten sorumlu Yediler (Es Sebaat) isimli rejim güçlerinin ceset taşıdığına şahit oldukları anı şöyle aktardı:
"Bir kez arkadaşımız idrar hastalığına yakalandı. Lavaboya götürmek için izin verdiler ama bitince lavaboda kalmamızı istediler. Unutttuk ve çıktık. Çıkarken Yediler'in bezler içinde ölüleri taşıdıklarını gördük. Serum takılı eli bezden dışarı çıkmış şekilde sürüklenen cesetler gördük. Sanki zaman durdu o anda."
Barudayi, Adra cezaevine sevk edildikten 2 hafta sonra çıktığı duruşmada beraat ettiğini
"Tüm mahallenin önünde yerlerde sürüklediler"
Rejim hapishanelerinde tecavüze uğrayan ve rejimin birçok zulmüne maruz kalan 24 yaşındaki Hamalı Meryem ise 4 çocuk annesi.
İç savaşın başında amcasının iki oğlunun Hama'da öncülük ettiği gösterilere katılan Meryem, rejimin şiddete başvurmasından sonra, yaralıların tedavisi için Hamidiye'de sahra hastanesi açtıklarını ve kendisinin de gönüllü olarak hastanede çalışmaya başladığını söyledi.
Meryem, rejim güçleri Hama'ya girdiği sırada hastanedeki bir Esed muhbiri tarafından ihbar edildiğini belirterek, "Kocam Tarım ve Hayvancılık müdürlüğünde memurdu. Onu yakalamış ve sorguda beni sormuşlar. Kocam da eşi olduğumu söyleyince ondan bilgi almaya çalışmışlar. Bu sırada arkadaşlarım bana kaçmamı söylediler ama ben çocuklarımı çok özlemiştim. Rejimin Hama'daki gösterileri bastırmaya çalıştığı sırada ben sabah 6'da anne babamın evine geldim." dedi.
Çocuklarına sarılıp ailesi ile hasret giderdiği anda rejim güçlerinin aniden kapıyı kırarak eve baskın yaptığını ve 4 yaşındaki çocuğunu sağa sola savurarak, "Annen nerede?" diye sorduklarını söyleyen Meryem, "Kızım o gün korkudan altına kaçırdı. O günden beri halen tuvaletini tutamıyor. Şebbihalar benim başörtümü ve üzerimi açarak tüm mahallenin önünde yerlerde sürüklemeye başladılar. Beni zırhlı araca bindirdiklerinde araçta benimle birlikte 4 genç kız daha gördüm."
Meryem, şöyle devam etti:
"Birime ulaştığımızda 'Teröristler geldi' diye haykırmaya başladılar. Komutan Süleyman adında birinin odasına girdiğimizde, bir taraftan fıstık yiyen, bir taraftan da ırzımıza, şerefimize söven biriyle karşılaştık. O günden beri o fıstığı ne alırım ne yerim. Hapishanede elimize 581 veya 518 rakamı vererek fotoğraflarımızı çektiler. Ayrıca 'Kadınları kadın polis arar' cümlesi koca bir yalandır. Beni bir asker soyarak aradı. İçim yandı."
"Allah için yapma' derdim, 'Allah yoktur' derdi"
Meryem, bu süreçten sonra yaşadıklarını şöyle anlattı:
"Sorgu odası tek yataktan ibaret bir yer. İşkencenin sınırı yok. Saat gece 12'den sonra ne olurdu bir bilseniz. Komutan Süleyman, en güzel kızları seçip odasına getirtirdi. Ofisinde iki oda vardı. Arka oda tecavüz odasıydı. 'Allah için yapma' derdim. 'Allah yoktur' derdi. 'Peygamber için' derdim. 'O izinde' derdi. 'Kim daha tatlı? Özgür Suriye Ordusundakiler mi, biz mi?' diye iğrenç sorular sorardı. Tecavüze uğrayan bir kız hamile kaldı. Hamileyken de tecavüze uğruyordu. 6. ayında doğum yaptı. Çocuğunu önünde kurşun sıkarak öldürdüler. O kız aklını oynattı. Şimdi ailesi onu iple bağlıyor. Başka bir arkadaşım 3. sınıf tıp fakültesi öğrencisiydi. Bekardı. Ona da tecavüz edildi. Sefire bölgesinden Ahmet diye bir genç vardı, bizim yakarışlarımızı duydukça ağlardı. Her gün sabah işkence. Akşam tecavüz. Kimse bize duyarlı olmadı. Sesimiz duymadı. Ne yaptık? Yaralılara yardım ettik. Muhasara altında olan ailelere gıda gönderdik."
"Sadece Recep Tayyip Erdoğan babama sesleniyorum"
Meryem, hapishaneden çıktıktan sonra çok büyük şaşkınlık yaşadığını, güler yüz ve merhametle karşılanmayı beklerken tüm toplumun kendilerini tecavüze uğradıkları için aşağıladığını belirterek, bakkala bile girip alışveriş yapamadığını söyledi.
Meryem, kocasının kendisini boşadığını, tüm ailesinin kendisinden yüz çevirdiğini, bayramlarda dahi telefonlarına çıkmadıklarını, üstelik kardeşinin kendisini öldürmekle tehdit ettiğini belirtti.
"Sesimiz duyurmak için sadece Recep Tayyip Erdoğan babama sesleniyorum. Herkese sesimizi ulaştırdık ABD'ye, insan hakları örgütlerine, ama nafile kimse duymadı. Erdoğan tutukluk sürecinden sonra serbest bırakılan kadınlara yardım eli uzatsın." çağrısında bulunan Meryem, hala içeride olan arkadaşlarını merak ettiğini söyledi ve onların unutulmaması gerektiğini vurguladı.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.